25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN 3 milletvekili, Genel Başkan Karayalçın’ın bilgisi dışında ‘Kürt sorunu yoktur’ açıklaması yaptı Neredesin Ey Akıl? Cumhuriyet’in ‘‘Anadolu Aydınlanması’’ gezilerinden birinde, bir öğrenciden gelen yazılı soruda, ‘‘Neden nükleer sorun konusunda mazlum İran’dan yana tavır koymuyorsunuz?’’ deniyordu. Soru, bazılarımızın sorunlara yaklaşım açısını da göstermesi açısından ilginçti. Emperyalizmin, geçmişte ve bugün ülkemiz ve başka ülkelerdeki oyunları yüzünden uluslararası olaylara, ‘‘zalimler’’ ve ‘‘mazlumlar’’ diye bir önyargıyla yaklaşma eğilimimiz güçlü. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu yaklaşımın ardındaki haklı psikolojik etkeni anlamak güç değil. Ne var ki, böyle bir yaklaşım sorunların doğru irdelenmesini engelliyor. Bu köşedeki yazılarımda da konuşmalarımda da İran’ın nükleer gücü sorununa dikkatle yaklaşmaya çalıştım, Türkiye’nin bu konuda İran’a karşı dikkatli ve sağduyulu bir politika izlemesini savundum. Hiç kuşku yok ki, sorun Türkiye’yi gerek coğrafi gerekse ekonomik konumu gereği birçok ülkeden çok daha yakından ilgilendiriyor ve etkiliyor. Bu açıdan, Bush’un sertlik politikasının yanında yer alarak, komşumuz ile ilişkileri germenin anlamı olmadığını aklı başında herkes açıkça dile getiriyor. ??? Türkiye’nin İran’a karşı, amiyane deyimiyle, dolduruşa gelmeyen, akılcı bir politika izlemesinin gerektiğini önemle vurguladıktan sonra, hemen belirteyim ki ‘‘mazlum İran’’ nitelendirmesine katılmam da mümkün değildir, tıpkı İran Dışişleri Bakanı Mutteki’nin ‘‘İran gibi demokratik bir ülke’’ betimlemesine de katılamadığım gibi... İran ile ABD arasındaki bunalımın en can sıkıcı yönü, her iki tarafta da, aklın ve sağduyunun egemen olamaması, iki ülkenin yönetiminin de bağnazların elinde bulunmasıydı. Bu durumda Türkiye’nin çoğu öbür ülkenin yaptığı ılımlı ara yolcu tutumu evleviyetle benimsemesi gerekiyordu. Nitekim Bush’un geri adım atmasıyla birlikte, bu görüşün haklılığı da kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. ABD Başkanı Bush, sürekli tehdit politikasını bırakarak, Condoleezza Rice aracılığıyla İran’a görüşme teklifinde bulundu. İran’ın barışçıl amaçlarla sivil nükleer enerjiye sahip olma hakkını kabul eden öneri yine de koşulsuz değil. Rice diyalog için uranyum zenginleştirme programını askıya almasını şart koşuyor. Bush’un tavrındaki bu yumuşama, onu bu yola çekmeye çalışan AB ülkeleri, Çin ve Rusya’da da iyi karşılandığı gibi, Türkiye açısından da olumludur. ??? Bu arada Washington’ın Tahran ile arasındaki tek sorunun nükleer konusu olmadığını belirtmeyi de ihmal etmiyor. Bu tutum yeni değil, ama böyle bir anda illa yeniden belirtilmesi gerekir miydi, bilmiyorum. İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, Tahran’da İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ile yaptığı görüşmede, ilk bakışta çağrıya olumlu yanıt vermemiş görünüyor. Öneriyi mantıksız olarak niteleyen Mutteki, içinde yeni bir husus barındırmadığını söyleyerek, ABD’nin cinayetlerini sıralamayı yeğlemiştir. Yine de konuşmanın son bölümünde, İran Dışişleri Bakanı ‘‘Çifte standarttan uzak, adaletli ve belli bir çerçevede ortak endişelerimiz konusunda müzakereye açığız’’ diyerek kapıyı tümüyle kapatmayıp, aralık bırakmayı yeğlemiştir. Kabul etmek gerekir ki İran, bütün gözlemciler ve bu arada da Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov tarafından da kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak nitelenen öneriye karşı yeterince duyarlılık göstermiş değildir. Tahran’da, aklın yerine bağnazlığın egemenliğinin sürdüğünü görüyoruz. Bu Ahmedinejad politikasının doğal bir sonucu. Şimdi Bush’u aklın yoluna çekmeye çalışan ve de başaranlar, baskılarını Tahran üzerinde yoğunlaştırırken, bir yandan da BM Güvenlik Konseyi’nden yaptırımlar kararını çıkartmaya koyulacaklardır. Bu durumda, Tahran’a doğru dönüp, ‘‘Neredesin ey akıl!’’ diye haykırmaktan başka bir çare yok. Biraz nafile bir çığlık gibi görünüyor ama... SHP’de ‘Kürt sorunu’ çatlağı ? SHP’li milletvekilleri Hakkı Akalın, Ersoy Bulut ve Mustafa Sayar, önceki gün düzenledikleri basın toplantısında, ‘‘Bize göre Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’’ açıklaması yaptı. Karayalçın, bu açıklama sonrası suskun kalırken MYK üyesi Işıklar, “Kürt sorunu vardır’’ dedi. TÜREY KÖSE ‘Cumhurbaşkanını halk seçsin’ SHP, cumhurbaşkanını halkın seçmesi için İstanbul’da imza kampanyası başlattı. SHP Genel Sekreteri İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, Şişli Meydanı’nda yaptığı basın açıklamasında, ‘‘AKP’nin oyu, kayıtlı seçmenlerin yüzde 26.2’sine denk düşüyor. Bu nedenle cumhurbaşkanının ülkeyi temsil etmeyen bir partiden seçilmesi sakıncalıdır. Cumhurbaşkanı ne radikal dinci ne de radikal solcu olmalıdır. Ülkenin simgesi olan cumhurbaşkanı demokrat, çağdaş ve yüzünü uygarlığa dönmüş biri olmalı’’ dedi. 20 Haziran’a dek sürecek olan imza kampanyası için Türkiye’nin çeşitli illerine masalar kurulacak. (Fotoğraf: BERİVAN TAPAN) ANKARA SHP’de genel başkan yardımcılığı görevini de üstlenen 3 milletvekilinin ‘‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’’ açıklaması yapması tartışma yarattı. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın bilgisi dışında yapılan bu açıklamayla ilgili olarak suskun kalmayı yeğlerken Genel Sekreter, İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, ‘‘Bir kitle partisinde farklı yorumlar olabilir, sakıncası yoktur’’ dedi. MYK üyelerinden Fehmi Işıklar ise ‘‘Kürt sorunu vardır. Sorun var ki bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorlar’’ görüşünü dile getirdi. Bülent Ecevit’in hastalanmadan önce bütünleşme için girişimde bulunması ve SHP lideri Murat Karayalçın’la görüşmesinin ardından solda ittifak kulisleri yoğunlaştı. Bu süreçte, SHP yönetiminin son seçimlerde DEHAP’la yapılan ittifaktan rahatsızlık duyanları rahatlatacak bir açıklama yapması beklentisi de kulislerde dile getirildi. SHP’nin 3 genel başkan yardımcısının önceki gün ‘‘milletvekili’’ sıfatıyla bir açıklama yapması dikkati çekti. Açıklamanın SHP Ge nel Başkanı Murat Karayalçın’ın bilgisi dışında yapıldığı da vurgulandı. İzmir Milletvekili Hakkı Akalın, Mersin Milletvekili Ersoy Bulut ve Amasya Milletvekili Mustafa Sayar önceki gün düzenledikleri basın toplantısında, ‘‘Türkiye’de ‘Kürt sorunu’ söyleminin demokratik hak ve özgürlükler açısından geçmişte ileri sürü len gerekçeleri artık ortadan kalkmıştır. Böyle bir sorunun hâlâ var olduğunu ileri sürmek, 20 yılı aşkın bir süredir eli kanlı terör örgütünün, bebek katillerinin başlattığı kalkışmaya destek vermek anlamını taşımaktadır. Bize göre Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Türkiye’de terör sorunu ve vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı alçak ça bir kalkışma söz konususudur’’ açıklamasını yaptı. SHP’li 3 milletvekilinin açıklaması DSP ile ittifak arayışları doğrultusunda bir mesaj olarak algılanırken; partide rahatsızlık yarattı. SHP Genel Sekreteri Ahmet Güryüz Ketenci, ‘‘SHP, emek ağırlıklı bir kitle partisidir. Özgürlükçü ve çoğulcu bir partide farklı yorum sahibi arkadaşlar olabilir. Sakıncası yoktur. Önemli olan laik demokratik cumhuriyetin temel ilkeleri konusunda görüş birliği içinde olmaktır’’ demekle yetindi. MYK üyelerinden Fehmi Işıklar ise ‘‘Kürt sorunu vardır. MHP de yok, diyor, yok, diyen başka siyasetçiler de var, olabilir. Biz bu sorunu birlik ve beraberlikle demokrasi kuralları içinde çözeceğiz. Böyle bir sorun var ki açıklama yapma ihtiyacı duyuyorlar. Olmayan bir şeyle ilgili açıklama yapılmaz’’ dedi. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın da, solda bütünleşme arayışlarıyla ilgili olarak gelinen noktanın son derece önemli olduğunu söyledi. Ecevit’in sağlık durumuyla ilgili gelişmelere dikkat çeken Karayalçın, ‘‘Solda birliktelik konusunu kim, nasıl götürecek bilemiyorum ama dileğim halkın, sosyal demokratların toplu olarak bunu sahiplenmeleridir’’ dedi. CHP’DEN AKP’YE ÇAĞRI: TIMES GAZETESİ İnönü Üniversitesi ilgi bekliyor MALATYA (Cumhuriyet) CHP Malatya Milletvekilleri Mevlüt Aslanoğlu ve Muharrem Kılıç, İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Merkezi’nin kadro sorunlarının çözümü için AKP’ye çağrıda bulundu. İki milletvekilinin imzasını taşıyan ortak açıklamada özetle şöyle denildi: ‘‘İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Tıp Merkezi, Malatya ve Malatyalının gururu olmalıdır. Malatya üniversitesiyle, üniversite Malatya ile özdeşleşmiş ve özdeşleşmelidir. Siyaset ve siyasetçinin tek görevi hizmet üretmektir. Bu üniversitemiz, 30 yıl önce kurulmasına karşın ülkemizin kadro kanunu olmayan tek üniversitesidir. 2002 seçimlerinden hemen sonra, bu sorunu çözmek amacıyla CHP ve AKP’li 15 Malatya doğumlu milletvekili arkadaşımızla yasa teklifi verdik. Bu teklife Malatya’nın 6 milletvekili imza attı. Bu teklifin yasalaşması için çeşitli bakanlıklara 220 kez gidildi. Sonuçta 2005’te TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçirilerek ertesi gün kanun TBMM Genel Kurulu’na getiriliyorken, her nedense sürekli engellerle karşı karşıya kaldı. Aradan 15 ay geçti. Sürekli olarak gündeme getirmemize rağmen iktidar partisinin engeline takılıyor. İktidar, Türkiye’nin her tarafına KPS ile kadro vermesine karşın, Malatya için böyle bir duyarsızlığı göstermesini anlamak mümkün değil.’’ CHP’li milletvekilleri üniversitenin kadro sorununu önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulu’na getireceklerini ifade ettiler. ‘Karadağ örnek olabilir’ Dış Haberler Servisi Karadağ’ın Sırbistan’dan ayrılmasının, Avrupa’da ve Türkiye’nin de dahil olduğu bölgede yeni devletlerin ortaya çıkışını cesaretlendirebileceği öne sürüldü. İngiliz Times gazetesi, Karadağ referandumunun ardından bölgede ortaya çıkabilecek yeni devletlerin hangileri olabileceğine dair bir haber ve harita yayımladı. Haberde ve haritada, Türkiye’nin güneydoğusunda ‘‘Kürdistan’’ ve Kıbrıs’ın kuzeyinde de KKTC’nin ayrı devlet adayları olarak gösterilmesi dikkat çekti. Jeremy Page ve Richard Beeston imzalı yorumhaberde, Avrupa’daki pek çok kişinin harita üzerinde ‘‘Pridnestrovskaya Moldavskaya Respublika’’yı göstermekte, hatta adını bile doğru telaffuz etmekte zorlanacağı kaydedildi. Haberde ancak ‘‘Transdniestr’’ olarak da bilinen bu toprakların, Karadağ’ın kararından cesaret alarak eylül ayında bir referanduma gideceği ve Moldova’dan ayrılmayı oylayacağı kaydedildi. Karadağ etkisini doğrulayan Transdniestr ‘‘Devlet Başkanı’’ İgor Smirnov, ‘‘Karadağ örneği, referandumun çatışmaların aşılması için bir norm haline geldiğini kanıtlıyor’’ dedi.Times gazetesi, Karadağ’ın, İspanya’nın Basklarından Türkiye’nin Kürtlerine kadar kendi ülkelerini arayan azınlıklar için ‘‘Avrupa’nın unutulan köşelerinin görünür bir ülke haline gelebileceği yönünde’’ bir umut olabileceği değerlendirmesini yaptı. Emekli, çadır eyleminde İzmir’de, EmekliSen üyeleri, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için Konak’ta açtıkları çadır önünde 2 gün boyunca oturma eylemi yapacak. Emekli sayısının 7.5 milyon civarında olduğunu belirten EmekliSen İzmir 3 Numaralı Şube Başkanı Gencay Aldemir, ömrünün en güzel yıllarını ülkeye hizmet ederek geçirmiş ve emekli olmuş kişilerin, ülkede en mağdur kesimlerin başında geldiğini vurguladı. EmekliSen üyeleri Ankara’da da Yüksel Caddesi’nde oturma eylemi başlattılar. (Fotoğraf: AA) Danıştay, 7 TİP’linin katilinin cezasının yeni TCY’ye uyarlanması istemini reddetti Kırcı müebbetten kurtulamadı ŞIRNAK’TA 1 ER ŞEHİT Haber Merkezi Şırnak ili sınırlarındaki Cudi, Gabar ve Bestler bölgesinde yürütülen operasyonda çıkan çatışmada1 er şehit olurken 4 terörist öldürüldü. Şırnak Valiliği’nden yapılan açıklamada, bölgede yapılan operasyonda terör örgütü üyeleriyle sıcak temas sağlandığı ardından da çıkan çatışmada Piyade Er Adem Çiçek’in şehit olduğu belirtildi. Valilik açıklamasında, operasyonda 1 teröristin Gabar Dağı’nda, 1 teröristin Cudi Dağı’nda, 2 teröristin de BestlerDereler bölgesinde öldürüldüğü belirtildi. Bu arada, 22 Mayıs’ta Van’da mayın patlaması sonucu yaralanarak tedavi altına alınan, ancak önceki gün şehit olan Jandarma Er Süleyman Altundağ, İstanbul Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay, Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi 7 genci öldürdüğü için ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çarptırılan Haluk Kırcı’nın cezasının yeni TCY’ye göre uyarlama yapılması istemini reddeden yerel mahkeme kararını onadı. Kırcı’nın avukatı, cezasının infazının nasıl yapılacağına ilişkin Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına karşı yeni TCY’ye göre uyarlama yapılması istemiyle başvurdu. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, uyarlama istemini reddetti.Kırcı’nın avukatı resen de temyize tabi olan mahkemenin bu kararının incelenmesi istemiyle Yargıtay’a başvurdu. Edinilen bilgiye göre, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, istemi sonuçlandırdı. Duruşma yapılmaksızın uyarlama isteminin reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik görülmediği, hükümlü vekilinin temyiz itirazlarının bu itibarla reddedildiği belirtilen kararda, ancak yine Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 8 Ekim 2004 tarihli kararındaki ‘‘ağır hapis’’ ibaresinin ‘‘hapis’’ olarak değiştirilerek hükümlünün lehine olan hükmün onanmasına karar verildiği belirtildi. Yargıtay, Kırcı’nın avukatının tahliye istemi konusunda ise infaz edilmekte olan kesin hükme göre, hükümlü avukatının bu isteminin infaz mahallince değerlendirilebileceği için bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verdi. Karar oybirliğiyle alındı. asirmen?cumhuriyet.com.tr ÖDEME YAPILMAYACAK ‘Off shore’culara kötü haber ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 13. Dairesi, el konulan İmar Bankası’nın kıyı bankasındaki ‘‘off shore’’ hesaplarında hesabı bulunanlara ödeme yapılmayacağını öngören Bakanlar Kurulu kararının ilgili maddesinin iptal istemini reddetti. Edinilen bilgiye göre, el konulan İmar Bankası’nın kıyı bankasında ‘‘off shore’’ hesabı bulunan bir kişi, İmar Bankası’ndan ödemelerin nasıl yapılacağını düzenleyen Bakanlar Kurulu’nun 3 Ocak 2004 tarihli kararının ilgili hükmü ile kıyı bankasında ödenmeyen 18 bin YTL hesabı karşılığının ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açtı. Davayı karara bağlayan Danıştay 13. Dairesi, kıyı bankalarındaki hesapları, bu hesapların nitelikleri gereği yurtiçi bankalarda açılan mevduat hesaplarına uygulanan fon güvencesi kapsamına almayan dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, dayanağı 5021 sayılı kanuna ve hukuka uygun olduğuna işaret etti. Tazminat istemini de karara bağlayan 13. Daire, davacının yurtdışındaki bir kıyı bankasına havale yapılmak suretiyle hesap açtırdığını, bu hesabın yurtiçinde mevduata dönüşmediğine işaret ederek, buna göre ilgili hesabın fon güvencesi kapsamına girmediği sonucuna varıldığını bildirdi. Daire, bu nedenle tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmadığına karar verdi. Danıştay 13. Dairesi, bu nedenlerle dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı’nın ilgili hükmünün iptali ve tazminat istemini oybirliğiyle reddetti. Davacı kararı temyiz ederse dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na gidecek. Esmahan Aykol’un ‘‘Savrulanlar’’ (Merkez Kitaplar) romanında benim ilgimi ne çekti? Kitabı hızla okudum. Merakla okudum. Esmahan, daha önce iki polisiye roman yazmış ve çeşitli dillere de çevrilmişti. Bu kez farklı bir alana, ülkemizin yakın tarihine yönelmiş. İstanbul Kapalıçarşı’nın kuyumcularından, daha uzman deyişiyle sadekârlarından Ece’nin büyükbabasının dramatik öyküsü romanın arka planını oluşturuyor. Büyükbabanın annesi Vanlı bir Ermeni kızı. Van, Ermeni sorununun en sert yaşandığı kentlerimizden. İşte bu Ermeni kızı, yangından arta kalanlardan. Ölümle yaşam arasında, Türklükle Ermenilik arasında gidip gelen bir yaşam. Bir tipik Anadolu öyküsü belki de. ??? Ece ise bir İstanbul kızı. Evli bir erkekle yaşadığı aşkın ardından girdiği bunalım sonucu Londra’ya kaçıyor. Yaralarını burada sarmaya çalışıyor. Londra’da mültecilerin ve Ece’nin Dedesi ve ‘Savrulanlar’ yabancıların acımasız, itilip kakılan yaşamlarına tanık oluyor. İngiltere’nin uzaktan görünen uygar haliyle, İngiliz olmayanların yaşadığı sıkıntıları ve bunun uygarlıkla olan ilişkisini karşılaştırıyor. Romanın üç ayağı var. Birisi İstanbul’da yaşam. İkincisi yabancıların İngiltere’deki çekilmez yaşamı. Üçüncüsü ise tarihi arka plandaki Ermeni sorunu. Ermeniliğe ilişkin yaşanmışlıklar. Yangın korkuları, kimlik korkuları. ??? Babaannenin dilinden bir Kapalıçarşı yangını sonrası büyükbabanın ruh hali romana şöyle yansımıştı: ‘‘Büyükbabanı ben hiç öyle görmedim, işte o kadar söyleyeyim. O günden sonra da bir daha öyle görmedim. Babası, bütün akrabaları Van’da yangında ölmüş, biliyorsun, değil mi? Van yanarken anasının karnındaymış ama o büyük yangını görmüş olsa ancak bu kadar olurdu. Çarşı’nın yandığını duyduğunda da Van’daki yangın aklına geldi. Mal mülk değildi derdi, canımızdan oluyoruz, bütün ailesi gene cayır cayır yanacak zannetti. Bana hiçbir zaman o günkü korkusunun gerçek nedenini söylemedi ama, ben öyle zannettim. Bir dönem Patrikhane’ye gitti geldi, çevresiyle alakasını kesti. Sonunda ‘Hiçbir din benim acımı tedavi edemez’ dedi, peşini bıraktı.’’ Esmahan, Londra’da yabancılar için çekilmez yaşamı anlayabilmek ve romanına yansıtabilmek amacıyla aylarca Londra’da yaşadı, oradaki insanlarla dostluklar kurdu. Hatta daha sonra öğrendik ki, bu lokantalarda çalışmış da. ‘‘Savrulanlar’’ romanı, bir tarihi anlamak bakımından ilginç ve etkileyici bir roman. Merakla okuyacağınızı söyleyebilirim. Zeynep Oral’ın ‘Meslek Yarası’ Zeynep Oral , bizim mesleğin önemli isimlerinden, arkadaşım, birçok önemli dönemeçte demokrasi duyarlığı sınanmış ilkeli bir gazeteci. 2001 yılında bazı gazeteci arkadaşlarımızla birlikte Milliyet’ten ayrılmak zorunda kalmışlardı. Bir gazetecinin yıllarca emek verdiği bir yerden ayrılmasının ne demek olduğunu onu yaşayanlar bilir. Zeynep de işte bu yaşadıklarını, kendi gazetecilik tarihine bir yolculuk yaparak anlatıyor. ‘‘Meslek Yarası’’nı (Doğan Kitap) bir solukta okudum. Zeynep’in nasıl gazeteciliğe başladığını, neler neler yaşadığını ayrıntılarıyla öğrendim. Aslında her gazetecinin bir öyküsü vardır. Bu öykülerin hiçbiri diğerine benzemez, belki de hepsi birbirine benzer. Zeynep, Milliyet’ten nasıl ayrıldığını (kendi deyişiyle kovulduğunu) anlatmak için masanın başına oturmuş ve bize 40 yıllık bir basın tarihi yazmış. Bu tarihin içinde Nadir Nadi’den Abdi İpekçi’ye kadar kimler yok ki! Milliyet Sanat dergisinin uzun öyküsünü de bu kitapta bir kez daha görebilirsiniz. Milliyet’ten ayrıldıktan sonraki ruh halini şöyle anlatıyordu: ‘‘Ben bir yabancıydım. ‘Öteki’ydim... Kimliğimi, dilimi, sözcüklerimi, hayatımın akışını, tenimi, bedenimi, kentimi, kişisel tarihimi, kişisel coğrafyamı bulmakta; kişisel kodlarımı anımsamakta güçlük çekiyordum. Daha da korkuncu vardı: İnandığım her şey yara almıştı. Tüm içgüdülerimi kaybetmiştim. Sahi, beni Milliyet’ten neden kovdular?’’ Zeynep Oral’ın öyküsünden, gazetesinden kovulmuş, işsiz kalmış gazetecilerin neler yaşadığını da bir parça anlayabilirsiniz. Yazamamanın ne demek olduğunu da... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle