Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 16 YÖK Raporu Üzerine TÜMÖD Genel Başkanlığı’na yeni seçilen Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın ilk açıklaması, YÖK’ün Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘‘Türkiye’nin Yüksek Öğrenim Stratejisi’’ raporu üzerine oldu. ‘‘Küreselleşmeye karşı gelinemeyeceğini’’, ‘‘ulus devlet olgusunun aşındığını’’ savunan akademik çevrelerce hazırlandığını duyduğumuz raporun ‘‘özelleştirmeci’’ yanının ağır basması bizi şaşırtmamıştı. Alpaslan Işıklı da aynı noktaya değinmiş açıklamasında: ‘‘Bugün Türkiye üniversitelerinin temel sorunlarından biri, vakıf üniversiteleri adı altında başlatılmış bulunan özelleştirme faaliyetidir. Üniversitelerin özelleştirilmesi, bilimin metalaştırılması ve piyasaya endekslenmesi demektir. Özel üniversiteler, YÖK’ün kuruluşunun başlıca gerekçesini oluşturmuş bulunan akademik yaşamı ülke sathına dengeli bir biçimde yayma amacıyla çelişen ve başta İstanbul olmak üzere üç büyük kentteki yığılmayı büsbütün çarpıklaştıran sonuçlar doğurmuştur. Üniversitelerin temel ihtiyacı olan bilimsel özgürlük, yalnızca siyasal iktidar karşısında değil, toplumdaki diğer güç odakları karşısında ve özellikle sermayenin egemenliği karşısında da özerk olmayı gerektirir. Bizimki gibi ülkelerde üniversitelerin özelleştirilmesi, bilimsel yaşamın er veya geç uluslararası sermayenin güdümüne girmesi sonucunu doğurur. Elbette ki belli anlamda yurtsever vakıf patronları bugün de bulunabilir. Ne var ki bu sürecin sonunda özelleştirmenin kaçınılmaz olarak üniversiteleri uluslararası üne sahip birtakım çevrelerin ideolojik karargâhı haline getireceğinin işaretleri şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır. Eğer gerçekte istenen, yükseköğrenimin finansmanında varlıklı kişilerin katkılarından yararlanmaksa bunun yolu bellidir. Bunun yolu, adil vergiler ve hayırsever yurttaşların devlet üniversitelerine bugün örnekleri görüldüğü üzere gönüllü katkıda bulunmalarıdır.’’ Prof. Işıklı, üniversitelerin özelleştirilmesini kaçınılmaz bir gelişme olarak kabullenen YÖK raporuna karşılık apaçık bir gerçeğin özellikle altını çizmeyi uygun buluyor: ‘‘Bize bu politikaları dayatan AB ülkelerinde ve ABD’de, her şeye rağmen üniversite öğrencilerinin ağırlıklı bir bölümü kamu üniversitelerinde okumaktadır.’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Kemal Abi’lik Bir Sorun ‘‘Onu süpürmeyin, kullanın’’ pazarlıkları ile tanınan fındık tüccarı danışmana sahip Recep Tayyip Erdoğan, FİSKOBİRLİK’i ele geçirememenin kızgınlığını fındık üreticisinden çıkardı, onlara ‘‘Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirtmem!’’ diye bağırdı. Vatandaşların tüyleri yolunmuş kaza döndürüldüğü bu ülkede ‘‘tüyü bitmemiş yetimin hakkı’’ yıllardır aranır, aranır da bir türlü bulunamaz. Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Sözcüsü Abdullah Aysu da bu söze takılmış, diyor ki: ‘‘Mısır ithalatı sırasında gümrükleri indirilip belli kişiler düşük gümrükle mısır ithal ettikten sonra tekrar gümrükDil Derneği Başkanı Sevgi Özel, 12 Eylül sonrası Atatürk kurumu olmaktan çıkartılan Türk Dil Kurumu’nun 1985’te ‘‘uluslar arası, gök kuşağı, büyük anne’’ gibi yüzlerce bileşik sözcüğü ayırdığına değinip bir anısını aktardı: ‘‘Dil Derneği, zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel’i ziyaret ettiğinde, Gaziantep’in bile ayrıldığını duyan bakan çok şaşırdı. Bir genelgeyle bileşik sözcüklerin bir kısmının kurtulmasını sağladı. Ama düzeltme ve kesme imleri bir süre gelişigüzel kullanıldı, anlatım yanlışları okullara girdi. Son 20 yılda ilköğleri yükseltmenizle devletin uğradığı zararda tüyü bitmemiş yetimin hakkı yok muydu? Yoksa tüyü bitmemiş yetimin hakkını bazıları yiyebilir bazıları yiyemez mi? Elbette ki biz tüyü bitmemiş yetimin hakkını istemiyoruz. Biz ürettiğimiz ürünün maliyet + kâr + insanca yaşam payı ile birlikte belirlenmesini ve bunun bize verilmesini istiyoruz. Bunu biz üreticilerin elde edebilmesinin hükümetin görevi olduğunu düşünüyor ve bu konuda çözüm bekliyoruz.’’ Fındık üreticilerine konuyu ‘‘Kemal Abi’’ye aktarmalarını salık veririz. Kendisi sorun çözmede mahirdir... Zidane Materazzi Güreşi Boğa güreşlerinin, savaşların, büyük, yırtıcı hayvan avlarının yazarı Hemingway’in sevdiğim bir sözü vardır: ‘‘Baskı altında zarafet!’’ İnsanlık serüvenini sınayan en belirleyici kıstaslardan biri, gerçekten de bu olmalı: Yaşamsal sınırların zorlandığı anlarda dahi dağılmadan durabilmek... Boğa güreşleri ile boğa güreşçilerini, ‘‘baskı altında zarafetin’’ en uç noktası olarak gördüğü için sevdiğini söyleyen bir yazardı Hemingway... Dünya kamuoyunu bölen ‘‘Zidane Metarazzi güreşi’’ için Hemingway bile belki artık bu kriteri kullanmazdı. ‘‘Zarafet’’ çünkü demode oldu. Bu kavram unutuldu. Geçmiş yüzyıla, tarihin sayfalarına gömüldü. Popüler kültürün bugün dünyaya dayattığı tek bir değer var: ‘‘Küstahlık’’. Ne kadar küstahsanız, o kadar varsınız! Ne kadar küstahsanız, o kadar kahramansınız! Ve zamanın ruhu... Dünya Kupası finalinde, yaşamının o son maçında; ‘‘modern zamanlar kahramanı’’ Zidane’ın attığı ‘‘şiddet yüklü kafa vuruşunu’’ bu iki farklı kriterle değerlendirdiğinizde; birbiriyle taban tabana zıt hükümlere varmak durumundasınız. Hemingway değerleriyle olaya yaklaştığınızda, Zidane son güreşinden yara, bere içinde çıkmış ve Materazzi gibi esamisi okunmayan, beş para etmez bir boğaya yenik düşmüştür. Materazzi kim, Zidane kim? Ülkesi İtalya’da dahi dikkate alınmayan, hesaba katılmayan, sıradan bir futbolcu Materazzi... Finalde oynaması, hayatın cilvesi bir rastlantıdan ibaret. Başka bir oyuncunun Nesta’nın tesadüf eseri yerini alan ikinci sınıf bir aktör olmasının ötesinde, kariyerini de üstelik ‘‘provokasyon’’ üzerine kurmuş bir futbolcu kendisi... Futbolu bilen, tanıyan Zidane’ın bunların ayırdında olmaması mümkün mü? Materazzi, ‘‘Zizou’nun kadınlarına hakaret etmiş de... şuymuş, buymuş...’’ Tam bir ‘‘cürmü kadar yer yakar’’ durumu! Gelin görün ki, Cezayir asıllı futbolcuyu günümüz dünyasının yalnız futbolu değil, ‘‘BBG’’ programlarıyla reyting rekorları kıran medyanın yücelttiği ‘‘kısasa kısas küstahlık’’ skalası üzerinden yargılayacak olursak; Zidane haklıdır! Çünkü haddini bilmeyen Materazzi’ye hak ettiği cevabı, hiç vakit geçirmeden, derhal vermiştir.. Finali izlemek için ekranlara yapışan 2 milyar izleyicinin gözleri önünde attığı kafayla Zidane, burnuna konan küçük bir sineği kovalar gibi Materazzi’yi silkelemiştir. Bu bir spor yarışmasında kazanılacak kupadan artık çok daha önemlidir! ‘‘Zamanın ruhu’’ bize bunu söylüyor. Mutlak doğrular ve yanlışların geçerliliğini yitirdiği bir dönemde yaşıyoruz. Chirac gibi görmüş geçirmiş bir lider, öyle olmasa Zidane’ı kucaklar mı? ‘‘Bir futbol virtüözü olmanın ötesinde siz, karizma sahibi sahici bir yürek adamısınız!’’ der mi? Soyunma odasında değil de; milyonlar önünde, ‘‘adaleti ele almanın adı karizma’’ olur mu? Yalnız Chirac değil, başkanlık yarışına iddiayla yürüyen Fransa’nın ‘‘ilk kadın adayı’’ Segolene Royale de nitekim, Zidane’ı öve öve bitiremiyor. ‘68’lilerin simgesi Cohn Bendit ise, Zizou’yu ‘‘Yunan trajedilerinin kahramanlarına’’ benzetiyor... Dil Soruları retim okulu, lise, hatta üniversite bitirenler, her yıl değişik kurallarla karşılaştı. Bir yıl önce alınan kılavuzlar, ertesi yıl işe yaramadı. Ne ki kültür yayıncılarının çoğu, resmi TDK’nin kurallarını reddetti, böylece ders kitaplarıyla kültür yayınları arasında yazım ayrılığı doğdu ve sürüyor.’’ Yaşanan karmaşaya bir örnek: ‘‘Ders kitabı yazarları da hâlâ bir önceki kılavuza göre kitap yazıyor, bir sonrakine göre değişiklik yapmak zorunda kalıyorlar. Çünkü resmi TDK, tepki aldıkça bozduğu kuralların kimini düzeltti, kimini bıraktı. Nitekim 2005’te ‘İmlâ Kılavuzu’nu, yeniden ‘Yazım Kılavuzu’ yaptı. Şimdi, çocuk ve gençlerin geleceğini belirleyen sınavlarda resmi TDK Yazım Kılavuzu’nun kullanılması için birtakım girişimlerde bulunuyor.’’ Çok doğal ki, Sevgi Özel’in Milli Eğitim Bakanı’na yöneltme gereğini duyduğu soruları var: ‘Ayrı Yazılan Bileşik Kelimeler’ ne demektir? Sözcük Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne göre El Kadı teröre destek oluyor. Recep Tayyip Mantık Erdoğan’a göre El Kadı bir hayırsever. Öyleyse teröre destek olmak bir hayırseverlik işi. ler ayrı yazılıyorsa, niçin ‘birleşik kelime’ sayılmaktadır? ‘Büyük anne, ana yurt, ana dil, arap sabunu, tuz ruhu, ağustos böceği, köpek balığı’ gibi sözcükler niçin ‘ayrı yazılan birleşik kelime’dir; bunların ‘ayşekadın, aslanağzı, camgüzeli’ gibi bileşiklerden farkı nedir? Yine ‘arap sabunu’ndaki ‘arap’ niçin küçük harftir, bu bileşiğin ‘ayşekadın’dan farkı nedir? Bu sözcükler, resmi TDK’nin kılavuzlarının her baskısında değişime uğramıştır, niçin? Bu birbiriyle çelişen değişikliklerin bilimsel dayanağı nedir? Gel de İnan! TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Neler oluyor diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Yıllardır dünyada sürekli yaşanan kuş gribi ülkemizde de ilkmiş gibi, fırtınalar estirdi ve kayboluverdi. Zehirli atıklar onun ardından gündemde yerini aldı. Onun da üstesinden gelineceği söylendi, olay kapandı. Sonra kene ısırması, daha sonra Hantepe radyasyonu gündemimizdeydi. Bundan sonra ne gelecek diye bekliyoruz!.. Beklememek olası mı? Alıştık artık. Yıllardan bu yana var olan ama aniden ortaya çıkıvermiş gibi, hiç olmadık yer ve zamanda çığlıklarla konuları ortaya atanlar da onlar; ‘‘Şu anda hiçbir sakınca kalmadı, buyrun rahat olun artık bir şey yok’’ diyenler de. Kim bu hünerli eller ki birkaç günde var edip yok ediveriyorlar?.. Siyasetçiler. İşte siyaset, özellikle ülkemizde böyle bir şey. Az şeyler yaşamadık: Yıllar önce Çernobil faciasının ertesinde televizyon ekranlarında Karadeniz çayı içen; mavi asbesti yüzüne gözüne süren bakanlar yok muydu? İnanılmaz sonuçları son yıllarda gördük. Gördük ama.. iş işten geçti. Siyasetçiler bunları neden yaparlar diye düşündüğümüzde, iki yanıt geliyor aklımıza; Birincisi: Görevlerini ihmal ettiklerini bir anda hatırlayıp ‘‘ya beni de bir gün sorgularlarsa’’ paniğine kapılmaları; ikincisi ise, ülke pazarlanırken dikkatleri başka yöne çekmek istemeleri için. Peki halk bunların farkında değil mi? Büyük çoğunluğu farkındaysa da bir kısmı ne yazık ki bunca yaşananlardan sonra, yetkililer söyledi biz de inandık demeye devam ediyorlar. Çünkü onlar günü gününe yaşayabilmekten başka çaresi olmayanlar. İçlerinden geçene sarılmaktan başka her şeyleri ellerinden alınmış, fazla düşünmekten korkuyorlar. Oysa başlarına ne geldiyse ‘‘Yetkililer her şeyi bilirler’’ düşüncesi yüzünden ve korkunun ecele hiç faydası olmaz inancından kaynaklanıyor. 11 Temmuz 2006 tarihli Milliyet gazetesinde ‘‘Orman Bakanı Pepe’nin ÇED yönetmeliği geçici 4. maddesi gereği Karadeniz otoyolunu kapsam dışı kabul etmesi ve kıyı dolgusu üzerinde yol yapım izni vermesi’’ haberi yer alıyordu. Aynı Bakan’ın, 3 yıl sonra yine aynı sahiller için, ‘‘Güzellikleri azar azar tüketiyoruz, yapanların elleri kırılsın’’ demesi; siyasetin iç dolgusuna kene gibi yapışan bu aymazlığın bir türlü yok edilmediğini açıkça ortaya koyuyor. Ondan sonra gelin de Çanakkale Hantepe sahilinde dün radyasyon vardı, ama artık yok diyenlere; Karadeniz otoyoluna onay verip sonra başkalarına kötü dua edip dövünenlere, inanın. Ya bizleri pek saf sanıyorlar ya da alıştıkları keneli siyasetten kurtulamıyorlar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Bu yalnız ‘reel politik’ değil... Zidane’ın kafa darbesinin temize çekilmesini, hatırı sayılır bir İslamcı azınlığa sahip olan Fransa’nın ‘‘reel politik’’ hamlesi olarak görenler var. Bu geçerli bir siyasi analiz olabilir. ‘‘Banliyö isyanlarıyla’’ cebelleşen Fransa ‘‘çokkültürlülüğü savunmak’’ adına Zidane’a sahip çıkmak isteyebilir. Ancak moral değerler, böylesine çarpıcı bir değişim geçirmemiş olsa, bu siyasi fırsat böylesine fütursuzca kullanılabilir mi? Soru bu. FIFA; yalnız sahada ‘‘fiziki şiddet kullanan’’ futbolcu için değil de, şiddete yol açan, sebebiyet veren, şiddeti tahrik eden futbolcu için de ‘‘tarihinde ilk kez’’ inceleme başlatır mı? Farklı bir rüzgârın estiğini, bir şeylerin değiştiğini yalnız Fransız kamuoyundaki değerlendirmelerde değil; uluslararası basında çıkan yazılarda da görüyoruz. Futbol sosyolojisi üzerine yorumlarıyla da tanınan Eduardo Galeano örneğin. ‘‘Zinedine Zidane sen çok yaşa!’’ başlığıyla bir yazı kaleme alıyor. ‘‘Wall Street Journal’’ ‘‘Tanrıyı kızdırmak için o hayvan Materazzi ne söylemiş olabilir?’’ sorusunu soruyor... Yüreğinin derinliklerindeki sempati skalasında Zidane bana, Materazzi’den çok daha tanıdık ve yakın gelse de; popüler kahramanlarının böylesine yüceltildiği, popülizmin böylesine yükseldiği, temel değerlerin (şiddet, ırkçılık, külhanbeylik, kabadayılık) böylesine birbirine karıştığı ve içinden çıkılmaz bir hal aldığı dünya beni korkutuyor... Hemingway’lerin, ‘‘El Cordebes’’leri baş tacı ettiği; çözümlenmesi kolay, o basit dünyayı özlüyorum. Ne yalan söyleyim... HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN ACI KAYBIMIZ KANGAL KARANLIK KÖYÜNDEN T.C.D.D EMEKLİSİ ABİDİN BOSTANCI’yı Kaybettik. Acımız sonsuzdur. Cenazesi 15.07.2006 (bugün) Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda öğle namazında kaldırılacaktır. OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com ANNESİ VE KARDEŞLERİ 1997/9973 E. Bir borçtan dolayı hacizli bulunan ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar satışa çıkartılmıştır. Birinci artırma 11.08.2006 günü saat 12.0012.10 arasında aşağıda yazılı adreste yapılacak ve o gün kıymetinin %60 ına istekli bulunmadığı halde, 16.08.2006 günü aynı yerde aynı saatler arasına 2. artırma yapılacağı, şu kadar ki, artırma bedelinin, malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesinin şart olduğu, mahcuzun satış bedeli üzerinden alınacak KDY’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin İcra dosyasından görülebileceği, masrafı verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak işitenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile Müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. Satış Yeri: Terzihane Cad. Kaleağası Han Kat: 1 Sultanahmetİstanbul Sıra No: 1 Lira: 8.000,00 YTL. Adet Cinsi (Mahiyeti ve önemli nitelikleri) 1 34 BR 727 Plakalı, 1997 model Ford marka kamyonet, beyaz renkli, kapalı kasa, VB57008 motor no., SFALXADJVLVB57008 şasi no., yürür vaziyette, aracın kaputunda çürükler mevcuttur. (Basın: 34760) İSTANBUL l. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINIRIN AÇIK ARTTIRMA İLANI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Temmuz www.mumtazarikan.com ESAS NO : 2005/229 Davalı Kemal BİRCAN Bademağacı köyü ANTALYA adresine çıkartılan tebligatın bila tebliğ iade edildiği ve yaptırılan zabıta araştırılmasında ise yeni adresinin tespit edilemediği anlaşılmakla adı geçen davahyadava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Adı geçen davalı Kemal BİRCAN’m mahkememiz duruşma günü olan 21.11.2006 günü saat 9.40’da hazır bulunması ve kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi halde davanın yokluğunda devam olunacağı, karar verileceği İLANEN dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere tebliğ olunur. 06.07.2006 (Basın: 34576) ANTALYA ASLİYE 3.HUKUK MAHKEMESİ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hapishane1 de geçimini 2 haraççıların hizmetini gö 3 rerek sağlayan 4 kimse. 2/ Kanun... Kalıcı 5 lık, ölmezlik. 6 3/ Kaynağı an 7 tik dönemlere 8 dayanan kirişli bir çalgı... 9 Bakla, fasulye, be1 2 3 4 5 6 7 8 9 zelye gibi taze seb 1 S E R E N A T H zelerde, içinde to2 O P E R A U L A humların sıralanmış 3 P E Y R İ T İ M bulunduğu kabuk. 4/ İ Yiyeceği ortaklaşa 4 R H A T M İ 5 A S A L R İ D sağlanan toplantı. 5/ Büyüme, gelişme... 6 N A N E M O L L A B Üzüm veren bitki. 6/ 7 O D N A Z İ A S İ L C İ A Bir göz rengi... Tel 8 T R E N D lür elementinin sim 9 E K E gesi. 7/ Tahta, metal ya da taşı işlemeye yarayan çelik araç. 8/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... Evren. 9/ Bir motorda biyellerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren mil... Kenar süsü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kısa zamanda yetişip boy attığı için gölge ağacı olarak dikilen ama kötü kokan bir ağaç. 2/ Bir çemberin çevrelediği düzlemsel alan... Uyanık, gözü açık. 3/ Kendinden geçmek, sarhoş olmak. 4/ Fas’ın plaka imi.. Bir işkence aracı. 5/ Baryum elementinin simgesi... Kuytu ve sıcak yer. 6/ Kastamonu’nun bir ilçesi... İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad. 7/ İçinde değerli eşya alınıp satılan kapalı çarşı. 8/ Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi... Billurlaşan şeker alındıktan sonra pancarın kalan posası. 9/ Bir çeşit susamsız ve yağlı simit... İskambilde koz. CUMHURİYET 16 K