17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Terzopoulos’un yönettiği ve ilkgösterimi İstanbul’da yapılan oyun, Atina’da da başarıyla oynandı YAZI ODASI SELİM İLERİ Festivaller, Epidaurus ve ‘Persler’... az günleri festivallerle doludolu geçiyor... İKSV’nin İstanbul Festivalleri, Aspendos Festivali, İzmir Festivali, Atina Festivali, Avignon... Edinburgh ve Salzburg son rötuşlarını yapıyorlar. ‘‘Kral Oidipus’’ Alexandrinsky’de St. Petersburg’un Alexandrinsky Tiyatrosu da güçlü bir programla ağustos ayından başlayarak 250’nci yılını kutlama hazırlıkları içinde. Klasik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak anılan 1378 kişilik bu tiyatroya, 1937’de, Puşkin’in ölümünün 100. yılında, şairin de adı veriliyor. Artık, Alexandrinsky Puşkin Akademik Dram Tiyatrosu olarak biliniyor ve ilk günden beri de ‘ustaların tiyatrosu’ özelliğini koruyor. Alexandrinsky Tiyatrosu’nda söz konusu kutlamalar nedeniyle repertuvara alınan oyunlar arasında ‘Ölü Canlar’, ‘Budala’ ve ‘Kral Oidipus’u saymak mümkün. ‘Kral Oidipus’u sahneye koyacak yönetmen Theodoros Terzopoulos. Antik Yunan tragedyalarını günümüze en doğru taşıyan ve yapıtlarında mitle yüzleşen bir yorumcu olarak kabul ediliyor. Ve ‘Persler’ ‘Persler’ Atina Festivali kapsamında Epidaurus Antik Tiyatro’da iki kez sahnelendi. 30 Temmuz 5 Ağustos tarihleri arasında orada yer alan klasik oyunların ilkiydi. Bir anlamda açılış ‘Persler’le ol Unutamadığım Bir Ada Öyküsü (1) Sait Faik’in ‘‘Son Kuşlar’’ındaki Ada, bana hep Burgaz gibi gelir. Ve bu öykü yıllardan beri yüreğimi yakar. ‘‘Son Kuşlar’’ sonbaharın Ada’ya gelişini betimleyerek başlar. Ama Ada’nın öteki yakasında yazdan kalma birtakım güzelliklere hâlâ rastlanmaktadır. Kışı haber veren poyraz, karayel, sert rüzgârlar oraya sanki ulaşamamaktadır. ‘‘(...) öteki yakada’’ diyor Sait Faik, ‘‘yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur.’’ Herkes kışa hazırlanırken, anlatıcı, ‘‘tembelliğiyle’’, ‘‘hep kaçanı kovalayan huyuyla’’ öteki yakada gezinir. Öteki yakadaki kahvede oturur. Orada, kır kahvesinde bir şeyler yazar. Bir şeyler yazınca da, anlatıcı, belki de Sait Faik’le özdeşleşir. Onu çağrıştırır, onu andırır... Gökyüzünden boyuna uçaklar geçer. Uzaktan uzağa karga sesleri. ??? Anlatıcı yazı yakalamanın peşine düşmüştür. Yaz, bazan bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Sonra bir çalılıkta, çimenlikten yeni başlamışçasına görkemli... Kır kahvesine yazılacak olana başlangıç gibi şu tümceler akar durur artık: ‘‘Vaktiyle bu Ada’ya bu zamanlarda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.’’ Şimdi kuşlar gelmemektedir. Kuşları, ‘insanların’ açgözlülüğü kaçırmıştır. Sezgileriyle, içgüdüleriyle semt, toprak değiştirmiş kuşlar. ‘Çocuklar’ kuş katilleridir. Çocukları kuş katilliğine yönelten büyüklerdir. Aralarında Konstantin Efendi. Konstantin Efendi bize şöyle tanıtılır: ‘‘Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir herifti. Galata’da bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı.’’ ??? Hemen 1950 öncesi İstanbul’u yakalarız. O günkü Galata belirir. O dönemlerin ticaret hayatında başrole çıkmış kişiler, dış görünümde, sessiz sedasız yaşamışlar, göze batmaktan uzak durmuşlardır. Konstantin Efendi de onlardan sadece biridir. ‘‘Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi...’’ Önce kuşları tanırız: İsketeler. Konstantin Efendi’nin göz diktiği isketeler: ‘‘O esmerle sarışın arası isketelerin bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz...’’ İsketeleri vahşice öldüren adam kimdir?: ‘‘Hani sessiz, zenginliğini belli etmez, mütevazı adamdı da... Konu komşuyu da severdi hani. Hiçbir şeye, hiçbir dedikoduya karışmazdı. Sabahleyin işine kısa kısa adımlarla koşarken, akşam filesini doldurmuş vapurdan çıkarken görseniz; iriliğine, sallapatiliğine, Karamanlı ağzı konuşuşuna, basit ama hesaplı fikirlerine, iki kadeh atmışsa yine basit, sevimli şakalarına karşı, hakkında kötü bir hüküm de veremezdiniz. Kendi halinde, işi yolunda, hesaplı yaşayan bin bir tanesinden bir tanesiydi.’’ Başkalarının öyle gördüğü, öyle alımladığı Konstantin Efendi, anlatıcı için, git git kötülüğün simgesi olmaktadır. Fakat yalnızca anlatıcı görmektedir. Ada’da her şey dingin, hep dingin sürecekmişçesine, Adalılar da kayıtsız... Eylül sonlarına doğru Ada’da gökyüzü ‘‘şairane’’ bir görünüm edinmişken üstelik... Öneriler: CD/Puccini’den seçmeler, Angela Gheorghiu’nun yorumundan, EMI Classics. Y ? ‘Persler’de ağıtı yakanların başkalarına yönelik çektikleri acı kendi ölüm acılarına da dönüşüyordu. Bu etki, dramatik bir dille değil, yönetmenin bütün yorumlarında olduğu gibi, metnin adeta bedenselleştirilmesiyle sağlanıyordu. Zor bir işti yapılan ve Türk ve Yunanlı sanatçılar bu zoru başardılar. du denebilir, çünkü Terzopoulos yorumunun her anlamda farklı bir boyut taşıdığı tartışma götürmezdi. Festival yönetmeni de tercihini bu yönde kullanmıştı. Bu yıl zaten Atina Festivali çok dinamik renkler taşıyor... Aralarında Erika Fisher Lichte gibi bir akademisyenin de bulunduğu gece izleyebildim oyunu. Evet, o gece oyun başlar başlamaz garip bir elektrik kesintisi yaşandı ama jeneratörler hemen devreye girdi. Bu tatsız olayla ilgili olarak, Epidaurus ve çevresinin hayli tutucu olduğu söylentiler arasında... Biz, elektrik kesintileri konusunda şerbetli sayılırız ama böylesi bir kesinti Yunanistan’da hele hele ‘Persler’ gibi güçlü politik göndermeler içeren bir oyun sırasında yaşanınca durum farklı oluyor. Tutucu zihniyetler her zaman, her yerde varlıklarını sürdürecek kuşkusuz. Önemli olan, bunlarla zaman harcamamak ve ödün vermemek... Beni ve İKSV ekibini memnun eden insanların oyunu büyük bir ilgiyle izlemeleri ve ayakta alkışlamalarıydı. İkinci gecenin ilkinden daha da kalabalık olduğu (6500 7000 kişi) ve yönetmenin sanatçılarla birlikte tekrar tekrar sahneye çağ rıldığı ise hem oyunda rol alan Türk sanatçılardan hem de Atina Festivali’nden edindiğimiz bilgiler. Erika Fisher Lichte, Terzopoulos’un yorumlarına ilişkin olarak ‘‘Onun en önemli özelliklerinden biri ritüel ve performansı iç içe geçirerek, bu süreci duygularla ve bakmakla/görmekle özdeşleştirmesidir’’ diyor. ‘Persler’de acı ve ağıt oyunun merkezine yerleştirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, oyunda öne çıkan acı çekme eyleminin dramaturjik altyapısını belli sınırlarla bölünmüş olarak yaşayan ve birbirlerine karşı tarihsel bir husumet taşıyan insanların aynı acıyı paylaşım süreçleri oluşturuyordu. Yönetmenin uyguladığı teknikte ayırım çizgilerini ortadan kaldıracak biçimde devinmek taraflar arasındaki aynılaştırmayı sağlamak açısından önemli bir noktaydı ve oyunun Aiskylos dönemi bağlamında taşıdığı özellikler de böylesi bir sahnelemede korunmuş oluyordu. ‘Persler’in çarpıcı yönlerinden biri de bu acının tarafların kendi sınırlandırılmışlıklarına ve savaşlar içinde anlamsızca bölünmelerine bir isyan niteliği taşıyor olmasıydı kanımca. Terzopoulos’un gerçekleştirdiği sahneleme halen soğuk bir savaşın içinde bulunan tarafların (Türkler ve Yunanlılar) kolektif bilinçdışında taşıdıkları düşmanlaştırmanın birlikte ağıt yakılarak aşılması perspektifini taşıyordu. Bu etki, dramatik bir dille değil, Terzopoulos’un bütün yorumlarında olduğu gibi, metinle oyuncuların bedenleri arasında güçlü bağlar kurularak sağlanıyordu. Metin adeta bedenselleştiriliyordu. ‘Persler’de ağıtı yakanların başkalarına yönelik çektikleri acı kendi ölüm acılarına, ölüm seremonilerine de dönüşüyordu. Sanki oyuncular da bastırılmışlıklarının tutsaklığını bedenlerini kullanarak aşıyorlardı oyunun başından sonuna dek... Zor bir işti yapılan ve de tüm Türk ve Yunanlı sanatçılar bu zoru başardılar... Farklı deneyimler, ortak çalışmalar uluslararası arenada buluşmaları kuşkusuz hızlandırıyor, güçlendiriyor. Dünyaca ünlü piyanistşef Daniel Barenboim yönetimindeki DoğuBatı Divanı Orkestrası 16 Ağustos Çarşamba günü saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde İstanbullu klasik müzikseverlerle buluşacak. DoğuBatı Divanı İstanbul’da kuruluyor Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı çok büyük bir tasarıya daha imza atıyor. Aralarında Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün, Tunus, İspanya, Hollanda ve İsrail’in de olduğu 17 ülkeden, yaşları 14 25 arasında değişen 110 yetenekli genç müzisyenden oluşan DoğuBatı Divanı Orkestrası ilk kez İstanbul’da bir konser verecek. Dünyaca ünlü piyanistşef Daniel Barenboim yönetimindeki DoğuBatı Divanı Orkestrası 16 Ağustos Çarşamba günü saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde İstanbullu klasik müzikseverlerle buluşacak. Konserinin biletleri 20 Temmuz Perşembe günü www.ƒ biletix.com, Biletix çağrı merkezi (0 216 556 98 00) ve İKSV Ana Gişe’den (İstiklal Caddesi No: 146, Beyoğlu) satışa sunulacak. DoğuBatı Divanı Orkestrası, 1999 yılında müzik ve yazın dünyasının önemli adları, Daniel Barenboim ve Edward Said’in, İsrail ve Ortadoğulu genç müzisyenleri bir araya getirerek kültürler arasında biirliikteliği güçlendirme düşüncesinden doğdu. Goethe’nin 250. doğum yıldönümünde kurulan DoğuBatı Divanı Orkestrası, adını da Goethe’nin İslam ve Batı şiirlerinin bir sentezini oluşturduğu aynı adlı şiir kitabından alıyor. Oda müziğinden senfonik müziğe kadar çok geniş bir repertuvarı olan ve kuruluşundan beri 3 CD ve DVD kaydı gerçekleştiren topluluğun 2004 yılında Victoria Hall ve 2005 yılında Filistin’de Ramallah Kültür Sarayı’nda verdiği konserler bütün dünyada yankı uyandırdı. DoğuBatı Divanı Orkestrası, 2006 turnesinin ilk konserini 8 Ağustos’ta İspanya’da verecek. Orkestra 16 Ağustos’taki İstanbul konserinin ardından turnesini Kahire, Brüksel, Paris, Berlin, Weimar ve Milano’da verecekleri konserlerle sürdürecek. ültür Servisi ‘34. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’, kısa bir aradan sonra, dünyaca tanınan mezzosoprano Cecilia Bartoli konserleriyle tüm hızıyla sürüyor. Cecilia Bartoli, Petra Müllejans yönetimindeki Freiburg Barok Orkestrası eşliğinde 18, 20 ve 22 Temmuz akşamları saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde üç ayrı konserle İstanbullu müzikseverle buluşacak. Cecilia Bartoli’ye üç akşam da eşlik edecek, barok müziği en iyi yorumlayan topluluklardan biri olarak tanınan Freiburg Barok Orkestrası da, 19 Temmuz Çarşamba akşamı saat 20.ƒ 00’de Aya İrini Müzesi’nde İncekara Holding sponsorluğunda vereceği bir solo konserle barok müzik sevenlere keyifli bir akşam sunacak. Cecilia Bartoli’nin 18 Temmuz Salı konserinin sponsorluğunu Yapı Kredi üstleniyor. 20 Temmuz Perşembe akşamı gerçekleşecek konserin sponsorları ise Citigroup, Fiat, Standard Profil, Aviva Hayat ve Emeklilik, Ethem Sancak, Monik Benardete ve Yelda Erbel. İlk kez 2003 yılında 31. Uluslararası İstan Bartoli, üç ayrı konserle İstanbullularla buluşuyor K bul Müzik Festivali’ne konuk olan ünlü mezzosoprano Cecilia Bartoli, İstanbul konserinde Grammy ödüllü ‘Vivaldi’ albümü ile 2005 yılında yayımlanan ‘Opera Prohibita’ albümünden aryalar seslendirecek. Cecilia Bartoli, 2001 Ekim’inde piyasaya çıkan, Gluck’un operalarından aryalar seslendirdiği albümüyle, ‘En İyi Klasik Vokal Performansı’ dalında 2002 Grammy ödülünü aldı. Barok repertuvarın gizli kalmış değerli yapıtlarını müzik dünyasına sunan Cecilia Bartoli’nin ‘Gluck Italian Arias’ adlı albümü birçok müzik listesinde de yılın en iyi albümü olarak yer aldı. Cecilia Bartoli konserleri, Türkİtalyan diplomatik ilişkilerinin 150. yılı nedeniyle İtalya Büyükelçiliği, İtalyan Kültür Merkezi, Türkiye’deki İtalyan Ticaret Odası ve İtalyan Ticaret Merkezi’nin destekleriyle gerçekleşiyor. (0 216 556 98 00) Chris Botti, Sepetçiler Kasrı’ndaki konserinde herkesi kendine hayran bıraktı Gece, trompet ve romantizm ERSİN ANTEP az dünyasının İtalyan asıllı yakışıklı ve efendi trompetçisi Chris Botti geçen hafta Sepetçiler Kasrı’nda kolay kolay unutulmayacak bir konser verdi. Botti’ye Billy Kilson (davul), 4 Grammy ödüllü Billy Childs (piyano), Mark Withfield (gitar) ve James Genus’dan (bas) oluşan usta bir kadro eşlik etti. Bob Dylan, Paul Simon ve nihayet Sting gibi çok özel isimlerle çalışan Grammy ödüllü Chris Botti, müziğiyle herkesi kendine hayran bıraktı. Özel mikrofonla gezinme yeteneği kaza C nan Botti’nin topluluğu anlaşıldığına göre bu konser için toplanmıştı. Müzisyenler arasında caza yakışır bir iletişim olmaması, ilk kez birlikte konserde çalarak birbirlerini izlemeleri, herhangi bir ‘paslaşmaya’ girişmemeleri bu durumun göstergesiydi. Yapılan ayarla büğlü (flügelhorn) tonu kazanan trompet ‘slow’ parçalarla karakterini buldu. Bir huşu ve romantizm rüzgârı tüm ortamı bu tonla dolaştı. Konser boyunca trompetinin musluğunu bir kez olsun boşaltma gereksinimi olmayan Botti’nin tekniği beğenildi. Besteciliğiyle tanınan sanatçının bir yapıtındaysa Sting’in ‘Englishman in New York’ adlı parçasının akorlarına çok benzer tonlar geçildi. Yavaş parçalardan dolayı ortaya çıkacak tekdüzelik; sololar ve gitar, piyano ve davul üçlüsünün seslendirdiği yapıtlarla aşıldı. Salonu dolduran dinleyiciler için tam bir zevk ve sefa gecesiydi. Geç saat sayılabilecek 22’de başlayıp bir buçuk saat gibi kısa bir sürede tamamlanan konserin tadı damaklarda kaldı. Sahne doğru açıda kurulmuştu ancak seyircileri sandalye yerine mindere oturtmak ya da ayakta ağırlamak müziğe daha çok uyardı. Ses düzeninde ise piyanonun diğer çalgılardan farklı tınlaması kulakları tırmalamadı dersek yalan olur. Gece ve trompetle romantizmin ve cazın en güzel anlarının tadına Chris Botti ve ekibi sayesinde varıldı. Topluluğun daha iyi kaynaştığı bir konser için, yeniden bekleriz Botti! CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle