18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Jöntürk Radyosu 1 numara ‘‘Jön Türkler’’ şimdi Amerika’da! Mizancı Murat’ların, Ali Suavi’lerin, Namık Kemal ve Ziya Paşa’ların Paris’teki sürgün yaşamında siyaset sözlüğüne kattıkları ‘‘Jön Türk’’ terimini, şimdi ABD’de 300 bin dinleyicisi olan bir radyonun başındaki Türk genci, Cenk Uygur yaşatıyor. Radyo, ABD’nin tamamına yayın yapan ilk demokrat kanal olma ayrıcalığını yakalamış durumda. Anketlere bakılırsa, Jön Türkler 1 numaraya çoktan yerleşti. ‘‘TheYoungTurks’’ Radyosu, kısa sürede, ABD’de en çok dinlenen ‘‘sol söylemli’’ bir radyo kanalı oldu. İki yıl önce Kaliforniya’dan antene çıkan radyo, şimdi uzaydan uydu yayını yapıyor, ayrıca internet üzerinden yaklaşık 1 milyon kişiye ulaşıyor. Cenk’in radyosu demokrat, özgürlükçü, çevreci, sol söylemlere açık yayınıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarınca, Amerikan’ın sağcı ve dinci radyolarına hedef olmakta gecikmeyecekti. Üstelik, zaman zaman seks filmlerinin yıldızlarını da söyleşiye çağırmasıyla, kabına sığmayan öteki oluyor; bu ona yetmiyor, bir de hukuk okumaya radyocuların nişan tahtası oldu. Cumhuriyetçisağ grupların dilli bebeği, anketlere göre izlenme karar veriyor. Columbia Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden aldığı diploma da mutlu rekoru kıran sunucu Rush Limbaugh, etmeyince, New York’un en ünlü hukuk radyolardaki canlı yayınını her gün ‘‘Jön bürosunda çalışırken istifayı basıp radyoculuğa Türkler’’e veryansın ederek açıyor, geçiyor. Radyo gazeteciliği aşkıyla hukuk söylemediğini bırakmıyor, stüdyoda ter ter diplomasını bir yana bırakan 36 tepinip Cenk’e demediğini komuyor. Cenk’in oralı I N D I A N A P O L I S yaşındaki Cenk, 10 yıldan beri türlü radyo istasyonlarında çalışmış. Bill olduğu yok; o Jill Pike ve Ben Clinton’un Dışişleri Bakanı Madeleine Mankiewichz adında iki Albright’la başlayan ünlüler geçidi, meslektaşıyla, Amerikan onun radyosunda, son 2 yılda izlendi... siyasetinin kalbur üstü Noam Chomsky’den aktör Richard isimlerini porgramına Dreyfuss’a, başkan adayı Ralph çıkarıyor, söyleşiler yapıyor, MAHMUT ŞENOL Nader’den porno yıldızı Mary Carey’e adı gide gide daha çok kadar tanınmış isimlerin arasında duyuluyor. Radyosu ve Cenk, radyoculuk yapmak fırsatını böylece Başkan George Bush’a karşı ikinci seçim yakalamıştı. Cenk’e sorup öğreniyorum ki kampanyasında aday olan Demokrat Parti’den Kilisli bir ailenin İstanbul doğumlu çocuğudur. John Kerry’nin yakın destekçisi olmuştu; Yıllar önce, şimdi hayatta olmayan babası Doğan Demokratlar hâlâ bir gönül borcu duyuyorlar, Bey ve annesi Nükhet Hanım’la ABD’ye göç onu dinlemeden geçmiyorlar. Cenk, önce ederler. Öğrenim yaşamı, baştan sona, burada Pennsylvania Üniversitesi’nden işletme mezunu geçmiş. Bu nedenle, Cenk’in doğal olarak İngilizcesi anadili olmuştu. Türkçeyi biliyor, ama akıcı olarak konuşamıyordu. Onunla ilk tanışıklığımızda bunun sıkıntısını yaşadığını gözlemledim; işi konuşma sanatı olan bir radyocunun kendi anadilinden uzaklaşması, hatta ‘Jön Türk’ adıyla ortaya çıkmasına karşın Türkçe yetersizliği belli ki ona rahatsızlık veriyordu. Benim işim de zordu: Oldum olası, Türk olduğunu bildiğim biriyle İngilizce konuşmak bana da hoş gelmiyordu. Oğlunun radyoculuktaki başarısını aratmayacak biçimde annesi, Nükhet Hanım da NY’da Nuko Tekstil’i yıllar önce kurmuş, Saks Fifth Ave gibi ünlü firmalarla aşık atacak duruma gelmişti. Ana oğul, ‘‘Yeni Dünya’da Amerikan rüyasını yakalayan Türkler’’ başlıklı, rahmetli Hikmet Feridun Es üstadımızın kaleminden çıkmış gibi bir habere konu olacak kadar başarılıydılar. Cenk’in belagatını, radyoda mikrofonu kaptı mı, arkasından yakalamak olanaksızdı. Üstelik internet üzerinden TV görüntülü yayın da yapıyor, bu yayında sunucu arkadaşı Bayan Jill’e kombinezon giydirip ekran karşısına oturtuyordu. http://www.theyoungturks.com adresinde 1 milyon izleyici, bekâr olan Cenk’i ve mikrofon arkadaşı güzel Jill’i böylece izleyebiliyordu. Pornocu hanımlarla söyleşilerini bana sormayın; arşivinden bulabilirsiniz... ABD’li JönTürkümüz Cenk, radyodan kalan zamanında gazetelere yazılar yetiştirdiğini söylüyor. En büyük keyiflerinden birisi de internet güncesi olarak bilinen Blog sayfasında her gün yorumlarını yayımlamak: www.huffingtonpost.com/cenkuygur sayfasında yazdıklarını meraklıları sabah kahvesiyle okumadan işine yollanmıyor. Cenk’le bir gün bir radyo söyleşisi yaparsam, Cumhuriyet’ten, siz okurlarımızdan söz edeceğimi ona daha ilk baştan söyledim. Şimdi sıramı bekliyorum. Umarım, Cenk beni Jill gibi don gömlek mikrofon karşısına oturtmaz... Kombinezon giyecek halim yok ya! [email protected] Yıldızların altında sinema keyfi! A Koizumi deve sırtında Japonya Başbakanı Juniçiro Koizumi, Ürdün’deki antik Petra kentinde deveye bindi. Koizumi, Petra’yı deve sırtında gezdi. İsrail, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan Ortadoğu gezisini dün tamamlayan Koizumi, Rusya’ya giderek St. Petersburg’daki G8 doruğuna katıldı. (Fotoğraf: REUTERS) Ateş ağaçları yakışıyor bu kente B Tuan!’’ diyorum, ‘‘Vietnam’ın iklimi koxkoca u yazı Vietnam dilindeki gibi; s harfinin yerine x Amerikan orduxunu telef etti, bak işte Aziz Nexin’in kullanılarak yazılmıştır. Lütfen gözlüğünüzün kitabı dimdik ayakta, birkaç böcek ıxırığının ne önemi ayarıyla oynamayınız!.. Hanoi, Vietnam’ın başkenti: ola?’’ Böcekleri affediyorum. Yıllanmış şarapları Ateş ağaçlarının kenti... Tanrı biliyor ya, çok barındıran bir mahzen gibi kokuyor kitap. Aziz yakışıyor bu tanrı tanımaz kente ateş ağaçları; kızıl Nexin’in öyküleri dökülüyor yere, tıpkı ateş ağacının gölgexi vuruyor şehrin göbeğindeki göle. Akşam kızıl çiçekleri gibi, kor kor... Yakışıyor bu kente Aziz olunca kor kor dökülüyor çiçekleri, vızır vızır Nexin’in öyküleri. Tuan’ın yaşlı babasının ökxürüğü motoxikletlerin oluk oluk aktığı caddelere. Bir dolu bölüyor geceyi. Tuan taxlara hepimiz için korna gürültüxü ve toz bulutu ile yaxemin çayı dolduruyor. Ona Batı erken iniyor akşam Hanoi’ye, tıpkı HANOİ Gölü’nün kıyıxında xabah kahvemi tüm ırak doğu illerinde olduğu gibi... içtiğim Highland Kafe’yi anlatıyorum Yıllar önce Antakya’da bir yaz Batı normlarında tipik bir kafe zincirinin evininin çinili taş avlusunda, kara bir halkaxı. ‘‘Oradaki herşey batılıydı...’’ gözlerini açmış bir kız çocuğu Gıdı diyorum, ‘‘Her şey bir markanın Gıdı’yı okuyor; okudukça gülüyor, xtandartlarına xon derece uygundu, hatta çünkü Aziz Uxta okuyucuyu ŞANSIN TÜZÜN fonda Norah Jonex bile çalıyordu. Ama, o gıdıklamayı iyi biliyor: ‘‘Kız Axiye, da ne? Duvarda mağrur bir kertenkele, Gıdı Gıdı!’’ diyor ‘‘Kız Axiye, Gıdı xalına xalına geziniyordu! İşte o hiç hexapta yoktu. Gıdı!’’ Böylece Aziz Nexin ile Küçük Xanxin Belki de orada Batı normlarına uymayan tek şey tanışıyor. Xonra o kız çocuğu büyüyüp Vietnam’a oydu...’’ ‘‘Kertenkele’ye bir kahve benden!’’ diyorum. gidiyor, Hanoi’de bir evin, Tuan’ın evinin, çinili taş Garxon kız eliyle ağzını tutarak yapay bir şaşkınlık avluxunda Aziz Nexin’in Vietnam dilinde yazılmış göxterixi yapıyor. ‘‘Affederxiniz!’’ diyor. öyküleriyle karşılaşıyor! Aziz’in kitabı exki mi exki, nemli mi nemli... Tuan kitabı ilk getirdiğinde garip bir ‘‘Aldırmayın!’’ diyorum, ‘‘Yeter ki onun kıymetini bilin...’’ Kertenkeleyi affediyorum. Tuan’ın babaxı mahcubiyet var yüzünde: ‘‘Affederxin...!’’ diyor, yeniden ökxürünce, annexini xoruyorum, birkaç yıl ‘‘Korkarım bazı xayfaları böcekler yemiş!’’ ‘‘Aldırma önce öldüğünü xöylüyor, ‘‘Ama babaannem var!’’ diyor, xonra ekliyor, ‘‘Axlında evle şimdi o ilgileniyor...’’ Babaannenin kambur xırtını görüyorum tüten ocağın gerixinden; yaşlı bir kaplumbağa gibi xırtında taşıdığı evi, haxta babayı ve genç Tuan’ı görüyorum. Derken kulaklarıma inanamıyorum; ben gecenin xexxizliğini ancak yeni bir baba ökxürüğü böler diye beklerken Amerikan Milli Marşı yankılanıyor çinili taş avluda: Tuan’ın cep telefonu çalıyor. Ne kadar abxürd bir şey tanrım! ‘‘Tuan bu da ne?’’ diyorum, “Amerikan Milli Marşı’nın xenin telefonunda ne işi var?’’ ‘‘Telefonu bir arkadaşımdan almıştım, zilinin melodixini değiştirmeye fırxat bulamadım...’’ diyor. İyi mi? Hadi bizler artık iyice abuklaştık da, Azizimin Nexinimin kemikleri xızlayacak, ona yanıyorum! Gece ilerledikçe bir kaç ateş çiçeği daha düşüyor avluya, Azizimin öykü kitabından birkaç yaprak daha dökülüyor yere, çaydanlığın buharı yalıyor yüzümüzü, birer yaxemin çayı daha dolduruyor taxlara Tuan. ‘‘Tanıdığım tek Türk yazar Aziz Nexin!’’ diyor, xonra aniden ekliyor ‘‘Şimdi bir de xen Şanxın...’’ Zevkten çıldırıyorum. Aziz Nexin, Tuan, bir de bendeniz. Yeniden Amerikan Milli Marşı çalıyor. Tuan cep telefonuna bakarken ‘‘Affederxin...’’ diyor. Tuan’ı affediyorum. Meux Meydanı’nda Bir Tutam çık havada film seyredildiğini ilk Baharat’ı izleme fırsatı. olarak Amerikan filmlerinde Çekirdeklerinizi, gazozunuzu ve çöp görmüştüm galiba. Otomobillerinde sevişerek film izleyen sevgililer kalmış torbanızı alın gelin’’ diye nostaljik bir çağrı yazmış Leyla Ertorun aklımda. Sonrasında da İzmir ve www.binfikir.be sitesinde. Çağrıya Ankara’daki açık hava tiyatrolarını, uyduk, yanımıza bol miktarda Ankara ve İstanbul’daki yazlık sinemaları ve video film gösterilen çay çekirdeğimizi alarak yola koyulduk. Başka bir arkadaşımız tam takım hazır bahçelerini anımsıyorum. Arabesk ve vaziyette geldi alana. komedi (Kemal Sunal, Filme yoğunlaştığımız ZekiMetin) filmleri BRÜKSEL için el süremediğimiz devrini yani. 150’den çantasında büyük bir fazla yazlık sinema aileye yetecek piknik varmış İstanbul’da malzemesi varmış. Ticari eskiden. İlk aşkların kaygılardan uzak yaşandığı, sevgililerin ERDİNÇ UTKU Liberation Film, yıldızları sayarak film Cinemamed ve semt seyrettiği, çekirdek belediyelerinin işbirliği çitlenen ve Fruko yaparak düzenlediği ‘‘BRUXELLES gazoz içilen yazlık sinemalar. Daha fait son CINEMA’’ etkinliği bu yıl da eskilerde film başlamadan önce Brüksellilere eski yazlık sinemaların müzisyenler çıkarmış beyaz perdenin tadını yaşatıyor. Brüksel’in 9 farklı önünde sahneye. Filmde oynayan semtinde 1220 Temmuz arası yıldızların bile şarkı söylediği gösterilecek olan 9 film, daha çok olurmuş. Ve birden videolu ve TV’li Akdeniz sinemasından seçilmiş son yıllar girmiş beyazperde ile ikiüç yıllık örneklerden oluşuyor. sinemaseverlerin arasına. Yaz Brüksel’in kozmopolit ve çokkültürlü aylarında ailece gidilen ‘‘eski’’ yazlık yapısını günlük yaşama yansıtmaya sinemalar artık nostalji oldu. çalışan bir etkinlik bu. Dünyaya bir İstanbul’da, yazlık sinema keyfi pencere açarken, yaşanılan semti de yapmak isteyenler yaz boyunca hizmet çekici kılmaya çalışıyor. Etkinlik eski verecek olan lüks açık hava yazlık sinemaların tadını genç kuşağa sinemalarına gidebilirler. Hem de keşfetttirmeyi de amaçlıyor. Etkinliğin içkili, minderli ortamlarda havuz ücretsiz olması farklı kesimleri de bir başında ya da Boğaz manzarasıyla... araya getiriyor, yoksulların da sanattan Ancak bu modern örnekler, eskilerin yararlanmasını sağlıyor. Akdeniz köhne ama daha insalcıl, çınarların gölgesinde, çekirdek çıtırtıları arasında havası etkisiyle olsa gerek, yarım saat geç başlayan Yunan yapımı, Tasos film izlenen yazlık sinemalarının Boulmetis’in Bir Tutam Baharat yerini hiçbir zaman tutamıyor. İzmir filmini yıldızları sayarak izledik. Büyükşehir Belediyesi’nin, yaz Yıldızların altında film seyretmek boyunca çeşitli semtlerde açık hava gerçekten çok hoş. Yanınızda sinema gösterimi yapacağını sevdikleriniz olunca beyazperdede öğreniyorum. ‘‘Yaz Buluşması 2006’’ hangi film olduğunun ya da hangi adıyla düzenlenen etkinlikte, semtlere ülkede bulunduğunuzun hiç de önemi götürülen sinema gösterim cihazıyla yok. Bir yandan film seyrediyor, bir mahalle sakinlerine son dönemin yandan yıldızları sayıyoruz. sevilen Türk filmleri izlettiriliyormuş. Konfordan uzak plastik sandalyeler, Bakın bu ‘‘eski yazlık sinema’’ tıkış tıkış oturuş biçimi, geç mantığına daha uygun. Belki daha başlamalar, etraftaki konuşmalar, başka belediyeler de vardır. Belçika’da yıldızların arasına sık sık karışan da havaların ısınmasıyla birlikte, açık uçaklar ve gürültüleri bile keyfimizi hava konserleri, sergileri ve açık hava kaçıramıyor. Brüksel’in orta yerini sinemalarına ilgi artıyor. Brüksel’de sinemaya çeviren organizatörler bir yazlık sinema keyfi başladı bile. tutam yazlık sinema keyfi ve nostaljisi Burada da sinemada otururken yıldızları seyredebiliyorsunuz. ‘‘Bugün sunuyorlar sinemaseverlere. [email protected] 21.45’te Schaerbeek’in Jambline de Fransa’da bu yıl aile içi şiddete af yok... S iz bu satırları okurken Cumhurbaşkanı Jacques Chirac televizyonda geleneksel 14 Temmuz söylevini çekmiş ve de büyük bir olasılıkla, ‘‘bu yılki aftan, aile içi şiddetten hapse mahkumların yararlanamayacağını’’, resmen açıklamış olacak... Temmuz geldi mi Fransızlara daima bir dizi ‘‘kötü’’ haberle, bir veya birkaç tane de göstermelik ‘‘iyi’’ haber verilir. Bu ay, Fransa’da sosyal takvimin zayıf halkasıdır. Ülkenin tatil havasına girmesi iktidarların sevimsiz, kamuoyunda tepki yaratacak kararları uygulamasını kolaylaştırır. Herkes ya tatile çıkmıştır ya da çıkmaya hazırlanmaktadır. Geriye kalanlar da zaten pek kolektif tepki gösterecek konumda değillerdir. Metro, tren, posta gibi kamu hizmetleri veya elektrik, gaz, benzin gibi enerji fiyatları veya bir kısım kesinti ve vergilerdeki zamlar, çoğu zaman 1 Temmuz’dan itibaren gündeme gelir. Sözüm ona denge adına, daha doğrusu sus payı olarak asgari ücret ve çeşitli sosyal yardımlara da hiç kimseyi memnun etmeyen bazı yamalar eklenir... Mevsimin, François Mitterrand’ın başkanlık döneminden (19811995) beri süregelen bir geleneği daha vardır. Cumhurbaşkanları televizyonda 14 Temmuz konuşmaları yaparlar. Bilindiği üzere 14 Temmuz, Fransız halkının, zulmün simgesi Bastille Hapishanesi’yle birlikte mutlakiyetçi kraliyet rejimini yıktığı 1789 tarihinden bu yana, en önemli ulusal bayramdır. Fransız Devrimi’nin her yıldönümünde devlet başkanı da halkına ‘‘devrimci’’ (!) bazı önlemler veya reformlar duyurur... 2006’da da bu gelenek bozulmadı. Önce zamlar sessiz sedasız geçti. Sonra başkanın bu yılki konuşmasının ‘‘devrimci’’ öğesi olarak da, basına her sene heyecanla beklenen ‘‘af’’ ile ilgili ‘‘orijinal’’ bir bilgi sızdırıldı. Af... Zira yıllardır Fransızları geleneksel 14 Temmuz konuşmalarında ilgilendiren tek pratik husus, yedikleri ‘‘trafik’’ cezalarının büyük oranda silinmesini sağlayan ‘‘affı’’ içermesidir. Hele hele seçim dönemlerinde, başkanlar seçmenlere yararlanabilmek için bol keseden ‘‘trafik affı’’ çıkartırlar. Fakat son yıllarda gerek kamuoyu, de pek beklenmedik bir tavırla, ufaktan da olsa gerek AB baskısı, trafik cezaları affındaki ‘‘iyi’’ bir haber verdi. Af kapsamının dışında cömertlik ve merhameti (!) frenledi. Chirac kalanların başında, önceki yıllarda genellikle bu gittikçe ‘‘merhametsizleşip’’, affın sınırını önlemden ‘en çok yararlananlardan’ sayılan daralttı. Bu seneki daraltmadan başka suçlardan ‘‘aile içi şiddetten mahkum olanlar’’ gelecekti... hapis yatanlar da nasibini aldı. Özellikle de aile Geçen hafta yayımlanan resmi bir rapora içi şiddetten mahkumiyet yemiş olanlar... Fransız bakılırsa Fransa’da her 4 günde hapishanelerindeki aşırı mahpus bir kadın, her 16 günde de bir sayısı, yıllardır sert tartışmalara PARİS erkek, aile içi şiddetin kurbanı neden olan bir konudur. Tam olarak yaşamını yitiriyor. kapasitesi 51 bin kişilik koğuşlarda ENVEFF başlıklı, ülke çapında 2004’te barınanların sayısı 63.448, yapılmış bu araştırmanın 2005’te 60.925’ken, 2006’da sonucuna göre 2003 ve 2004 59.303’e inmiş. Dolayısıyla yetkili yıllarında 164’ü kadın, 47’si makamlar, özellikle cezaevleri UĞUR HÜKÜM erkek 211 yetişkin ölmüş, sorumluları dört gözle öldürülmüş. Aynı rapor cumhurbaşkanının af kapsamını emniyete yansıdığı kadarıyla bir yıl içinde genişletip hapishaneleri daha ferahlatmasını Fransa’da 1.5 milyon kadının cinsel, fiziksel bekliyor. Gardiyan sendikalarına göre, başkanın ve/veya sözlü şiddete maruz kaldığını gösteriyor. konuşmasından sonra belli bir takvim dahilinde Aile içi şiddet kapsamına tehdit, çocuklar yaklaşık 3000 kişi salıverilecek. Ancak Chirac etrafında duygu sömürüsü, zorla kapatma, bu kez ucuz popülizmin tuzağına düşmedi. kapıya koyma, ırza tecavüz, öldürmeye teşebbüs Nasılsa 2007’de yeniden aday olmayacaktı. Yine gibi davranışlar da giriyor. Çift hayatı süren her 10 kadından 1’i bu saydığımız şiddetlerden biri veya çoğunu yaşarken, Fransız kadın dokusunu yansıtan, yaşları 20 ile 59 arası değişen 6970 denek kadının yüzde 4’ü gündelik hayatta bir biçimde şiddet kurbanı olduklarını belirtiyor. Chirac değil aile içinde şiddet suçu işleyen sabıkalıları bağışlamak veya mahkumiyet sürelerini azaltmak; töre, gelenek, namus, şeref, erkeklik, babalık, provokasyon, içki vs. gerekçesi ne olursa olsun eşlerine, çocukları ve yakınlarına karşı şiddete başvuracakların çok daha ağır cezalandırılmaları için Adalet Bakanı Pascal Clement’dan yeni düzenlemeler istemişti. 4 Nisan’da yürürlüğe giren yeni cezai yaptırımlardan bir örnek vermek gerekirse, eşine, ailesine şiddet kullanan bir erkek, değil kadını evden kovalamak, kendisi evden atılacak ve haneye giremeyecek... Dayağı cennetten çıkartıp, dizi yerine kızını dövmeyi yeğleyen ‘‘gelenek’’ kültürcülerine ithaf edilir... [email protected] CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle