17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 HAZİRAN 2006 SALI 6 HABERLER Her yerde karşımıza çıkan Çin mallarının çokluğunun sebebi bir yanlış anlamadan kaynaklanıyor SALI ORHAN BURSALI ? Dünya devi olmaya aday Çin, tüm dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de gözünü korkutuyor. Başta ABD olmak üzere birçok ülke Çin’e karşı önlemler alırken biz halen hiçbir şey yapmıyoruz. Anlayacağınız, ülkemiz ‘çekik göz istilası tehlikesi’ altında... Çin’e gittik; bilim yerine kilim aldık ! in’de iş gücü çok ucuz. İşçilerin çok kötü şartlarda parasız çalıştığı da oluyor. Ülkede işçinin sömürüsü sonucu sermaye birikimi öyle bir noktaya gelmişti ki, IBM adlı Amerikan şirketinin bilgisayar bölümünü bir Çin vatandaşı tek başına satın almıştı. Merkez Niye Boş? CHP Genel Başkanı Baykal, merkez sağ siyaseti, AKP’ye karşı, anayasayı savunma çizgisinde, partisine çağırdı.. CHP, bir adım önce de kendi solundaki parti ve kuruluşları ‘‘ilkeli’’ birliğe çağırmıştı. Baykal’ın bu girişimlerinin, Süleyman Demirel’in ‘‘merkezi toparlama’’ çabasının hemen arkasından geldiğini unutmayalım... Üniversitelerin yaptığı araştırmalara göre de, AKP merkez partisi olarak algılanmıyor ve ‘‘merkez’’ boş görünüyordu. AKP’nin seçmen tarafından bu ‘‘algılama’’sı gerçek gibi. Çünkü AKP ‘‘merkez’’ ile kavga eden, sağın ucuna doğru bir parti! Ama AKP, oy eğrisi aşağıya yönelse de, hâlâ ana oy potansiyelini koruyor. AKP ‘‘genel ekonomi politika’’ açısından seçmene, ‘‘biraz istikrarlı fiyat’’tan başka bir şey vermediği halde, peki neden? Burada hesaba, AKP’nin ‘‘özel ekonomi politika’’larını katmak gerekir. Yeşil kart ve sağlık uygulamalarını yaygınlaştırmasını, zorunlu tasarrufu temizleyerek bütün nemaların dağıtımını gerçekleştirmesini düşünmek gerekir. Evet, işsizlik konusunda AKP hiçbir şey yapamadı, ama devlet ve belediye olanaklarını bu amaçla kullanıyor ve iktidarda olmanın umudunu kitlelere satıyor.. Bütün bunlar ne anlatıyor? ??? Türkiye yoksul bir ülke. Ücretler arasındaki uçurum, kapanmak bir yana, TÜİK hesaplarına göre bile derinleşiyor. AKP’nin ekonomide Türkiye yararına büyük bir dönüşümü gerçekleştirmek için düşünsel ve stratejik kapasitesi neredeyse sıfır.. Zaten öyle bir parti olamazlar. Fakat bütün bunlar şu aşamada ne kadar önemli, sandığa gidecek ve iktidarı belirleyecek seçmen açısından? Üst düzey siyaset, laiklik, anayasayı değiştirme istekleri, türban.. bütün bunların sandık sonuçlarına yansıma oranı nedir? Ortaya iki cephe çıksa, CHP ve merkez siyaset iktidara gelecek oy çoğunluğunu elde edebilir mi? CHP gibi bir siyasi parti bunları hesaplamak zorundadır. Bugünkü siyasi durumu veri kabul edip yarın seçim olsa, acaba seçmenin tercihini ne belirler? Siyasi sloganlar mı, yoksa ekonomik gerçeklikler mi? Büyük bir siyasi kamplaşma ve kapışmanın sonucu ‘‘merkez’’ dolar ve AKP’nin çok yönlü tahribatının tamiri için bir iktidar fırsatı doğar.. Demirel’in ve CHP’nin hesapları bunun üzerine... Fakat hesabın gerçekleşme olasılığı nedir? Göründüğü kadar siyaset sadece varsayımlar üzerinde sürdürülüyor; oysa günümüzde doğru siyaset yapmanın ve beklentilere yakın sonuç almanın bilimsel yöntemleri çok gelişmiştir.. Bilimsel varsayımlara dayanmalıdır siyaset... Yoksa sandıkta hayal kırıklıkları yaşanır.. CHP tamamen bu hayal kırıklıklarının adresidir.. ??? Merkez niye boş gözüküyor? Yanıt aranması gereken en önemli soru bu değil mi? Muhtemel seçim kampanyasında, seçimler sonucunda, merkezin yine boş kalma olasılığı var mı yok mu? Şüphesiz ki var.. Sadece ‘‘siyaset’’, bu boşluğu dolduramaz. Hele Türkiye gibi, en büyük seçmen kitlesinin yoksullukla boğuştuğu ülkelerde!.. Varlığını sürdürme, ‘‘hayatta kalma’’ duygu ve düşüncesi, her şeye baskındır. İnsanlarımız ‘‘hayat garantisi’’nin ötesine geçemezlerse, yani maddi durumları, refahları düzelmez ve gelişmezse, büyük çoğunluk için ‘‘üstyapısal’’ ve ‘‘gelişmiş kültürel’’ sorunlar her zaman ikincil konumda kalabilir. Burada muhalefetin en önemli açmazı, kitlelere bir ekonomik çıkış sunamamasıdır. AKP’nin zaten yoktur.. AKP’nin finans politikaları ve ekonomi tartışmalarına hâkim ve yönlendirici olan ve ülkeye kalkınma ekonomi politikaları olarak yutturulan ‘‘bankacı’’ görüşlerin, Türkiye’yi daha kötüye götürdüğünü kısa sürede yeniden ve yeniden göreceğiz.. İlginç olan, muhalefetin de bu alanda koskoca bir sıfır olmasıdır. DYPMHPCHP ve bütün diğerlerinin, AKP’nin politikalarından başka bir ekonomi görüşü var mı? En azından, laf olarak parti programlarının kıyısında köşesinde olsa bile, seçmen algılamasında, hepsi birer sıfır durumunda değiller mi? Ç Mart ayında yaptığım bir röportajda Salıpazarı’ndaki Çin mallarına dikkat çekilmişti. (‘Mao’nun Uzun Yürüyüşü Salıpazarı’na Kadar Sürdü mü?’, 21 Mart 2006). O yazıda üzerinde durulan nokta Çin mallarının ucuzluğu ve kalitesizliği idi. Uç örneklerden biri şuydu: 12 kurşunkalem 10 yeni kuruşa satılıyordu ama kalemtıraşa sokulduklarında sonuna kadar tek sağlam uç vermeden bitiyorlardı. O tarihten bu yana TürkÇin İş Konseyi eski başkanlarından Asaf Güneri beni adeta bilgi yağmuruna tuttu. Düzenli tutulmuş dosyalar içinde ÇinTürkiye ilişkileri hakkında bilgiler gönderdi. Bunlardan benim anladığım, ülkemizin ‘çekik göz istilası tehlikesi’ altında olduğu idi. Fakat bizi istila etmeyen hangi ulus kalmıştı ki?.. Çoğunun gözleri yuvarlaktı, araya biraz da çekik gözlüler katılsa ne fark ederdi? Bu arada Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, ‘‘Peygamberimiz ilim Çin’de bile olsa gidip alın, dedi. Biz galiba ilimi kilim anladık. İlimi bırakıp kilimi alıyoruz’’ deyince, Çin tehlikesi ile ilgili olarak Asaf Güneri’den daha fazla bilgi almak farz oldu. Gönderdiği kalın dosyaların özeti şuydu: Çin’le ilişkilerimizin yoğunlaşmaya başladığı yıllarda (1985) net ihracatta yüzde 90 öndeydik. 2005 yılında Türkiye net ithalatta yüzde 90 içerdeydi. 2005 rakamlarıyla 6.8 milyar dolarlık ticaret hacminin sadece 700 milyon dolarlık kısmı bize ait, kalanı Çinlilerin gönderdiği mallardı. Diğer ülkeler (ABD bile) tehlikeyi görmüş, önlemlerini almaya başlamıştı. ABDÇin dış ticaret açığında makas henüz yüzde 22.5 iken, Çin parası yuan/renminbi’yi devalüe ettirmek için girişimde bulunmuş ve bunu başarmıştı. Biz ise uyuyorduk. Sadece uyumakla kalsak yine iyi.. Çinliler modern PR ile bizde beyin yıkarken, Batı’da ‘çöp’ diye bilinen kalitesiz Çin malları piyasayı dolduruyordu. (Salıpazarı örnekleri devenin sadece kulakları idi.) Gemiye bakar gibi baktık Sonuçta Çin, ithalat yaptığımız ülkeler arasında 3. sıraya yükselmişti. (1 Rusya, 2Almanya) İhracat yaptığımız ülkeler arasında ise 30. sıraya düşmüştü. (1 Almanya, 2 İtalya) Çin’den ülkemize gönderilen her konteynır 3040 işçimizi işsiz bırakırken Türk televizyonları haberlere renk katsın diye Anadolu pazarlarında alışveriş yapan çekik gözlü işçilerle röportajlar yayımlıyorlardı. Resmi izinle şirket elemanı olarak gelen Çinliler, Türkiye’de çeşitli işlerde çalışıyorlardı. Türk işçisinin razı olmadığı 80100 dolarlık aylık ücretler, kendi ülkelerinde ayda 510 doları zor kazanan Çinlilere astronomik rakamlar gibi görünüyordu. Öte yandan Boğazlardan geçirilmesi emniyeti tehlikeye atan VARYAG adlı motorsuz uçak gemisine Çinlilerden ‘1 milyon turist gönderme’ sözü karşılığında izin verilmişti. Oysa Çinliler sadece 41bin kişide kalmışlardı ki, bunların yüzde 90’ı defalarca girişçıkış yapan ve her seferinde istatistiklere ‘Çinli turist’ diye geçen iş adamları ve işçilerdi. ‘Çin işi’ Çinliler boğaz tokluğuna çalışıyorlarsa, durmadan üretiyorlarsa, ucuza satıyorlarsa, akıllı yöntemlerle bizi geçtilerse biz ne yapabilirdik? Asaf Güneri, çözümü, Çin tehlikesine karşı her ülkenin almakta olduğu önlemlerin Türk hükümetleri tarafından da alınmasına, konu üzerinde kafa yorulmasına, karşılarında tavizsiz yönetimler bulan Çinlilerin geri adım attıklarına, ‘gemiye bakar gibi’ bakanların ise canına okuduklarına inanıyordu. Hatta ‘‘Dinsizin hakkından imansız gelir’’ hesabı ulusça Çin mallarının boykot edilmesine bile taraftardı. Büyük olasılıkla Orta Asya deneyimlerimiz sonucu dilimize yerleşmiş ‘Çin işi’ denilen şey yoksa bu muydu? ‘El Tayyip’ isimli kitap için açılan davayı reddeden Yargıtay’dan anlamlı karar Önce basın özgürlüğü MİYASE İLKNUR Ucuzluğun sırları 1977’den beri Çin’e gidip gelen Güneri, ucuzluğun sırrını şöyle anlattı: Çinliler çok ucuza, hatta karın tokluğuna bile değil, parasız çalıştırılıyordu. Gıdasızlık yüzünden işçilerin öğlene doğru uyuklamaya başlaması üzerine kantinden ıvır zıvır getiriliyordu. Mao döneminden kalma tek tip elbiseler yama içindeydi. Hatta yama bile bulamayanlar vardı. Bisikletleri binilecek durumda değildi. Türk heyeti bu bisikletlerden bazılarını incelemiş ve nasıl yürüdüklerini anlayamamıştı. Bizdeki ve Brezilya’daki gecekondular (favelas) Çinli işçilerin yatıp kalktıkları yerler yanında lüks villalar gibi kalıyordu. Bu koşullar içinde rekabet edilemeyen Çin malları için bazı ülkeler şu maddeyi yürürlüğe koymuşlardı: ‘‘İnsani koşullarda işçi çalıştırmayan şirketlerle alışveriş yapılmasın.’’ Biz mi? Biz hâlâ uyuyorduk. Nasıl başarıyorlar? Mao’nun egemenliği sona erdikten sonra da antidemokratik yöntemlerle çalışanların isyanı engelleniyordu. Ülke yöneticileri sessiz sedasız ve kavgagürültüsüz seçiliyordu. 1970’lerde Tiananmen Alanı’ndan saatte bir otomobil, yarım saatte bir otobüs ve günde 1 milyon bisiklet geçiyordu. Bugün Pekin ve Şanghay caddelerinin trafik yükü, New York ve Tokyo caddeleriyle yarışıyordu. İşçinin sömürüsü sonucu sermaye birikimi öyle bir noktaya gelmişti ki, IBM adlı Amerikan şirketinin bilgisayar bölümünü bir Çin vatandaşı tek başına satın almıştı. Her ülkeye ülkenin dilini iyi konuşan büyükelçi ve konsolos gönderme başarıyla yürütülüyordu (Hürriyet’ten Gila Benmayor kısa süre önceki yazısında ‘‘Çin Büyükelçisi Song Aigua su gibi Türkçe konuşuyor’’ diye yazıyordu) Biz hâlâ uykudaydık; TürkÇin İş Konseyi tarafından yetiştirilen birkaç kişi bile özel şirketler tarafından kapılmıştı. Eski CHP İl Başkanı Mehmet Bölük’ün ‘‘El Tayyip’’ adlı kitabında kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle Kanal 7 televizyonunun bağlı bulunduğu Yeni Dünya İletişim AŞ yöneticilerinin açtığı tazminat davası Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından reddedildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde belediyeye ait BRT televizyonunun cihazlarıyla birlikte Yeni Dünya İletişim A.Ş’ye düşük bedelle kiralanması sonucunda yayına başlayan Kanal 7 televizyonuna yine belediye iştiraklerinin reklamları ile finansman sağladığını belirttiği ‘‘El Tayyip’’ adlı kitap nedeniyle Mehmet Bölük hakkında Yeni Dünya İletişim A.Ş tarafından 50 milyar liralık tazminat istemi ile dava açılmıştı. Eyüp Asliye 3.Hukuk Hâkimliği de Mehmet Bölük’ü 5 milyar tazminat ödemeye mahkum etmişti. Ancak Bölük’ün kararı temyiz etmesi üzerine davaya bakan Yargıtay 4. Hukuk Mahkemesi, sözkonusu kitabın yayınında kamu yararı olduğu gerekçesiyle yerel mahkemece verilen kararın bozulması ve 450 YTL avukatlık ücretinin de davacıya yükletilmesi yönünde karar verdi. ? Eski CHP İstanbul İl Başkanı Mehmet Bölük’ün ‘‘El Tayyip’’ isimli kitabı nedeniyle açılan tazminat davasını reddeden Yargıtay, kitabın yayımlanmasında kamu yararı olduğuna vurgu yaptı. iki değeri aynı anda koruma altına almasının düşünülemeyeceğinin belirtildiği Yargıtay kararında, temel ölçünün kamu yararı olduğuna dikkat çekildi. Mehmet Bölük’ün ‘‘El Tayyip’’ kitabında da kam yararı olduğunu belirleyen Yargıtay kararında şöyle denildi: ‘‘Basın özgürlüğü, anayasanın 28.maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözümüne kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuk aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25.mad desinde yer alan ve yine özel yasalarlarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi korumalıdır. Yi ne basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Davalı tarafın yazılmış olan dava konusu ‘El TayyipRüzgârdan Kasırgaya’ isimli kitapta Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi geçmişi ile birlikte özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki uygulamaları anlatılarak bunların eleştirisi yapılmıştır. Davacı, yayınlardaki iddiaların gerçek olmadığı ve aşağılayıcı ifadelerle kişilik haklarına zarar verildiği gerekçesiyle manevi tazminat istemektedir. Davalı taraf ise yayının gerçek olay ve bilgilere göre yapıldığını savunmuştur. obursali?cumhuriyet.com.tr TUYAB’dan gazetemize ziyaret ? İstanbul Haber Servisi Gazetemizi ziyaret eden Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) üyeleri, cezaevlerindeki koşulların iyileştirilmesi amacıyla başlattıkları ‘‘İnsan hücreye sığar mı? Tecrit kaldırılsın’’ kampanyasıyla tecride karşı çözümü Ankara’da arayacaklarını söylediler. TUYAB’lılar topladıkları imzaları ve taleplerini ekim ayında Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e ileteceklerini bildirdiler. TUYAB üyeleri, Ceza İnfaz Kanunun değiştirilmesini ve cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere yönelik uygulamaların “Bağımsız İzleme Kurulu” tarafından izlenmesini istiyor. Hukuka aykırılık yok Dava konusu kitabın davacı şirket ile ilgili bölümlerinde, davacı şirkete ait olan televizyon kanalının Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, belediyeye ait yayın cihazlarıyla kurulduğu anlatılmıştır. Davalının siyasi kimliği de gözetildiğinde, siyasi rakibi durumundaki kişi hakkında resmi raporlara da yansıyan bilgilere kitapta yer vermesinde hukuka aykırı bir yön yoktur. Kitapta yer alan davacı şirketin ortaklarına ilişkin ayrıntı niteliğindeki bazı bilgilerin doğruluğunu gösteren somut kanıtlar bulunmamış olması tek başına yayını hukuka aykırı hale getirmez. Şu durumda yukarıda vurgulanan ilkeler ve somut olayda saptanan olgular ışığında dava konusu kitabın yayınında kamu yararı bulunduğu, yayının bu anlamda görünür gerçeğe uygun bulunduğu ve eleştirel bir yaklaşım ile yazıldığı, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık anlamında davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olmadığı kabul edilmelidir.’’ Belediyelerde uzlaşma yok ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı ziyaret eden Türkİş Genel Başkanı Salih Kılıç, toplu iş sözleşmesi sürecinde uzlaşma olmadığını belirtti. Kılıç, ‘‘Talepler zaten belli ama bazı noktalarda uzlaşma zemininin yaratılabilmesi için biraz daha çalışmaya gerek var’’ dedi. Kadir Topbaş da, ‘‘Arzu ettiğimiz, her iki tarafın da tebessüm etmesi. Tek taraflı tebessümü istemiyoruz’’ diye konuştu. Basın özgürlüğü öncelikli Yargıtay’ın kararında, basın özgürlüğünün ve kamu yararının kişilik haklarından öncelikli olduğu belirtilerek, basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olayın hukuka aykırılık oluşturmayabileceğine dikkat çekildi. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan Petrolİş’ten iş bırakma eylemi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Petrolİş Genel Merkez Yönetim Kurulu, sendikaya üye 2 bin BOTAŞ işçisi’nin bugün iş bırakma eylemi yapacağını açıkladı. BOTAŞ Genel Müdürlüğü ve Doğalgaz İşletmeleri Direktörlüğü işyerlerinde çalışan üyelerin katılımıyla bugün saat 13.00’te BOTAŞ Genel Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması yapılacak. İşçiler, saat 13.30 ile 15.30 arasında ise iş bırakacak. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle