18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ Kıbrıslı Türkler ‘Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle’ dizesindeki gibi, yüksek ücretle Güney’e çalışmaya gidiyorlar 15 ‘Bizi kendi halimize bırakın’ KKTC, haziran ayı sonunda yeni bir seçimi daha gerçekleştirdi. Belediye başkanlıkları ve boşalan iki milletvekilliği için Kıbrıslı Türkler son üç yıldır üçüncü kez sandık başına gittiler. Arada bir araçlarından partilerinin bayraklarını sallayarak caddelerden geçenler olmasa bir seçim yapıldığını algılamak olası değildi Kuzey Kıbrıs’ta... Ada yaşamının insanı inanılmaz tembelleştiren tekdüzeliği, bastıran bunaltıcı yaz sıcakları ile birlikte doruk yapmış. Ağır çekim bir filmin kahramanlarına dönüşmüş Kıbrıslı Türkler. Ne var ki bu ağır çekim ada yaşamının kahramanları yalnızca Kıbrıs’ta doğup Kıbrıs’ta büyüyen soydaşlarımız. Adaya Türkiye’den göçenler ve bir ‘ötekiler’ göndermesi olsa gerek ‘yerleşik’ olarak adlandırılan kesim, Yaşar Kemal’in İnce Memed’inde anlattığı Çukurova’nın sarı sıcağından, çoğunlukla Adana ve Hatay’dan geldikleri için yeterince uyuşmamışlar henüz. Girne ve Gazi Mağusa’da Kıbrıslı Türklerle yerleşik Türklerin işyerlerini hemen ayırt etmek olası... Tatil günleri açık olan dükkânlar yerleşiklerin.. kapalı olanlar ise Kıbrıs Türklerinin... Bir dükkâna girdiğinizde yerinden bile kalkmadan ‘‘Nereden çıktı şimdi bu müşteri, sırası mıydı’’ bakışları ile sizi karşılayan birisine rastlarsanız hiç kuşkunuz olmasın o işyeri yerleşiklere ait değildir... Pazar günleri Girne’de limana doğru, siyah eprimiş pantolonları, belli ki yatak altına serilerek doğal yollarla ütülenmiş hafiften buruşuk ama temiz beyaz gömlekleri, şortlarla ya da piercing’li göbeklerini açıkta bırakan düşük kemerli pantolonları ile dolaşan kızları, kaşlarının altına gizledikleri gözleriyle utangaç utangaç bakan yanık tenli, Abidin Dino’nun resimlerinden çıkmış gibi iri nasırlı elleriyle dolaşanları görürseniz biliniz ki bunlar Türkiye’den gelip yavru vatanda boğaz tokluğuna çalışan ‘yarı yerleşikler’dir. Kıbrıslı Türkler her sabah şafak vakti ‘Bir yaz gün geçtik Tuna’yı kafilelerle’ dizesinde olduğu gibi yüksek ücretle Güney’e çalışmaya giderlerken, Mersin ve Taşucu’ndan kalkan feribotlar KKTC’ye ‘ucuz işçi’ taşımaktadır uzunca bir süredir... Bir tür bileşik kaplar anlayacağınız... Güney’deki beden işçisi açığını yüksek değerli Kıbrıs sterlini karşılığı Kıbrıslı Türkler kapatmakta, KKTC’den Güney’e yaşanan günlük göçün yarattığı beden işçisi açığını ise ucuz YTL karşılığı Türkiyeliler... Kazandıkları parayı taklit Çin malı marka saatlerle, teyplere yatırıp, terlerini akıtacak başka yerler bulmak üzere köylerine dönen Türkiyeliler... Hafiften doymuş bir edası var Kıbrıslı Türklerin... Biraz bıkkın, biraz da ‘‘Bizi kendi halimize bir bıraksalar’’ havası esiyor ortalıkta. Bu bizi kendi halimize bir bıraksalar havasının içinde kimler var derseniz önce Ankara tabii... Girne Erenköy Lefkoşe Kıbrıs Türklerinin A harfi Kıbrıslı Türklerin en iyiyi yaşama tutkularının A harfi otomobil. Haklarını yemeyelim, biraz da toplu taşıma sistemi bulunmayışının yarattığı zorunluluk.. 200.000 nüfuslu KKTC’de trafiğe kayıtlı araç sayısının 170.000’in üzerinde olduğu söyleniyor.. Her aileye ikiüç aracın düştüğü KKTC’de, sabah ve akşam saatlerinde İstanbul trafiğini aratmayacak bir yoğunluk yaşanıyor.. dışa vurumu... Yolların aynı kalmasına karşın sürekli otomobil ithal ediliyor KKTC’ye.. benzin derseniz Türkiye’nin yarı fiyatına... Soydaşlarımıza katkı.. Yollar aynı kalıp araç sayısında inanılmaz artış olunca trafik kazaları bir felaket boyutuna ulaşmış durumda KKTC’de.. özellikle ölümlü kazalar... Hele hafta sonu gelip KKTC’nin kumarhaneler kadar bir ikinci vazgeçilmezi olan bar/pavyon ya da daha entel adıyla gece kulüpleri sabaha karşı boşalmaya başladığında her yer trafik canavarları ile doluyor.. Şehirlerarası yollarda sürekli radar kontrolü yapıyor trafik polisleri.. ne var ki sayı ve ekipman olarak yetersizler... Ancak son derece kibarlar ve defterlerinde ‘çorba parası’ yok... ‘Küçük bir cezacık’ KKTC Magosa RUM KESİMİ Baf Larnaka Limasol ERCAN ÇİTLİOĞLU ‘Y es be annem’ büyüsüne kapılanlar İ ki yıl öncesinin; ‘Mayısta 200.000 yeni Avrupalı’, ‘Avrupa Birliği, hemen şimdi’ , ‘Yes be annem’ sloganlarının büyüsüne kapılarak meydanları dolduran, elleri ile zafer işareti yapan heyecanlı kalabalıklardan geride kalan hayal kırıklıkları, pişmanlıkla karışık bir adres arıyor Lefkoşa, Girne ve Gazi Mağusa sokaklarında... Ambargoların kalkması, direkt uçuşlar, AB’den gelecek gıcır gıcır euroların kolaylıkla gerçekleşmeyeceği anlaşılan hayalleri bir sorumlu arıyor içten içe KKTC’de... Ve parmaklar dönüp dolaşıp ister bir gerçeğin anlatımı ister arkasına saklanılarak vicdanların rahatlatılacağı bir arayışın sonucu olsun Ankara’yı işaret ediyor. Aslında bu konuda çok da haksız sayılmaz Kıbrıslı Türkler. Çünkü yıllar boyu hep aynı öğreti ile doğmuş, büyümüş ve aynı öğreti ile yaşamışlar.. ‘‘Kıbrıs’ta son sözü Türkiye söyler... Söz Kıbrıs’a geldiğinde Türkiye’de son sözü ise asker söyler...’’ Yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte Girne’de ise günün her saatinde.. Türk kesiminin en batı ucu olan Yeşilyurt bölgesi ile en doğu ucu Dip Karpaz arasındaki uzaklık yaklaşık 300 kilometre. Arabanıza atlayıp bir direksiyon keyfi sürmek isterseniz gidebileceğiniz en uzak mesafe bu. LefkoşaGirne arası 20, Girne Gazi Mağusa arası 75, LefkoşaG.Mağusa arası 55 kilometre.. yarım saatle 45 dakika arasında değişen uzaklıklar... Mesafelerin kısalığına karşın en iyiyi yaşama tutkusunun ortaya çıktığı nokta işte tam burada yatıyor. Yollarda son model Mercedesler, BMW 740’lar, her marka ve çeşit son model jeepler cirit atıyor. Belki de stresin lüks olarak Aracının muayene süresini geçirmiş bir öğrencimle Lefkoşa’ya giderken durdurulduğumuz trafik kontrol noktasında işlemler uzun sürünce, polis yanıma gelerek; ‘‘Sizi bekletiyoruz, özür dilerim, küçücük bir cezacık keseceğim’’ diyor. ‘Küçücük ve cezacık’ sözcükleri Kıbrıs Türkçesinin hoşlukları arasında... Aslında aynı hoşluğa Ege’de sahil kasabalarında da rastlamak olası.. bu ‘küçücük cezacığın’ parasal değerini sorduğumda, ‘‘Asgari ücretin yüzde 10’u’’ cevabını alınca öğrencim adına rahatlıyorum. Ancak geçici bir rahatlama bu, çünkü KKTC’de asgari ücret yaklaşık 800 YTL. ‘Top kucağımızda’ irne ve Gazi Mağusa’da Kıbrıslı Türklerle yerleşik Türklerin işyerlerini hemen ayırt etmek olası... Tatil günleri açık olan dükkânlar yerleşiklerin.. kapalı olanlar ise Kıbrıs Türklerinin... Bir dükkâna girdiğinizde yerinden bile kalkmadan ‘‘Nereden çıktı şimdi bu müşteri, sırası mıydı’’ bakışları ile sizi karşılayan birisine rastlarsanız hiç kuşkunuz olmasın o işyeri yerleşiklere ait değildir... G Karınca ve ağustosböceği Yaz mevsiminin hareketlendirmeye başladığı Kıbrıs’ta ‘gelecek’ ve ‘geleceğin ne olacağı’ çok da fazla konuşulan bir konu değil... ‘‘Ne olacak bu Kıbrıs’ın halleri’’ muhabbeti bugünlerde daha çok turizm sezonunun nasıl geçeceğine odaklanmış durumda. İyi bir turizm sezonu, tıpkı karıncaağustosböceği öyküsünde olduğu gibi rahat geçecek bir kışın habercisi çünkü. Sezonun sonunda iki olasılık var. Ya La Fontaine’in öyküsünde olduğu gibi bütün bir yaz saz çalıp şarkı söyleyen ağustosböceği, kış gelip üşüyerek aç kaldığında, durmadan çalışarak kendisini kışa hazırlayan karıncaların kapısını çalarak ekmek ve sıcak bir yer dilenecek. Ya da öykünün tam tersi. Çok uzun ve sert bir kış sonucu yazın biriktirdiği tüm yiyecekler biterek aç kalan karıncaların kapısını, beyaz mink kürkler giymiş ağustosböceği çalarak; ‘‘Paris’e gidiyorum gezmeye, La Fontaine’e bir mesajınız olacak mı?’’ diyecek.. Kıbrıs Türk’ünün ‘gelecek’ planlaması mevsimsel, hatta günsel bir düzleme oturmuş.. Geleceği, 5000 kilometre karenin içine tutsak edilmiş, uluslararası alanda kabul görmeyen ve izole edilmiş bir ülkenin yurttaşı olarak ‘yarınları’ düşünmenin yarattığı umutsuzluk ve stresten kurtulmanın yolunu ‘günü’ yaşamakta bulmuş.. Ve gün en iyi nasıl yaşanırsa öyle yaşamakta.. Bu adına ister felsefe densin ister zorunluluğun dayattığı yaşam biçim ve algılaması, KKTC’nin bir fotoğrafı gibi Ercan Havaalanı’na indiğiniz andan başlayarak hemen her yerde karşınıza çıkıyor.. Havaalanının gelen yolcu bölümünden çıkışınızda gözünüze önce ücretsiz dağıtılan dergilerin yer aldığı bölüm çarpıyor. Son derece lüks baskılı ve satılık emlaklerle ‘Estate Agent’ların ilanlarının yer aldığı dergiler.. Gümrük bölümünden geçip dış salona çıktığınızda bu defa yakınlarını karşılamak için gelenlerin sayılarının az ama kumarhanelerin tabelalarını taşıyan hosteslerin çoğunlukta olduğunu görüyorsunuz.. Otoparkta, cepleri şişkin itibarlı müşterilerini almaya gelen özel palakalı limuzinlerin beklediği küçük bir Las Vegas ya da daha mütevazı olması açısından Monaco.. Ercan’dan ister Girne ister Gazi Mağusa istikametine yönelin, aynı fotoğrafın değişik kareleri çıkıyor karşınıza.. Işıklandırılmış devasa boyutlarda kumarhane ve satılık emlak reklamları.. Ve yol boylarında neredeyse aralıksız devam eden oto galerileri.. İş 24 Nisan referandum sonuçlarına geldiğinde topu hemen kucağınıza atıveriyor Kıbrıs Türkleri.. ‘‘Siz istediniz biz de evet dedik.. Milletvekilleriniz gelip köy köy dolaşmadılar mı evet oyu verelim diye.. Askerler de evet oyu vermenizi istiyor demediler mi Türkiye’den gelenler... Haydi biz Kıbrıs’ta doğup büyüdük, ayrıyız diyelim, peki Türkiye’den gelen yerleşiklerin çoğunun evet oyu vermesine ne diyeceksiniz, onlar Ankara’nın, askerin sözünden ne zaman çıkmışlar ki?..’’ Aslında 24 Nisan öncesi Türkiye’den yalnızca ‘evetçiler’ değil KKTC’ye gelenler.. ‘Hayır’ deyin diye gelenler de var.. Bir kulağına ‘evet’, diğerine ‘hayır’ fısıldanan Kıbrıslı Türkler, özellikle de Türkiye’den göçenler son ana kadar asker ne diyecek diye bakmışlar Anadolu’ya doğru.. Ama ne bir ses ne bir nefes.. Akıllarda kalan bir tek cümle var buralarda Ankara’dan gelen; ‘‘Aklımızla gönlümüz arasında hiç bu kadar kalmamıştık’’ diyen üniformalı bir ses... Kiminin aklında kiminin de gönlünde Avrupa Birliği olduğu için ‘evet’ oyları birden fırlamış yukarılara doğru... ‘Biz böyle durumlarda hep askere bakarık’ Kışkırtıcı isimleriyle gece kulüpleri Araba galerileri dışında KKTC’de en çok rastlanan ikinci yer, davet edici, hayal gücünü günah işlemenin karşı konulmaz dürtüsü ile harekete geçiren kışkırtıcı isimleriyle gece kulüpleri.. ‘As you like it, King’s Place, I like you, Copa Cabana, Secret Inn’ gibi.. Avrupa ülkelerinde bir tek Arnavutluk’ta rastlanması olası bu gece klübü enflasyonu KKTC’ye sefer yapan uçakların yolcu profiline de yansımış durumda... Her uçakta rastlanması olası, beyaz duru tenleri, açık renk gözleri ve sarı saçları ile Ukraynalı ya da Rus yolcular, gece klüplerinin işlevleri konusunda meraklılar için aydınlatıcı bir rol oynuyor. Kazak ve Kırgızlar... nayıp gündüz uyuyorlar, oradan yine havaalanına.. çarşıya hiçbir faydası yok kumarcıların’’ diyorlar... İnanılmaz öyküler ‘‘Bu yorum gelmeseydi ‘evet’ oyları yine ‘hayır’lardan çok çıkardı, rüzgâr o yöndeydi.. ama inanın yüzde 5052’yi aşmazdı...’’ diyor bir Kıbrıslı Türk içtenlikle.. ve ekliyor o tatlı şivesi ile: ‘‘Böyle bir durumda biz hep askere bakarık...’’ Rumlarla bir arada, iç içe yaşamanın mümkün olmadığına inananların sayıları giderek artıyor KKTC’de. Aldatılmışlık duygusu, yerini sessiz bir öfkeye bırakmış zaman içinde. Bu öfkenin odağında önce AB var, sonra ABD.. ve elbette Tayyip Erdoğan... Referandum öncesi ve hemen sonrası Kıbrıs’ta prestijinin doruğunda olan Erdoğan adı eskisi gibi ilgi toplamıyor artık. Ama yine de; ‘‘Hiç olmazsa anlaşmayı istemeyen tarafın biz olmadığını gösterdik, bundan sonra kimse bize anlaşma istemiyorsunuz diyemez’’ açıklamasını yapanlar da var.. Vicdan rahatlatmada sıkça başvurulan bir gerekçe de; ‘‘İstemezdik evet diyelim ama.. Anavatanın önünü açtık AB’de, n’apalım...’’ SÜRECEK Sarı saç ve mavi gözler son bir yıldır pazar açısından doygunluk yaratmış olmalı ki uçakların yeni yüzlü yolcuları var.. Hafiften çekik gözleri, ceylanı andıran diri vücutları ile Kazak ve Kırgızlar.. Kumarhane müşterilerinden çarşı esnafı şikâyetçi Kıbrıs’ta... ‘‘Geliyorlar, doğru otellerine, sabaha kadar kumar oy ‘Kumarcı’ Kıbrıs’a özgü bir deyim. Kumarbaz yerine kullanıyorlar, esrarkeşlere de esrarcı diyorlar zaten.. casinolarda, ne derece doğrudur bilinmez ama inanılmaz öyküler anlatılıyor... Emekli ikramiyesini alıp Kıbrıs’a gelen ve bir gecede hepsini kaybedip fenalık geçiren bayan bir öğretmenin öyküsü ile Şah döneminde Kıbrıs’a kaçan İranlı bir bakanın tüm servetini kumar masalarında kaybettikten sonra sabahlara kadar rulet masalarının başında oturmayı sürdürüp oyunculardan fiş istediği, Türk bir işadamının üç fabrikasını satarak milyon dolarlarla anlatılan bir serveti birkaç gecede kaybettiği ve şimdi bir kumarhanede aylıkla çalıştığı gibi.. Rum kesiminin tüm yasaklamalarına karşın kumarhanelerin başlıca müşterileri Rumlar.. özellikle hafta sonları kumarhanelerde Rumca neredeyse birinci lisana dönüşüyor... CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle