27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 TEMMUZ 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ Hükümetlerin yanlış politikaları sonucu verimli topraklarda tütün ve pamuk öldürüldü; zeytin, incir, üzüm üreticileri ise umutsuz 9 Ege’ de üretici karalar bağladı ? Dünya Bankası, IMF, AB’nin dayatmaları ve iktidara gelen hükümetlerin yanlış politikaları Ege’nin bereketli topraklarında tarımı yok etti. Bundan 1520 yıl öncesine değin tarımda dünyanın kendi kendisine yeten yedi ülkesinden biri olan Türkiye, tarım ürünü ithalatçısı oldu. Bereket fışkıran topraklarda, sanayi tesisleri, toplu konutlar yükseldi. Büyük Menderes’i, Gediz’i zehir kanallarına dönüştürdüler. Kemalpaşa, Menemen, Torbalı ovaları tarımsal özelliklerini tümüyle kaybetti. Bakırçay, Menderes, Gediz havzaları can çekişiyor. Y eryüzünün abartmasız en bereketli toprakları, yabancı ellerin yerli ortaklarıyla ağır bir darbe yedi. Lozan’da söylemişlerdi: ‘‘Şimdi kazandınız, ya sonra?’’ Dediklerini hemen hemen her alanda, ekonomide, tarımda, sanayide adım adım gerçekleştirdiler, gerçekleştiriyorlar. Bundan 1520 yıl öncesine değin tarımda dünyanın kendi kendisine yeten yedi ülkesinden biriydik. Şimdi birçok tarım ürününün ithalatçısı olduk ne yazık ki. Kavunu, karpuzu, elmayı, muzu, mısırı, buğdayı, pamuğu, tütünü dışardan alıyoruz. Biliyor musunuz petrolün ardından en yüksek dövizi, bitkisel yağa ödüyoruz. Bir zamanlar Türkiye’yi doyuran, bırakın ihracatla para kazandıran tarımımız, küresel politikalarla dize getirildi. Oysa tarımın, yıllar öncesinden dünyanın en önemli stratejik sektörü olacağı belliydi. Ege’nin bereketli topraklarında, önce en verimli tarım alanlarını yok ettiler. Geriliye geriliye şu noktaya geldi: Tarım alanları ülke genelinin yüzde 11.4’ü. Üretimin yüzde 15’i. Ülkenin toplam tarla üretim değerinin yüzde 15.42’sini karşılıyor. Bölge, tahıllar, baklagiller, yağlı tohumlar ve yumru bitkiler ürün gruplarında yüzde 16.74’lük alan payına sahip. Endüstri bitkilerinde ise bu pay yüzde 29.3. Bir zamanlar dünyanın en kaliteli pamuğunun yetiştiği topraklar karardı. GE’DE KARA TABLO E İzmir Ticaret Borsası (İZTB) uz ARAZİSİNDE TARIM BİNALAR YÜKSELİYOR manlarınca yapılan araştırmada, Uluslararası Pamuk Danışma Kurulu (ICAC) verilerine göre, 2004/2005 sezonunda 26.3 milyon ton olan üretiminin, bu sezon 24.8 milyon tona gerilemesi bekleniyor. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre de, 2004 yılında 7.1 milyon tonluk ithalatta da ilk 3 sırayı Çin, Türkiye ve Endonezya aldı. Türkiye Yunanistan’dan bile pamuk ithal etti. Araştırmada Türkiye, Meksika, Brezilya ve Pakistan gibi ‘‘net ihracatçı’’ ülkelerin zaman içinde ‘‘net ithalatçı’’ konuma geldiğine dikkat çekildi. Pamuk ekim alanları son dört sezonda yüzde 23 oranında azalarak 533 bin hektara dek geriledi. Lif pamuk üretimi de 2005/2006 sezonunda 856 bin ton oldu. Aynı dönemde ithalat sürekli artarak 2004/2005 sezonunda 748 bin tona yükseldi ve bunun karşılığında 883 milyon doları yabancılara ödendi. İZTB araştırmasına göre, bölgede 1950 yılından bu yana en düşük ekim alanı olan 127 bin hektarla, 2005/2006 sezonunda karşılaşıldı. Önlem alınmaması durumunda bu alanların daha da azalacağı uyarısında bulunulan araştırma, şu verileri sergiliyor: ‘‘2000/2001 sezonunda 67 bin 500 olan Ege Bölgesi pamuk üreticisi sayısı, her yıl artan oranda gerileyerek 2005/2006 sezonunda 35.6 bine düştü. Buna göre, altı sezonluk dönemde üretici sayısındaki düşüş, yüzde 47 oldu. Azalma 2003/2004 sezonundan itibaren daha hızlı yaşandı.’’ Yazarımız Hikmet Çetinkaya ziraat mühendisleri ve ürecitilerle konuştu. (Fotoğraflar: OZAN YAYMAN) Portakal ve limon bahçeleri sökülüyor HİKMET ÇETİNKAYA abahın erken saatlerinde Kaş’tan Demre’ye doğru yol alıyoruz, Ozan Yayman ve ‘‘Ceylan Serdar’’la... Masmavi bir gökyüzü... Sağımızda masmavi Akdeniz... Kaş Demre arası yaklaşık 40 kilometre... 26 yıl önce, buralardaydım Kadir Can’la birlikte. Yolculuğumuz Gümüldür’de başlamıştı. Oradan Fethiye, Kaş ve Demre... Yolda oyalanıyoruz... Ozan, fotoğraf çekiyor... Ben de notlarımı karıştırıyorum... İlk izlenimim.. aradan geçen yirmi yılda değişen fazla bir şey yok... Üretici yine perişan... Üstelik yirmi yıl önceden daha yoksul... Gediz Ovası’nda pamuk alanları giderek daralmış. Söke, Amik ve Antalya yöresinde de aynı oluşum var.. Harran’da da... Yıllardır büyük umutlarla beklenen Tarım Yasası, 25 Nisan’da çıkmıştı. Peki, sonuç ne oldu? Şeker ve tütünde olduğu gibi dayatmalar getirdi!.. Şeker Yasası, şeker ve pancar sektöründe sorunları çözmedi. İşler kördüğüm oldu. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un açıklamalarını anımsıyor musunuz? Bakın ne demişti: ‘‘Yasaya aykırı tatlandırıcı üretimi yapan şirketlere kesilen cezalar alınamıyor...’’ EKER VE TÜTÜN YASASI Ş Tütün Yasası’na gelince... S Bereket fışkıran topraklarda, sanayi tesisleri, toplu konutlar yükseldi. Büyük Menderes’i, Gediz’i zehir kanallarına dönüştürdüler. Kemalpaşa, Menemen, Torbalı ovaları tarımsal özelliklerini tümüyle kaybetti. Bakırçay, Menderes, Gediz havzaları can çekişiyor. Sonra üretim gücümüzü kıran Dünya Bankası, IMF ve AB politikaları etkin biçimde devreye sokuldu. Yalan söylediler! ‘‘Türkiye’nin kalkınması için köylülükten kurtulması gerekir’’ dediler. Üreticiyi, üretimi aşağıladılar. Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkeler kendi üreticilerine inanılmaz destek primi verirken, küresel politikaların ‘‘yerli borazanları’’ tarımı, ülkenin kaynaklarını tüketen ‘‘kara delik’’ olarak nitelendirdi. Evet, kimi uygulamalar yanlıştı, köylü siyaset pazarının en önemli metasıydı, doğru dürüst bir tarım politikası yoktu. Ancak, bu yanlışlıklar yüzünden bugün tarımdaki felaket, yaşanmamalıydı. Yıllar önce kurduğumuz uçak fabrikası için ‘‘Ne gerek var, biz size maliyetinden de ucuza veririz’’ demiş, engellemişlerdi. Şimdi tarımda da aynı tezgâh: ‘‘Piyasalar küreselleşti. Pahalıya mal ediyorsunuz. Üretmeyin, bizden ucuza alın’’ oyunu. Türk tarımının gözbebeği Ege, en büyük darbeyi yedi. lanın yüzde 1’inden az olamaz’ hükmü var. Fakat, bütçeden tarıma ayrılan kaynak GSMH’nin binde 7’si. Bunun da ne kadarının çiftçiye, üreticiye ulaşacağı belli değil. Daha da önemlisi Tarım Yasası’nda da sektörün ihtiyaçlarına uygun maddeleri içermek bir yana siyasetin etkisini daha çok arttıran hükümler var. Yasada net, anlaşılır, tarımsal üretimi planlayan, sektöre yeni bir vizyon kazandıracak yol haritası niteliğinde yeni bir şey yok. Amerika’daki çiftçinin tabi olduğu yasa ile bir karşılaştırma yaparsak söylemek istediklerimiz daha iyi anlaşılacaktır.’’ Demre’yi kuşbakışı seyrederken geliyor bunlar aklıma... Masmavi bir deniz... Seralar... Ve Demre... Burası Kumluca’yla birlikte Türkiye’nin yaş sebze ambarı... EMRE’DE BİR GÜN D Ziraat Mühendisi Bayram Ülker, Ürettikleri ürünlerin karşılığını bir türlü alamayan Egeli çiftçiler, IMF ve Dünya Bankası kaynaklı tarım politikalarını sık sık protesto ettiler. Tütüncülüğü bitirdiler P amukçuluk dibe vurunca diğer ürün seçeneklerine yönelindi. Zeytincilik ve şarapcılık ağırlık kazanmaya başladı. Gelişen zeytincilik, birçok üründeki gerilemeyi ne ölçüde karşılar, belirsiz. Yine de AB’nin tarımdaki dayatmalarının yaşama geçmesinden önce (Umarız geçmez, zeytin ağacı sayısını da kendileri belirleyecek) on binlerce zeytin fidanı dikildi. Zeytin ağaçlarının sayısı 2000/2004 döneminde Denizli’de ikiye katlandı. Manisa, İzmir, Aydın ve Muğla ağaç sayısı bakımından en fazla zeytin fidanı dikiminin yapıldığı illerimiz. Zeytinyağı, 400 bin çiftçi ailesini, sanayi ve ticaret kuruluşlarını dikkate aldığımızda, Türkiye ekonomisi için çok önemli bir sektör İncirde ağırlığımızı koruyoruz. Dünyanın en büyük ve kaliteli üretici ülkesiyiz. Dünya taze incir üretiminin yüzde 23. 6’sını, dünya kuru incir üretiminin yüzde 54.3’ünü gerçekleştiriyor üreticilerimiz. İncir yaklaşık 30 bin ailenin geçimini sağlıyor, 250 bin kişiye istihdam yaratıyor. Üzümcülüğümüz de atılım içinde. Ege Bölgesi’nde yaklaşık 100 bin üretici bu üründen geçimini sağlıyor. Her yıl 200 bin ton kuru üzümü ihraç eden ülkemiz, bundan da yaklaşık 200 bin dolarlık gelir sağlıyor. Çekirdeksiz kuru üzümün 25 tonu iç piyasada tüketiliyor. Yurtiçi üretim ile tüketim kıyaslandığında, yine de her yıl yaklaşık 25 bin tonluk arz fazlası yaşanıyor. Son yıllarda Özellikle Salihli, Akhisar ve İzmir çevresinde bağ dikim alanları çoğaldı. Buna bağlı olarak şarapçılık da gelişiyor. ÜTÜNÜ ÖLDÜRDÜLER T Ege tütünü dünyaca büyük bir üne kavuşmuştu. Yetiştirilmesi zahmetli ama geliri güzeldi. Yeryüzünün en kaliteli tütünü, iyi bir ihraç ürünü ve on binlerce Egeli ailenin geçim kaynağıydı. Ne yazık ki son yıllarda, pamukla beraber en ağır darbeyi yedi. Köylü geçiminden oldu. Tütüncülük bugün bitti. Dıştaki egemenler, yerli iktidarlarla tütünü öldürdü. 4733 sayılı yeni Tütün Yasası’nın çıkmasıyla 2001 yılından önce 477 bin olan üretici sayısı, sözleşmeli üretimle 280 binlere geriledi. Ege Bölgesi’nde 2002 yılında 105 bin üretici TEKEL’le, 88 bin üretici özel sektörle anlaşma yaparken, 2004 yılında TEKEL’le sözleşme yapan üretici sayısı 30 bin, özel sektörle anlaşan üretici sayısı da 84 bine dek geriledi. Uluslararası şirketlerin dayatmalarıyla TEKEL devre dışı bırakılırken sigara üretiminde de yabancılar söz sahibi olmaya başladı. Yeryüzünün en kaliteli tütününü üreten Menderes havzasındaki geçmişte Gavurköy diye adlandırılan bölgede, bugün tütünle uğraşanlar neredeyse tek tek sayılabiliyor. Ataköy, Değirmendere, Çile’de üretim tümüyle kalktı. Oğlananası, Develi, Tekli’de tek tük tütün diken var... Dünya Gazetesi İzmir Temsilcisi ve köşe yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın söylediği şu: ‘‘Tütün Yasası’nda da benzer sıkıntılar yaşandı. Sözleşmeli üretim dışında kalan tütün için iki kez yasa delindi. Ayrıca yasa ile kurulması öngörülen açık arttırma satış merkezleri kurulamadı. Tütün üreticisi, çokuluslu sigara tekellerinin ‘emir eri’ konumuna düşürüldü. Avrupa Birliği ile uyum yasaları çerçevesinde çıkarılan Üretici Birlikleri Yasası, Tarım Sigortaları Yasası gibi birçok yasa yine işlemez durumda. Tarım Yasası da koca bir delikle çıktı. Yasanın 21. maddesine göre ‘tarımsal desteklemelere bütçeden ayrılan kaynak gayri safi milli hasıDemre Ovası Ziraat Odası Başkanı ve üretici Ramazan Açıkgöz, üretici Ünal Çetinkaya, Ziraat Mühendisi Bilge Ayken, üretici Şakir Doğan’la uzun uzun sohbet ediyoruz... Şakir Doğan, başını kaldırıp gökyüzüne bakıyor önce... Bir şeyler söylemek istiyor ama vazgeçiyor... Gözleri nemli... Ben, ‘‘Söyle’’ diyorum, ‘‘her şeyi yazacağım...’’ Şakir Doğan anlatıyor: ‘‘Demre’de portakal ve limon bahçeleri sökülüyor... Sözünü kesiyorum: ‘‘Neden?’’ Devam ediyor: ‘‘Çünkü Türkiye Mısır’dan portakal ve limon ithal ediyor...’’ Demre yirmi yıl önce zeytincilik de yapardı... Zeytin ağaçları sökülmüş... Mersin’de de portakal ve limon bahçeleri sökülüp yerine on beş katlı apartmanlar dikilmedi mi... Aklıma, Ali Ekber Yıldırım’ın bir yazısı geliyor... Türkiye’nin bir tarım politikası yok.. Tarım Yasası hikâye... ‘‘Türkiye’nin çıkardığı Tarım Yasası’nda, bırakınız 5 yıllık süreçte hangi ürüne ne kadar doğrudan gelir desteği verileceği, daha geçen yılın yani 2005’in doğrudan gelir desteği belli değil. Yasada 2005 için doğrudan gelir desteği uygulanacağı hükmü var ama, ne zaman ve ne kadar ödeme yapılacağını Bakanlar Kurulu belirleyecek. Ne zaman bilerleyecek.. keyifleri ne zaman olursa. Zaten, yasadaki her mad denin sonunda ‘bu destekleme araçları her yıl kurulan Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu’nun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir’ hükmü var. Yani, çıkarılan yasa ile tarım politikalarında siyasetin etkisinin azaltılması bir yana, daha da arttırılıyor. Seçim yıllarında yine daha yüksek destekler açıklanacak, seçim bitince çiftçi 3 yıl kaderine terk edilecek. Amerikan çiftçisi 5 yılda ne alacağını, ne ekeceğini, neyi satabileceğini bilerek üretecek.. sizin çiftçiniz piyango bileti çeker gibi her yıl şansını bir başka üründe deneyecek ve sonra bu iki ülke çiftçisini aynı şartlarda rekabete zorlayacaksınız. Bu bakış açısı ve bu yasa ile tarımda dönüşüm sağlanabilir mi? Tarım sektörü rekabet edebilecek seviyeye gelebilir mi? Sorulara yanıt vermek için, her fırsatta kendilerine Amerika ve Avrupa’yı rehber seçenlere Amerika’nın Tarım Yasası ile Türkiye’nin Tarım Yasası’nı önlerine koyarak bir kez daha düşünmelerini öneriyoruz.’’ TOHUM VE GÜBRE iLAÇ, Öğle saatleri... Sıcak iyice bastırıyor... Ünal Çetinkaya anlatıyor bu kez: ‘‘Demre’de 10 bin dönümün yarısı domates, geri kalanı biber, patlıcan, hıyar... 90 bin ton domates üretiliyor bizde. Bu yıl sera domatesi 600700 TL ’den satıldı. Sebzeden Demre’ye 150 trilyon TL. girdi...’’ Yaşam böyle... Peki, 150 trilyon paranın hepsi kâr mı? Değil. İlaç, gübre, tohum, naylon... Hepsi ithal... Üreticiye kalan para az... Aracılar götürüyor malı... Finike ve Kumluca’da, Antalya’da, Silifke’de de durum aynı... Şimdi Demre’de deniz kıyısındayız... Olağanüstü bir kumsal... Çok güzel bir tesis... Servis, yemekler mükemmel... Demre kıyıları da satılıyor haberiniz olsun!.. Pardon satılmış... Üreticilerle yemek yiyoruz... Gözlerimi yumuyorum... Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘‘Yağmursuz Köy’’ şiirini anımsamaya çalışıyorum: ‘‘Açlık siyah yüzümüzde, açlık beyaz./ Acıkmış ova bayır./ Yağmur yağmaz olmuş, ekin kurumuş,/ Nettik ki küsmüş gökler hepten? Açlık siyah yüzümüzde, açlık beyaz,/ Açlık yaşanılamaz.’’ SÜRECEK SÜRECEK CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle