23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 TEMMUZ 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Kişilik İbrahim Ormancı: “TEMA Vakfı’na naçizane bir önerim var; kişilik erozyonuyla da mücadele edin!” Ya ğ m u r E k i m Fransa, sömürge askerleri için anıt yapmış... “Onca toprağa bir avuç bronz!” ERMENİ Genel Patriği Karekin II İstanbul’a geldi; yedi içti; gezdi tozdu; ayin yaptı ve konuştu: “Bizim halkımız için soykırım bir araştırma konusu değildir. Gerçekleştirilmiş bir olaydır. Tartışmaya gerek yoktur. Türkiye, soykırımı inkâr ettiği sürece bir çözüm bulunamaz. Soykırımı tanıyın.” Baş üstüne... Başka emriniz! Samuel A. Weems’i tanır mısınız? Weems bir savcı. Kalvaryan Baptist Kilisesi’ne bağlı İskoç kökenli bir Amerikalı. Emekli olduktan sonra “Ermeni soykırımına merak sarmış; konuyu araştırmaya başlamış; Londra, Paris, Roma, İstanbul, Moskova’da arşivlerde çalışmış; 2002 yılında bir kitap yazmış: “Ermenistan: Terörist ‘Hıristiyan’ Devletin Sırları”. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU En pahalı benzin bizdeymiş. Her şeyin üzerine döktüğümüzdendir! Aydıncık İlker Çamkır: “Cumhuriyetin tehlikede olmadığını, şeriat paranoyasından kurtulmak gerektiğini söyleyen aydınlar(!) yargı yerine ulemaya danışmayı, sıkmabaşın tüm kamu alanlarına girmesine uğraşmayı, her yerde Kuran kursları açmayı, içkili yerleri kırmızı bölgelere ayırmayı laikliğin özelliklerinden sanıyorlar herhalde!” Kitap Amerika’da yayımlanınca, Weems, Ermeni lobisinin hedefi olmuş; tehditler almış ve hatta birkaç kez fiziki saldırıya uğramış. Sonra ne olmuş biliyor musunuz? Weems, 2003 yılında kuşkulu bir şekilde ölmüş. Kitap önce Azericeye çevrilmiş; Azericeden de İleri Yayınları tarafından bu yıl Türkçe yayımlanmış. Niye Azerice çeviri? Bugün dünyanın gözü önünde Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermeniler, acaba dün Azerbaycan’da neler yaptı? Neyse konumuz bu değil. Bu kitabı bugün İstanbul’un “en büyük” kitapçılarında bile bulamıyorsunuz! Sanki birileri kitabı piyasadan toplamış. Weems Weems, kitabında özetle Ermeni soykırım iddialarını çürütmekle kalmıyor, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus yayılmacılığının bir kolu olan Ermenilerin Anadolu’da büyük katliamlar yaptığını belgeledikten sonra çok farklı bir görüş ortaya koyuyor: “Ermeni Kilisesi, Hıristiyanlığı kendi kirli emellerine ulaşmak için bir kılıf olarak kullanıyor. Hıristiyan dünyası ve Amerikan kamuoyu Ermeni yalanlarına artık daha fazla kanmamalıdır.” Buyurun bakalım. Weems’in kitabı da bir gerçek. Ermeni Genel Patriği Karekin II, Samuel A. Weems’in kitabında savunduğu görüşleri tabii ki tartışmaz. Ama acaba Amerika’daki Ermeni lobilisinden tehditler alan Weems’in şüpheli ölümünü tartışabilir mi? Cola’nın Yararları Son iki yazımdan sonra aldığım çok sayıda okur mektuplarının bir bölümünde bana, ‘‘Peki, Coca Cola veya Pepsi Cola da tüketmiyor musunuz’’ diye soruluyor. Madem ki bu böylesine yoğun bir merak konusu, kendimi yanıtlamak zorunda hissediyorum. Yanıtım: Evet! Ailecek ‘‘cola’’lı içkilerden tüketiyoruz. Evde, el altında mutlaka bir kutu ‘‘Coca’’ ya da ‘‘Pepsi’’ bulunduruyoruz. ‘‘Coca’’ ya da ‘‘Pepsi’’ olsun, bunların çok amaçlıyararlı içecekler olduğunu çok zaman önce anlamıştım. Yaptığımız bir Şanlıurfa gezisinde değerli dostum Ercan Karakaş’la birlikte kentin ileri gelen siyasetçilerinden birinin bağ evine, kebap yemeye çağrılıydık. Mükemmel bir sofraydı, şiirler, türküler kebapların biri gidiyor, biri geliyordu. Şişlerdeki etler benzersiz bir yumuşaklıktaydı. Dayanamayıp, ‘‘Eti nasıl yumuşatıyorsunuz’’ diye sordum. ‘‘Cola’yla’’ dediler. Eti 1012 saat önceden cola’ya yatırıp yumuşatıyorlarmış. Benim inanmaz inanmaz baktığımı gören ev sahibi, ‘‘Doğru’’ dedi. ‘‘Çekilmiş dişinizi cola’nın içine atın, on güne kalmaz dişi bile eritir!’’ Diyeceğim o ki, sözünü ettiğim Şanlıurfa gezisinden bu yana ‘‘Coca’’yı da, ‘‘Pepsi’’yi de bu tür pratik işlerde tüketiyorum. Örneğin, yazın arabanın ön camında biriken sinek kalıntılarının temizlenmesinde büyük yararları oluyor. Aynı şekilde arabamın aküsünün kutup başlarındaki çapakları da cola’yla alıyorum. Deneyin, birçok yerde işe yaradığını göreceksiniz. Sözgelimi, paslanmış bir cıvatayı sökmek için de cola’nın yardımına başvurabilirsiniz. ??? Peki, içiyor muyum? Hayır, et çürütücü, yağ sökücü, kirpas temizleyicisi bu içkiyi mideme layık görmüyorum. Hürriyet’in internet sayfasında okudum, 18 Haziran 2006 tarihli haberi Mesude Erşan yazmış: ‘‘Fransa, okullarda gazoz ve şekerleme makinelerini yasakladı. En büyük gazlı içecek üreticileri PepsiCo, CocaCola, Cadbury Schweppes mayıs ayında gönüllü olarak ABD’deki okullarda gazlı içecek satmayacaklarını açıkladı. 2010’da hiçbir Amerikan okulunda gazlı içecek satılmayacak. ABD Kongresi çocuklara yönelik ürünlerle ilgili yasal düzenlemeler hazırlıyor. Yeni Zelanda Sağlık Bakanı Pete Hodgson, 2008’den itibaren tüm okullarda gazozların yasaklanması için çalışmalara başlandığını açıkladı. Avustralya okullarında gazoz ve her tür sağlıksız gıdanın satış yasağı 2007’de başlıyor. Hindistan’da Gıda ve İlaç Dairesi, Maharashtdra ve Delhi’deki okullara gazlı içeceklerin yasaklanması talimatını verdi. İngiltere’de (..) 2007’de tam yağlı süt, cips, çikolata ve gazozların kantinde satışı yasaklanacak. TV ve radyoda 21.00’den önce kolalı içecek, şekerleme reklamlarının yasaklanması gündemde.’’ Herhalde Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Yeni Zelanda, Avustralya, Hindistan ve İngiltere gibi ülkelerin sağlık yetkililerinin bir bildikleri olmalı. Adamlar kendi ürettikleri ürünü kendi çocuklarına ‘‘zararlı’’ diye içirmiyorlarsa ben neden içeyim? Hele Türkiye gibi bir meyve ve meyve suyu cennetinde yaşarken. ??? Ama dediğim gibi pas sökücü, sinek kalıntısı temizleyicisi vb. olarak ayda bir, hatta yerine göre iki kutu tüketiyorum. Televizyonlardaki ‘‘cola’’ reklamlarına bakarken de acı acı gülüyorum; gençlere lıkır lıkır içirtiyorlar benim deterjan niyetine kullandığım o ‘‘tadına doyulmayan’’(!) sıvıyı. ‘‘Bizim’’ ‘‘Cola Turka’’yı da doğal ki unutmadım. Eski para koleksiyoncusu bir arkadaşım söyledi; o, ‘‘Cola Turka’’yı eski metal paraları temizlemekte kullanıyormuş. Anlattığına göre paraları ‘‘Cola Turka’’ dolu bir bardağa atıp biriki gün bekletmek başarılı sonuçlar veriyormuş. Bende de iki avuç eski para var, deneyeceğim. Sonucu anlatırım. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Hazmetme kapasitesi dedikleri AVRUPA macerasındaki son perdeyi şöyle özetliyor Sıtkı Ergüney: “İçte ve dışta hükümetin gerçek niyetinden duyulan kuşkular; AB’nin, ülke gerçekleri ile bağdaştırılması olanaksız istekleri, dayatmaları; toplumda giderek azalan AB’ye üyelik ümitleri, kızgınlıklar. Hükümetin bu durumdan pek rahatsız olduğu söylenemez. Nehir istenilen(!) yöne doğru akmıyor mu? Bir de, ‘hazmetme kapasitesi’nden söz ediliyor. Bunun ne anlama geldiğini ne soran var ne de açıklayan! Hazmetme kapasitesinden kasıt; topluluk içindeki yaşamları, sosyal, siyasi ve diğer yasal haklar bağlamında daha ileri boyutlara taşınacak Türkler, acaba bu değişime uyum sağlayıp, ayak uydurabilecekler mi, yoksa bugün olduğu gibi, çağdışı yaşam biçimlerini giderek artan şekilde sürdürmek mi isteyecekler? Ekonomik olarak kalkınmış, ancak eğitilmediği için gelişmemiş insanların yansıttığı görünümler kalkınmış ülke ile gelişmiş ülke arasındaki farkı ortaya koyuyor. Eğitim ve çağdaşlık düzeyi giderek gerileyen bir toplumun, ‘çağdaş yaşam biçimi’ni esas alan bir topluluğa ne kadar katkısı olabilir ki? 1980’den 2006’ya uzanan dönemde, yabancı sigara içmekten, ‘markalı’ giysiler giymekten öteye ne elde ettik? Çare: Halkımızın, demokrasiyi ‘araç’ değil, ‘amaç’ olarak gören bir anlayışı işbaşına getirmesidir!” behicak?yahoo.com.tr Akif Kökçe: “Bir ülkenin başına gelebilecek en kötü doğal olmayan afet, iktidarda bulunanların çıkarıyla devlet çıkarının çatışmasıdır!” Afet ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Hangi turizm bunalımda?.. Turizm ‘‘bunalım’’da... Geçen mayıs ayında yabancı turist girişi yüzde 17 azalmış... Yani, 2005 mayısında 2 milyon 300 bin kişiyken 1 milyon 900 bine düşmüş... (Cumhuriyet24 Haziran 2006) Acaba, bu 400 bin kişilik azalma neden? Sorunun yanıtını aslında herkes biliyor: ‘‘Kıyı talanı, betonlaşma ve kimliksizleşen çevre, artık çekici değil, itici...’’ ‘‘Aşırı rant’’ hırsı; abartılmış yatak sayıları; doğaya ‘‘abanmış’’ dev tesisler; ‘‘hangarlaşan’’ tatil köyleri; tekdüze apartman yığınlarına dönüşen sözde turizm kentleri ve ‘‘dingin’’likleri öykülerde, anılarda kalan sözde tatil kasabaları... Turizm bindiği dalı kesmekle yetinmedi; binmediklerini bile kesmeye hazırlanıyor... Elde kalan son bakir kıyıları, hatta dağları ve yaylaları da aynı insan dolu...’’ ...Ve Kapadokya yine turist kaynıyor; Anadolu turları düzenleyen firmalar çoğalıyor; yeni uçak seferleriyle birlikte kültür ve tarih turizmi de Doğu ve Güneydoğu’da yaygınlaşıyor... Ülkeye saygının semeresi Şimdi bu tablo karşısında bir düşünelim... Acaba bunalıma giren turizm midir; yoksa, ülkenin uygarlık zenginliklerini insanlıkla buluşturmak yerine, herkesi ‘‘paketlenmiş kitleler’’ halinde denize sokup sonra da güneşe çıkartan ‘‘söğüşleme’’ci turizm politikası mıdır? Kültür, çevre ve insanlık değerleriyle tanışmayı sağlayan tarih ve doğa turizmi, ülkeye ve toplumsal değerlere saygılı kalmanın ‘‘semeresi’’ni topluyor... Öteden beri ‘‘deniz, güneş, kum’’u pazarlamak için ormanları bile talan e ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Beypazarı’nda “turizm patlaması”... turizm anlayışına teslim etmekte ısrarlı olanlar, ruhsatın yanında simgesel birer de ‘‘testere’’ verseler, çok anlamlı olacak... den anlayış ise kurtuluşu hâlâ ‘‘daha fazla yağma’’da görebiliyor... Ya ‘öteki’ turizm? Son günlerdeki turizm haberleri böyleyken, aslında yine ‘‘turizm’’le ilişkili bir başka haber zincirinde ise bakın neler var: ‘‘Hasankeyf’e ziyaretçi akını artıyor; günde ortalama 2000 kişi geziyor...’’ ‘‘Mardin’de otellerde boş yer yok; kente her gün gruplar geliyor, her hafta çok sayıda ve yüzlerce kişinin katıldığı kültürel etkinliğe ev sahipliği yapılıyor...’’ ‘‘Beypazarı’nda ziyaretçi sayısı üçe katlandı; hafta sonları lokantalar bile yemek yetiştiremiyor...’’ ‘‘Safranbolu’da artık tarihi olmayan evler bile pansiyon... Halkın çoğunluğu turizmden, ev sahibi olarak para kazanıyor...’’ ‘‘İstanbul’un tarihi mekânları ziyaretçi rekoru kırıyor; Topkapı Sarayı’nın 2005 gişe geliri 24 trilyon, Ayasofya’nın ise 18 trilyon lira...’’ ‘‘Giderek artan talep üzerine Kars’ın Ermenistan sınırındaki antik Ani kentine askeri yasak kalktı; her gün turlar düzenleniyor...’’ ‘‘Şirince’de artık neredeyse tüm evler pansiyon; tarihi çarşısı ve şarap evleri gece geç saatlere kadar Gerilimden mutlu sona Ne var ki kültürün turizmle tanışması da pek kolay olmadı... Hatta, eski kent dokularını apartmanlaştırmak isteyenlerin, siyasi destek de alarak korumacılara yaptıkları baskılar, yıllardır ‘‘gerilim’’ bile yarattı denebilir... Mardin’in tarihi dokusu, onca çabalarla ve özverili projelerle korunup tanıtılmasaydı, bugünkü ‘‘mutlu son’’ yaşanabilir miydi? Beypazarı Belediyesi ilçedeki yüzlerce tarihi evin hiç değilse cephelerini boyayıp çatılarını onararak kente özgün kimliğini yeniden kazandırırken ‘‘yalnız’’dı... Hasankeyf ise ilkel bir baraj projesine karşı giderek ‘‘efsaneleşen bir direniş’’in simgesi oldu... Yani, tarih ve kültür turizminde yüzü gülen neresi varsa, oranın özgün değerlerini korumak için yıllardır sürdürülen mücadelede hep asık suratlar; hatta sürgünler, görevden almalar, kıyımlar vardı... Evet... Turizm değil, ‘‘ilkel’’lik ve rantçılık bunalımda... Başka türlüsü zaten mümkün değildi... ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Temmuz www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Anlamsız, boş, saçma 1 sapan söz. 2/ 2 Bir şeyin için 3 deki öz... Zayıf, kuru, sıs 4 ka. 3/ Temeli 5 taklide daya 6 nan sözsüz 7 oyun... Vücuttaki AIDS 8 virüsünü sap 9 tamakta kul1 2 3 4 5 6 7 8 9 lanılan test. 4/ Bir zaman birimi.. ‘‘Tan 1 İ S K O R P İ T E L EM buri Cemil Bey çalı 2 N U A R P R A F A yor eski ’ta’’ (Yah 3 T A K ya Kemal). 5/ Boşa 4 E R A T O M E Y N A gitme... Hz. Mu 5 G E L E M E A L Ş E N hammed’i övmek ve 6 R F İ T ondan şefaat dile 7 A N K E T mek amacıyla yazı 8 L A M İ N E Ü lan kaside. 6/ Eski 9 MN EMO S İ N Mısır’da kutsal sayılan öküz... İtalya’nın en uzun ırmağı. 7/ Çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökü kavrularak yenen bir bitki... Ruh. 8/ Ekin biçildikten sonra toprakta kalan köklü sap... Bir kertenkele cinsi. 9/ Karagöz balığının yavrusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alevilerde tören niteliği taşıyan oyun... Toprak. 2/ İçinde bulaşık yıkanan musluk teknesi... ‘‘O’’ adılının yönelme durumu. 3/ Alanya ilçesinde bir çay ve mağara... Fasulye, bakla, bezelye gibi sebzelerin dış kabuğu. 4/ Radon elementinin simgesi... Bir tür ince ve ipekli kumaş. 5/ Bir organımız... Küçük mağara. 6/ Denge... Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu. 7/ Süpürgeotu... Deriden sızan tuzlu sıvı. 8/ İskambilde bir kâğıt... ‘‘Derli toplu, çok şık’’ anlamında argo sözcük. 9/ Yapma, etme... Bir mekânı örten kemerli yapı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 BİZİM GAZETE CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle