23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Çanakkale’deki Kazdağları Sempozyumu’nda efsanevi coğrafyanın ‘koruma rehberi’ hazırlandı 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Bin Pınarlı İda’ bildirgesi ylesine etkileyici bir ‘‘dağ’’ ki, Hera, Afrodit ve Athena’nın katıldıkları güzellik yarışmasına bile ilham kaynağı olmuş... Öylesine kutsal ki, Zeus bile burada doğmuş... Öylesine yüce ki, tanrılar Truva Savaşı’nı buradan izlemişler... ve öylesine duygulu ki, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit, ilk kez burada âşık olmuş.. Bu dağ, Edremit Körfezi’nin kuzeyinde, Homeros’un İlyada Destanı’nda ve Halikarnas Balıkçısı’nın birçok öyküsünde adından söz edilen İda... ya da günümüzdeki adıyla Kazdağları... İda’nın eteklerindeki Güre, aynı zamanda yüreği tüm kötülüklere kapalı Sarıkız’ın da köyüymüş.. Babası, kimi iftiralara inanıp Sarıkız’ı cezalandırmak için küçük bir ‘kaz sürüsü’yle birlikte İda Dağı’na bırakmış. Kim bilir kaç yıl sonra kızını özleyip görmeye gittiğinde Sarıkız öylesine zayıf ve bitkinmiş ki... Efsaneye göre bu dayanılmaz karşılaşmanın sonucunda kızıyla babası ardı ardına ölünce İda’nın adı ‘Kazdağları’ olmuş; doruğuna da ‘‘Sarıkız Tepesi’’ demişler... Günümüzde her yıl ağustos ayında yapılan ve yöre köylerindeki ‘‘Türkmen gelenekleri’’nin de oyunlarla, şarkılarla tanıtıldığı geleneksel ‘‘Kazdağı Güzellik Yarışması’’ işte böylesine destansı bir geçmişin duygu yüklü uygarlık birikimlerini kuşaktan kuşağa taşıyor.. Eksik kalan milli park Peki, Kazdağı ya da sayısız su kaynaklarından ötürü ‘‘bin pınarlı’’ denilen; kanyonları ve şelaleleriyle eşsiz bir doğa mucizesi olan efsanevi İda, yeterince korunabiliyor mu?.. Bu sorudaki kaygıların ilk giderildiği karar, 1993 yılında ‘‘Milli Park’’ ilan edilmesiydi.. Ne ‘Deneysel Tiyatro’ Bilmecesi (2) Geçen yazımda, kavramların bilinerek kullanılmasının önemi üzerinde durduktan sonra, Sayın Haluk Bilginer ile yapılan bir söyleşi bağlamında ‘Deneysel Tiyatro’ kavramının nasıl yanlış gündeme geldiğine değinmiştim. Bilginer’in söyleşisinin yayımlanmasından hemen sonra bu söyleşiye verilen yanıtların neredeyse tümü, sanki Bilginer deneysel tiyatro veya tiyatroda deney kavramlarını redediyormuş, böyle bir şey olmaz demiş gibi bir atmosfer yaratmıştı. Oysa söz konusu söyleşi ‘çok derinliğine’ değil, ama ‘biraz dikkatle’ okunduğunda bile Bilginer’in görüşlerinden böyle bir sonucun çıkarılması olanaksızdı. Çünkü Haluk Bilginer, deneysel tiyatro ya da tiyatroda deney yapma konusunda özetle şu görüşü savunmuştu: Her alanda olduğu gibi, elbette tiyatroda da deney yapılabilir, dahası, yapılmalıdır, ama neyin denendiğinin iyi bilinmesi koşuluyla! Türkiye gibi, tiyatronun ana kulvarının veya omurgasının bile henüz netlikten uzak olduğu bir ortamda ise ‘deney’ ve ‘deneysel tiyatro’ kavramlarının neyin denenmekte olduğunu çok iyi somutlaştırır biçimde dikkatle kullanılması gerekir; bu yapılmadığında, ortaya bir bulanıklık çıkabilir; tiyatronun halktan veya tiyatronun dilinin halkın kültür dilinden kopması gibi sonuçlarla karşılaşılabilir. ??? Bu konuda modern tiyatronun ünlü düşünürlerinden ve kuramcılarından Martin Esslin de ‘Absürdün Ötesinde Modern Tiyatro Üzerine Makaleler’ adlı kitabında yer alan ‘Tiyatroda Yeni Biçim Arayışları’ başlıklı incelemesinde buna koşut bir görüşü savunmuştur: ‘‘Biçimleri yıkanları hiç kuşkusuz yüreklendirmek gerekir. Ama aynı zamanda da neyin yıkıldığının ve onun yerini neyin alacağının bilinmesi, zorunludur...’’ Haluk Bilginer’in saptamalarının deneysel tiyatro kavramına genelde karşı çıkan bir yanının bulunmadığı açıktır; bu saptamaların öyleymiş gibi anlaşılmalarına ve yorumlanmalarına gelince, bunun nedenini anlamak hiç de güç değildir. Çünkü ülkemizde düşünce yaşamında, özellikle de sözde aydınların düşünme alışkanlıklarında baskın eğilim felsefe temellerinin çok eksik olmasından ötürü diyalektik düşüncenin ana öğesi olan diyalog değil, ama monolog yöntemidir. Bu eğilimdekiler, salt görünüşte var olan bir diyalog içersinde, karşı tarafın söylediklerini veya yazdıklarını kavramaya kalkışmaksızın kendi monologlarını oluşturma peşine düşerler. ??? Bunlar, bir zamanlar Haldun Taner’in, o ince zekâsının ürünü olarak ve ustaca dile getirdiği gibi, ‘‘ya hep aynı şeyleri okurlar, ya da farklı şeyler okusalar bile, okuduklarından hep aynı şeyleri anlarlar’’. Nitekim yukarıda sözünü ettiğim söyleşi bağlamında da aynı şey gerçekleşmiş, deneysel tiyatro ya da tiyatroda deney yapma konusunda kavramsal düzlemde eksik ve yanlış bilgi sahibi olanlar, Haluk Bilginer’in söylediklerini değil, o söylenenden kendi anlamak istediklerini, daha doğru bir deyişle, anlayabildiklerini kapmışlardır. Söyleşiye verilen yanıtlardan, tiyatro sanatında ‘deneysel tiyatro’ diye bir tiyatro türünün varlığına inanıldığı ortaya çıkmaktadır. Bu yanıtlara göre tıpkı dramatik tiyatro, epik tiyatro ya da absürd tiyatro gibi, adı deneysel tiyatro olan bir tiyatro türü de vardır; dolayısıyla, deneysel tiyatro yapanlar ve yapmayanlar da vardır. (Tiyatrolarında deneysel olmayanların yaptıklarına ne denmesi gerekeceği üzerinde daha ilerde duracağız!) Bu durumda, bir kavram kargaşasının önüne geçmek için, her şeyden önce kavram düzleminde bir irdeleme yapmak durumundayız. Bu irdelemenin çıkış noktası olarak da şunu sormak aydınlatıcı olacaktır: Bugün ‘deneysel tiyatro’ söylemiyle dile getirilmek istenen olgu, bir tür müdür, yoksa bir yöntemi, her türlü tiyatroyu kapsayan bir yaklaşımı mı belirlemektedir? Haftaya yazımın son bölümünde bu kavramsal tartışmayı, Fransız tiyatrobilimci Prof. Dr. Patrice Pavis’in dünyaca ünlü ‘Tiyatro Sözlüğü’ adlı eserinde, deneysel tiyatro başlığı altında yaptığı bazı saptamalardan yola çıkarak ele alacağım. eposta: acem20?hotmail.com, ahmetcemal?superonline.com Ö var ki karar sadece Balıkesir ili sınırlarındaki 21 bin 500 hektarlık kesimler için alınmış; Çanakkale ilindeki 236 bin 500 hektarlık alana yayılan tepeler, ormanlar, kültürel ve doğal miras da ‘İda’ olmasına rağmen ‘‘milli park dışı’’nda tutulmuştu. Böylesine bir eksikliğin sıradan bir ‘‘ihmal’’ değil; adeta ‘‘tuzak’’ olduğu, ilerleyen yıllarda anlaşılınca Orman Mühendisleri Odası 2001 yılında Altınoluk’un ev sahipliğinde ‘‘I. Ulusal Kazdağları Sempozyumu’’nu düzenledi. Bu ilk buluşmada özellikle ‘‘milli park sınır larının genişletilmesi’’ni isteyen çok sayıda bilim ve kültür insanı, aradan geçen 5 yılda durumun değişmemesi üzerine 2225 Haziran 2006’da da bu kez Troia İda Platformu, Çanakkale Belediyesi, Çanakkale Bilim Sanat ve Kültür Derneği, Balıkesir Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’yle birlikte ‘‘2. Ulusal Sempozyum’’u gerçekleştirdiler. TÜBİTAK tarafından da desteklenen ve 76 bildirinin sunulduğu sempozyumun düzenleme kurulu başkanlığını 1. Sempozyum döneminde Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı olan Salih Sönmezışık üstlendi. İşte Çanakkale buluşmasının sonuçlarını içeren ‘‘Bin Pınarlı İda Bildirgesi’’nde herkesin rehber alması gereken bölümlerin özeti: Tamamı 258 bin hektar olan Kazdağları’nın Çanakkale ilindeki kesimlerinin de milli park ilan edi lerek ‘‘korumada bütünsellik’’in bir an önce sağlanması ivedi ve yaşamsal önem taşımaktadır. Kazdağları’nda ‘‘Turizm Alanları Planlaması hazırlıkları’’ kaygıyla karşılanmıştır. Türkiye’de süregelen ve doğal kültürel çevre değerleri ile ‘‘yerel halkı gözetmeyen kitle turizmi’’ ve buna yönelik ‘‘uygunsuz yapılaşma’’ bu planlamanın da ‘‘risk’’idir. Öncelikle yöre halkının ‘‘ev ve aile pansiyonculuğu’’na gerekli teşvik ve kredi olanaklarıyla birlikte ‘‘ev sahipliği kültürü’’nü güçlü ve sürekli kılacak ‘‘turizm anlayışı’’ benimsenmelidir. Kazdağları’nda 101 familyaya ait 900 bitki taksonu bulunmakta; 37 tanesi endemik, yani ‘‘sadece bu bölgeye ait doğal zenginlikler’’ arasında yer almaktadır. Bu nedenle gezi ve ziyaret planlaması, tüm yaban yaşamını, endemik türleri ve çok özel bitki örtüsünü koruyacak biçimde düzenlenmelidir. Bu çok özel havzada, 24 belediye ile yaklaşık 125 bin insanın yaşadığı 337 orman köyü bulunmaktadır. Karar süreçlerinde, muhtarlıklar ile gönüllü kuruluşların katılımını önemseyen, amacı öncelikle korumacılık olan ‘‘Kazdağları Yerel Yönetimler Birliği’’ kurulmalıdır. Kazdağları’nda ‘‘çevre ve kültür bilinci’’ne yönelik ‘‘eğitim programları’’ düzenlenmelidir. İlköğretim okullarında ders ve/veya seminerler; yöre insanlarına ve köylülerine koruma duyarlılığı ile bütünleşen evaile pansiyonculuğu kursları verilmelidir. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Balıkesir Üniversitesi tarafından ortaklaşa bir ‘‘Kazdağları Enstitüsü’’ kurulmalıdır. Kazdağları’nda 66 bin 500 dönüm alanda, üstelik ÇED raporu yapılmaksızın süren ‘‘altın arama faaliyetleri’’ durdurulmalıdır. Biga’da yaşama geçirilmesi planlanan yeni termik santral engellenmelidir. Arif Mardin’i uğurladık... 26 Haziran’da New York’ta yaşamını yitirmişti lasik müzik ve caz ekolünün dünyaca tanınmış en büyük ustalarından, müzik yapımcısı ve 12 Grammy Ödülü sahibi Arif Mardin İstanbul’da törenle toprağa verildi. İstanbul Haber Servisi Klasik müzik ve caz ekolünün dünyaca tanınmış en büyük ustalarından, müzik yapımcısı ve 12 Grammy Ödülü sahibi Arif Mardin (73) dün İstanbul’da törenle toprağa verildi. Mardin, 26 Haziran’da ABD’nin New York kentinde tedavi gördüğü hastanede kansere yenik düşmüştü. Zincirlikuyu Mezarlığı morgundan Teşvikiye Camisi’ne getirilen Mardin’in cenazesi önüne siyahbeyaz fotoğrafı ile ‘‘Latife’’ ve ‘‘Liliş’’ yazılı çiçekler konuldu. Çiçeklerden yapılmış, üzerinde bir porte ile notalar bulunan ‘‘B.M.’’ yazılı pano da dikkat çekiyordu. Sevenleri yalnız bırakmadı K Teşvikiye Camisi’ndeki cenaze törenine medya, sanat ve iş dünyasının önemli isimleri katıldı. Törende, Mardin’in ailesine başsağlığı dilemek isteyenler kuyruk oluşturdu. (Fotoğraflar: UĞUR DEMİR) di. Medya, sanat ve iş dünyasının önemli isimlerinin buluştuğu cenaze töreninde, Mardin’in ailesine başsağlığı dilemek isteyenler kuyruklar oluşturdu. AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, kendisinin eski TürkAmerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı olduğunu anımsatarak, Arif Mardin ile New York’tan dost olduklarını ve ayrıca bir hayranı olduğunu söyledi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da ‘‘Türkiye’yi çok iyi temsil etmiş bir barış elçisi’’ diye konuştu. Müzisyen Garo Mafyan ise Mardin’in adının bir konservatuvar kurularak yaşatılması gerektiğini dile getirdi. Arif Mardin’in kızı Nazan Joffre de Türkiye’nin ve dünyanın babasını sadece müziği için değil, iyi kalpliliği için de sevdiğini belirterek ‘‘Onu çok özleyeceğiz. Türkiye, dünya ve ailemiz için çok büyük bir kayıp’’ dedi. Babasının, ölümünden önce kardeşi Joe ile bir albüm hazırladığını da belirten Joffre, o albümde Arif Mardin’in beste ve düzenlemelerinin başta Bette Midler ve Chaka Khan olmak üzere, çalıştığı ünlü sanatçılarca seslendirileceğini ve bu albümün 12 ay içinde piyasaya çıkacağını belirtti. Tiyatro sanatçısı Haldun Dormen, ‘‘Türkiye, çok büyük bir ışığını kaybetti’’ dediği Mardin’in Türkiye’nin adını çok saygın bir şekilde taşıyan ve tanıtan bir ses olduğunu vur Teşvikiye Camisi’nde kılınan öğle namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı’na götürülen Mardin’i sevenleri yalnız bırakmadı. Çok sayıda yerli ve yabancı basın organının izlediği törene, yüzlerce çelenk gönderil gulayarak ‘‘Kayınbiraderi olarak kendisini ziyaret etmek için Amerika’ya gittiğimde kendisine gösterilen saygıya yakından tanık olma şansını elde ettim. Maalesef o sesi kaybettik’’ dedi. Mardin’in keşfettiği ve dünyaca ünlü bir müzik topluluğu haline getirdiği Bee Gees’in üyeleri de cenazede hazır bulundu. Topluluğun solisti Robin Gibb, Mardin’i ‘‘İnanılmaz, büyük bir centilmen ve yapımcı’’ diye niteleyerek şunları söyledi: ‘‘Mardin ile 30 yıl çalıştık. İlk albümümüzü de birlikte yaptık. Mardin, İngiltere ve Amerika’da yapımcıların büyük saygı duyduğu bir insandı. Türkiye’de adının yeterince bilinmemesi beni çok şaşırttı. Mardin, tüm dünyada her zaman müziğiyle yaşayacak büyük bir isim.’’ Kerem Görsev de ‘‘Ne yazık ki Arif Mardin’i biz müzisyenler tanıyoruz, halk tanımıyor. Mardin, bir Türk büyüğüydü’’ diye konuştu. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve İstanbul Valisi Muammer Güler’in de katıldığı törene, iş dünyasının önemli isimlerinden Cefi Monik Benerdate çifti, orkestra şefi Gürer Aykal, tiyatro sanatçısı Hadi Çaman, yazar Yaşar Kemal, müzisyen Garo Mafyan ile çok sayıda gazeteci, sanatçı ve sevenleri katıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Devlet Bakanı Abdüllatif Şener’in çelenkleri dikkat çekti. AVRUPA TURNESİNE ÇIKMAYACAK Blues efsanesi B.B. King veda etti Beyza’nın Kadınları’na Rusya’da ödül ? Kültür Servisi Altıoklar Prodüksiyon’un, Hermes Film ve Key Productions ile birlikte gerçekleştirdiği, yönetmenliğini Mustafa Altıoklar’ın yaptığı, ‘Beyza’nın Kadınları’ adlı film, 23 29 Haziran 2006 tarihleri arasında Rusya’da gerçekleştirilen ‘Festival of Festival / International Film Festival in St. Petersburg’da ‘Bronze Gryphon En İyi Deneysel ve Yeni Teknoloji Filmi’ ödülünü aldı. Sinema sektöründe eleştirmenlerce en saygın festivallerden biri olarak kabul edilen etkinliğe Mustafa Altıoklar da davetli olarak katılmıştı. B BCBlues efsanesi B.B. King İsviçre’deki Montreux Jazz Festivali’nde verdiği konserden sonra sağlık sorunları nedeniyle Avrupa turnesine çıkmayacağını açıkladı. Cenevre gölü kıyısındaki konserde sanatçıya Randy Crawford, Gladys Knight ve Barbra Hendricks gibi müzisyenler eşlik etti. Konser sonrası duygusal anlar yaşayan seksen yaşındaki yıldızın ABD’de ise çalmayı sürdüreceği açıklandı. 50’lerden beri konser veren, turneye çıkan, “Blues’un Kralı” lakaplı B. B. King’e ayrıca konser sonrası onursal yurttaşlık unvanı verildi. Unvan verilirken konuşan festivalin kurucusu Claude Nobs ünlü sanatçı için “Kimse bu yılın onun son yılı olmasını istemiyor” diye konuştu. B.B. King turnede içindeki şarkıları seslendirdiği son albümü “80” ile Grammy Ödülü kazanmıştı. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle