18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Genelkurmay, Güneydoğu’da hâkim bombalattığını itiraf eden emekli korgeneral hakkında işlem başlattı Ortadoğu Konusunda Dikkatli Olmak Gerek Türkiye’de dış politika konularının kamuoyunda açık ve ciddi biçimde tartışılması 1960’lı yıllara rastlar. Daha önceleri bu konular iç politikadan ayrı ele alınır ve bir anlamda da tabu olarak kabul edilirdi. İç ve dış politikaların birbirleriyle iç içe oldukları görece yeni anlaşıldı. Yine de dış politikanın iç politikaya oranla, daha değişik yönleri olduğu, uygulanacak olan politikanın uluslararası arenada doğuracağı sonuçların etkileri ve diplomatik dilin özellikleri göz önünde bulundurulunca biraz daha dikkatli olmak gerektiği söylenebilir. Ünlü Fransız şair ve düşünürü Paul Valery, ‘‘Yalnızca güzel niyetler, yüce amaçlarla politika yapılmaz’’ der. Koşulları, eldeki araçları da göz önünde bulundurmak ve dünyaya ya da olaylara ‘‘haklı haksız’’, ‘‘doğru yanlış’’ , ‘‘iyi kötü’’ diye bakma yanılgısına düşmemek zorundayız. Türkiye şu günlerde, içinde bulunduğu bölgeyi saran kan ve ateş çılgınlığı karşısında bu ilkeleri göz önünde bulundurarak hareket etmek zorundadır. İstesek de istemesek de, olayların bizi de etkilemesi kaçınılmaz. Her zaman dikkatli olup, duyguları ve sloganları diplomasi alanının dışında tutarak, olayı yakından izleyip duruma göre pozisyon almakta yarar var. ??? Önce olaya doğru tanı koymak gerek. Ortadoğu’daki savaşa bir din savaşı gibi bakmak bizi yanılgıya sürükler. Ülkemizde gittikçe egemen olan İslamcı görüş bu yanılgıya düşerken kendisinden yana saf tutan iktidarı da etkiliyor. Recep Tayyip Bey’in ve AKP yöneticilerinin bu konuda demeç verirken de dikkatli olmaları ve çok yönlü anlaşmazlığın tarafı olmamalarında büyük yararlar var. Mazlum zalim bakışı, ilk yaklaşımda birçok doğruyu içerir gibi görünebilir, ama sonuç vermez. Filistinlilerin mazlum konumunda oldukları yadsınamaz. Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da sorunların çözülemeyeceği de açık. İsrail’in Filistinlilere yaşam hakkı tanımadığı, onları insanca yaşam koşullarından uzakta, yalnızca umarsızlık ve terör üreten bir ortamda yaşattığı da herkesin görmesi gereken bir olay. Batı’nın Filistinlilerin bu koşullarını görmezden gelirken İsrail’in en ufak bir kaybını abarttığı, terörün bir yanını görüp öbürünü görmezden geldiği de, olaya biraz insaf ve soğukkanlılıkla yaklaşan herkesin görebileceği bir bedahet. Ama bütün bunlara bakarken, Hamas’ın şiddet yanlarını ve Hizbullah’ın sert çekirdeğinin yapısını görmezden gelerek, bunların hepsini mazlumlar kampı içinde ele almanın da sonuç vermeyeceği açık. AKP olaylara bu açıdan soğukkanlı yaklaştığı izlenimini vermiyor. Hamas’ın sertlik yanlılarının davranışlarını değerlendirirken olaya doğru yaklaşmadığı görünümünü yaratıyor. ??? Önümüzdeki günlerde, Lübnan’da görev yapacak çokuluslu ya da uluslararası güç konusuna gelince: Roma toplantısı bu konuda bize değerli ipuçları verdi. Birleşmiş Milletler, yapısındaki oluşum dolayısıyla bu konuda âciz olduğunu gösterdi. Bu durumda BM Güvenlik Konseyi’ni oluşturan üyelerin tavırları da göz önünde bulundurulduğunda bu kurumun bir çözüm üretmesi, barışı sağlayacak bir gücü oluşturması ve bu gücün görev tanımını doğru yapması mümkün değil. Baksanıza! Roma’da acil bir ateşkes çağrısı bile yapılamadı. Neden? Çünkü ABD, İsrail’in Hizbullah ile işini bitirebilmesi için, gerekli süreyi kazanmasını sağlamaya çalışıyor. Bu durumda ABD’nin daimi üyesi olduğu Güvenlik Konseyi bir barış gücünü nasıl oluşturacak? Bu ‘‘barış gücü!’’ eğer ABD’nin istediği doğrultuda görev yaparsa, İsrail’in silahsızlandırmayı başaramadığı ve başaramayacağı Hizbullah’ı nasıl silahsızlandıracak? Böyle bir girişim barış gücü adı altındaki kuruluşun, barışı sağlamak adı altında çatışmaya taraf olması sonucunu doğurmayacak mı? Türkiye bu güce katılır, hele hele komutasını üstlenirse, çatışmaya taraf haline gelmeyecek mi? BM gücü için söylenebilecek olanlar, NATO gücü konusunda evleviyetle geçerlidir. Türkiye bugünden, bir karar almak, taraflardan birinin yanında saf tutuyormuş görüntüsü vermek zorunda değildir. Konu kamuoyunda, parlamentoda önyargılardan, kısır siyasi hesaplardan arınmış olarak tartışılmalı, ondan sonra sağlıklı bir karara varılmalıdır. Bombacı paşaya soruşturma ? Emekli Korgeneral Altay Tokat, Aktüel dergisindeki röportajında, Güneydoğu’da görev yaparken bölgeye yeni atanan memur ve hâkimlerin evlerinin yakınına bomba attırdığını itiraf etmişti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, ‘‘Güneydoğu’da görev yaparken bölgeye yeni gelen hâkim ve memurların işlerini ciddiye almaları için evlerinin yakınlarına birkaç bomba attırdığını’’ açıklayan emekli Korgeneral Altay Tokat hakkında soruşturma başlattı. Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan açıklamada, Tokat hakkında Aktüel dergisinde yer alan açıklamaları nedeniyle soruşturma açıldığı dile getirildi. Açıklamada, ‘‘(E) Korgeneral Altay Tokat’ın önce haftalık bir dergide yayımlanan ve müteakiben diğer bazı basın yayın organlarında da yer verilen açıklamaları ile ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı’nca soruşturma başlatılmıştır’’ denildi. YAZAR ELİF ŞAFAK Türklüğü aşağılama davası İstanbul Haber Servisi Gazeteci yazar Elif Şafak hakkında ‘‘Baba ve Piç’’ adlı romanında ‘‘Basın yoluyla Türklüğü aşağılama’’ gerekçesiyle dava açıldı. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, kitabın suç unsuru taşıdığı ileri sürülen bölümlerine yer verilerek, yazarın 5237 sayılı TCK’nin 301/1. maddesi gereğince 3 yıla kadar hapis cezası istendi. Büyük Hukukçular Birliği avukatlarından Kemal Kerinçsiz’in ihbarı üzerine soruşturma başlatan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti. Kerinçsiz’in yaptığı itiraz başvurusunu değerlendiren İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi ise kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararı kaldırmıştı. Şafak’ın yargılanmasına 21 Eylül’de Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlanacak. Duruşma sonrası adliye önünde yapılan gösteride karar protesto edildi. (CİHAN ORUÇOĞLU) Pamuk’a açılan dava düştü İstanbul Haber Servisi Yazar Orhan Pamuk aleyhine İsviçre’de yayımlanan bir dergideki sözleri nedeniyle açılan 36 bin YTL’lik tazminat davasında ‘‘davanın reddine’’ karar verildi. Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen davaya yazar Orhan Pamuk ve avukatı katılmadı. Pamuk’a dava açan derneklerin avukatları gerekçeli karardan sonra yüksek mahkemeye temyiz isteminde bulunacaklarını bildirdiler. ‘‘Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği, Büyük Hukukçular Birliği, Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimler Derneği’’ tarafından açılan ve davacı olarak 6 kişinin yer aldığı dava dilekçesinde, Pamuk’un İsviçre’de yayımlanan ‘‘Das Magazin’’ dergisine verdiği röportajda, ‘‘30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeniyi öldürdük. Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum’’ dediği ifade edilmişti. Duruşma sonrası kararı protesto eden grup adına basın açıklaması yapan eski asker Oktay Yıldırım, hâkimin, Orhan Pamuk’un görüşleri doğrultusunda karar verdiğini öne sürdü. ‘Evlerine yakın yere bomba...’ Emekli Korgeneral Altay Tokat, Aktüel dergisindeki röportajında şunları söylemişti: ‘‘Benim zamanımda ben de bomba attırdım. Bir, iki kritik noktaya. Boş yerlerdi! Meselem mesaj vermek. Batı’dan gelen memurlar, hâkimler işin ciddiyetini anlamıyor. Çok koordineli ve iyi çalıştık. Baktım, sonradan işler sakinleşince işi basite almaya çalıştılar. Rasgele dolaşıyorlar, şunu bunu yapıyorlar. Onun üzerine şunlar bir hizaya gelsin diye evlerine yakın iki yere attırdım. Ondan sonra anladılar ki çok dikkatli olmalılar. Bir musibet bin nasihatten iyidir. Öylece onları eğittim ben. Bunu hemen bomba atmak yasak diye yorumlayamazsın. O kişilerin belki hayatını kurtardım. Onlara da söylemedim. Bunu siz şimdi onlara karşı suikast diye yorumlarsanız, ben gülerim.’’ Batı Basınının Ortadoğu Handikapları Ayça Tolun, İsrail’in Lübnan’a saldırısı üzerine Batı basınında yaşanan sorunlara değiniyor. Ayça, Almanya’nın Köln kentinden yayın yapan WDR’de (Batı Almanya Radyosu) çalışıyor. Haberci. Bana da zaman zaman ‘‘Almanya’da neler oluyor?’’ başlıklı yorumlar yazıp yolluyor. Son mektubu, Alman basınının ve Alman kamuoyunun İsrail konusundaki zaafları üzerine. Hiç dikkat etmediğimiz bazı ayrıntılara değiniyor. Bu ilginç yazıyı kısaltarak sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte Ayça’nın saptamaları: ‘‘Avrupa ülkelerinin çoğunluğu gibi, İsrail’in Lübnan’a karşı giriştiği askeri harekâtla ilgili olarak, Almanya da fazlasıyla temkinli bir tutum sergiliyor. Alman hükümeti, Nazi döneminde Musevilere yönelik soykırımın Alman devletine yüklediği ezeli sorumluluk nedeniyle, zaten hep İsrail’den yana politikalar izlemek zorunda hissediyor kendisini. Alman kamuoyu ise, Lübnan’da yaşananlara dair TV’lere yansıyan çarpıcı görüntülerden ötürü, İsrail’e ve Ortadoğu’da olup bitenlere çok daha eleştirisel yaklaşıyor. Stern dergisinin yaptığı bir ankete göre Almanların yüzde 75’i İsrail’in Lübnan’a yönelik askeri harekâtını doğru bulmuyor. Ne var ki, Alman medyasına baktığınızda, Alman kamuoyunun bu görüşünü yansıtan görüş ve haberleri bulmakta pekâlâ zorlanabiliyorsunuz. Bunda Almanya’da, özellikle entelektüel kesimin ki buna medya mensupları da dahil Musevilere ve dolayısıyla İsrail’e karşı tutumu önemli bir rol oynuyor. Almanya’da özellikle okumuş yazmış takımı, Nazi Almanyası’nın soykırım da dahil olmak üzere, Musevilere reva gördüğü muamelenin vicdani sorumluluğunu kayıtsız şartsız üstlenen kesimdir. Bu yüzden soykırımın siyasi sonucu olarak kurulan İsrail’i her ne pahasına olursa olsun korumak, Almanya medyasında da normal bir refleks sayılır. Ama Almanya’da Lübnan’da olup bitenlerin daha çok İsrail’in gözlüğünden yansımasının, öyle hemen akla gelmeyecek çok daha basit nedenleri olduğunu düşünüyorum.’’ Ayça, Almanya’dan veya başka bir Avrupa ülkesinden Ortadoğu’ya giden muhabirlerin önemli bir kısmının Arapça bilmeden bu ülkelerde çalışmak durumunda olduklarına dikkat çekiyor. İsrail’deki muhabirlerin çoğunluğu ise İbraniceye vakıf. Ayrıca İsrail devlet yetkililerinin çoğunluğu, İngilizce derdini anlatabilecek kadar dil biliyor. Arap ülkelerinde bu durum o kadar yaygın değil. ‘‘Alman medyası da Anglosakson medyası gibi, dış haberlere çok önem verir. Bu nedenle gerek Alman haber medyasının belkemiğini oluşturan kamu radyo televizyonları, gerek özel televizyonlar, gerekse Alman basını, dünyanın her yerinde çok sayıda kadrolu dış muhabir çalıştırır. Avrupa ülkelerinde ve ayrıca İngilizce, İspanyolca ve Portekizce konuşulan tüm ülkelerdeki muhabirlerin o ülkelerin dilini bilmesi şart koşulur. Ama Avrupa’dan uzaklaştıkça bu kural tavsar. Örneğin Alman medyasının Türkiye’deki Alman muhabirleri Türkçe bilmez. Avrupa dışındaki ülkelerdeki muhabirlik görevinde ‘Stringer’ adı verilen ve muhabirlerin bir nevi asistanı ve tercümanı olarak çalışan yerli gazetecilerle işbirliği çok daha yaygındır. Ne var ki, Alman muhabirlerin Stringer adı verilen yerli gazetecilerle çalışması genelde ülkelerin aleyhine işler. İsrail’in Lübnan’a yönelik askeri harekâtıyla ilgili olarak Alman medyasına yansıyan haberlere bakınca, bunu görmek mümkün.’’ Ayça Tolun, Ortadoğu ülkelerinin dilini bilmeyen muhabirlerin, ‘‘Stringer’’ler yoluyla topladıkları izlenimleri tercüme zorlukları nedeniyle zamanında radyo ve televizyonlara geçemediklerini, bunun da Arap dünyasının duygu ve tepkilerini Batı’nın anlaması konusunda bir handikap oluşturduğuna dikkat çekiyor. Bunun da mesleki açıdan sorunlar yarattığını anlatıyor. Tabii, İsrail’in Ortadoğu’daki varlığını, kendi varlıkları gibi gören Batılı ülkelerin siyasi tercihleri bütün bu haber değerlendirme işinde tayin edici bir rol oynuyor. Alman halkı İsrail’in Lübnan’a saldırısını onaylamıyor ama, etkin ve yetkin çevreler İsrail’i desteklemeye devam edince basın da bu temel ağırlığın tercihlerine göre davranmayı daha uygun buluyor. Sorun bundan ibaret. Batı’nın Doğu’yu, Ortadoğu’yu anlaması kolay değil. Kültürel ve tarihsel farklılıklar böyle bir anlamamazlığa neden oluyor. Gazeteciler de bu genel eğilim içinde mesleklerini sürdürmeye çalışıyorlar. ‘Engelledim’ iddiası Tokat, ayrıca eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin uzatılmasını da ‘‘kendisinin engellediği’’ iddiasını yinelemişti. 19951998 yıllarında Güneydoğu’da görev yapan emekli Korgeneral Altay Tokat, halen MHP Merkez Yürütme Kurulu üyeliği görevini yürütüyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle