21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Yorumlu İstanbulAnkara otoyolunun Kaynaşlı çıkışında pusu kuran trafik polisi; sürücülere hız cezası kesiyor. Bir sürücü ödemeyi peşin yaparken ‘‘Maliye Bakanı’nın oğluna kredi olur inşallah’’ diyor. Polis, ‘‘Yorum yok’’ yanıtını veriyor! Ya ğ m u r E k i m Soros, AKP’ye akıl vermeye gelmiş... ‘‘Partinin rengini sarıdan turuncuya çevirtebilir!’’ HAŞEMA nedir? Haşema, İslamiyet’i ticari ve siyasi amaçlarla kullanan ve kendilerini en Müslüman sayan bazı erkeklerin deniz kıyısı, havuz kenarı, piknik alanı, spor sahası gibi alanlarda giydikleri bir don türüdür. Haşemayı Türk siyasi hayatına kim sokmuştur? Haşemayı siyasete Refah Partili milletvekilleri kazandırmıştır. Haşemanın günümüzdeki temsilcisi kimdir? Haşemanın günümüzdeki temsilcisi iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi başta olmak üzere sağ partilerdir; Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun bile çevresindekilere baksanız haşemalıları görürsünüz. Haşemanın dinde yeri var mıdır? Eğer İslamiyetin kaynağı olarak kutsal kitap Kuran’ı alırsanız, haşemanın dinde yeri yoktur. Haşemalı erkekler nerelerini örter? Haşemalı DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Haşema erkekler, göbeklerinin üstünden dizlerinin altına kadar olan kısmın görünmesini istemez. Bu kadar ‘‘geniş’’ ve ‘‘büyük’’ bir alanda görünecek ne varsa! Şimdi gelelim Almanya’da devam eden Dünya Kupası’na. Haşema ile futbolun ne ilgisi var demeyin; futbolla ilginiz olmasa bile ekran başına geçin; Suudi Arabistan ve İranlı futbolcuları alıcı gözüyle seyredin; formalarının şort kısmına bakın. Ben baktım. Şeriat düzeni ile yönetilen Suudi Arabistan’ın ve İran’ın ulusal futbol takımlarındaki futbolcuların giydikleri şortlar dizlerinin üstünde. Adamların dizleri görünüyor! THY’nin yeni açılımı: Tehirli Hava Yolları! Çelişki Ahmet Önen: ‘‘Bursa’da Atatürk Evi’nin duvarına, dua eden Atatürk resmi asan AKP aslında kendisiyle çelişiyor! Artık bir karar vermeli. Atatürk dindar mıydı, yoksa dinci mi?’’ Sadece dizleri ve diz üstü olsa neyse! Topa vururken, top sürerken, yere düşerken Suudi ve İranlı futbolcuların şortları öyle bir dalgalanıyor ki bacakları kasıklarına kadar açılıyor. Ne olacak şimdi? Eski bir futbolcu olması hasebiyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ulemalarına danışmadan bu konuda bir fikir beyan etmelidir. Başbakan, milletvekilleri ile yakında deniz kıyısında turistik bir tesiste toplanacak, memleket meselelerini görüşecek ama gazetelerden okuyoruz, milletvekillerine bir haşema yasağı konuyor, bir yasak kaldırılıyor. AKP’liler ne yapacaklarını şaşırdı. Suudi Arabistan ve İran’ı örnek alıp haşemadan vazgeçseler ticaret ve siyaset hayatları bozulacak! Haydi Tayyip, haşema konusunda bir pas ver de ne yapacaklarını bilsinler! Örümceğin Ağında!.. İşte son bir hafta içinde yaşadığımız olaylar: Avrupa Birliği İlerleme Raporu taslağı, adeta bir ‘‘emirname’’ formunda Türkiye’nin önüne konuldu!.. Taslakta neler yok ki; Rumlara liman ve havalimanlarının en kısa zamanda açılması, Yunanistan ve Ermenistan’la sınır sorunlarının(!) çözülmesi, askerin bir an önce ‘‘halledilmesi’’, Vakıflar Yasası’ndaki ‘‘yetersizliklerin’’ çözümlenmesi. Gözlerim bir madde aradı ama bulamadı; bu talimatların bir an önce sonuçlandırılması için ‘‘Türkiye Genel Valisi’’ atanması!.. Artık bir sonraki ilerleme raporuna inşallah!.. AB Dönem Başkanı Avusturya Başbakanı Schüssel, bu konuda işareti verdi zaten; Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olduğunu söyledi ve ‘‘Türkiye ile müzakereler çok zor, tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık statüsünün bir seçenek olduğuna inanıyorum’’ dedi!.. Dünyanın en büyük spekülatörlerinden George Soros Türkiye’ye geldi.. Hayrettir, Cumhuriyet dışında güzide medyamız bu ‘‘ziyarette’’ haber değeri bulmadı!.. Soros, kurucusu olduğu, Açık Toplum Enstitüsü’nde ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’le bir araya geldi.. ‘‘Ne alaka’’ diye sormayın, demek ki ekonomide demokrasi ve enerjide bazı insanların hakları söz konusuydu!.. Cumhuriyet ve NTV olayın üstüne gidince Soros bir basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldı... Vee toplantıya Cumhuriyet gazetesi davet edilmedi, iyi mi?!. Soros toplantıda çeşitli ülkelerde kurduğu vakıflarla nasıl aslanlar gibi demokrasiyi desteklediğini anlattı. Tabii, yılda 400 milyon doları sırf demokrasi aşkına mı harcadığını (bu bilinen miktar), turuncu, kırmızı, eflatun, mor devrimlerde oynadığı parasal rolü anlatmadı!.. Zaten siyaset bilimciler de Soros’un neden geldiğini net biçimde ortaya koymuşlardı: ‘‘Kötü giden ekonomi konusunda AKP’ye akıl hocalığı yapmak ve ABD ile AKP’nin arasını bulmak...’’ İşe bakın!.. ??? Devam edelim: Şemdinli davasında mahkeme göz yaşartan bir hızla kararını açıklayıverdi; sanık astsubaylar çete oluşturmak ve cinayet suçlarından 39 yıl 5 ay 10 gün hapse çarptırıldı!.. Benim bu davada iki konu fena halde ilgimi çekti; öncelikle bu davanın iddianamesini hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya, ‘‘siyasi bir iddianame hazırlamak, yetkisini aşmak’’ suçlamasıyla Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilmişti. Mahkeme işte bu iddianameyi dayanak alıp astsubayları neredeyse müebbet hapse mahkum etti.. İkinci konu daha da ilginç; PKK’nin yayın organı Özgür Gündem gazetesi 13 Haziran’daki haberinde o gün yapılması gereken Şemdinli duruşmasının 19 Haziran’a erteleneceğini ve o gün mahkeme başkanı İlhan Kaya’nın tayini çıkmadan önce karar vereceğini yazdı... Ve tesadüfe bakın aynen öyle oldu!.. Sanık avukatları, başkan Kaya’nın tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle davadan çekilmesini talep ettiler ancak reddedildi!.. Peki, ben bu durumları ve verilen kararı görünce ne düşündüm?.. Hesaplaşma devam ediyor!!! Vatan gazetesi ‘‘yılın anketini’’ açıkladı ve yarın seçim olsa AKP’nin yüzde 37.2 ile açık ara kazanacağını ilan etti!.. İki nokta çok ilgimi çekti; öncelikle epey bir oranda olduğu satır aralarından belli olan kararsızların oy oranı ve nasıl dağıtıldığı bu müthiş ankette yer almıyordu!.. İkincisi, gazetenin iki önemli yazarı, Necati Doğru ve Mustafa Mutlu, bu ankete inanmadıklarını, üstelik altını çizerek ilan ediyorlardı!.. Ama olsun, bağımsız Vatan görevini layıkıyla yerine getirmişti... Buna bir de geçen pazar günü Kürdistan televizyonunun, Şeyh Sait’in torunu Melik Fırat’ın, ABD’nin Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin önünde el pençe divan duruşunu uzun uzun verdiğini ekleyelim de tablo tamamlansın!.. Siz, gerçekten bu olayların birbirinden bağımsız olduğunu mu düşünüyorsunuz?!. e posta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Türklerin kültüründe domuz yok mu? ESKİ bir köy imamının vekâleten yönetimindeki TRT’de domuzlu çizgi filme bile tahammül edilemiyor ya; bakın Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör dostumuz ne diyor: ‘‘TRT Daire Başkanı Muharrem Sevil beyefendi bütün dünya çocuklarının beğeni ile okuyup seyrettikleri Winnie the Pooh’nun kahramanı domuzcuğa ‘yasak’ getirirken, ‘TRT domuzlu çizgi filmleri tercih etmeme hakkına sahip, domuz bizim kültürümüzde yok’ buyurmuşlar. Beyefendi keşke, bu lafı etmek için birkaç ay bekleseydi; pek hoş bir tesadüfe neden olacak ve ‘Domuz bizim kültürümüzde yok’ lafını, 12 hayvanlı Türk takviminin domuz yılında etmiş olacaktı. Büyük Fransız oryantalisti Edouard Chavannes 1906 yılında yayımladığı ‘Le Cycle Turque de Douze Animaux’ yani ‘12 Hayvanlı Türk Döngüsü’ adlı eserinde içinde domuz yılı olan on iki hayvanlı takvimi Türklerin icat ettiğini ve bunun tüm Doğu Asya’ya nasıl yayıldığını anlatır. AKP’li takım Türkçe dışında pek bir dil konuşamadığı için onlara Osman Turan’ın ‘12 Hayvanlı Türk Takvimi’ kitabını önerebiliriz. Bu takvim Ortaçağ içlerine kadar kullanılmış ve Türklerle Avrupa’ya bile gelmiştir. Ama belki de TRT Daire Başkanı kendisini ve bizi Türk’ten addetmiyor. O kendisini nasıl addeder bilinmez, ama bu ülkede bazılarımız hâlâ Türk’tür ve kültürümüzde domuz vardır.’’ Reform Akif Kökçe: ‘‘Dışişleri Bakanı Abdullah Gül; ‘İslam’da reform gerekli’ demiş. AB için yapılan adalet, sağlık, eğitim reformlarına benzeyecekse din de elden gidiyor demektir!’’ Tehlikenin Farkındayız! SEVGİ ÖZEL Yıllardır çağrı üstüne çağrı yapıyor, toplantılar, kampanyalar düzenliyor, imza topluyoruz. İşyerine, ürününe, kısacası kendi emeğine yabancı ad koyanlara ulaşmaya çalışıyoruz. Ey büyük alışveriş merkezlerinin, yeme, içme, konaklama yerlerinin sahipleri: Ülke yaşamına katkınızı, gelin Türkçeyle düşünerek pekiştirin! Türkçe adlandırmaya örnek, yaşanacak ulusal coşkuya öncü olun! İlköğretim okullarında bile Türkçeyi kurtarma öbekleri kuruldu; çocuklarımız da mutsuz, karamsar... Çocuklarımızın sesini duyun, halka kulak verin! Soruyoruz: Türk mimarın, mühendisin, işçinin yarattığı görkemli yapılara ‘‘Ankamall, Metro City, My World, My Village...’’ gibi adlar koymak nasıl bir duygudur? Ya bu merkezlerin içindeki onlarca kirli tabela?.. Bu yapıların, çarşıların alıcısı salt yabancılar bile olsa, ülkemizin ‘‘pazarlanmasının’’ yanı sıra ulusal kimliğimiz olan Türkçeyi de ‘‘pazarlık’’ öğesi yaptığınızın ayrımında değil misiniz? Buğdayından, madeninden, kıyılarından vazgeçenler ve bu duyarsızlığı umursamayanlar, gün gelir dilinden de, ülkesinin bütününden de vazgeçer. Hiçbirimizin Türkçenin kurallarını bozma yetkisi yok! Ama ‘‘Ankamall’’ı bulanlar Türkçeyi bozmak için bir yıl çalışmış. Arapça Farsça sözcükler ya da aile adı kullanmak yerine ‘‘pek güzel bir söz’’ yaratmışlar. ‘‘Metro City’’nin yaratıcıları da çok düşünmüş olmalı. Öte yandan adlandırmada ‘‘x, q, w’’yi kullananlar, anayasayla korunan devrim yasalarını çiğnediğinizin ayrımında değil misiniz? Ey Cumhuriyet savcıları, duyuyor musunuz? Biz yasalara uymak, siz de uymayanı uyarmakla yükümlü değil misiniz? Anayasadaki 174. madde süs müdür? Basın yayın organlarının sahipleri, yöneticileri: Gazete, dergi, televizyon ve radyolarımızın dil özensizliği, toplumun dil bilincini köreltiyor. Her şey halk içinse; görün artık, halk bu türlüsünü istemiyor. Kimi eğlence, yarışma izlencelerinde, kimi dizilerde sıklaşan yerel dil kullanımı, ‘‘by by’’lı esenleşmeler, ‘‘performans’’lı, ‘‘konsept’’li iletişim, bozuk anlatımlar ortak dile büyük zarar vermektedir. Beklentimiz, kurumsal adlarınız, adreslerinizden başlayarak, toplumu bilgilendirme, eğlendirme işlevinizi doğru, etkileyici Türkçe ile yerine getirmenizdir! ‘‘Dönerchi’’leri aşka getiren, büyük kentlerde yükselen ‘‘medya towers’’lar, ‘‘plaza’’lar, ‘‘Pascha’’lar değil mi? Düşündükçe içimiz kararıyor. Kendi ülkesinde kendi işyerine, ürününe Türkçe ad koyanı ‘‘ödüllendirmek’’ neyin işaretidir! Ey, devletin ‘‘dile sahip çık’’ dediği tüm kurumlar, neyle övünüyorsunuz? Yarım yüzyıldır yarattığınız Türkçe düşmanlığı değil mi, şimdi yakındığınız? Sorun yalnızca yabancı adlandırma değil ki... Ölçünlü dil ve yazım birliği bozulmadı mı? Kim bozdu? Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimini ve devrimin kazanımlarını niye ağzınıza almıyorsunuz? Yediden yetmişe herkesi mutsuz, karamsar yapan bu kirlenmenin yok edilmesi, toplumun Türkçeye güven duyması için yapay olarak yaratılan ve devletin dil siyasası olan Türkçe sevgisizliğinden, düşmanlığından sıyrılmak gerekiyor. Erdemdir; yanlıştan dönmek, toplumdan özür dilemek, gerçekten erdemdir. Bugünkü sorun, salt yabancı adlandırma değildir. Toplumun dil bilinci yara almıştır. Bu yara Atatürk’ün ‘‘manevi mirası’’ olan akıl ve bilimin verileriyle iyileştirilmedikçe, örneğin ister içselleştirilemeyecek bir yasa çıkarın, ister kapı kapı gezip üç beş ödül dağıtın; böylesi çözümler, gelip geçicidir. Evet, adı ve tadı yabancı olan her şeyi reddedebiliriz; sütün, yoğurdun, şekerin ‘‘light’’ını tüketmezsek, adı yabancı olanı giymez, adı yabancı yerlere girmezsek ölmeyiz. Karar verirsek, bunu da yaparız. Ama bu çözüm, bir süre için coşku yaratır. Sonra... Şimdiki milli eğitim ve kültür bakanlıklarından, yazık ki bir beklentimiz yok. Çünkü ‘‘Türk İslam sentezi’’ ve bunun dil siyasası olan ‘‘yaşayan Türkçe’’ hâlâ devletin temel siyasasıdır; bu siyasa yüzünden ülkemiz ve Türkçemiz ‘‘inşallah’’la ‘‘okey’’ arasına sıkıştırılmıştır. Açıkça ya da gizlice Türk devrimiyle kazandığımız deneyimi ‘‘80 yıllık zulüm’’ olarak niteleyen, ulusal ve evrensel değerleri bilgiyle değil, inançlarla, köken özellikleriyle yorumlayanlardan da, iktidarlardan da, sözde bilimcilerden de beklentimiz yok. Atatürk’ün vasiyetnamesi üstündeki hukuk lekesini silemeyen, Türkçenin eğitim ve öğretimini iyileştiremeyen, yabancı dille öğretimin zararlarını algılayamayan, öğretmen yetiştirmeyi beceremeyen, yanlışını, beceriksizliğini AB uzmanlarından duyunca da yüzü kızarmayanlardan şimdilik beklentimiz yok. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm değerlerine inanan sessiz çoğunluktan beklentimiz çok. Dünya görüşümüz, kökenimiz, inancımız ne olursa olsun, cumhuriyetin yurttaşları olarak ortak dille anlaşmak zorundayız. Eğitimde, sağlıkta, hak aramada bizi birleştiren bu dil Türkçedir. Kimileri bizi ‘‘Turca’’laştıranlara karşı Türk’üz ve Türkçeyi savunuruz demekten korkar ve utanır oldu; adı yabancı işyerindeki, tadı yabancı olanı üretirken ‘‘Elhamdülillah Türk ve Müslümanım’’ diye masaya yumruk vuruyorlar. Yumruğun yönü ve değdiği yer yanlış... Türkçeye sahip çıkmak, ne AB karşıtlığıdır, ne küreselleşmeden habersizliktir, ne ekonomiye katkıyı önlemektir, ne ırkçılık, ne tutuculuktur. Bu sorun, dil sevgisiyle, yurt sevgisini ikiz kardeş gibi göremeyenlerin algılama sorunudur. Dil sorununun ertelenecek, hafifsenecek yanı kalmamıştır. Çünkü kirli tabelaları kısa sürede temizlemek olanaklı; ama toplumun tümce kurma, kendini anlatma yeteneği, dil bilinci yok ediliyor. Dile yönelik tehlikeyle ülkeye yönelik tehlike aynı. Farkında mısınız? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Trabzon 1 yöresine özgü, genellikle 2 yılbaşı günü 3 doğaçlama oynanan köy 4 5 seyirlik oyunlarının 6 adı. 2/ Sanat, 7 hüner... Ormanlara za 8 rarlı bir bö 9 cek. 3/ İki ku1 2 3 4 5 6 7 8 9 zulu koyun... Uzak1 B E L L EME E lık işareti. 4/ RütbeN İ K A P siz asker... Bir ili 2 E T A Ü R E miz. 5/ ‘‘Her için 3 L A V T A T OMA R A de seyredilir başka 4 L bir cihan’’ (Yahya 5 E N A M B İ B İ A B A İ N Kemal)... Çok iri bir 6 M İ A S T kertenkele cinsi. 6/ 7 E K Ü R İ Kaliteli bir kahve 8 A R A B İ S A cinsi. 7/ ‘‘Öksürüko 9 E P E İ N T A N tu’’ da denilen otsu bitki. 8/ Üç bentten oluşan bir Batı şiiri türü... Yemek. 9/ ‘‘Altın tabakta var / Oğlan anana yalvar’’ (Türkü)... Kısa paçalı bir tür pantolon. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzda yetişen bir zeytin cinsi. 2/ Müzikli tiyatro yapıtı... Günümüzde Hatay ve Gaziantep yöresinde görülen, geleneksel Türk güreşlerinden biri. 3/ Selin getirdiği kumlu ve çamurlu toprak... Uydurma söz, yalan. 4/ 106 taşla oynanan bir oyun... Akciğerleri dinlerken hekimin duyduğu patolojik ses. 5/ Aptal, sersem, budala. 6/ İlave... ‘‘Efelek’’ de denilen bir sebze. 7/ Güzel söz söyleme sanatı. 8/ Bir barajın fazla suyunu akıtmak için yapılan düzen... Utanç duyma. 9/ Kuzu sesi... Başıboşluk, kargaşa. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle