20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Yeşim Özsoy Gülan son oyunuyla İstanbul Tiyatro Festivali’nin konuğu olmuştu YAZI ODASI SELİM İLERİ ‘Son Dünya’nın anlatıcısı EVREN ERBATUR Unutamadığım Bir Ada Öyküsü (2) “Son Kuşlar”da Konstantin Efendi, sıradan bir insan görünümüyle kendine yaldızlı bir sır çekmekte; gerçekteyse, maddi kötülüğün başlıca temsilcisi olmaktadır. O, etliye sütlüye karışmaz tavrın altında; kuşlara, anlatıcının deyişiyle “birtakım esmer damlacıklara” bakarken, yüzünün ve gözlerinin parlayışı, çıkarları nasıl koruduğunun, bu çıkarları zedeleyeceklere nasıl merhametsizce davranacağının kesin bir ifadesidir. Zenginliğini belli etmeyen mi, yoksa, zenginliğini belli etmekten kaçınan mı, herhalde kaçınan ‘zahire tüccarı’ Konstantin, yoksul çocukları, kuş avında bile kullanmakta, sinsi hesaplarla sömürmektedir. ??? Anlatıcı, çocukların bilinçsizliğini bağışlar. İlenci, Konstantin Efendi gibileredir... “Havalar sertleşir, poyrazlar, lodoslar birbirini kovalar, günün birinde teşrinlerin (ekimlerin, kasımların) sonlarına doğru, ılık, hiç rüzgârsız, parça parça oynamayan bulutlu, tatlı, sümbülî günlerde, o, en çığırtkan kafes kuşunu nereden bulursa bulur, mahalle çocuklarını çağırtır; bin tanesi iki yüz elli gram et vermeyen sakaları, isketeleri, floryaları, aralarına karışmış serçeleri gökyüzünden birer birer toplardı.” İşte, ‘son’ kuşlar çoğalmakta; isketelere sakalar, floryalar, serçeler karışmaktadır. Doğayı kirletenler, yok edenler ordusunda, Konstantin Efendi’nin yanı sıra bir de “milletin yeşilliğine musallat” olan mühendis Ahmet Bey’ler, deri tüccarı Hollandalılar vardır. Tepelerde, eteklerde göz okşayan yeşilliği belle küçük çocuklara söktürüp kendi bahçelerinde gövertmek ister bu kişiler. Anlatıcının karakola haber verişi hiçbir şeyi değiştirmez. Varlıklı, toplumda yükselmiş kişilere ilişemezsiniz. “Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.” Aslında, “çamur içinde” kalan, doğrudan doğruya hayattır! Böylece ‘kötülük’, “Son Kuşlar”da, metafizik anlamlardan kurtulur. Kötülük, bir bakıma, çoğunluğun yaşama haklarının yok edilmesidir. Kötülük, maskesini takmış, dünyayı kendisi için tüketmek ister. Ya o çocuklar, Ada’nın son kuşlar peşinde koşan çocukları? Sait Faik, “Fıkara, üstleri yırtık pırtık yavrular...” diyor. Çocukları, üç beş kuruş karşılığında kuş katilliğine yöneltenler, sanki bütün bir düzenin var edicileridir ve yarın da o çocukları insan katilliğine gönül rahatlığıyla iteceklerdir... Anlatıcı yeniden yazarla özdeşlik kurar: “Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz, günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.” “Son Kuşlar” bu sözlerle noktalanıyor. Altmış yıl kadar önce kaleme alınmış. Sait Faik’in derin sezişi, duyuşu, hatta öngörüsü kaleme getirilir gibi değil. ??? Sonra, bu eşsiz öyküden geriye, benim Burgaz sandığım Ada’nın yittikçe yiten huzur dolu görüntüleri de kalır: Küçük koyun yukarsındaki “bir apartman terası kadar ufak” kır kahvesi. Sonbahara rağmen tahta masalarda, iskemlelerde hâlâ dolaşan karıncalar. Anlatıcının uysal köpeğine diklenen kedi. Asmanın yemyeşil yaprakları... “Bütün sesler kesilmiştir.” Sonbaharda ne zaman Burgaz’a gitsem “Son Kuşlar” yakama yapışır. Geçen altmış yılda Konstantin Efendilerin, mühendis Ahmet Beylerin daha neleri yakıp yıktığını, ortadan kaldırdığını döküme vurmaya kalkışırım; daima boğunç ağır basar... Öneriler: Kitap / Dile Gelseler, Vedat Günyol, Çan Yayınları, 1966. (Özellikle Sait Faik yazıları için...) Her yapımınızda, farklı bir izleme biçimi tasarlıyorsunuz. Aksak İstanbul Hikâyeleri’nde oyuncular oyun alanında 2 m’yi geçen beyaz kaideler üstüne yerleştirilmişti. Playback’te ise ? ‘‘Her oyun bence bir araştırmadır. başka sahne içine sıkıştırılBunun yanında tiyatronun odağı seyir mışlardı. cioyun ilişkisidir. Tiyatro tarihine de GÜLAN Her oyun benbir araştırmadır. Bunun baktığınızda seyircinin nerede ve ne ce Sahne dilinin gücü yanında tiyatronun odağı konumda olduğu dönemlere ve gele seyircioyun ilişkisidir. Ti Amerika’da ‘Osmanlı Gösyatro tarihine de baktığınızneklere göre değişir. ’’ teri Sanatlarının Türk Tiyatro da seyircinin nerede ve ne Tarihi Yazımındaki Yeri’ koler, Binbir Gece Masalları ve başka konumda olduğu dönemlere ve gelenulu tezinizi yazdınız. Tezinizden yo ları yan yanaydı. Bu, eklektik ya da zorneklere göre değişir. Bunun farkında la çıkarak söylerseniz, Türk tiyatrosu layıcı bir durum oluşturdu mu? olmak gerek diye düşünüyorum. Wagnu nereye konumluyorsunuz? GÜLAN Oyun, benim 11 Eylül erGÜLAN Merkeziyetçi Avrupa ve tesinde hissettiklerim üzerine odak ner’in seyirci alanını karartıp sahneAmerika, dünya tiyatro tarihine ege lanıyor. Fukuyama, ‘tarihin sonu’, yi ışıklandırması o dönem için bümenken Doğu Avrupa, Rusya ya da ‘uygarlıklar çatışması’, bombalama yük bir devrimdi. Ama bu bir kural Japonya gibi daha merkezin dışında lar, savaşlar, İslam ve terorizm, küre değildir. Her yapımda yeni sahneleolan ülkelerden de oyunculuk teknik sel çöküş... Metinler arasılık kaçınıl menin yanı sıra seyirciyle nasıl bir ve kuramlarının çıktığını görüyoruz; maz bir eklektik yapı oluşturuyor bel ilişki kurulacağı da düşünülmelidir ama Türkiye özellikle oyunculuk di ki, ama sahne dili her şeyi aynı düz bana göre. 2000’li yıllarda tiyatro yali ve sahne dili yaratmak konusunda leme getiriyor. Tüm bu metinler ay pan ve bu işi bir sanat dalı olarak göçok geride kalıyor. nı dünyada yaşamış olan beyinlerden ren biri olarak, yerel seyirciyle yeni Son Dünya’da birbirinden farklı pek çıkıyor ve onları bir arada yaşatmak ve güncel bir dil yaratırken evrensel çok öyküyü, oyunu, anlatıyı bir araya bir anlamda onları uyumlulaştırıyor. olanı da yakalamamız gerektiğini getirdiniz. Dante’nin, Attilâ İlhan’ın, Son Dünya’da da olduğu gibi oyun düşünüyorum. Kolay bir şey değil Fuzuli’nin dizeleri; Kur’an’dan ayet larınızda Anlatıcı figürüne yer ver ama hedef bence bu olmalı. Yeşim Özsoy Gülan’ın son oyunu Son Dünya, 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin konuğuydu. Festival bitmiş ve tiyatrolar yaz sezonuna girmişken, Yeşim Özsoy Gülan ile Türk tiyatrosu ve Son Dünya üzerine konuştuk. 1990’lı yıllarda tiyatroya başladınız. Ve Diğer Şeyler Topluluğu’nu ise 2001 yılında kurdunuz. 1990 sonrasındaki alternatif tiyatro ortamıyla 2000 sonrası kurulmuş bir topluluk olmanın farklılığı sizin için ne anlam taşıyor? YEŞİM ÖZSOY GÜLAN ’90 sonrasındaki alternatif tiyatro ortamının oyunlarını izleyerek yetişen bir kuşaktan geliyorum. 2000 sonrası bu topluluklar hâlâ oyunlarını sahnelemekte ve daha fazla seyirciye ulaşmış durumdalar. Uluslararası tasarıların ve görünürlüğün artışıyla ortam şu anda bana göre çok daha olumlu ve umut verici. meniz size ne sağlıyor? GÜLAN Seyirci ve oyun alanı arasında bir alan yarattığımı düşünüyorum. Sahne gerçekliğinin içinden konuşan ama seyirciyle iletişim halinde bir karakter. Aynı zamanda bana göre oyun içinde yönetmen/ yazar olarak değerlendirdiğim Pişekâr olarak düşünüyorum. Yine de çağdaş metin ve sahnelemede Pişekâr’ın tam karşılığını bulmak epey zor bir iş ve benim için süren bir araştırma. Evrensel olanı yakalamak DOSTLARI PARİS’TE MEZARI BAŞINDA BİR ARAYA GELDİ Yerasimos Ölümünün 1. Yılında Anıldı UĞUR HÜKÜM Eşsiz bilim insanı Stefanos Yerasimos ölümünün 1. yıldönümünde Paris ‘Pere Lachaise’ mezarlığında yakın arkadaşlarınca anıldı. 29 Ocak 1942’de İstanbul’da dOĞAN araştırmacı, tarihçi, coğrafyacı, şehircilik ve jeopolitik uzmanı, Paris Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Stefanos Yerasimos’u 19 Temmuz 2005’te yitirmiştik. Uluslararası akademik çevrelerce son çeyrek yüzyılın en büyük İstanbul uzmanı kabul edilen Yerasimos’un 36 kitabı, sayısız makale ve çalışmasından önemli bir bölümü dünyanın belli başlı dillerine çevrilmişti. Yerasimos, başta İstanbul olmak üzere UNESCO’nun çeşitli tasarılarına veya Fransız Dışişleri Bakanlığı’na Ortadoğu, Balkanlar ve özellikle Türkiye konularında danışmanlık da yapmıştı. Rum kökenli Türk tarihçi 1994 1999 yılları arasında İstanbul’daki Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü müdürlüğü görevinde de bulunmuştu. Aralarında Faruk Bilici, Defne Gürsoy, Babür Kuzucuoğlu ve Gaye Petek’in de olduğu arkadaşları, Stefanos Yerasimos’un mezarı başında kişiliği ve yapıtları üzerine söyleşip hiçbir zaman giderilemeyecek eksikliğini vurguladılar. Aclape Oda Korosu’nun başarısı MERSİN (AA) Mersin’de kurulan ‘‘Aclape Oda Korosu’’nun, İngiltere’de düzenlenen ‘‘Liangollen International Musical Eisteddfod’’ koro yarışmasında, solo çalgıda 3’ncü, koroda 5’nci olduğu bildirildi. Koro şefi Şehnaz Çetiner yaptığı açıklamada, İngiltere’nin Liangollen kentinde 4 9 Temmuz tarihleri arasında yapılan, 50 ülkeden 78 koronun katıldığı yarışmada 18 kişilik ekiple zoru başardıklarını belirtti. Çetiner, elde ettikleri başarının ilk olmadığını, 2004 yılında Çek Cumhuriyeti’nin Olomouc kentinde yapılan ‘‘Festa Muzicale Uluslararası Koro Yarışması’’nda gümüş, geçen yıl da ‘‘7. Rodos Uluslararası Koro Yarışması’’nda bronz madalya aldıklarını anlattı. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle