21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Türk firmaları, yeni programla dünyanın en hızlı büyüyen firmalarıyla yarışacak 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Bu hıza teknoloji bile dayanmaz ? Küresel düzeyde en hızlı büyüyen firmaları belirleyen programa Türkiye de dahil oldu. Son başvuru tarihi 15 Haziran olan yarışmanın sonuçları 21 Eylül’de M. Sait Gözüm. duyurulacak. NECDET ÇALIŞKAN Ekonomi Yönetimi Ülke ekonomisinin son gelişmeleri, beklenmedik değil. Aylardır süregelen dış açık, hükümetin yönetim beceriksizliği ile birleşince, parasal sarsıntı kaçınılmaz oldu. Merkez Bankası’nın faiz oranını, sermaye çevrelerinin beklentilerinin çok üzerinde arttırması, sınırlı bir düzeltme etkisi yapıyor. Ancak, bozulan dengelerin ne zaman ve nasıl sağlanacağı kestirilemiyor. Uygulanmakta olan IMF kaynaklı ekonomi politikasının asıl amacı, ülkenin ‘‘borç ödeme yeterliliğini’’ güvence altında tutmaktır. Var olan dış açık ortamında bunu sağlamanın yolu, yüksek reel faiz vererek yabancı sıcak parayı çekmedir. Bu programın temelidir. Bu politikada, ne mal ve hizmet üretimi için sermaye yatırımı, ne işsizliğe çözüm, ne de sosyal koruma ağını sağlamlaştırmak vardır. Program genetik olarak sakattır. Paradan para kazananlara bol kazanç sağlayan yapının çatırdaması, kaçınılmazdı. Bunu hızlandıran asıl neden hükümetin yönetim beceriksizliğidir. Günümüzün küresel koşullarında paranın yönetimi ayrı bir önem taşır. Bu nedenle, ülke parasını yönetenlerde, iki vazgeçilmez özellik aranır. İlki, eğitim ve deneyime dayalı teknik yeterlilik; ikincisi de düşünce yapısı ile yapılan işin uyumuna dayalı güvenirlilik. Hükümet, Merkez Bankası yönetimini değiştirme işinde, çok büyük bir beceriksizlik sergilemiştir. Ekonomideki son sarsıntının asıl nedeni budur. Ekonomisi çok daha düzenli ülkelerde para yöneticilerinin atanması, aylarca süren araştırma, inceleme ve kamuoyu tartışmalarının sonunda yapılır. Bizde ise, son ana kadar beklendikten sonra, günlerce, ‘‘o bakanın adamı, bu tarikatın mensubu’’ gibi iç hesaplaşma ve kavgalar atama sürecine damgasını vurdu. Para yönetiminin en yetkili birimi olan Para Piyasası Kurulu üyeliklerinin doldurulmasında da aynı iç çatışmalar yaşandı; atamalar, İslamcı iktisatçı arayışlarına ve hükümet içi hesaplaşmalara kurban edildi. O kadar ki, daha dün atanan Merkez Bankası Başkanı’nın istifası konuşuluyor; iyice siyasallaştırılan Kurul’un, iç ve dış para sahiplerine güven veremeyeceği, aynı çevrelerce öne sürülüyor. Hükümetin, devletin laik niteliğini savunan kurumlar karşısındaki kavgacı tutumunun yabancı sermaye çevrelerinde yarattığı tedirginlikler; örneğin AB görüşme belgesinden, ülkemizde ‘‘eğitimin laik’’ olduğunu vurgulayan tümcenin ilgili bakan tarafından metinden çıkarılması ve iç sermaye çevrelerinin uyarılarının hükümet tarafından göz ardı edilmesi de güvensizliği büyütüyor. Her borç veren ve alan çok iyi bilir ki, para işlemlerinde karşılıklı güvenin azlığı yüksek risk demektir. Yüksek risk, paranın fiyatını, yani faizi yükseltir. Merkez Bankası’nın faizleri bu kadar yüksek oranda arttırmasının önemli bir nedeni de, eksikli yönetimine yönelik güvensizliği dengelemektir. Yüksek faiz, yüksek iç ve dış borç maliyeti demektir. Ülkenin borçları, faiz ve döviz kuru değişmelerine bağlı olarak ayrıca artacaktır. Yüksek faiz, geçen üç yılda, yabancı sıcak paranın 2.53’e katlanmasını sağladı. Bu yolla Türkiye’nin 40 milyar dolar dolayında bir kaynak kaybına uğradığı anlaşılıyor. Faizlerin yükseltilmesi, sıcak para ile soygun sürecine yeni boyutlar kazandıracaktır. Buna karşılık, yüksek faiz, daha az sabit sermaye yatırımı, daha az mal ve hizmet üretimi ve daha çok işsizlik demektir. Hükümetin Merkez Bankası yönetimini oluşturmadaki yıkıcı ve laikliği savunan kurumlara karşı saldırgan tutumu, ekonomiyi, yaz sıcaklarının yüksek toplumsal maliyetli dalgalarına atıyor. Hesabının görülmesi daha şimdiden ‘‘ahrete bırakılamayacak kadar’’ büyük olan bu maliyetin boyutları tam olarak ancak ilerde ortaya çıkacaktır. Ve bu zarara yol açanların sorumluluklarının hesabını vermeleri de... [email protected] Uluslararası danışmanlık şirketi Deloitte’un, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı işbirliğiyle düzenlediği ‘‘Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye’’ programıyla Türkiye’nin en hızlı büyüyen 50 teknoloji şirketi belirlenecek. 1995’ten bu yana dünyanın çeşitli bölgelerinde hazırlanan ‘‘Teknoloji Fast’’ listeleri ile şirketlerin büyüme performanslarının yanı sıra finansal güçleri de değerlendiriliyor. Geçen yılın birincisi Norveç’ten Catch Communications’ın son 5 yıllık büyümesi yüzde 77 bini geçiyor. 2004’ün birincisi İngiliz Lastminute’te ise bu oran yüzde 96 bin düzeyinde. Türkiye’de ilk kez bu yıl belirlenecek listeyle öncelikli amaç ise teknolojinin önemine dikkat çekmek. Şu ana kadar ‘‘Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye’’ programına başvuranların yüzde 52’sini yazılım firmalarının oluşturduğunu belirten Deloitte Türkiye Stratejik Planlama, İş Geliştirme ve Pazarlama Ortağı M. Sait Gözüm, ‘‘Proje ile ülkemizde son beş yılda en yüksek büyümeyi kaydeden 50 teknoloji şirketini belirleyecek ve nihai listeyi, dünyanın ‘En Hızlı Büyüyen 500 Şirketi’ listesini değerlendirmek üzere göndereceğiz’’ dedi. Programın temel amacının teknoloji şirketlerinin yurtiçin de ve yurtdışında bilinirliklerini arttırmak olduğunun altını çizen Gözüm’e göre yarışmanın ana amacı Türkiye’de yaygın olmayan teknoloji yatırımlarını arttırmak. Katılacak şirketlerin teknoloji, medya ve telekomünikasyon sektörlerinde en az 5 yıldır faaliyet göstermeleri; ciroya katkı yapan bir patent hakkına veya cironun önemli bir kısmını araştırmaya ve teknoloji geliştirmeye harcamaları gerekiyor. Kalkınma ajansları geliyor ANKARA AA Türkiye’de 12 bölgede bölgesel kalkınma ajansının kurulması öngörülüyor. Bölgesel kalkınma ajanslarının ilk planda İzmir ile Adana Mersin’de kurulması ve yıl içinde hayata geçirilmesi öngörülüyor. Ajansların, bölge plan ve programlarına dönük faaliyet ve projelere destek olarak gelişmişlik farklarının azaltılmasına katkı sağlamaları bekleniyor. Söz konusu iki kalkınma ajansına ilişkin kararnamenin çıkmasından itibaren, 1 ay içinde Kalkınma Kurulu’nun toplanması ve İzmir’de kurulacak ajans için 3 özel kesim temsilcisini seçmesi öngörülüyor. Ajanslar, bölgeler esas alınarak DPT Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulabiliyor. Ajanslar, tüzelkişiliğe sahip ve özel hukuk hükümlerine tabi olacak. Ulusal düzeyde koordinasyonu DPT tarafından sağlanacak ajanslar, yerel yönetimlerin planlama çalışmalarına teknik destek sağlayacak. Kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirecek. 7 bini yabancı yaklaşık 65 bin kişinin ziyaret ettiği fuarda iş bağlantıları kuruldu Şirketler Irak’a çalışacak ? Şölen Çikolata, 10 milyon dolarlık ihracatı ikiye katlamayı planlıyor. Özmen Un, yoğun talep aldı, ihracatı arttırıyor. Merinos Halı mağaza zinciri kurmayı planlıyor. Ekonomi Servisi Irak Uluslararası Fuarı, Türk şirketlerine yeni ihracat imkânı yarattı. AA’dan Zeynep Yücetaş’ın haberine göre, şirketlerin değerlendirmeleri şöyle: Şölen Çikolata Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Çoban: Irak’a geçen yıl 10 milyon dolar olan ihracatımızı 20 milyon dolara çıkarabiliriz. Özmen Un Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Özmen: Irak’a ihracatımız 2005’te 2 milyon dolar. Fuarın da etkisiyle yüzde 100’den fazla artışla 45 milyon dolar ihracat hedefliyoruz. Yoğun talep var, mal yetiştiremiyoruz. Acarsan Genel Müdürü Yunus Kösen: Fuar çok başarılı. Geniş bir yelpazede Irak’a ürün satıyoruz. 25 yıldır Irak ile ticari ilişkilerimiz var. Geçen yıl 188 bin ton sadece un ihracat ettik. Irak’a yıllık ihracat artışımız yüzde 25. Bu yıl fuarın da katkısıyla artış bekliyoruz. Merinos Halı’nın İhracat Müdürü Çağlar Kepekçi: Merinos markasını 3 yıldır ihracat yaptığımız Irak’ta yerleştirmek istiyoruz. Bunun için showroom açma planlarımız sürüyor. Geçen yıl Irak’a 1 milyon dolar halı ihracatı yaptık, 2006’da katlamayı planlıyoruz. Onun için Irak Uluslararası Fuarı’na katıldık. Beşler Makarna, Un, İrmik Gıda Sanayi Genel Müdürü Mesut Çakmak: Un ihracatımızda Irak en büyük pazarımız. 71 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Yeni iş bağlantıları ihracatımızı arttırmada önemli olacak. Özbulut Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Bulut: Irak’a ‘Mis’ markasıyla salça ve konserve satıyoruz. Irak’a ihracat artışımız bu yıl yüzde 30’dan fazla olacak. Bu yıl Irak’a meyve suyu ve süt de satacağız. Imperial Industry’nin birinci olduğu yarışmada, finale kalan 32 firmaya da plaket sunuldu. Goldaş Kuyumculuk adına plaketi Genel Müdürü Sedat Yalınkaya aldı. Goldaş, 32 ülkeyle yarıştı MONTE CARLO (AA) Ernst And Young’ın Monaco’da düzenlediği ‘‘Dünya Yılın Girişimcisi Yarışması 2006’’ya, Türkiye’den Goldaş katıldı. Çek Cumhuriyeti, ABD, Japonya, Hindistan, Macaristan, Singapur ve Türkiye’den daha önce bu ödülü alan 7 kişiden oluşan jüri, 32 ülkeden finale kalanlar arasından girişimcilik ödülünü kazananı belirledi. Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan’ın da aralarında bulunduğu jüri, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden Imperial Industry’yi birinci seçti. Finale kalan 32 firmaya da plaket sunuldu. Goldaş Kuyumculuk adına plaketi Genel Müdür Sedat Yalınkaya aldı. Galada Tarkan’ın ‘‘Fındık Kıran’’ adlı şarkısı eşliğindeki dans gösterisi de ilgiyle izlendi. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ Dünya borsaları bir aydır hem geriliyor hem de sert bir türbülans yaşıyor. Dünya ekonomisinin yüzde 30’u büyüklüğündeki ABD’de Dow Jones Sanayi İndeksi haftayı mart ayından bu yana ilk kez 11.000’in altında kapattı. Bir yaklaşıma göre, her dört yılda bir gelen (1990, 1994, 1998, 2002) düzeltmelerden birini yaşıyoruz. Benzer bir yaklaşım, Türkiye’de de faizler 175 puan arttırılınca Merkez Bankası’nı, gereken güveni piyasalara verdiği için alkışladı, belli ki burada da ‘‘kriz değil, düzeltme’’ senaryosu satılmaya çalışılıyor. Ancak, son bir yıldır yaşananlar, bu kez farklı bir noktada olduğumuzu düşündürüyor. Kırılma noktasında... Bu, iyimser ‘‘düzeltme’’ senaryolarına karşılık, gerek piyasaların gerekse de küresel dengesizliklerin, kırılma noktasına çok yakın bir yere geldiğini savunanlar da var. Ben bu noktaya çoktan ulaştığımızı ve kırılmayı gerçekleştirecek bir ‘‘olayı’’ beklemekte olduğumuzu düşünüyorum. İlk gerekçem, ABD ile Asya, özellikle Çin ve Japonya arasında oluşan cari hesaplar dengesizlikler. Bunları çok tartıştık; ABD’nin doları devalüe ederek aşmasının, ihraç kapasitesi iyice aşınmış olduğundan, çok zor olduğunu da. ‘‘Dengeyi’’ sağlamak için geriye, ABD ekonomisinin yavaşlaması, ithalatın kısılması kalıyor. Bu salt ABD’ye ihracat yapan ülkelerin ekonomileri açısından değil, bu ülkelerde ucuz işgücü kullanarak üretim ve ABD’ye ihracat yapan ABD çokuluslu şirketleri açısından büyük kayıplara ve bir küresel resesyona yol açabilecek bir gelişme. Bir diğer çözüm, bu yükü Avrupa’nın üstlenmesi. Ancak hafta sonu yapılan G8 maliye bakanları toplantısı öncesinde, AB grubu adına konuşan Lüksemburg Başbakanı ve Fransız Maliye Bakanı’nın, ‘‘Dengesizlikler bizden kaynaklanmıyor, yapacak bir şey yok’’ sözleri bu işbirliğinin gündemde olmadığını düşündürüyor. Öyleyse dengesizlikler bir küresel resesyona yol açana kadar artmaya devam edecekler. Mali piyasalardaki şekillenme bu noktaya çok yakın olduğumuzu gösteriyor. Gerçekten de (bu da ikinci gerekçem) mali piyasalarda risk ve kırılma beklentisi had safhaya ulaştı. New York Federal Reserve’in, geçen eylül ayında, türev piyasalarında, heç edilmiş fonların etkinliklerine bağlı olarak hızla artmakta olan risk düzeyinden kaygı duyarak 14 büyük yatı / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA kaybetmesi söz konusu. Bir dönemin sonu mu? Bu olup bitenlere daha geniş bir tarihsel perspektifle bakınca, bu soruyu sormamak elde değil. Ben bu soru üzerinde düşünürken Robert Wade’in New Left Review’deki (MartNisan 2006) ‘‘Choking the South’’ (Güneyi Boğmak) başlıklı denemesinde, çok yararlı ipuçlarına rastladım: Aslında öykümüz, Bretton Woods sisteminin çöküşüyle, dolaraltın ilişkisinin kopmasıyla, ABD’nin ithalatını karşılamak için altın bulundurmak yerine dolar basarak, istediği kadar hazine bonosu çıkararak ödeme imtiyazı elde etmesiyle başlıyor. Bu esnek döviz kurları, 1970 ve 1980’lerde sermaye hesaplarının serbestleştirilmesine bağlı olarak yaşanan bir likidite genişlemesini, esas olarak bir mali genişlemeye dayanan, 1989’dan sonra da ‘‘küreselleşme’’, ‘‘tarihin sonu’’ vb. olarak sunulan süreci getirdi. Aşırı üretim krizini aşmak için maliyet tarafından ücretlere, talep tarafından likidite genişlemesine (nakit ve kredi mekanizmasına), üretimden kaçan sermaye açısından da spekülasyona yüklenildi. Bence bu yolun sonuna aslında 199798 döneminde gelmiştik. Mali krizi borsa krizi, onu da küresel resesyon izliyordu ki, malum likidite genişlemesi... Şimdi neredeyiz? Bu sorunun cevabına ilişkin bir ipucunu da Ken Miller adlı emektar (61) bir yatırım bankerinin (Ken Miller Capital’in CEO’su) The Nation dergisindeki ‘‘Wall Street doesn’t like this war’’ (Wall Street bu savaşı sevmiyor, 08/06) başlıklı yazısında buldum. Miller, ‘‘Çok fazla dolar çok az sayıda yatırım olanağının peşinde koşuyor’’ dedikten sonra, artık, eskiden finanse etmeyi çok sevdiğimiz ‘‘demiryolları, otomobiller, telekomünikasyon gibi büyüme eğilimli sanayiler de yok’’ diye yakınıyor. ‘‘Bu yüzden türevler... gibi yeni yöntemler geliştirdik... ama risk sorunu hiç beklenmedik bir biçimde geldi kapıya dayandı.’’ Bunlardan benim anladığım şu: Artık, spekülatif yollarla birikimi sürdürme dönemi kapanıyor. Spekülatif riskler çok arttı, malisermaye artıdeğeri bölüşme gibi dolaylı birikim yerine, doğrudan üretimini finanse etmeye yönelik bir birikimi özlüyor. Tüm bunlar bir kriz yönetim modelinin ‘‘küreselleşmeciliğin’’ tükendiğini, bir geçiş dönemine girildiğini gösteriyor. Sorun şu ki; henüz geleceği görmek çok zor. Ama kimi ipuçları da yok değil. (Çarşambaya, Türkiye’yi de göz önüne alarak devam edeceğim.) EK UÇAK SEFERLERİ DÜZENLENDİ Bu Kez Farklı Olabilir! Irım bankasının yöneticileriyle yaptığı bir toplantıyı aktarmıştık. Geçen hafta Cumhuriyet, Avrupa Merkez Bankası’nın ani risklere dikkat çeken raporunu aktardı. Aynı hafta Hong Kong yönetimi de benzer kaygıları dile getirdi (Financial Times, 07/06). Faizlerdeki global yön değişikliği, piyasadaki likidite daralması (Bkz: E.S. Browning, Wall Street Journal, 30/05/06); ‘‘Carry Trade’’ (Düşük faiz bölgelerinden al, yüksek faiz bölgelerine yatır) işlemlerinde, maliyeti yükselterek hesapların kapatılması eğilimini getiriyor (Liz Rappaport, Thestreet.com, 08/06/06). Bu hesaplar kapanırken büyük bir ‘‘olay’’ çıkma olasılığı giderek yükseliyor. Morgan Stanley’in Asya uzmanı Andy Xie de, ‘‘Likidite köpüğü sönerken dövizler zayıflar. Merkez bankaları da bir krizi önlemek için kemerleri daha güçlü sıkabilirler. Bu da ülkeleri resesyona iter’’ diyor (Global Economic Forum, 09/06). Ayrıca, Wall Street’in gurularından ve DeVoe Report’un editörü Raymonf Devoe’nin 1995’te bir yorumunda uyardığı gibi, ‘‘Finansal tarihteki tüm spekülatif hummaların arkasında likidite genişlemesi oluyor. Her şey çok iyi gidiyor, para gelmeye devam ettiği sürece’’... Morgan Stanley’den Roach’ın sık sık vurguladığı gibi, beş yıldır tarihin en büyük likidite genişlemesini yaşıyoruz, bu da tarihin en büyük ‘‘Carry Trade’’ ve borç türevleri hummasını körükledi. Şimdi likidite daralıyor, faizler artıyor... Zaten tarihe bakınca, her önemli borsa ‘‘düzeltmesinin’’ arkasından, örneğin, 1987’de ve 2000’de olduğu gibi, bir resesyonun geldiğini görüyoruz. Bu resesyon, köpüklerin artıklarını, verimsiz işletmeleri temizliyor, sermaye birikimi için yeni bir atılım alanı açıyor. Ancak 2001’de resesyon, değindiğim mali genişlemeyle yarıda kesildi, borsa köpüğünden çıkan spekülatif enerji gayrimenkul piyasalarına yönlendirildi. Kapasite fazlası sorununu hafifletecek yıkım yaşanmadı; sorunlar ağırlaşmaya bırakılarak ertelendi. Şimdi yeniden gelip kapıya dayandılar. Üstelik, dünya ekonomisindeki enflasyonist gelişmelere, en son, geçen hafta Rusya örneğinde gördüğümüz gibi (Financial Times 09/06), MB’lerin korunmak için portföylerindeki doları azaltma, altına yönelme eğilimlerine bakarak, yeni bir mali genişleme olasılığının gündemde olmadığını söyleyebiliriz. Aksi takdirde doların uluslararası konumunu Fuara 800 işadamı katıldı Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye’de düzenlenen fuarlara yabancı katılımının hızla arttığını belirterek Türkiye’nin bölge ticaretinin merkez olmaya başladığını söyledi. Dün sona eren Uluslararası Irak Fuarı’nın bunun en somut göstergesi olduğuna dikkati çeken Tüzmen, Uluslararası Irak Fuarı’na 30 ülkeden 200’e yakın firmanın katıldığını, fuarı ziyaret eden 65 bin ziyaretçiden 7 binini yabancıların oluşturduğunu söyledi. Etkinliği organize eden Forum Fuarcılık’tan yapılan açıklamada da Irak Uluslararası Fuarı’nı Iraklı işadamlarının yanı sıra Suriye, Ürdün, Gürcistan, İran, Lübnan, Mısır, İtalya, Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve Güney Kore’den gelen 800 işadamının gezdiği kaydedildi. Fuar nedeniyle Türk Hava Yolları’nın Gaziantep’e ek uçak seferleri düzenlediği bildirilen açıklamada, Gaziantep ile İstanbul arasında toplam 27 ek sefer gerçekleştirildiği ifade edildi. Üreticilerden ‘akü’ uyarısı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Elektronik aletlerle evlere de giren akümülatörlerin ömrünü tamamladığında asla kırılmaması, açılmaması ve yakılmaması gerektiği bildirildi. Tüm Akü İthalatçıları ve Üreticileri Derneği Başkanı Mustafa Akalp, yaptığı açıklamada, atık akümülatörlerin maruz kalmamak için atık akümülatörlerin toplama, taşıma ve geri dönüşüm safhasında belli tedbirlerin alınması ve uygun koşullarda bu işlemlerin yapılmasının çok önemli olduğunu anlattı. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle