25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Adli yargı kararname taslağı tamam: 1600 hâkim ve savcının görev yeri değiştiriliyor GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Van Başsavcısı da gidiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan adli yargı yaz kararnamesi taslağı ile 1600 hâkim ve savcının görev yerinin değiştirilmesi öngörülüyor. Taslakta Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile Şemdinli olaylarının ardından açılan davalarla gündeme gelen Van Cumhuriyet Başsavcısı Kemal Kaçan’ın görevden alınması önerildi. Taslağa son şeklini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu verecek. Şemdinli soruşturması nedeniyle Adalet Bakanlığı, Kaçan’ın soruşturmasına yer olmadığına karar vermiş, ancak HSYK yeni müfettişlerce inceleme Önemli Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı Ulusal Ekonomi Konseyi Başkanı, Bush’un 33 yıllık yakın arkadaşı Allan Hubbard Türkiye için, ‘‘Stratejik konumuna baksanıza. Hayati önem taşıyor’’ diyormuş. Medyamızın değerli yazarları da bu önemi ilişkilerin ‘‘yoluna konması gerektiğini’’ vurguluyorlar. Ama, önce bu ‘‘Yaşamsal önem, pratikte ne anlama geliyor?’’, ‘‘Bu önemin içeriği karşımıza hangi biçimlerle çıkabilecek?’’ diye sormak gerekmez mi? ? Adli yargı yaz kararnamesi taslağında, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile Şemdinli olaylarının ardından açılan davalarla gündeme gelen Van Cumhuriyet Başsavcısı Kemal Kaçan’ın görevden alınması önerildi. Taslağa son şeklini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu verecek. yapılmasını istemişti. Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce adli yargı yaz kararnamesi taslağı tamamlandı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na dün teslim edilen taslak, kurul tarafından incelenmeye başlandı. Adli yargıda görev yapan yaklaşık 1600 hâkim ve savcının görev yerinin değiştirilmesi öngörüldü. Kararname taslağındaki değişikliklerin büyük bölümünün, bulundukları yerde görev süresini dolduran hâkim ve savcıların yer değiştirmesine ilişkin olduğu öğrenildi. Kararname taslağı ayrıca mazeret ve disiplin nedeniyle de görev değişikliklerini düzenliyor. Kemal Kaçan’ın bu görevinden alınmasının önerildiği bildirildi. Van Cumhuriyet Başsavcılığı, ilk olarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’a yönelik ‘‘tarihi eser kaçakçılığı’’ ve ‘‘çete’’ suçlamalarıyla gündeme gelmişti. Aşkın bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılırken, Van bu kez de 9 Kasım’da Şemdinli’de meydana gelen olaylar nedeniyle ülke gündeminin odağına oturdu. Şemdinli’de Umut HSYK inceleme istemişti Kararname taslağında, yaklaşık 1 yıldır gözlerin Van’a çevrilmesine neden olan soruşturmaların yürütüldüğü Van’ın Cumhuriyet Başsavcısı Kitabevi’ne bomba atılmasının ardından başlatılan soruşturmayı Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya üstlenmişti. Sarıkaya, olayla ilişkisi olmamasına karşın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt başta olmak üzere bölgedeki sıralı komutanların adlarına iddianamede yer vermişti. Savcı Ferhat Sarıkaya, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten ihraç edilmişti. Başsavcı Kaçan hakkında ise Adalet Bakanlığı soruşturmaya yer olmadığına karar vermişti. Ancak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Kemal Kaçan hakkında görevlendirilecek müfettişlerce yeniden inceleme yapılmasını istemişti. Ortak vizyon Bu önemin içeriğini kısmen de olsa Dışişleri Bakanı Gül’ün çarşamba günü Washington’da imzalayacağı ‘‘ortak vizyon belgesinde’’ bulmak olanaklı. Medyada aktarılanlara göre: ‘‘TürkAmerikan Stratejik Ortaklığını İlerletme Amaçlı Ortak Vizyon ve Yapılandırılmış Diyalog’’ başlıklı belgenin birici bölümü, ABD ile Türkiye’nin bölgede demokrasinin ve istikrarın güçlendirilmesi, Arapİsrail ilişkileri, terorizmle mücadele, NATO’nun transformasyonu, enerji güvenliği konularında askeri ilişkilerden kamu diplomasisine kadar ortak bir vizyona sahip olduğu saptanıyor. İkinci bölümde de bu ortak vizyonun yönetilmesi, yakından denetlenmesi amacıyla bir kurumsal çerçeve oluşturuluyor. ‘‘Bir emperyalist güç ile bir çevre ülkesi arasında bir vizyon ortaklığı ne kadar olabilir’’ sorusuna, sanırım, ‘‘kurt ile kuzu arasındaki kadar’’ diye cevap verilebilir. ‘‘Bu çok kapsamlı ve belli ki belirleyici olacak bir içerik; imzalanmadan önce Meclis’te konuşulması ve onaylanması gerekmez miydi?’’ gibi bir soru da sorulabilir. Ama bence biz, keyfimizi kaçırabilecek sorularla hiç vakit kaybetmeyelim. Asıl önemli olan şu: Artık yalnız değiliz! AB bizi hâlâ oyalayadursun, biz ABD ile adeta bir ‘‘özel statü’’ anlaşması imzalıyoruz. Artık sırtımız yere gelmez. Sırtımız yere gelmez ama, Ortadoğu’da yüzükoyun çamura batmayacağımızın bir garantisi yok. Öyle ya; ABD bizden ne isteyecek? Biz neden bu kadar önemliyiz? Savaş davullarının sesine kulak verirsek Irak’ta savaş devam ediyor. Bir İran savaşı olasılığı var. İsrail ordusu Gazze’ye girdi. Olaylar, pazartesi günü vurguladığım gibi henüz açıklığa kavuşmamış bir yönde ilerliyor. Bu savaşların haberini getiren davulların sesinde bence ilginç mesajlar olabilir. Daha önce aktardığım gibi ABD’de Dışişleri Bakanı Rice’ın önderliğinde bir politika değişikliği yaşanıyor. Ama bu henüz tamamlanmış bir süreç değil; neoconların (Cheney, Rumsfeld çizgisi) bir karşı atağıyla geri çevrilme olasılığı var. Örneğin, önceki pazar Richard Perle (Savunma Politikası Paneli’nden, yolsuzluk iddialarından dolayı istifa etmek zorunda kalmıştı), Washington Post’taki yazısında, Rice’ın İran politikasını sert bir dille eleştirerek teslimiyetçilikle suçlamıştı. Ama esas belirleyici olan sahadaki gelişmeler. İsrail son operasyonuyla Suriye ve İran’ı, 11 Eylül sonrasında Afganistan’ı tanımlayan ‘‘terorizme yataklık yapan ülke’’ çerçevesi içine oturtmaya çalışıyor. Nitekim, ABD temsilcisi Bolton, BM Güvenlik Konseyi görüşmelerinde Suriye ve İran’ı terorizmi desteklemekle suçladı. Pazartesi günü gazeteler, Başbakan Olmert’in Rice’a ‘‘kaçırma olayının çözüme ulaşmasında anahtar ülke Suriye’’ dediğini (Haaretz), Savunma Bakanı Peretz’in Suriye’nin yanı sıra İran’ı da suçladığını, Suriye Başbakanı’nın ise Hamas’a baskı yapmayacaklarını açıkladığını (Yedioth Ahranot) bildiriyorlardı. Lübnan’da Daily Star, Dürzilerin lideri Canbolat’ın da ‘‘Suriye, El Kaide ihraç ediyor’’ dediğini aktardı. Sana Abdullah imzalı bir UPI yorumu, bölgedeki ‘‘Haydut devletlerin (İran ve SuriyeE.Y.) son olayların içine çekilebileceğine’’ dikkat çekiyordu. Haaretz’den Zvi Barel’in yorumuysa (30/06), Suriye’deki Hamas lideri Halit Meşal’in aslında sunulduğu kadar önemli olmadığını, olup bitenden haberi olmayabileceğini, ama İsrail’in, ‘‘Lübnan, Suriye ve İran arasında gidip gelen’’ Meşal’in ismini öne çıkarmaya karar verdiğini düşündürüyordu. Şimdi, aramakta olduğumuz cevaba biraz daha yaklaşabilmek için bu verilere, Seymour Hersh ’ün The New Yorker’deki son yazısını (03/07) ekleyelim. Hersh yazısında üç noktayı öne çıkarıyor. Bush yönetimi için İran’a yönelik bir askeri operasyon hâlâ güçlü bir olasılık. Pentagon bu olasılığa karşı çıkıyor ama tartışmayı kaybetmeye başlamış olabilir. Üçüncüsü, Pentagon, bu saldırıya misilleme olarak İran’ın sayıları 100 bine ulaşabilecek gönüllü bir güçle Irak’a girmesinden çok korkuyor. Bu koşullarda, ABD askerleri, İran’la maliyeti çok yüksek olabilecek bir sıcak temasa girmek zorunda kalacak. Öyleyse, ABD’nin, bu araziye uyumlu, hızla devreye girebilecek güçlü bir desteğe gereksinimi olacak... ergin.yildizoglu?gmail.com ‘TÜRKLÜĞÜ AŞAĞILAMA’ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN EMNİYET: Chomsky’nin yayıncısına dava açıldı ? Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği adlı kitapta Türklüğün aşağılandığını ileri süren savcılık, yayınevi yetkililerinin altı ay hapsini istedi. İstanbul Haber Servisi Dünya aydınlarının önemli isimlerinden Prof. Noam Chomsky ile Edward S. Herman tarafından yazılan ‘‘Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği’’ adlı kitabın Türklüğü aşağılayarak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği öne sürüldü. Aram Yayınevi sahibi Fatih Taş ile kitabı yayına hazırlayan 2 kişi hakkında 6 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, kitabın suç unsurları taşıdığı ileri sürülen bölümlerine yer verildi. Kitapta, Saddam Hüseyin ve Irak’ın 1990’lı yıllarda Amerika’nın hedefi haline geldiğinde, Türkiye’nin bir müttefik uydu devlet olduğunun, Kürtlere karşı büyük bir etnik temizliğe girişilen aynı yıllarda, ABD’nin bu ülkenin başlıca silah tedarikçisi konumuna geldiğinin anlatıldığı kaydedildi. Türk operasyonları için ‘‘soykırım’’ sözcüğünü nadiren kullanan medyanın, 19981999’da Sırpların Kosovalı Arnavutlara yaptığı kötü muamelelere büyük ilgi ve öfke duyduğu ifadesine yer verildiği belirtilen iddianamede, kitapta ‘‘Oysa bu muamele 1990’larda Türkiye’nin Kürtlere yaptıkları ile karşılaştırıldığında büyük bir kesinlikle söyleyebiliriz ki aynı aşırılıkta değildi’’ şeklinde anlatımların olduğu kaydedildi. İddianamede, ‘‘Kitap, Türkiye Cumhuriyeti’ni vatandaşlarına karşı soykırım yapmakla suçlamakta, bir yandan da bölge halkını kin ve düşmanlığa tahrik eder nitelikte görülmüştür’’ denildi. Fatih Taş’ın suçlamayı kabul etmediği, diğer şüpheliler Ömer Faruk Kurhan ile Lütfü Taylan Tosun’un da kitabı yayına kendilerinin hazırladıklarını söyledikleri belirtildi. İddianamede, yayınevi sorumlusu Fatih Taş ile 2 şüphelinin, TCK 301/1 ve 216/1. maddeleri uyarınca 6 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istendi. Van toplanma merkezi VAN (Cumhuriyet) PKK’nin dağ kadrosuna katılmak için yurtdışına çıkmak isteyenlerin Van’ı toplanma merkezi olarak belirlediği öğrenildi. Van Emniyet Müdürlüğü ekiplerince, düzenlenen operasyonlarda bu amaçla 1 yıl içinde 9 ayrı ilden kente gelen 44 kişinin yakalandığı açıklandı. Van Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube ekipleri PKK’nin dağ kadrosuna kurye eşliğinde katılmak isteyenlerin olduğuna yönelik bir ihbar üzerine harekete geçerek Van merkez ve ilçelerinde operasyonlar düzenlendi. Operasyonlarda bu yıl içerisinde İstanbul, İzmir, Gaziantep, Şanlıurfa, Batman, Diyarbakır, Mardin, Kars ve Mersin’den Van’a gelerek örgütün dağ kadrosuna katılma hazırlığında olan 22 kişi ile bu kişilere kuryelik yapan 22 kişi gözaltına alındı. Sorgularının ardından mahkemeye sevk edilen bu kişilerden 23’ü tutuklandı. namikzafer@yahoo.com Hrant Dink ve Aydın Engin’in yargılandığı ‘yargıyı etkileme’ davası yine olaylı başladı Ülkücüler adliyede avukat dövdü İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ve yazar Aydın Engin’in ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ davasının dünkü oturumu da ülkücülerin saldırılarıyla başladı. Hrant Dink, Arat Dink, Serkis Serokyan ve yazar Aydın Engin’in yargılanmalarına, Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Çevik kuvvet polislerinin geniş güvenlik önlemi aldığı adliyede, duruşmayı izlemek ve davaya katılmak için adliyeye gelen ülkücü gruptan bir kişi Dink’in avukatlarından Deniz Ceylan’a yumruk attı. Sanıklara ve avukatlarına yönelik sözlü saldırılar ise duruşma bitene kadar sürdü. Duruşmaya katılan Agos gazetesinin sahibi sanık Serkis Serokyan, Hrant Dink’e verilen mahKemal Kerinçsiz’in başını çektiği protestocu grubun adliye önlerinde kumiyet kararını yayımladıklarını söyleyerek ki şiddet gösterileri dün de devam etti. (Fotoğraf: KAAN SAĞANAK) ‘‘Yargıyı etkilediğimizi düşünmüyorum. Böyle bir amacımız da olmadı’’ dedi. Sanık avukatlarından Yücel Sayman da ‘‘Bir sanık hakkında açılamayacak tek bir dava var. O da yargılamayı etkilemeye teşebbüs davası. Sanık tabii ki yargıyı etkilemeye çalışacak ki hakkında mahkumiyet kararı verilmesin’’ dedi. Duruşmada dinlenen 5 şikâyetçi ise suçtan derinden etkilendiklerini, Türk kanının pis değil asil olduğunu söyledi. Mahkeme yargıcı, Dink’in ‘Türklüğü aşağılamak’ suçundan yargılandığı dava dosyasının Yargıtay’dan döndükten sonra bu dosyaya konulmasına karar vererek duruşmayı 12 Aralık’a erteledi. Adliye önünde bekleyen ve ‘‘Soros’un çocukları, Pamuk, Hrant, Mağden, Belge vs...’’ yazılı pankart açan grup, ‘‘Türkiye Türk’tür Türk kalacak’’, ‘‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’’, “Ermeni haini Avrupa’nın piyonu’’ sloganları attı. PKK’YE YARDIM SUÇLAMASI Samsun’da İtalyan Katolik Kilisesi rahibi Pierre Francoisse Rene Brunissen’in bıçakla yaralanması üzerine İtalya Katolik Piskoposlar Kurulu’nun Dinler Arası Diyalog Komisyonu Başkanı Terni Başpiskoposu Vincenzo Paglia şunları söyledi: ‘‘Türkiye, Irak ve Sudan gibi. Hıristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşamaları her yerde zor.’’ Başpiskopos Paglia abartmış. Türkiye, Sudan gibi değil, Irak gibi de. Türkiye bu ülkelerle karşılaştırıldığında ileri bir ülke. Dini farklılıklar oralarda olduğu kadar sertlikle karşılanmıyor. Paglia abartmış ama, Türkiye’nin son yıllarda yaşadıkları da hiç parlak değil. ??? Geçmişte yalnızca fanatik dinciler, dini farklılıkları nedeniyle diğer dinlere inanan insanlara düşmanlık güderlerdi. Onlar hâlâ bu tutumlarını sürdürüyorlar. Yahudiye, Hıristiyana düşman gözüyle baktıklarını her fırsatta her olayda dile getiriyorlar. Yalnızca düşman olarak baksalar Türkiye Sudan Gibi mi? iyi, bir de her türlü kötülüğün onlardan geldiği gibi bir kör inancı sürdürüyorlar. Bunlara son yıllarda yeni unsurlar katıldı. Artık öncülük fanatik İslamcıların elinden çıktı ve ‘‘vatansever’’ milliyetçilerin, ya da bir başka deyimle ‘‘Kızıl Elmacılar’’ın eline geçti. Denize haç atma törenine saldıranlar onlar, Fener Rum Patrikhanesi’nin kapısına dayanıp Hıristiyan düşmanlığını da kışkırtan onlar ??? Kendini solcu sayan bir grubun ‘‘Van Üniversitesi’nde misyonerlik propagandası yapılıyor’’ diyerek başlattığı kampanyayı daha sonra dincilerin devralması da ilginç birlikteliği ortaya koydu. ‘‘Bizim mahallede kilise istemeyiz’’ diyerek kiliselerin kapısına mühür vuranların da kendilerini solcu diye tanımlayanlar arasından çıkması bir gelişmeye işaret ediyor. Trabzon’da bir rahibin öldürülmesi, Samsun’da bir rahibin bıçaklı saldırıya uğraması hiç yoktan ortaya çıkmış eylemler sayılamaz. Son yıllarda artan milliyetçiliğin hedeflerinden birisi de Hıristiyanlık ve Yahudilik oldu. İşin ilginç yanı ‘‘şeriat esas tehlikedir’’ diyenler, fanatik İslamcıların yaptıklarını tekrar ederek diğer dinlere düşmanlık noktasında, onlarla aynı bağnazlığın parçası olduklarını gözler önüne seriyorlar. ??? Türkiye’de şu anda 100 bin civarında Hıristiyan yaşıyor. 70 milyon içinde binde 1.5 gibi bir nüfusa sahipler. Yahudiler ise 25 binle binde 1’in çok altındalar. Bölgemizdeki ülkelerden teokratik bir yönetime sahip İran’da Hıristiyanlar yüzde 2, Mısır’da yüzde 10, Suriye’de yüzde 14, Lübnan’da yüzde 35, Ürdün’de yüzde 5, Irak’ta yüzde 2 civarındadır. Anadolu, geçmişte Hıristiyanlığın bin yıl boyunca egemen olduğu bir toprak parçası iken şu anda belki de dünyada en az Hıristiyan’ın yaşadığı bir yer haline dönüştü. Buna rağmen hâlâ ‘‘Hıristiyanlar geliyor’’, ‘‘Misyonerlik aldı yürüdü’’ korkuları dinmek bilmiyor. Bazı çevreler bu korkular üzerinden siyaset yapmayı bir gelenek olarak yürütüyorlar. Bu tutum, giderek yaygınlaşan bir paranoyaya dönüşüyor. ??? Samsun’da rahibi bıçaklayan ve şizofren olduğu gerekçesiyle hastaneye kapatılan Atilla Nuran bakın neler söylüyor: ‘‘Kiliseye sürekli gidiyorum. Bana zaman zaman İncil verip değişik yerlere gönderiyordu. Beni kullanıyordu, misyonerlik yaptırıyordu. Biraz da bunları düşünerek kendisini bıçakladım.’’ Türkiye tabii ki Sudan değil. Ancak Türkiye’de son yıllarda kışkırtılan yabancı düşmanlığı, kışkırtılan Hıristiyan ve Yahudi düşmanlığı da gözden uzak tutulmamalı. Yaratılan bu hava içinde artık meczup mu, çocuk mu, yoksa birileri tarafından kışkırtılan bilinçli militan mı her ne ise bu saldırganlıklar Türkiye’yi dünya çapında tecrit etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Türkiye’nin Sudan gibi, Irak gibi savaş ve şiddet sarmalı içindeki ülkelere benzetilmesine neden oluyor. Türkiye ekonomisinin düzelmesi, istikrar içinde bir ülke olması, adam başına yıllık gelirinin artması, farklı dinler, mezhepler ve etnik kimlikler içinde barış içinde yaşaması birilerini neden rahatsız ediyor anlamıyorum. Üstelik bunların kendilerine ‘‘vatansever’’, ‘‘milliyetçi’’ gibi sıfatlar vermesi de işin cabası. Türkiye’nin Sudan olmasını değil gelişmiş bir Avrupa ülkesi olmasını istemeliyiz. Hedefimiz bu olmalı. Bu ülkeyi sevmenin yolu da böyle bir hedefi önümüze koymaktan geçiyor. Baydemir için 10 yıl hapis istemi DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında PKK’ye yardım ettiği savıyla hazırlanan iddianamede, 10 yıla kadar hapis cezası istendi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Baydemir’in Diyarbakır’da 28 Mart’ta 4 PKK’linin cenazesinin ardından yaptığı açıklamadaki ‘‘Bir gün önce bu kentin acısı 14 idi, bu sabah itibarıyla 16’dır. Belki bir saat sonra kaygımız o ki, daha da fazlalaşacaktır’’ ifadesine de yer verildi. Baydemir’in ölen PKK’lileri sahiplendiği öne sürülürken, olay çıkaranları da cesaretlendirdiği iddia edildi. 11 sayfadan oluşan ve PKK’nin kuruluşu, amacı, yapısı, gelir kaynakları ve örgütün uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptığına da yer verilen iddianamede, ‘‘terör örgütünü övücü açıklamalarda bulunarak örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiği’’ gerekçesiyle Baydemir hakkında TCY’nin 314/2. maddesi gereği 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası istendi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle