27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2006 PAZAR 2 ‘‘Tarihle Yüzleşmek’’... Sevgili dostum Emre Kongar’ın son kitabının adı... Bir haftada onuncu baskıyı bulmuş! Hep böyledir, Prof. Emre Kongar’ın yapıtları, roman da olsa, toplumsal bir çalışma da olsa, bilimsel bir araştırma da olsa, pek çok okur bulur. Önce, yazmasını, anlatmasını bilir. Ele aldığı konuya sıcak bir yaklaşım gösterir. Bu yüzden rahat okunur. Her yeni kitabıyla da bizlere yeni şeyler öğretir... Ben, henüz kitabı okumadığım için, kesin bir yorum yapmak istemem. Beni ilgilendiren, yüzleşme sözcüğüdür. Önce, yüzleşme nedir? Bir gerçekle ya da gerçek sayılan, bizlere doğru diye gösterilen bir olaya, bir insana, bir konuya yaklaşma mıdır? Tarih, bir bilim midir? Valéry’ye göre değildir. Bilim kesinliktir... Hiç değilse, belli bir zaman süresince kesin diye kabul edilen bir şeydir, bir durumdur. Bilim de değişir, yenileşir, derinleşir. Eski anlayışları, ilkeleri, tasarımları atar, yenileriyle karşımıza çıkar... Eski zaman tarihçileri günü gününe not alırlardı. Daha da çok ülkenin başındaki insanlarla ilgilenirlerdi. Onların OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL yaşamlarını, savaşlarını, yaptıkları, ettiklerini anlatırlardı. Pek azı o günlerin gerçek toplumunu, gerçek insanını yazmıştır, yazmaya gerek duymuştur. Tarih baştan başa bir kişisel yorumlamalar demetidir. Yazana göre değişir olaylar, değiştirilir, bambaşka bir nitelik kazanır. Yazılan birçok eleştiriden, daha çok övgüden öğrendiğime göre Kongar, bizlere gerçek diye anlatılan, okullarda öğretilen tarihi gerçeklerimizi bir bir ele almış, kendince yorumlayarak okura sunmuş... Eskiden yazılanlar neye dayanıyordu, Emre’nin yorumları neye dayanıyor? Başka biri çıkar da ‘Hayır bu yorumlar yanlıştır, gerçek doğru şöyledir’ diyebilir. Onun yorumunu da pek çokları, gerçeğin kendisi sayabilir! Yüzleşme olayı beni hep düşündürmüştür. Bir ömür boyu yaşadığımız bir Önce Kendimizle... Yüzleşme! şeydir bu. Durmadan yüzleşiriz; arkadaşla, dostla, düşmanla, olayla, eşya ile gelmişle gelecekle, bilimle, sanatla, edebiyatla, insanoğluyla!.. Ne kadar sayılmaya değer varsa, değersizlik varsa, hepsi karşımızdadır. Bize bakarlar, bizi kendi dünyalarına çekmek isterler... Ama gerçek yüzleşme kendimizle yapılandır. En korkuncu da budur, kendinle yüzleşmek!.. Kendinle hesaplaşmaktır bu! Gelmişinle geçmişinle, hatta geleceğinle!.. Zaman zaman benim de yaşadığım bir ruh hali... Ta çocukluğundaki bir olay, bir çatışma, bir dargınlık, bir aşk, bir dostluk zaman içinde yitip gitmez, birden karşına çıkar, ‘yüzleş’ benimle der! En zoru budur, kişinin kendisiyle yüz yüze gelmesi!.. Aynalarda bile görünmeyen bir gerçektir, karşınıza çıkan, çıkacak olan!.. Ama hepimizin yapması gereken bir iş; politikacısından sanatçısına, işadamından işçisine, memuruna, askerinden siviline kadar herkesin... Emre Kongar’ı da yeni yapıtından ötürü kutlamak isterim. Bakın, daha adı bile, beni nerelere götürdü? Ya, bir de okumuş olsaydım!.. Bedeli Kim Ödesin? üşününüz, birisi bilerek taş atıyor, komşunun pencere camını kırıyor. Ardından, orada toplananları ev sahibine karşı kışkırtıyor, ağır sözlerle ona hakaret ediliyor. Ortaya çıkan bedeli kimin ödemesi gerekir? Ev sahibine, ‘‘Arkadaş, sen bu mahalleden ayrılmayı düşünüyor musun?’’ der misiniz? Yoksa, taşı atana, ev sahibinin aşağılanma ortamını hazırlayana bir yaptırım mı istersiniz? Berlin’de yaşanan, bu örneğin aynısıdır. Başbakan, türbanlı bir kadının şikâyetiyle, Berlin Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik’i azarladı. Tavrıyla büyükelçiyi yalnızlaştırdı, dışladı. O havayla salondaki yağdanlıklarca Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi yuhalandı, onuru kırıldı, hiçlendi. Manşetlerde ‘‘skandal!’’ biçiminde yer aldı. PENCERE Kuran’da Organ Nakli ve Faiz... Bir süreden beri medyamızı ileri geri tartıştıran önemli sorun nedir?.. Organ nakli!.. ? Dünyada organ nakli piyasasının mafyası bile çoktan kuruldu; azgelişmiş, yoksul, çaresiz, zavallı ülkelerdeki fakir fukaranın organlarını çalarak ya da satın alarak zengin ülkelere taşıyan çetelerin bini bir para... Düşkün toplumlarda acından geberen insanların organlarını toplayıp zengin kapitalist ülkelerin refah içinde yaşayan seçkinlerine sunmak, piyasa ekonomisinin bir başka yüzü mü?.. Azgelişmiş coğrafyada kepazeliğin bini bir para!.. Çok gelişmiş coğrafyadaki kepazelik ise tüm yerkürenin ortak yaşam biçimine dönüşüyor... Bir gün gelecek, insanlık insana yakışır bir yaşama düzenine elbet kavuşacak... Şimdilik o düzene çok uzaktayız!.. ? Ancak ülkemizde organ nakli piyasasında bir başka kepazelik daha yaşanıyor... Bir yobaz çıkıp ahkâm kesti: Organ nakli İslamda yasaktır ve de günahtır... Al başına belayı!.. Kız böbreğini babasına verecek değil mi?.. Vazgeçiyor.. Neden?.. İslamda yasak!.. Şimdi tartışma başladı: Yasak mı, değil mi?.. Tanrı cümlemize akıllar versin, 21’inci yüzyılda bu gibi konuları Türkiye’nin gazetelerinde, televizyonlarında tartışmak marifetini gösteren bizler, dincilik mezesine İslamcılığı katık edip softalık sofrasında aklımızı fikrimizi yiyip bitirdiğimizden, söylenecek bir şey yoktur... Artık her şey nafile!.. ? Ancak bir konu öteden beri esrarını koruyor... Kuranı Kerim’de organ nakli üzerine ahkâm var mı?.. O dönemde organ nakli var mıydı?.. Kutsal kitap Kuran’da, tesettür üzerine bile açık seçik ya da kesenkes bir hüküm yok... Ama faiz üzerine var!.. Türbandan organ nakline dek her şeyde ahkâm kesen sözüm ona Müslümanlar, iş faize gelince neden hık pık sus pus?.. Önceki gün bu köşede faizin haram olduğuna ilişkin Kuran ayetlerini yayımlamıştım!.. Baktım dinci gazetelerde ne bir ses ne de bir nefes... Ne keyifli Müslümanlık bu!.. Faizleri cebellezi ettikten sonra karını kızını türbana sarıp çarşafa dolayıp Müslümanlık tasla!.. Türkiye’de koltuğa oturmak için Müslümanlık taslayanlar, kutsal İslama en büyük saygısızlığı sürdüren üçkâğıtçılardır. D Gözler, büyükelçiye döndürüldü. Acaba, istifa edecek mi, sorusu atıldı ortaya. Nasıl bir yol izleyecek, diye yorumlar yapıldı. İşin özü gözden kaçıyor mu? Saptırılıyor mu? Bilerek, yanlış yola mı giriliyor? Çağdaş bir ülkede olsaydı bu olay, acaba nasıl ele alınırdı? Tepkiler kimin üzerinde toplanırdı? Kimin istifası istenirdi? Kısacası, bedel kime ödetilirdi? İstifa etmesi isteniyorsa, o kim olmalıydı? Benzer haberler, nerdeyse günaşırı duyulur oldu. Büyükelçinin yerin dibine batırıldığı günün dökümü daha bereketli geldi. Yeşil sermayeye para kaptırdığı için yardım isteyen vatandaşın ağzı anında kapatıldı: ‘‘Paraları verirken bana mı sordunuz?’’ Bu işin peşini süren ise ‘‘sahtekâr’’lıkla ödüllendirildi. Nusret ERTÜRK Eas No: 1994/7 / Karar No: 1997/4 Davacılar Ahmet Arpacı ve Mehmet Arpacı tarafından davalılar Meliha Yağlı ve arkadaşları aleyhine Saraydüzü Kadastro Mahkemesi’ne açılan tespite itiraz davasının 07.05.1997 tarih 1994/7 Esas 1997/4 Karar sayılı kararı ile açılan davanın reddi ile, Sinop ili, Saraydüzü ilçesi Yenice köyü Kuşpınarı mevkiinde bulunan 1584 parsel nolu taşınmazın tapulama tutanağı ve komisyon kararının iptaline karar verilmiş olup; Verilen karar davalılaradan Meliha Yağlı, Gülizar Urkan ile Şükrü Urkan mirasçıları Erol Urkan, Kadir Urkan, Şaban Urkan’a; Ayşe Urkan mirasçıları Ali Urkan’a tüm aramalara rağmen tebliğ edilememiş olup; Yukarıda isimleri yazılı davalılara kararın ilamın yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde temyiz edilemediğinden kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 28311 BOYABAT KADASTRO MAHKEMESİ’NDEN (SARAYDÜZÜ) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle