25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2006 CUMA 2 AMERİKA’NIN Ortadoğu’da ne yapmak istediği az çok belli de, Erdoğan ve arkadaşlarının bu işte nasıl bir role soyundukları pek belli değil. Bush ve çevresindekiler, Amerikalıların çoğu gibi, bu bölgede kendilerine bağlı, söz dinleyen, Washington’ın çıkarları için yapılması gerekli eylemlere katılan, en azından destek veren veya hiç değilse karşı çıkmayan müttefik isterler. Müttefiklerin siyasal rejimleri askerî diktatörlük biçiminde ve Jakobenliğe hevesli ya da koyu dinci olmamalı. Yani biraz Ürdün’e benzemeli. Ne Kaddafi, ne de Suudi Arabistan. Ahmedinejad’lara ya da Saddam gibilerine yer yoktur onların gözündeki Ortadoğu’da. Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelirken hedeflediği ‘‘ılımlı İslam demokrasisi’’ onlar için idealdi. Başlangıçtaki Washington görüşmelerinde kolayca anlaş OLAYLAR VE GÖRÜŞLER maya varılmış olması herhalde bundandı. Ama, şimdi tereddütler başlamıştır. Başbakan’ın bölgedeki şaibeli kişiler ve çevreleriyle bazen doğrudan doğruya, daha çok da danışmanlar aracılığıyla yaptığı temaslar Atlantik ötesinde kolay silinmeyecek kuşkular uyandırmış görünüyor. Ayrıca, tezkere olayının bıraktığı bir izlenim var; ‘‘Erdoğan galiba kendi kamuoyunu ve siyasal tabanını Amerika’nın istediği kıvama sokamıyor’’ dedirten bir izlenim. Daha önemlisi, genel seçim havasına giren Sayın Başbakan’ın zaman zaman AB ve İsrail gibi konulardaki efelenmeleri kendisinin pek de kolay işbirliği AÇI MÜMTAZ SOYSAL Görüntü ve Oyun yapılamayacak bir ortak olduğunu düşündürmekte. ısacası, görünürde Washington Erdoğan’dan umudu kesmiş gibi. Belki onu yanlışlarıyla baş başa bırakmak, Amerikan kamuoyu gözündeki yıpranışına seyirci kalmak, özellikle Kürt terörü konusunda kendi kamuoyunun istekleriyle Washington’ın yasakları arasındaki çaresizliğini giderecek hiçbir şey yapmamak gibi bir tutum da var. Zapsu, ‘‘Hemen sifonu çekmeyin; yararlanmaya bakın’’ demek istemişti. Acaba, zaten bitkisel yaşama girmiş bir ilişkiyi büsbütün sona erdirecek fiş K çekme aşamasına doğru bir gidiş mi? Dikkat ederseniz, Bush’la görüşmek için nisanda istenen randevuya hâlâ yanıt verilmedi. lk bakışta, Başbakan’dan memnun olmayan, onu Cumhuriyetin geleceği bakımından tehlikeli sayan, gidişini çabuklaştırmak için çare arayan çevrelerde bunu ‘‘sevindirici bir durum’’ sayanlar ve erken bir iyimserliğe kapılanlar çıkabilir içte. Öyle ya, bu ülkede ‘‘Amerika’nın tutmadığı hiç kimse iktidarda kalamaz’’ diye bir düşünce hayli yaygındır. Peki, ya Sayın Başbakan hayli rizikolu, ama getirisi yüksek bir ‘‘siyasal kumar’’ oynamaktaysa? AB’deki direnişlerinin üzerine bir de İsrail ve ABD efelenmelerini ekleyerek, halk kitlelerinde yaygınlaşan Batı karşıtı duygu dalgalarının üstüne binip müthiş bir seçim zaferinin hesabını yapmaktaysa?.. PENCERE Mübarek İslamın Yüz Karası!.. Sen şu yücelerden yüce Allah’ın büyüklüğüne bak!.. Tövbe estağfurullah Tanrı adına müminlere ahkâm kesen.. Peygamberimiz adına ona buna çok bilmişlik taslayan.. Dini İslam hesabına şu kör olası geçici dünyada Müslümanları kafakola almaya çabalayan.. ‘Hocaefendi’ lakabını sabıka kaydı gibi siciline yazan.. Namı diğer Fethullah.. Soyadı da Gülen olan kişinin hali pür melaline parmak ısırmaz da ne yaparsınız? ? Dokuz yıldan beri Amerika’da yaşayarak Türkiye’deki saf Müslümanları Okyanus’un ötesinden kim vurduya getirmek isteyen Fethullah, ‘Green Card’ için ABD resmi makamlarına başvurmuş... Aslı Aydıntaşbaş’ın Sabah’ta çıkan haberinden birkaç satır: ‘‘1997’den bu yana ABD’de yaşayan Fethullah Gülen’in oturma izni sağlayan Green Card’a başvurduğu ancak Amerikan yönetiminin Türkiye’nin en güçlü dini cemaatlerinden birinin ruhani lideri olarak bilinen Gülen’in talebini reddetme aşamasında olduğu öğrenildi.’’ Vah vah Fethullah’a.. Vah bizlere!.. ? Önce bilelim ki bu Fethullah ‘‘Ruhani lider’’ filan değildir; siyasette kutsal İslam dinini kullanmak saygısızlığının pîrlerindendir... Yalnız siyaset mi?.. Ticaret.. Şirketleşme.. Medya.. Gazete ve de televizyon.. Eğitim ve de özel okullar.. Finans kuruluşları.. Tümünde Nurculuk.. Saidi Nursi tezgâhı.. Politika.. Fethullahçılıkta ne istersen bulunur ülke yararından gayrı.. Bu cemaatte öylesine para var ki gazeteci, yazar, şair, politikacı teslim almak için kesenin ağzını istediğinde açar; Nakşiliğin Saidi Nursi kütüğüne yazdığı meşhurlar gün geçtikçe çoğalmaktadır. ? Peki, şimdi ne oluyor?.. Türkiye’de bu imparatorluğun başında bulunan adam dokuz yıldan beri mukim bulunduğu ABD’den oturma izni için devlet kartı istiyor... Bizim cemaat şefimiz, şeyhimiz, şıhımız, tarikat fışfışımız, imparatorumuz, en büyük dini liderimiz, nefesi güçlü, konuşması okunmuş üflenmiş, vaazı siyasette reklam değeri kazanmış ‘Hocaefendi’miz de işte böyle Amerikancı olur... Koskoca (1.5 milyar nüfuslu) İslam coğrafyası varken oturacak ülke bulamayıp İsrail’le birlikte şu sırada Ortadoğu’da Müslümanların canına okuyan Amerika’ya postu serer... ? Ben şimdi böyle ‘Hocaefendi’yi ne yapayım?.. Sevgili okurlarım!.. Söyleyin Allah lillah aşkına ben böyle cemaat başını, tarikat liderini, Müslümanlığın yüz karasını ne yapayım?.. İ Lozan’ın 83. Yılını Anarken Prof. Dr. Türkan SAYLAN ozan’ı aklımıza getirdikçe, onunla birlikte Sevr de beynimiz sahnesine girer. Bu nedenle genç kuşaklara öncelikle Sevr haritasını ve gelinen noktayı, sonra da, bu topraklar için verilen savaşı ve ardından genç Türkiye’nin Lozan onurunu anlatabilmeliyiz. Ülkemize, Atatürk ilke ve devrimlerine ulusça bağlılığımızın temel gizi burada yatıyor. Evet, ülkemiz, Anadolu olsun Rumeli olsun topraklarımız, denizlerimiz, zengin coğrafyamız hiç kimsenin yadsıyamayacağı kadar güzel ve değerli. Çağlar boyu yüzlerce kavim bu topraklara gelmiş, yaşamış, kalıntılarını bırakıp göçmüş, yakın uzak başka topraklara başka adlarla yerleşmiş... Kuşkusuz, çoğunun aklı kalmıştır, bir zamanlar atalarının yaşadığı ya da babalarının işgal edip sonra da savaş ve diplomasiyle el çektirildiği bu coğrafyada! Bilelim ki her zaman bu topraklara ağzı sulananlar, ele geçirme planları yapanlar olacak, Sevr’i özleyenler bulunacaktır. İnsanları, egemenleri, uygarlık ne denli ilerlerse ilerlesin, başka ülkelerin kaynaklarını, insanlarını sömürme düşüncesi ve eyleminden uzak tutamıyorsunuz. Bu gerçeği asla göz ardı etmemeliyiz. Lozan, başlayışı, ilerleyişi, duraklayışı, devamı ve sonuçlanışıyla genç Türkiye’nin ve onu savaş ve diplomasiyle gerçekleştirenlerin, en başta da, Atatürk’le İnönü’nün olağanüstü ruh ve akıl uyumunun en güzel, en anlamlı ve en önemli ürünüdür. Lozan, başıyla, sonuyla, 20. yüzyılın en önde gelen bağımsızlık destanı olmanın yanında, aynı yüzyılda, yeryüzünün siyasal haritasını kanlı savaşlarla değiştiren olaylar sonrası ortaya çıkan antlaşmalar arasında tek yaşayanıdır. Ulusumuzun sınırlarını ve bağımsızlığını belirleyen Lozan, bu nedenle, bu toprakların sevdalısı her yurttaşın özenle sakındığı, korumaya ant içtiği somut bir varlığımızdır. İşte bu nedenle 24 Temmuz’larda Lozan’ı ve Lozan gerçeğini bizlere armağan eden kurtarıcı ve kurucularımızı, minnet, sevgi ve saygıyla anarız. 83. yılında Lozan’ı anarken Misakı Milli sınırlarımızın çevresinde, sınırlarımızın çok yakınında ve dışardan beslenerek sınırlarımızın içinde katliamlar yaratan saldırganların varlığını, benzer saldırganlıkların ister düşünce isterse eylemde hep olacağını unutmamalıyız. Bütün bu olumsuzlukların ülkemizden uzak kalabilmesi için bizler, ‘‘Yurtta barış, dünyada barış’’ ilkesi ile yetiştirilmiş, sınırlarımız içinde yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bireyi ? Arkası 8. Sayfada L CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle