14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Arnavutluk Telekom’da başarı elde edemeyen grup, aldığı banka ile yüzde 15’lik pazar payına sahip olacak 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Çalık Arnavutluk’ta banker oldu Ekonomi Servisi Çalık Grubu’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre konsorsiyum bankanın yüzde 60’ını 9 Haziran 2006 tarihinde resmi olarak devraldı. Devirle ilgili yapılan kutlamada konuşan Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık, amaçlarının, BKT’yi bölgede daha güçlü bir banka konumuna getirmek olduğunu kaydederek uluslararası standartlarda yeni ürün ve hizmetler sunarak BKT’yi daha da büyütmeyi hedeflediklerini söyledi. Çalık, ‘‘Büyüme stratejilerimizi belirlerken tarihsel bağlarımız ve ekonomik gücü nedeniyle Arnavutluk’u, yatırım yapmayı planladığımız ülkelerin ön sıralarında değerlendirdik. Ekonomide ‘Ben Demiştim’ Dönemi Finansal çözülmenin reel sektöre etkileri derinleştikçe ekonomi gündemimiz de bir tür ‘‘ben demiştim’’ oyununa dönüştürülmek üzere. Türkiye’nin son üç yıldır bozulan dış dengelerini ve dış borçlanmaya dayalı sahte cennetini ‘‘Paranın sıcağı soğuğu olmaz’’, ‘‘Cari açık finanse ediliyor, sorun yok’’ inancıyla görmezden gelen neoliberal medya, ekonomide iki aydır yaşanan ve ne yazık ki giderek reel ekonominin krizine dönüşmekte olan çalkantıyı algılamakta güçlük çekiyor. Sorunların yapısal kökenlerini görmekte güçlük yaşayan neoliberal medyanın ‘‘piyasaya inancı’’ sarsıldıkça, tartışmalar yerini ‘‘Piyasanın beklentilerinin aksine benim tahminlerim doğru çıktı’’ sözleriyle ifade edilen bir sis perdesine ve kavram kargaşasına bırakıyor. Bu kargaşanın ardında yatan yapısal unsurların bir kez daha altını çizmemizde fayda olduğunu düşünüyorum: Türkiye, 1980’den başlayarak hızlandırılan ve 1998 IMF Yakın İzleme Anlaşması ile sürdürülen neoliberal hegemonya uyarınca, uluslararası işbölümünde ekonomisini ve siyasi, sosyal ve kültürel yapısını yeniden biçimlendirecek koşullandırmaların saldırısı altındadır. Adına ‘‘yapısal reformlar’’ denilen bu koşullandırmalar, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı azgelişmiş ülkelerin ekonomilerini, uluslararası finans sermayesinin ve ulusötesi şirketlerin stratejik çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu süreçte Türkiye, ekonomisini bir spekülasyon ve ucuz ithalat cennetine ve ucuz işgücü deposuna çevirmeyi öngören politikaları uygulamaya zorlanmakta ve aksi halde ‘‘yabancılar ülkeyi terk eder’’ şantajı ile ekonomik ve siyasi bağımsızlığını sınırlayacak yapısal dönüşümleri yerine getirmeye mecbur kılınmaktadır. Türkiye’nin 1980’den bu yana izlediği neoliberal politikalar altında ekonomisi giderek yabancı sermayenin spekülatif kararlarına bağımlı hale gelmiş; yapısal olarak kırılganlaşmış ve krizlere açık, dengesiz bir konuma sürüklenmiştir. Bu süreçte Türkiye dönem dönem uluslararası finans sermayesinin ‘‘en gözde’’ ekonomisi haline dönüşmüş, ancak bu tür konjonktürel dönemler her defasında genişleyen dış açıklar ve dış borçlanma ve artan istikrarsızlıklar ile yeni bir kriz dalgasıyla sonuçlanmıştır. ??? Türkiye’nin ve azgelişmiş dünyanın 1980’lerden bu yana yaşadığı bu spekülatif büyüme istikrarsızlık kriz sürecine bundan yaklaşık bir buçuk sene önce Amerikalı bir meslektaşımızla beraber kaleme aldığımız ve International Herald Tribune’de yayımlanan bir yazıda dikkat çekmiş ve ‘‘uluslararası finans sermayesi açısından en gözde durumda olan ülkenin, aynı zamanda bir krize en yatkın ekonomi olduğunu’’ hatırlatarak, Türkiye’nin bir an önce bu tür spekülatifyönlü büyüme sürecini terk etmek zorunda olduğunu vurgulamış idik. O günlerde birtakım çevrelerin ‘‘zamanlaması yanlış’’ olarak değerlendirdiği söz konusu yazının bazı bölümlerini, okuyucularımdan af dileyerek, tekrardan aşağıya aktarmayı gerekli görüyorum: ‘‘Yabancı sermaye Türkiye’ye büyük bir hızla akıyor, bu ekonomik büyümeyi besliyor ve birçok yatırımcı ve analizci Türkiye’nin politikalarını ve reformlarını takdir ediyor. Ama 1990’ların başında, daha sonra Latin Amerika tarihinin en kötü çöküşlerinden yaşayacak olan Arjantin için de benzer coşkular duyulduğunu hatırlayanlar endişe etmeliler. Paralellikler çarpıcı. Arjantin’in 1990’ların başındaki büyümesi de yabancı sermaye akışı tarafından başlatılmıştı ve bu akış ulusal paranın aşırı değerlenmesine yol açmış, bu da ülkenin üretim temelinin yıkılmasına yardım etmişti. Bu türden kütlesel spekülatif sermaye girişlerinin tersine dönme huyları var, tıpkı 1997’de Asya’da, Asya mali krizi ve bölgesel bir depresyonu başlattıklarında olduğu gibi. Böyle durumlarda, yatırımcılar en sonunda böyle bir kredi ve borçlanmanın sürdürülebilirliğinden endişe duymaya başlıyor. Birçok dışsal olay Türkiye’den böyle bir sermaye kaçışını tetikleyebilir: Örneğin, eğer şu an tarihsel olarak en düşük düzeylerinde seyreden ABD ve dünyadaki faiz oranları, beklendiği gibi artarsa, ABD Hazine bonoları gibi güvenli kıymetler yatırımcılar için çok daha çekici hale gelecektir. Spekülatif para akışı ayrıca Türk Lirası’nı aşırı değerlendirmiş bulunuyor. Bu da patlamayı bekleyen bir sabun köpüğüdür. Spekülatif para girişi, ithalatı yapay olarak ucuzlatarak, tipik olarak emek yoğun olan geleneksel Türk sanayilerini yıktı, böylece işsizlik sorununu da ağırlaştırdı. Kısaca, politika belirleyiciler bir sabun köpüğünün üzerinde işleyen bir ekonomi yarattılar. Türkiye ve AB, Türkiye’nin AB’ye muhtemel üyeliğiyle ilgili görüşmelere devam ederken, Türk hükümeti son 5 yıllık sürdürülemez ekonomik politikalarını yeniden gözden geçirmelidir. AB’nin gözünde güvenilirlik kazanmak için IMF destekli bu politikalara devam etmek tehlikeli olabilir. Aslında, böyle politikalar, ironik bir biçimde Türkiye’nin üyelik şansını düşürecek ekonomik başarısızlıklara yol açabilir.’’ (Erinç Yeldan ve Mark Weisbrot, International Herald Tribune, 4 Aralık 2004.) Türkiye spekülatifyönlü büyüme sürecini bir an önce terk etmek zorundadır. Bu sürecin reel ekonomiye olan uzantılarını daha somut olarak tartışmaya önümüzdeki hafta devam edeceğim. ? Çalık Grubu, Şekerbank’la oluşturduğu bir konsorsiyumla Arnavutluk’un ikinci büyük bankası BKT’yi devraldı. Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık, amaçlarının, BKT’yi bölgede daha güçlü bir banka konumuna getirmek olduğunu söyledi. Ülkenin geleceğine, nitelikli ve iyi eğitilmiş iş gücüne güvenerek ilk yatırımımızı bankacılık işkoluna yaptık’’ dedi. BKT, yüzde 15 pazar payı ve 35 şubesi ile Arnavutluk’un en büyük ikinci bankası konumunda bulunuyor. Toplam aktifleri yaklaşık 700 milyon dolar, özkaynakları 39 milyon dolar olan bankanın mevduat hacmi yaklaşık 650 milyon dolar düzeyinde. Açıklamada, devir sonrası oluşturulan yeni yönetimde, yönetim kurulu başkanlığına Haluk Ulusoy, yönetim kurulu başkan yardımcılığına ise Semih Ergur’un atandığı belirtildi. Çalık Grubu’yla birlikte konsorsiyumda yer alan Şekerbank’ın yüzde 33.98 payının toplam 424.73 milyon YTL bedelle Kazakistanlı Bank Turan Alem Group’a devri için 21 Haziran’da anlaşma imzalanmıştı. Çalık Grubu, daha önce de Arnavutluk’ta, Türk Telekom ile ortak olarak Alb Telekom’un (Arnavutluk Telekom Şirketi) ihalesini kazanmış ve şirketin yüzde 76’lık hissesine karşılık 120 milyon dolar ödemeyi göze almıştı. Ancak grubun özelleştirme öncesi Türk Telekom ile birlikte kazandığı ihale, Arnavutluk Parlamentosu’nun onayından geçmediği için devir işlemi gerçekleşmemiş ve telekom macerası sonlanmamıştı. Bilindiği gibi Çalık Grubu, Birleşik Arap Emirlikleri’nden bir sermaye grubu olan ETİSALAT ile Türk Telekom ihalesine de katılmış, ancak sonuç alamamıştı. 2.5 MİLYON DOLARLIK YATIRIM Profilo’dan kablosuz plazma Ekonomi Servisi Profilo Telra, kablosuz plazma televizyonu pazara sundu. Profilo Telra’nın ürettiği 42 (106 cm.) wireless (kablosuz) plazma televizyonu, kablo karmaşasına son verirken, kablosuz dijital ses ve görüntü aktarımına olanak sağlıyor. Hareket serbestisi bulunan yeni plazma televizyonu ile yayın izlemek için sadece elektrik bağlantısı yeterli olacak. Kablosuz plazma televizyonun tanıtımı dolayısıyla düzenlenen toplantıda konuşan Profilo Holding üst yöneticisi (CEO) Göksen Körezlioğlu, yeni ürünün yatırım maliyetinin 22.5 milyon dolar olduğunu, piyasaya çıkmasının 1.52 yıl sürdüğünü, LCD ve plazma satışlarının yüzde 40’ının bu ürün olmasını hedeflediklerini ve Christmas döneminde bu üründen 100 bin tanesini ihraç etmeyi hedeflediklerini bildirdi. Eylül ayından itibaren bu ürünü Avrupa pazarına sunacaklarını bildiren Körezlioğlu, kablosuz plazma televizyonun, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde herkesin evine giren bir ürün haline geleceğini kaydetti. Ürünün fiyatının 3 bin 150 YTL olduğunu bildiren Körezlioğlu, pazarda 11.5 yıl içinde LCD satışlarının plazmanın önüne geçeceğini söyledi. Körezlioğlu, Dünya Kupası’nın televizyon satışlarında patlamalar yapmadığını belirterek ‘‘Yüzde 1015’lik bir artış oldu. Kore’deki artış ise yüzde 30 olarak gerçekleşti’’ dedi. Borsacılara eşzamanlı baskın ? Baştarafı 1. Sayfada KESK: Masayı sokağa kurarız KESK’e bağlı Tüm BelSen, belediyelerdeki sendikaların üye sayılarına ilişkin olarak geçen hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verdiği 4 klasör belgenin dikkate alınmayıp ‘‘yandaş sendikaların’’ yetkili kılınmak istendiğini öne sürerek oturma eylemi yapma kararı aldı. Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu, sendikanın eylem kararı almasından sonra üç sendikanın temsilcileriyle toplantı yapılması talebini kabul etti. KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul, Çalışma Bakanlığı önünde yaptığı basın açıklamasında, Tüm BelSen, MemurSen’e bağlı Bem BirSen ve KamuSen’e bağlı Yerel HizmetSen’in yöneticilerinin konuyla ilgili toplantı yapacaklarını bildirdi. Tombul, toplantıdan sonuç çıkmaması durumunda erteledikleri oturma eylemine başlayacaklarını açıkladı. Hükümetin KESK’i toplugörüşme masasından uzak tutmak istediğini kaydeden Tombul, ‘‘Ağustos ayında masayı sokağa kuracağız. Kimse KESK’in kararlılığını sınamaya kalkmasın’’ dedi. (Fotoğraf: AA) 2.5 MİLYON DOLARLIK YATIRIM Rekabet büyük, fırsatçılık olmaz Ekonomi Servisi Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) Genel Sekreteri Ferruh Karakule, hazır beton şirketlerinin fırsatçılık yapmasının mümkün olmayacağını, sektörde 600’e yakın oyuncunun olduğunu bildirdi. Hazır beton fiyatlarındaki artışın başta betonu oluşturan malzeme fiyatlarının artmasından kaynaklandığını belirten Karakule, yaptığı açıklamada, özetle şu hususları dile getirdi: ? THBB olarak fiyatlarla ilgili herhangi bir ilişkimiz olamaz. Ancak haksız suçlamalar karşısında kamuoyunun bilgilendirilmesini bir görev kabul ediyoruz. Çimento fiyatlarındaki ortalama artış yüzde 15, maksimum yüzde 23, agregada ortalama yüzde 32, maksimum yüzde 54, kimyasal katkıda ortalama yüzde 17, maksimum yüzde 43, akaryakıtta ise yüzde 16 olmuştur. ? Haksız rekabet nedeniyle yıllardır müteahhitlerin vicdanı ile batma noktası arasında fiyatlarla satış yapan sektör, düşük kârla çalışıyor. ? Betonun inşaat maliyetindeki payı yüzde 78’i geçmiyor. ‘Yatırımlar etkilenmez’ MercedesBenz Türk Direktörler Kurulu Başkanı Ziegler, ‘Bu yıl toplam 55 milyon Avro’luk yatırım öngörüyoruz’ dedi Ekonomi Servisi MercedesBenz Türk Direktörler Kurulu Başkanı Jürgen Ziegler, kısa vadeli dalgalanmaların Türkiye’deki yatırımlarını kesinlikle etkilemeyeceğini söyledi. Ziegler, bir sohbet toplantısında gazetecilerle bir araya gelerek, Mercedes’in Türkiye’deki faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Ziegler, piyasalarda çok daha kötü dalgalanmalar gördüklerini belirterek, ‘‘Ama burada olduk ve olmaya da devam edeceğiz. İkinci yarı yılda hafif bir kayma olabilir, ama biz hedeflerimizi değiştirmeyeceğiz’’ dedi. Ziegler, Daimler Chrysler bünyesinde Türkiye’nin büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak Türkiye’nin büyüme oranından daha yüksek büyümenin dünyada bir tek Çin ve Hindistan’da olduğunu kaydetti. Ziegler, ‘‘Kısa vadeli dalgalanmalar Türkiye’deki yatırımlarımızı kesinlikle etkilemeyecek. Daimler Chrysler için her zaman uzun vadeli stratejiler önemli’’ diye konuştu. Şirketin yakında Türkiye’de 40. yılını kutlayacağını anımsatan Ziegler, bu süre içinde toplam 500 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını belirtti. Ziegler, ‘‘Bu yıl toplam 55 milyon Avro’luk yatırım öngörüyoruz’’ diye konuştu. Otobüs ve kamyon üretiminin önemine işaret eden Ziegler, otobüsteki ihracat oranının yüzde 66, kamyondakinin ise yüzde 25 olduğunu ifade ederek ‘‘2008 yılında otobüs ihracat oranımızı yüzde 80’lere çıkarmayı hedefliyoruz’’ dedi. Ziegler, yıllık satış hedefini de 5 bin adet olarak açıklayarak, bunun geçen seneye göre yüzde 8’lik bir artışı gösterdiğini bildirdi. ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Operasyonda aralarında eski futbolcu Mecnur Çolak, Yalçın Kaya, Sefer Emanet, Veysel Keskin, Hikmet Bölükbaşoğlu, Serkan Mırık, Hakan Işın, Hakan Buharoğlun ve Halit Acartürk’ün bulunduğu 21 kişi gözaltına alındı. Zanlılardan Çolak’ın daha önce aynı suçtan 3 defa gözaltına alındığı öğrenildi. Kaya hakkında ise SPK tarafından açılan 15 dosya bulunduğu bildirildi. Gözaltına alınanlar arasında İMKB çalışanlarının da bulunduğu öğrenildi. Zanlıların borsada bazı şirketlerle ilgili spekülasyon yapıp hisse değerlerinin artışı ve düşüşüyle oynayarak kazanç sağladıkları, küçük yatırımcıları zarara uğrattıkları bildirildi. SPK uzmanlarından da destek alan mali polisin, özellikle Lio Yağ Sanayi, Koniteks Endüstri, Mert Gıda, Ünal Tarım, Emek Elektrik ve Okan Tekstil şirketlerinin hisselerindeki artış ve düşüşleri incelediği bildirildi. Edinilen bilgiye göre, zanlılar işlem hacmi küçük hisse senetlerine talebi arttırarak işlem hacmini büyük gösteriyor. Daha sonra anlaşmalı oldukları borsa yorumcularına manipülasyon yapacakları hisse senetleri üzerine yorum yaptırıyor. Talebin istenen düzeye gelmesinin ardından manipülasyon yapılarak özellikle küçük yatırımcı zarara uğratılıyor. İLAN TMMOB Mimarlar Odası Muğla Şubesi 1. Olağan Genel Kurulu, 1. gün Genel Kurul 2. gün Organ Seçimleri olacak biçimde 2223 Temmuz 2006 günü saat 13.30’da Muğla Belediyesi Konakaltı Kültür Merkezi’nde, çoğunluk sağlanamazsa 2930 Temmuz 2006 tarihlerinde aynı saat ve yerde çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır. B İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK GÜNDEM: 1. Açılış ve yoklama. 2. Divan seçiminin (1 başkan, 2 üye) yapılması. 3. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması. 4. Gündemin genel kurulun oluruna sunulması ve oylanması. 5. Konuklara söz verilmesi. 6. Kurucu kurulun tavsiye raporunun okunması. 7. Dilek ve öneriler. 8. Adayların belirlenmesi ve tanıtılması. 9. Organ seçimlerinin yapılması (Yönetim Kurulu 7 asil 7 yedek Denetleme Kurulu 5 asil 5 yedek Uzlaştırma Kurulu 5 asil 5 yedek, Sizce Türkiye teknoloji çağına girdi mi? Aaa evet, birkaç ayda modeli yenilenen cep telefonları, dijital kameralar, plazma TV’ler, yeni akıllı buzdolapları ile dolu piyasaya baktığımızda bal gibi de teknoloji çağındayız? Ama teknolojiyi üretmek ile teknolojiyi kullanmak arasında bir uçtan ötesine gittiğimizde teknoloji çağının neresinde olduğumuz ciddi biçimde sorgulanır. Üstüne üstlük teknolojiyi üretmenin artık gelişmekte olan birçok ülke açısından günlük rutinin bir parçası olup lafının bile edilmediği, asıl konuşulan konunun teknolojinin nasıl yönetildiği ya da nasıl yönetileceği olduğu bu dönemde. Enflasyonun yeniden 2 haneli rakamlara ulaştığı, ilaca, benzine yeni zamların geldiği, cumhurbaşkanlığı tartışmalarının ısındığı ve piyasaları etkilediği bu dönemde, teknoloji üretmeyi bile kenara bırakıp teknoloji yönetmekten bahsetmenin anlamı ne demeyin... Anlamı büyük, çünkü Türkiye, bu hafta cumartesi gününden başlayarak Temmuz’un 13’üne kadar sürecek önemli bir uluslararası konferansa ev sahipliği yapıyor. Konferansın adı Uluslararası Teknoloji Yönetimi Konferansı. 40 ülkeden 550’yi aşkın katılımcının bir araya geldiği, 256 sunumun yapıldığı, dünyaca ünlü konukların gö Teknolojiyi Yönetmek mi? O da Ne? rüşlerini aktardığı 6 günlük bilgiler bombardımanı... Şimdi sıkı durun, aylardan beri yapılan çağrıya Türkiye’den kayıt yaptıran kaç kişi oldu dersiniz? Topu topu 22 kişi. (Davetliler ve öğrenciler hariç) Peki bu ne anlama geliyor? Ya Türkiye’de şirketler, üniversiteler, teknoloji yönetimi konusunu çoktan çözüp aştılar ya da daha konunun öneminin farkında bile değiller. Konferans, ABD’de Portland Üniversitesi Mühendislik ve Teknoloji Yönetimi Bölümü tarafından oluşturulan PICMET tarafından düzenleniyor. 1989 yılında teknoloji yönetimi ile ilgili akademik konferanslar düzenlemek ve uluslararası bir bilgi kitlesi oluşturmak üzere kurulmuş. Bir yönetim kurulu, bir idari kurul ve farklı ülkelerden etkin kişilerin oluşturduğu bir danışma konseyi tarafından yönetiliyor. Bir kez daha sıkı durun. PICMET’in kurucusu bir Türk bilim adamı. Prof. Dr. Dündar Kocaoğlu. PICMET 15 yıldan beri her yıl konferanslar düzenliyor. İkisi hariç tümü de ABD içinde. Ülke dışına taşış, ilk kez 2004 yılında Kore’de oldu. Öyle ilgi gördü kü, 2006 için aralarında Avrupa ülkelerinin de olduğu 9 ülkeden teklif aldı. Danışma kurulu bu yılki toplantının Türkiye’de yapılmasını kararlaştırdı. Şüphesiz, PICMET’in başında bir Türk bilim insanının olmasının payı büyük. Kocaoğlu ile toplantı öncesinde telefonda görüşüyoruz. Kendisine 550 katılımcı arasında Türkiye’den ilginin neden bu kadar az olduğunu soruyorum. ‘‘Türkiye henüz teknoloji çağına girmeye çalışma aşamasında. Ancak ciddi bir potansiyeli var. Biz de elimizden geldiği kadar bunun gerçeğe dönüşmesi için gayret ediyoruz’’ diyor. Son yıllarda gerçekleştirdiği ekonomik büyüme, ArGe harcalamalarını önümüzdeki 7 yıl içinde 10 misli arttırma kararı Türkiye’nin daha doğrusu TÜBİTAKın davetinin onca ülke arasından seçilerek kabul edilmesinde etkili olmuş. Ancak belli ki kayıt yaptıran Türk şirketlerinin sayısının azlığı Kocaoğlu’nu bile hayal kırıklığına uğratmış. Şu bir gerçek ki günümüzün keskin rekabet ortamında ayakta kalmak isteyen her şirketin teknoloji yönetimine ağırlık vermesi gerekiyor. Kocaoğlu’na göre, ‘‘Hadi bir de teknolojimiz olsun’’ diyemezsiniz. Teknoloji, şirke tin tüm birimlerinin benimseyeceği bütünsel ve ortak bir strateji olarak ele alınmadıkça işe yaramaz. Aslında bu işin şirketler kadar ülkeyi yönetenlerce de benimsenmesi şart. Konuşmacılar arasında eski Endonezya Cumhurbaşkanı Prof. Habibi’nin de olması dikkatimizi çekiyor. Kocaoğlu’na soruyoruz: ‘‘Endonezya, Habibi’yi yıllar önce ilk kez ülkede teknolojiyi geliştirsin diye çağırdı. Daha teknolojinin, sanayileşmenin başlamadığı dönemler. Habibi o dönem Almanya’da üniversitede öğretim üyesiydi. Ülkesine gitti ve bir teknoloji politikası geliştirdi. Bu arada cumhurbaşkanlığına getirildi. En başta ciddi dirençle karşılaşmasına karşın yılmadı ve Endonezya’yı teknoloji üreten bir ülke haline getirdi. Ben 20. yüzyılda Atatürk’ün Türkiye’de gerçekleştirdiği büyük değişimin çok küçük bir örneğinin 21. yüzyılda Habibi tarafından Endonezya’da yaşandığını düşünüyorum’’ diyor. Teknolojinin nasıl yönetildiğine dair küresel gelişmelerden sıcağı sıcağına haberdar olmak isteyenler için adres 813 Temmuz tarihleri arasında İstanbul Hyatt Regency Oteli. Bilgi için ise www. picmet.org TMMOB Mimarlar Odası Muğla Şubesi Kurucu Kurulu CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle