17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 HAZİRAN 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Meyve Tekin Münür Ormancıoğlu: ‘‘Hastanelerde yeni doğan bebekler ölüyor; iktidarın gözü aydın, sağlıkta dönüşüm projesi meyvelerini vermeye başladı!’’ Ya ğ m u r E k i m Arınç, hoca efendinin dönmesini istemiş... ‘‘Dönme diyecek değildi ya!!’’ HAYIRDIR inşallah; İslamcı iktidarın ‘‘liberaldemokrat’’ destekçilerinden Cüneyt Ülsever, iktidara verdiği desteği geri çektiğini açıkladı. Hem liberal hem demokrat Ülsever; AKP’den neden koptuğunu Hürriyet’teki köşesinden şöyle anlattı: ‘‘Ben 28 Şubat’ta mağdur edildiği için Recep Tayyip Erdoğan’a sahip çıktım. Bir liberaldemokrat olarak da başta AB politikaları olmak üzere bugün peşine düştüğü statükoya karşı çıkan tüm tavırlarına destek verdim. Ancak son bir yıldır AKP, statükonun girdabına kapıldı gitti! Bu girdabın etkisiyle Milli Görüşçü tabana sarıldı, popülizmin pençesine düştü! Başbakan, Kıbrıs’ta statükonun tüm tehdidine rağmen, ‘Annan Planı’na destek verdiğinde, bugünkü korkularının tersine, milletten aldığı desteği hiç kaybetmediğini dahi unutmuş GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Arınç, Gülen’i Türkiye’ye çağırmış. Adam memleketinde, niye gelsin? Son şart İbrahim Ormancı: ‘‘Avrupa Birliği Türkiye’ye müzakerelerde şöyle bir şart koşarsa şaşırmayalım: Ahu Tuğba’ya acele koca bulunsun!’’ gözüküyor. Ben AKP’den liberal politikalardan vazgeçtiği gün koptum. Kendilerini liberaldemokrat addeden bazı dostlarımın, katıldığım bazı televizyon programlarında AKP’yi savunmalarını da hayretle izledim. Bakalım, izleyelim; liberaldemokratlar şimdi nasıl tepki verecekler?’’ Hem liberal hem demokrat olanların bundan sonra işi zor görünüyor. Tabii hem liberal hem demokratlara yaslanan İslamcıların da işi artık kolay değil! Ülsever’in ‘‘kopuş’’ öyküsündeki gerekçe tamam da gerekçenin altındaki ‘‘bilgi’’ çok daha ilginç. ‘‘Geçen hafta bir sohbet sırasında AKP’nin dış Kopuş ilişkiler konusunda aktif bir milletvekili, birkaç dostun yanında kendisine ‘limanlar konusu’ açıldığında yekten ‘açamayız’ dedi. Neden, diye sorulduğunda, önce ‘Devlet müsaade etmiyor’ diye cevap verdi. Bu cevabının sohbet ettiği insanları tatmin etmediğini görünce bu sefer, ‘Genel seçimlerden sonra imzalarız’ dedi. Nedeni ise AKP seçimden önce limanları Güney Kıbrıs yönetimine açarsa seçimi tek başına kazanamayacaklarını düşünmesiydi!’’ Neymiş? Devlet izin vermiyormuş! Hem liberal hem demokratlara hiç yakışmıyor valla. Sen iktidar ol ama gel devlete tosla! Onun için ne yapacaklarmış; seçimde milleti kandırıp yeniden iktidar olunca devlete çalım atacaklarmış. Hem liberal hem demokrat olmak zor zanaat. Allah kabul etsin! Domuz Sansürü, TRT, AKP, vesaire Durumu özetleyelim: Bir yandan bilgiler akıyor, öte yandan ‘malum odaklar’ bize ulaşmalarını önlemeye çalışıyorlar. En başta kimler? Yobazlığı yaymak uğruna kara çarşaf ve türbanı ‘‘demokrasi’’ kilidi olarak yutturan bahtsızlar. ??? TRT’nin yaşadıklarını defalarca ele aldık. İslamcı dalganın merkezi haline getirilmeye çalışılan kurumda hangi Atatürkçü kadroların emekli edildiği, geri itildiği gibi konuları aktarmıştık. Maşallah fikir ve sanat muhabbetlerini bile ‘‘Yavuz’’ şiirsel nurlu ufuklara emanet eden TRT, yobazlaşma sürecinde devrim yaparak dünyaca ünlü ‘‘Winnie the Pooh’’nun Piglet karakteri de dahil olmak üzere, tüm domuzlu çizgi filmleri yayından kaldırttı! TRT Daire Başkanı Muharrem Sevil, ‘‘TRT domuzlu çizgi filmleri tercih etmeme hakkına sahip, domuz bizim kültürümüzde yok’’ demiş. Acaba işi ileri götürüp ‘‘domuz soykırımı’’nın kaçınılmaz olduğu gibi sonuçlara da varırlar mı? Şaka bir yana, ‘‘bizim kültürümüzde neyin olup olmadığına’’ eğilmişken, ‘‘sıkmabaş’’ ve kafaya tencere gibi geçirilen türban altı, saç savıcıların da o kültürde yer almadığının bir farkına varabilseler, şu ‘‘domuz’’ yorumları işe yaramış olacak! Yani çocuklarımızın din adına anlaşılan yalnız domuz eti yememesi değil, bir de onlarla fazla dostluk kurmamaları gerekiyor. Gördüğünüz gibi teknolojiyle din de ilerliyor. Domuz etinin yanı sıra, sanal görüntüsü de haram kapsamına alınabilir! İşte AB standardında ilerici hükümet diye ben buna derim! Bütün suçu Atatürkçülerde bulan Verheugen veya Arie Oostlander gibi müzakereci dostlarımız ne kadar gurur duyarlar bu kararı da öğrendiklerinde! İşte gerçek bir ‘‘kültür çatışmasını engelleyecek arabulucu ılımlı İslam ülkesi’’ derler. Ama ne hikmetse AB’ciler için avukatınızı iki saat evvel aramanızı sağlayacak yasa çıkmışsa, müzakereler de sürüyorsa, yurduma uygulanan her şeriatçı kafa icraatı görmezden gelinebilir!.. Aslında ‘‘Piglet yasası’’ yetmez, tabiat bilgisi kitaplarından da tüm ‘‘domuzları’’ ayıklamak lazım! Hatta domuz yemiş ya da yemişlerle sohbet etmişliği olanları da toplumun müminlerinden ayırmak lazım! ??? Evet bazı cesur TRT’ciler 7 Haziran günü İstanbul’da AKP baskılarına karşı eylem yapıp, ‘‘Tekke TV istemiyoruz’’ diye pankartlar açtılar. Aralarında Salih Güney vardı ama.. AB demokrasi şampiyonu yazarlarımız yoktu. Ben Paris’ten destek mesajımı ilettim ve orada olamadığıma yandım. TRT bu eylemde de elektrik kesintisi yaparak ‘‘sansür’’ olayının gerçekten sürdüğünü kanıtlamış oldu ve tabii bu seslere mikrofon da uzatmadı. Acaba AKP’deki yolsuzlukları ortaya çıkaran, ikaz eden, Fuat Geçen ve Mahmut Koçak’ın ihraç edilmesi ve bu olayları ‘‘aktarılmış travma’’ olarak tanımlayan AKP vekili Turhan Çömez’i bir araya toplayıp, onlara bir açıkoturum düzenlemeyi aklına getirir mi? ‘‘Travma’’ zaten toplumun tüm katmanlarına yayılıyor. Selçuk Üniversitesi Dekanlığı birbirlerine sarılan sevgililer hakkında soruşturma açarak artık ‘‘ debriyajı toptan sıyırdığını’’ (!) dosta düşmana kanıtlıyor: Yeşim ve Talip, herhalde yaşadıkları travmayla bir odada bile birbirlerine sarılırken acaba ‘‘bir domuzluk’’ yapıp yapmadıklarını bilinçaltı sorguluyor ve dehşet içinde odalarına işgüzar doçentin yerleştirdiği bir başka gözetleme aygıtı var mı diye bakıyor olacaklar. Bu kadar büyük suça belki Bodrum Kalesi’ndeki ‘‘Inde Deus Abest’’ yazısını taşıyan işkence odasına atılıp, bir de orada ‘‘Söyle bakiim, sarıldın mı kıza?’’ sorularının ötesinde, ‘‘Sen mi yazdın bunu da yoksa, itiraf et’’ diye suçlamalarla karşı karşıya kalabilirler. Neyse, Allah’tan Sn. Rektör duruma el koydu da henüz her şeyin kararmadığını öğrendik. İşte ‘‘Türbana özgürlük!’’ diye ortalığı velveleye verenlerin gidişatından bir ufak yazıya sığan en taze maskaralıklar... Ne diyelim, ‘‘Haydi hayırlı tıraşlar’’... email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) İncirlik’ten kalkıp Irak’ı bombalamadılar GEÇENLERDE bir okurumuzun değerlendirmesine yer vermiştik. Okur, gazetelerde yayımlanan haberlerden yola çıkarak Amerika’nın Türkiye’de 90 atom bombası bulundurduğundan, İncirlik Üssü’ndeki 40 bombanın Türk uçaklarına konulacak şekilde beklediğinden söz ediyor ve ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanı’nın ağzından öğrendik ki Amerikan uçakları İncirlik’ten Irak’a 4 bin 900 sorti yapmış’’ diyordu. Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliği’nden ‘‘sorti’’ konusuna ilişkin bir açıklama geldi. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com İHH İstanbul metrosunun vagonlarında Milli Görüş’e yakın Frankfurt’taki ‘‘insani yardım kuruluşu’’ IHH tanıtılıyor demiştik; kısa adı İHH olan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı; merkezlerinin İstanbul olduğunu ve herhangi bir siyasi kuruluşla ilgileri olmadığını açıkladı. Genel Sekreter Kurmay Albay Mustafa Küçükayan imzalı açıklamada ‘‘Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için açıklama yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur’’ denilerek şu bilgi verildi: ‘‘20 Mart 2003 tarihinde başlayan Irak harekâtı sonrasında Türkiye, koalisyon güçlerinin hava sahasını kullanmasına müsaade etmiş ve bu kapsamda İngiltere, Almanya gibi üslerden kalkan uçaklar Türk hava sahasını kat ederek Irak harekâtına iştirak etmiştir. İncirlik’ten kalkarak direkt olarak Irak harekâtına katılan muharip uçak bulunmamaktadır.’’ Bin bilsen de bir ‘‘danışmanlık firması’’na danış! İnsan İlişkilerinin KabulRet Noktasındaki Anlamı Dr. Ayla DÖNMEZ Psikolog* İnsan yaşamında ‘‘kabul ret ilişkisi’’, yaşamın her alanında varlığını gösteriyor. Psikoloji bilimi, son yıllarda ‘‘kabulret’’ ya da ‘‘bağlanma ilişkisini’’ kuramsal olarak yoğunlukla tartışıyor. Yaşamımızda kendimizi anlaşılmamış, dışlanmış, reddedilmiş veya haksızlığa uğramış hissettiğimiz pek çok anımız olmuştur. ‘‘Bu benim hep başıma geliyor’’ diye şikâyet edenlerimiz de çoktur. Çoğu zaman nedenlerini araştırıp anlamaya çalışırız. ??? Bir bebeğin dünyaya gelişi muhteşem bir olaydır. Söylendiği gibi; ‘‘Her bebek doğduğunda bir anne de doğar’’. Doğuşla birlikte bebek ve anne (veya sürekli bakan kişi) birbirlerini etkilerler. Yaşamın en önemli yılları olan ilk üç yıl, bebeğin kişilik gelişimini ve yaşam biçimini belirleme özelliğine sahiptir. Bebek bu gelişme sürecinde kendinin gelişmesini gerçekleştirdiği kadar çevresini de değiştirme gücüne sahiptir. Bebek ilk 2 ayda dünyayı tanımaya, araştırmaya, çevresindeki yaşantıları kavramaya yönelik gelişim gösterir. 27 ay arasında ise; kedisine bakan kişiyi tanır ve bağlanmaya başlar. Bu andan itibaren; yakınında olan yetişkinin çocuk yetiştirme tutumu, aşırı ilgili ilgisiz, soğuk sıcak, tepkili, panik, öfkeli, sakin, kuralcı veya aşırı toleranslı olma gibi kişilik özellikleri bebeğin psikolojik ve sosyal gelişimini etkiler. Bebeklikte kurulan sağlıklı bir bağlanma ilişkisi, çocuğun kişilik, bilişsel ve sosyal gelişimi için önemli bir başlangıçtır. Karşılaştığı bu tutumlar bebeğe kabul edildiği veya edilmediği duygusu yaşatır. Ancak, kabul edildiğini hisseden çocuk kendini ve çevresini kabul edebilir. Bu dönem yaşantılarıyla yetişkinlikteki yaşamının altyapısı da belirlenmiş olur... Çünkü bağlandığı çevresindeki kültürel, ailesel ve ebeveyne ait duygular, değerler ve tutumlarla kendi getirdiği mizaç gibi psikobiyolojik özelliklerin karışımı, onun özgün davranış ve tutumunu oluşturur. Bu nedenle, bebekle anne/baba birbirini iyi anlamalı, tanımalıdır. Bebeğin anlaşılmadığı, yeteri kadar ilgilenilmediği veya aşırı ilginin yaşandığı durumlar bağlanma süreci için olumsuz etkenlerdir. Bu problemler zamanında aşılmadığı takdirde; çocuklukta, hatta yetişkinlikte davranış bozuklukları yaşanabilir. Ayrıca, ‘‘bağlanma sürecinin kalitesi’’, kişilik gelişimi kadar akademik başarısını da etkiler. Tabii bu süreçte aldığı ilginin yetersiz veya tutarsız olması özgüven duygusunun da olumsuz gelişmesine neden olur. Aşırı korunarak engellenen çocuklar ise; güvensiz, başarısız ve bağımlı hale gelirler. Bu yaşantıların getirdiği özgüven eksikliği ile gelişen korku ve kaygı duyguları sosyal yaşamları için tehdit oluşturur. Yuvaya veya okula gitmek istemeyen, her şey için tutturan mutsuz çocuklar haline gelebilirler. Bu olumsuz yaşantıların çocuğun tüm yaşamına yansıması da doğaldır. Çevresini ve ilişkileri, anlayamadığı kadar anlaşılmayan, empati becerisi gelişmeyen, mutsuz olup mutsuz eden kişiler haline gelebilirler. Çocukluk ve yetişkinliklerinde de edilgen veya saldırgan davranırlar. Kendileri ve çevreleri ile barışık olmada güçlük yaşarlar. Görüldüğü gibi; bebek annebaba arasındaki bağlanma biçimi ve etkileşim ilişikisi çocuğun; kişilik yapısını, kullandığı iletişimi, sorun çözme biçimini, akademik başarısını, toplumsal değerleri algılayışını, yaşayış biçimini, aşk dünyası ve iş yaşamı dahil tüm hayatını etkiyen temel bir ilişkidir. Hatta barış ve şiddet kültürü de bu koşullara bağlı olarak gelişir. Kabul ilişkisinin yaşandığı ortamlarda barış, ret ilişkisinin yaşanması durumlarında ise şiddet, bir tehdit olarak, birey ve toplum yaşamını doğrudan etkiler. Bilindiği gibi, farklılıkları hoşgörü ile karşılamak, saygı göstermek, kendimiz ve karşımızdaki kişinin haklarını gözetmek, saygı duymak barış kültürünün temel ilkeleridir. Bu nedenle kabul ilişikisinin sağlıklı olmasına özen göstermek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Öyleyse; bu kadar önemli bir dönem nasıl yaşanmalı? ??? Öncelikle çocuğumuzu bir birey olarak kabul etmeliyiz. Onu sevdiğimiz kadar saygı ve hoşgörü de göstermeliyiz. Aşırı koruma veya her istediğini yapmaya çalışma tutumundan uzak durmak; çocuklarımızın özgüveninin gelişmesini ve iyi ilişkiler kurmasını sağlar. Okula gitmekten ürkmez, annesinden ayrılma onun için risk anlamına gelmez. İsteklerimizin ve beklentilerimizin, hatta müdahalelerimizin onun gelişim aşamalarına uygun olmasına dikkat etmeliyiz. Çocuğumuzu, yaşına uygun sorumluluklar vererek yaşama katmalıyız. Böylece ders çalışma gibi.. sorumluluklarını da bir oyun kadar yaşamın doğal bir parçası olarak keyifle yapar... Onu korumak ve iyi bakmak adına, kendi sınırlarını ve kendine bakmayı öğrenmesini engellememeliyiz. Sorunlar karşısında çözüm bulabilmesi için fırsat vermek, ona karşı ilgisiz kalmak değildir. Yurttaş olmanın önemini ve güvencesini kavratmalıyız. Bütün bunları kendi yaşamımıza da yerleştirmiş bir birey olarak model olmalıyız... Bu koşulları yerine getirdiğimiz zaman kendine, topluma, yurduna karşı sorumluluklarının bilincinde birey olmasına da olanak sağlamış olabiliriz. Bu bilinçle, çocuğumuzla birlikte olmak, onu yaşamak bir ayrıcalık olacaktır. Unutmamamız gereken bir nokta da; çocuk büyütmenin bir gaile veya yerine getirilmesi gereken bir görevden farklı olduğudur. Günlük akışın içinde kaybolmadan, çocuğumuzla geçirdiğimiz her dakikanın farkında olarak tadını da çıkarmaya bakmalıyız. * Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sulak bölgelerde yaşa 1 yan göçmen 2 bir kuş. 2/ Ka 3 bul ettirmek amacıyla öne 4 sürülen gö 5 rüş... Afri 6 ka’da bir ülke. 7 3/ Dışa vuran sevinç... Bir 8 nota. 4/ Ka 9 dınsı davra1 2 3 4 5 6 7 8 9 nışları olan erkek. 5/ 1 K A B A R C I K Doğu Anadolu’da 2 U L A Ç U S U L kullanılan bir tür küA R I Z A çük zurna... Metalle 3 N A L A K S A R A Y ri birbirine tutturma 4 T A H İ ya yarayan kalay ve 5 R A B A T A Y N H kurşun alaşımı. 6/ Bir 6 A B A A NO N A T A organımız... Ülke 7 miz sularında yaşa 8 O D T A K S A yan ve ‘‘şip’’ de deni 9 F İ N O A U R A len mersinbalığı türü... Lantan elementinin simgesi. 7/ Bir ilimiz... Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabı. 8/ Kuduz... Argoda hamama verilen ad. 9/ Uzaklık işareti... Boya sanayisinde kullanılan zehirli bir madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk hikâyelerinin başında, asıl konuya girmeden önceki giriş bölümü... Satrançta bir taş. 2/ Ses... Özellikle Nil Irmağı’nda kullanılan yelkenli bir tekne. 3/ Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem... Pasta hamuru. 4/ Faiz... Demir çubuk. 5/ Bir kimseye özgü belirgin nitelik. 6/ Edirne’nin bir ilçesi... Boru sesi. 7/ ‘‘ derdim var birbirinden seçilmez / Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm’’ (Karacaoğlan)... Yarı memnunluk anlatan bir ünlem... Tabut. 8/ Bir meyve... Bildirme yazısı. 9/ Kılçıksız, iri ve yassı taneli bir fasulye cinsi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle