27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 AKP , Türkiye’yi karanlığa mahkum edecek politikalar uygularken, dışa bağımlılık, karanlık günleri de beraberinde getirecek Türkiye enerji açmazında BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA Bursa’daki doğalgaz santralının geçen hafta 13 ili karanlıkta bırakmasının ardından, Türkiye enerji konusunu yeniden tartışmaya başladı. Tartışmalar, Elektrik Üreticileri Derneği (EÜD) Başkanı Önder Karaduman’ın, maliyetler çok yüksek olduğu için üretimi bırakacaklarını belirterek ‘‘Bursa’dan kaynaklanan kesinti basit bir trafo arızası sorunu değildi. Herkes elektrik kesintilerine hazır olsun’’ demesiyle farklı bir noktaya taşındı. Bursa’daki doğalgaz çevrim satralının devre dışı kalmasıyla, Türkiye’de bugüne kadar yaşanmayan bir durum ortaya çıktı. Bölgede üretim yapan çok sayıda irili ufaklı özel sektör santralı, Bursa’daki kesintinin ardından devletin ıs rarlı talebine karşın enerji vermeyi reddetti ve 13 il karanlıkta kaldı. Sonuçta özel şirketlerin bu tavrının faturası Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) Genel Müdürü İlhami Özşahin’e çıktı. Özşahin açığa alındı. Bu durum, aslında AKP hükümetinin enerji konusunda yürüttüğü politikaların iflasını ortaya koymuş oldu. Karaduman’ın, 13 ilde yaşanan sıkıntının ardından yaptığı açıklama, Türkiye’nin enerji konusunda içinde bulunuğu çıkmazı özetledi. Açıklamasında, hükümetin 3.5 yıldır elektriğe zam yapmamakla övündüğüne dikkati çeken Karaduman, aynı dönemde doğalgaza yüzde 60 zam geldiğini, bu nedenle üreticilerin büyük zarar içinde oldu ğunu belirtip ‘‘Popülist davranıyorlar. Ne zam yapıyorlar ne de elektrik fiyatı üzerindeki TRT, belediye, enerji fonu, kayıpkaçak payları ile vergilerin yükünü indiriyorlar. Özel sektörün bu durumda zararına çalışmaya devam etmesi beklenemez. Artık ümidimiz kalmadı. Aylardır bilançolarımızda zarar açıklıyoruz’’ dedi. Karaduman’ın üretici olarak kendi açısından dile getirdiği bu yakınma, bir başka açıdan enerji gibi stratejik bir konuda özelleştirme, dışa bağımlılık ve popülist politikaların, Türkiye’yi adeta kurt kapanı içine soktuğunu gözler önüne serdi. Bir yılı aşkın süredir, ‘‘Biz artık dayanamıyoruz, üretimi durduracağız. Bu maliyetlerle elektrik üretimi yapılamaz’’ diyen özel sektör, Bursa’da yaşanan krizde de, devletin talebine olumlu yanıt vermeyip adeta intikam aldı. AKP’nin gaza bağımlı elektrik üretimi politikası, Türkiye’yi ciddi bir sıkıntının eşiğine getirdi. Petrol fiyatları ile birlikte giderek artan doğalgaz fiyatları, zam yapılmayarak izlenen popülist politikalara eklenince devletten daha fazla nemalanmak isteyen özel sektörü, kamu yararından çok kendisini korumaya yöneltti. AKP hükümeti döneminde enerji sektöründe birbirini tetikleyen yanlış politikalar uygulamaya girdi. Peki, özelleştirme, dışa bağımlılık, popülist politikalar ile Türkiye’yi açmaza sokan süreç nasıl gelişti? Bu sorunun yanıtı için öncelikle elektrik santrallarının özelleştirmelerini mercek altına almak gerekiyor. Amaç rekabet değil tekelleşme on dönemde Türkiye’de yaşanan örnekler, enerji sektöründe rekabet olmadığını, rekabet kavramından, ‘‘özel sektöre garantiler, teşvikler ve kolaylıklar sağlanmasının’’ anlaşıldığını, özel sektörün rekabetten çok bölgesel tekel kurma eğiliminde olduğunu gösterdi. Özel sektör elektrik üretim yatırımı beklentilerini karşılamamakla kalmadı, yatırım yaparak rekabeti değil, devletin fiyat ve alım garantisi vermesi için baskı yapma yoluna gitti. Özelleştirmeden beklenen rekabet, ucuzluk ve kalite ortaya çıkmadı. Bu durum da elekrtik konusunda Türkiye’yi arz güvenliği sorunu ile karşı karşıya bıraktı. AKP hükümeti, enerji sektörünün özelleştirilmesiyle başlayan sürecin yaratacağı sıkıntıları sürekli görmezden gelmeyi tercih etti. Hükümetin, ‘‘Ülke karanlıkta kalacak’’ söylemi ile özel sektörün devletten her türlü desteği talep etmesine de zemin hazırlandı. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in 26 Mayıs’ta Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin İstanbul’daki toplantısında söylediği, ‘‘Türkiye’nin enerji talebi 2020 yılına kadar 2.5 katına, kömür talebi 4 katına, doğalgaz ise 2.2 katına çıkacak. Türkiye’nin artan enerji ihtiyacı için şimdiden yatırımlara başlanması gerek. Biz bu yatırımları özel sektörün yapması gerektiğini söylüyoruz. Özel sektör de devlet yapsın diyor. Hazine ve alım garantisi olduğu halde özel S sektör yıllık ortalama 1 milyar dolar civarında yatırım yapıyor. İhtiyaçlarınızın karşılanması için siz bizden ne istiyorsanız, biz onu sağlayacağız’’ yönündeki sözleri, devletin bakış açısını da ortaya koymuş oldu. Türkiye’nin enerji sektöründe ne kadar yatırıma gereksinimi var? Bu sorunun yanıtı, Devlet Planlama Teşkilatı’nın koordinasyonunda hazırlanan 9. Kalkınma Planı’nın Enerji Komisyonu’nun taslak raporunda açıkça belirtildi. Taslak raporu ‘‘Gelecekteki enerji talebinin en uygun kompozisyonla ve enerji politikalarımızla uyumlu bir şekilde karşılanabilmesi için devam etmekte olan yatırımların zamanında tamamlanması gerekmektedir’’ uyarısının yer aldığı raporda, 20052020 dönemi içinde Türkiye’nin 128.5 milyar dolarlık yatırım gereksinimi olduğu vurgulanırken şu görüşlere yer verildi: ‘‘20052020 arasında büyük bir yatırım ihtiyacı söz konusu olmakla birlikte, halen devam eden ve toplam maliyeti 76 milyar dolar olan 7 bin 783 adet proje için bugüne kadar an cak 32.6 milyar dolar harcanabilmiştir. Bu projelerin bitirilebilmesi için 43.5 milyar dolar ödenek ihtiyacı bulunmaktadır. Yatırımlar için ayrılabilen ödenek miktarı çok düşük seviyelerde kalmakta ve bunun sonucu olarak mevcut ödenek seviyesi ile devam eden bu projelerin bitirilmesi için 11 yıla ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla, ihtiyaç duyulan yeni yatırımların gerçekleştirilmesinde de finansman teminindeki güçlükler ön plana çıkmaktadır. Söz konusu yatırımların piyasa modeli içerisinde ağırlıklı olarak özel sektör tarafından yapılması arzu edilmekle birlikte, özellikle geçiş döneminde özel sektör katılımını da sağlayacak yatırım modellerinin geliştirilmesi ve bu şekilde büyük yatırımların arz güvenliği açısından zamanında gerçekleştirilmesi birinci öncelikli konu olarak ortaya çıkmaktadır.’’ Türkiye’de hükümetin enerji politikasındaki yanlışları nedeniyle kamu otoritesi arz güvenliğini sağlamlaştırmakta gerekli adımları atamıyor. Elektrik enerjisi üretiminde ağırlık yüzde 60 payla özel sektördeyken kamunun payı yüzde 40 olarak gösteriliyor. Buna karşılık kurulu gücün yüzde 54’ü kamunun, yüzde 46’sı özel sektörün elinde bulunuyor. Kurulu güç ile üretim arasındaki ters orantı kamunun özel sektöre büyük bir üretim alanı bıraktığını gösteriyor. AB ne yapıyor? Peki, üyelerinin büyük bölümünün Rus gazı kullandığı AB, enerji güvenliği konusunda ne yapıyor? Ukrayna’da baş gösteren sorunun ardından harekete geçen AB’de henüz ortak bir enerji politikası bulunmaması nedeniyle arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik ortak bir enerji politikası oluşturulması çalışmaları başlatıldı ve bu çerçevede Avrupa Komisyonu tarafından, arz güvenliğine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı ve adına Yeşil Kitap adı verilen bir rapor hazırlandı. Rapor taslağı, AB’ye güvenli bir arz için şu önerilerde bulundu: ? Muhtemel arz sorunları ile etkili bir şekilde baş edilebilmesi için petrol ve doğalgaz stoklarına ilişkin politikaların gözden geçirilmesi, ? Şebeke işletmecileri arasında işbirliğinin geliştirilmesi suretiyle enerji şebekelerinin güvenliğinin güçlendirilmesi, ? Altyapıları zarar gören ülkelerin karşılaştığı sorunların çözümünde dayanışma ve destek sağlanmasına ilişkin yeni bir mekanizmanın kurulması, ? İklim değişikliğine etkilerinin de göz önünde bulundurularak farklı yakıt alternatifleri üzerinde kapsamlı bir tartışma platformu oluşturulması, ? Enerji verimliliği konusunda ortaklaşa belirlenen hedefleri gözeten bir eylem planının belirlenmesi ve uygulanması, ? AB’de, uzun vadede yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi için öngörülebilir bir çerçevenin sağlanması amacıyla bir yol haritasının oluşturulması, ? Avrupa teknoloji platformları üzerine bina edilen ve enerji buluşları konusunda öncülük yapılmasına imkân tanıyan ortak teknoloji girişimlerinin geliştirilmesini mümkün kılan bir stratejik enerji teknoloji planının hazırlanması, ? Topluluk ve üye ülke imkânlarının eşgüdümünde tutarlı bir Avrupa dış enerji politikasının kararlaştırılması, ? AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda 2007 yılı baharında gerçekleştirilmek üzere dış enerji politikası ile ithal kaynaklara bağımlılığın azaltılması ve yakıt çeşitliliğinin sağlanmasına ilişkin tedbirlerin tartışılacağı ‘‘stratejik enerji gözden geçirmesi’’nin planlanması, ? Hazar Havzası’ndan ve Kuzey Afrika’dan, diğer ülkelerden bağımsız bir şekilde kurulacak doğalgaz boru hatları ve LNG terminalleri başta olmak üzere AB arz güvenliği için önemli sayılan yeni altyapıların kurulması önceliklerinin belirlendiği bir listenin oluşturulması, ? Enerji Şartı Anlaşması’nın ve Transit Protokolü üzerindeki müzakerelerin tamamlanması ve ABRusya ilişkilerinin geliştirilmesine öncelik verilmesi, ? Bütün AB’yi kapsayan yeni bir Avrupa enerji topluluğu anlaşmasının bağıtlanması, ? AB’ye yapılan enerji arzı üzerinde etkisi bulunan diğer ülkelerde görülebilecek enerji arzındaki acil durumlara hızlı bir şekilde müdahale edilebilecek yeni bir topluluk mekanizmasının oluşturulması. Avrupa Birliği enerji arzının güvenliği konusunda kendisini garantiye alma çabası içine girerken bu konuda hükümetin kayıtsız kalması dikkat çekiyor. Enerji uzmanları, enerji politikalarının en temel ilkelerinden birinin enerji kaynaklarının kesinlikle çeşitlendirilmesi gerektiğinin altını çizerlerken enerji arz güvenliği ve kaynak çeşitliliği konularının, ekonomik bağımsızlığın ve ulusal bağımsızlığın en önemli etkenleri arasında olduğuna dikkati çekiyor. Beklenen yatırım gelemedi EPDK, özel sektöre 13 bin megavat kurulu güçte santralı işletmek üzere lisans verdi. Türkiye’nin 39 bin megavatlık mevcut kurulu gücü dikkate alındığında, özel sektöre verilen lisansların önemi daha iyi anlaşılırken yatırımlarda beklenen olmadı. 2 ila 10 yılda tamamlanması gereken projelerde, birkaç yıllık aradan sonra 45 bin megavatlık bölümün sisteme sokulması gerekirken kabul edilebilir noktada bir ilerlemenin sağlanamadığı ortaya çıktı. İzlenen yanlış politikalar sonucunda Türkiye, ‘‘enerji arz güvenliği’’ sıkıntısıyla karşı karşıya kaldı. Düşük ve yüksek talep artışı senaryolarına göre yapılan hesaplamalar Türkiye’nin, 20092010 yıllarında yeni kapasite gereksinimi olacağını ortaya koydu. Bu noktada 9. Kalkınma Planı’ndaki, ‘‘Enerji talebindeki büyük artış ve büyük miktardaki ihtiyaç nedeniyle, güvenilir bir piyasa ortamında dahi yatırımların ihtiyaçları karşılayacak yeterlilikte yapılıp yapılamayacağı sorusu netlikle yanıtlanamamaktadır’’ tespiti, yatırımların, artan talebi karşılaması konusundaki kuşkuları net olarak ortaya koydu. Ancak 9. Plan, hükümetin özel sektör işletmeciliği anlayışıyla fazlaca örtüşen tavsiyelerini de sıraladı. Planda elektrik enerjisi yatırımlarının neden önemli olduğu ve sektörün belirsizlikleri şöyle değerlendirildi: ‘‘Enerji sektöründe elektrik enerjisinin kritik bir önemi bulunmaktadır. Elektrik enerjisi, enerjiye doymuş gelişmiş ülkelerde bile talebi artan bir enerjidir. Uzun yatırım dönemi, kapasite gelişimi konusunda en az 34 yıl önceden geleceğe yönelik tahminlerin gerçekçi olarak yapılmasını ve tedbir alınmasını gerektirmektedir. Talep artışına paralel olarak tespit edilen yatırımların boyutu ve finansman ihtiyacı, bu alanda yapılması gereken yatırımların güvence altına alınmasını gerektirmektedir. Hedeflenen piyasa yapısı içerisinde üretim yatırımlarının özel sektör tarafından yapılması öngörülmektedir. Ancak özellikle büyük ölçekli yatırımlar için yatırımcıların ve ihtiyaç duyulan dış finansman desteğinin sağlanabilmesi için yatırım ortamının uygun olması önşarttır.’’ Planın bu cümleleri aslında yatırım ortamının oluşturulması için piyasada üretim yapanlara güven verecek güçlü alıcılar oluşturulması, bunun için de dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ve bu şirketlerin üreticiler ile uzun dönemli enerji alım sözleşmeleri yapması ve ödeme garantisini vermeleri gerektiğini ortaya koydu. ‘Dışa bağımlı enerji’ politikası Özelleştirmenin yanı sıra enerji kaynaklarındaki dışa bağımlılık da, Türkiye’nin enerji açmazına girmesindeki bir başka, belki de en önemli nedeni olarak ortaya çıktı. Devletin resmi bilgileri Türkiye’nin, halen tüketmekte olduğu toplam enerjinin yüzde 23’ünü doğalgazdan sağladığını ortaya koyarken doğalgazın elektrik üretimindeki payı ise yüzde 44. Bu rakamlar, Türkiye’de enerji politikalarının nasıl yanlış şekillendirilmiş olduğunu gösterirken enerjiye ilişkin diğer resmi veriler, uygulanan yanlış politikaların çok daha ileri noktalarda olduğunu gösteriyor. Geçen yıl 26 milyar metreküp gaz tüketen Türkiye, bunun yüzde 65 gibi ciddi bir oranını Rusya Federasyonu’ndan sağlıyor. RusyaUkrayna uzmanlarından İlyas Kamalov’un, Stratejik Analiz dergisinde yaptığı şu saptama, Türkiye’nin enerji gerçeğini gözler önüne seriyor: ‘‘Tek ülkeye bu kadar bağımlılık kadar, tamamı ithal edilen gazın elektrik üretiminde bu denli yüksek oranda kullanılması gibi hatalar, yıllardır sürdürülen yanlış enerji politikalarının bugün değiştirilmesi zor sonuçlarıdır. Zira 1990’lı yıllarda, meslek odalarının ve DPT’nin tüm uyarılarına karşın şişirilen gaz talep rakamlarına bağlı olarak, Dünya Bankası dayatması finans modelleriyle inşa edilen gereksiz ve pahalı kredili gaz santrallarının ürettiği pahalı elektriğe devlet adına verilen 25 yıllık satın alma garantileri ve tanınan uluslararası tahkim hakkı, ülkeyi ve tüketiciyi tam bir kurt kapanına sıkıştırmış durumdadır.’’ 1990’lı yıllarda enerji konusunda uygulanan yanlış politikalar, AKP hükümeti döneminde de artarak devam etti. Rus gazına bağımlılık arttı, özelleştirmenin olumsuz sonuçları giderilemedi, Türkiye karanlık günlere doğru adım adım yürümeye başladı. Türkiye dışa bağımlı Peki Türkiye kadar enerjide dışa bağımlı bir başka ülke var mı? Bu sorunun yanıtını eski SSCB coğrafyasında, Balkanlar’da ve Rusya Federasyonu’na komşu ülkelere bakarak vermek gerekiyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu, Moldova, SırbistanKaradağ, Estonya, Bulgaristan, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Yunanistan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Avusturya, Beyaz Rusya, Rus gazının toplam kullanımdaki payının yüzde 50’nin üzerinde olduğu ülkeler olarak sıralanıyor. Bu ülkelerden, Moldova, SırbistanKaradağ, Estonya, Bulgaristan, Finlandiya’nın, Rus gazının ihracattaki payı yüzde 100 gibi bir rakama ulaşırken Rusya ile geçen sene ciddi bir enerji krizi yaşayan Ukrayna’da bu rakamın yüzde 50.4 olması dikkat çekiyor. Rus gazının toplam kullanımdaki payı yüzde 50’nin altındaki ülkeler ise Ukrayna, Polonya, Almanya, Fransa, İtalya, Romanya, İsviçre olarak görünürken Hollanda, Kazakistan, Belçika, Hırvatistan, Slovenya, Bosna Hersek, Makedonya, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ise toplamda Rus gazını yüzde 10’un altında kullanıyor. Gazın faturası ağır Türkiye, Rusya’dan en pahalı gaz alan ülkelerin başında geliyor. Önceleri ticari sır kapsamında olan doğalgaz fiyatı Gazprom’un Başkan Yardımcısı Aleksandr Medvedev’in Türkiye’nin Rus gazına 2006 yılında ortalama 260 dolar ödeyeceğini açıklamasıyla ortaya çıkmış oldu. Rusya gazının Almanya için yeni fiyatı 255, Polonya için 200, Ukrayna içen 217230, Gürcistan için 110, Moldova için 150180, Baltık ülkeleri için ise 120180 dolar arası olarak belirlenirken Türkiye’nin bağımlı olmasının yanı sıra fiyat açısından da büyük zarara uğramakta olduğu dikkat çekiyor. Türkiye ‘en bağımlı ülkeler’ grubunda Rus gazına bağımlılıkta, Türkiye ‘‘en bağımlı’’ ülkeler grubunda yer alırken Türkiye’deki kamu santralları düşük verimle çalıştırılıyor, özelleştirme kapsamında oldukları için gerekli tamir, tadilat ve bakım işlemleri yapılmıyor, Türkiye’nin zengin hidroelektrik ve kömür potansiyelinin üçte ikisi atıl durumda bekliyor, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları devreye sokulmuyor. Daha fazla yatırım gerektirdiği ve daha uzun sürede devreye sokulabildiği için, hidroelektrik santralları özel sektörün ilgisini çekmiyor. Doğalgaz santralları, alım garantisi, arazi gibi olanaklar bir yana hem daha çabuk devreye soİlişkin Beyaz Belge’’si, 2010 yılına kadar üye devletlerde tüketilen tüm elektriğin yüzde 23.5’i olan 675 milyar kilovatsaatin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesini öngörüyor. Beyaz Belge’de yenilenebilir enerjilerden üretilmesi hedeflenen 675 milyar kilovat saatin yüzde 12.4’ü olan 355 milyar kilovatsaati dev barajlar hariç hidroelektrik, yüzde 8’ini oluşturan 230 milyar kilovat saati biyokütle, yüzde 2.8’ini oluşturan 80 milyar kilovatsaati rüzgâr, yüzde 0.2’sini oluşturan 7 milyar kilovatsaati jeotermal, yüzde 0.1’ini oluşturan 3 milyar kilovatsaati ise Güneş enerjisinden sağlanması planlanıyor. kulabildiği hem de hidroelektrik santrallarına göre daha az maliyet gerektirdiği için tercih ediliyor. Durum bu olunca da, elverişli akarsular boşa akıp gidiyor. Avrupa Birliği’nin 1997 yılında yayımlanan ‘‘Yenilenebilir Enerjilere CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle