17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER Danıştay, ‘Manisalı gençlere’ 10 bin YTL ödenmesinin idarenin kusuruyla örtüşmediğini belirtti: DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Erbakan Bozdursun Altını, Ödesin Parayı! Necmettin Erbakan’a “hırsız” diyemezsiniz, hem yanlış olur hem de belki hakarete girer. Her ne kadar hazret, devletin 11 trilyon lirasını iç etmişse de, başka bir deyişle, içlerinde tüyü bitmemiş yetimlerin de hakkı olan ve halktan toplanan paraların üstüne oturmuşsa da, çıkıp da ona hırsız demeye kalkarsanız hakkınızda dava açar ve şeref ve haysiyetinin tecavüze uğradığını söyleyerek tazminat ister. Eh koca Necmettin Erbakan’ın şeref ve haysiyeti de öyle az buz olmadığına göre, yüklüce bir tazminatı şakır şakır ödemek zorunda kalırsınız. Boru değil! Burası Türkiye, burada hukuk devleti var. Necmettin Erbakan’ın anlı şanlı avukatları var, Meclis’te şu anda taraftarı olarak görünmek istemeseler bile, kendisine minnet duymaları gereken yetiştirmeleri var. Onun için siz siz olun, zinhar Necmettin Hoca’yı hırsızlıkla suçlamaya kalkmayın! Yoksa gidersiniz okkanın altına... Peki de Necmettin Erbakan’a ne diyeceğiz? Sahtekâr dersek acaba olur mu? Ortada evrakta sahtekârlıkla devletin 11 trilyonunun Necmettin Erbakan tarafından iç edildiğine dair mahkemece verilmiş bir karar var. ??? Demokratik toplumlar her türlü sahtekârlığı cezalandırmıyorlar. Örneğin Türkiye’de şeriatı egemen kılmak isteyen birisi kendisinin laik olduğunu ileri sürse bu düpedüz sahtekârlıktır. Herkes de bunun böyle olduğunu kabul eder, belki takıyyeci zatın kendi görüşüne göre bu sahtekârlık mubahtır, ama toplumun çoğunluğu için böyle değildir bu. Ya da şeriatı egemen kılmak isteyen biri çıkıp da “Atatürk sağ olsaydı benim partime girerdi” dese bu da düpedüz bir sahtekârlıktır. Ama demokrasilerde bütün sahtekârlıkların yaptırımı yoktur. Yani yukarıdaki davranışlar, müsaadeli ve yaptırımsız sahtekârlıklardır. Dilediğin kadar yap! Aksi olsa, her sahtekârlığa yaptırım uygulansa, demokrasi olmaz, çünkü demokrasilerde siyasetçilerin halkı aldatma özgürlüğü vardır, tabii halkların da aldanma özgürlükleri. Demokrasilerde, halklar diledikleri kadar aldatılabilirler, bunun aldanan için de, aldatan için de bir yaptırımı yoktur. Yalnızca olgun toplumlarda, aldatılanların kültür ve bilgi düzeyleri, zekâları üstünse, kendilerini aldatanları bir daha seçmeyerek iktidardan indirirler ve hor görmenin kahredici duvarıyla çevrelerler. ??? Ama iş sahtekârlıkla devleti dolandırmaya, yani kamunun parasını çalmaya gelince her şey değişir. Devlet akçeli işlerde, alacağına şahindir. Böyle bir davranışın yaptırımı da vardır. Devlet adamı hem hapse mahkum eder hem de halkın çalınan parasını tahsil eder. Kötü niyetleri kişiler, paranın tahsilini, başka hırsızların hizmetine sunmanın ilk girişimi olarak algılarlar. Bizim gibi, demokrasiye bağlı, iyi yurttaşlar ise bu paranın kamu yararına harcanacağına içtenlikle inanırlar. Necmettin Erbakan’ın durumuna gelince... Kendisi devletin 11 trilyonunu iç etmekten hapse mahkum oldu. Her ne kadar şeriatın kestiği parmak acımaz derlerse de Hoca’nın canı fena halde acıdı. Kocamış haliyle hapis yatmayı içine sindiremedi. Neyse ki yetiştirmeleri imdada koştular ve cezasını evinde çekmesini sağlayacak düzenlemeyi yaptılar. Artık herkes biliyor ki Necmettin Hoca yalısında çekecek cezasını. Kışın kışlığında, yazın yazlığında çekebilir mi, onu bilmiyoruz. Bilmediğimiz, karanlıkta kalan bir nokta daha var, o da Hoca’nın ödemeye yanaşmadığı 11 trilyonun nasıl tahsil edileceği... Bu nokta tam bir muamma. Oysa Hoca’nın dünya kadar parası var, yalılarının, hisse senetlerinin, gayrimenkullerinin yanı sıra bilmem ne kadar da altını var. Bu durumda, içinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı da bulunan parayı ödememek ayıp oluyor, vicdansızlık oluyor. Hoca bozdurmalı altını, ödemeli parayı. Değil mi? Bir kez daha sesleniyorum: Necmettin Hoca, bozdur altını, öde parayı! İşkenceye verilen tazminat az ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ‘‘Manisalı gençler’’in gözaltına alındıktan sonra emniyette gördükleri işkence nedeniyle İçişleri Bakanlığı aleyhine açtıkları manevi tazminat davalarının temyiz istemleri sonuçlanmaya başladı. Danıştay, yerel mahkemenin 7 gence ödenmesine karar verdiği 10’ar bin YTL’lik tazminatı az buldu. Danıştay kararını, ‘‘Olayda idarenin kusuru dikkate alındığında belirlenen manevi tazminatın, duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa giderecek, idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı’’ gerekçesine dayandırdı. Danıştay, manevi tazminatın faiziyle ödenmesini de istedi. İzmir DGM’de yargılanıp beraat eden Manisalı gençlerden 7’sinin İçişleri Bakanlığı aleyhine açtıkları manevi tazminat davasında, Manisa İdare Mahkemesi’nce verilen kararların ? Danıştay, işkence gören gençlere ödenmesine karar verilen 10 milyar liralık tazminatı az buldu. Kararda, yerel mahkemenin belirlediği tutarın “Duyulan ıstırabı kısmen de olsa giderecek, idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı’’ belirtildi. temyiz incelemesi sonuçlandı. Gençlerin 25 bin YTL’lik manevi tazminat istemine karşılık, Manisa İdare Mahkemesi, 10’ar bin YTL manevi tazminat ödenmesine hükmetmişti. Gençlerin yanı sıra İçişleri Bakanlığı’nın da temyiz istemini inceleyen Danıştay 10. Dairesi, idare mahkemesinin 7 gence ödenmesine karar verdiği 10’ar bin YTL’lik tazminat miktarını az buldu. Dairenin kararında, manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi, yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak oranda olması gerektiği belirtildi. Kararda, dava konusu olayda, idarenin kusuru, olayın oluş şekli ve zararın niteliği dikkate alındığında mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa giderecek, idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığının görüldüğü vurgulandı. Kararda, şöyle denildi: ‘‘Dolayısıyla mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı yetersiz bulunduğundan, manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak belirtilen ölçütlere göre manevi tazminatın mahkemece yeniden belirlenmesi, ayrıca manevi zararın telafisi için hükmedilecek tazminata idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda, idare mahkemesi kararının, hükmedilen manevi tazminatın miktarı ve manevi tazminata faiz yürütülmemesine ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir.’’ Danıştay 10. Dairesi, İçişleri Bakanlığı’nın temyiz istemini ise reddetti. Yerel mahkeme kararının, 10 bin YTL ’lik manevi tazminatın davalı idareden tahsiline ilişkin bölümünü onayan 10. Daire, yerel mahkeme kararının, ‘‘10 milyar liradan fazlasına ilişkin manevi tazminat isteminin reddi ve manevi tazminata yasal faiz yürütülmemesine’’ ilişkin bölümünü ise oybirliğiyle bozdu. Yerel mahkeme, kararın bozulan kısmıyla ilgili verdiği ilk kararda direnirse dosya İdari Da va Daireleri Kurulu’na gelecek. Manisalı gençler davası Manisa’da, 26 Aralık 1995 tarihinde DHKPC’ye yönelik operasyonda gözaltına alınan 15 genç, sevk edildikleri mahkemede, kendilerine işkence yapıldığını ve ifadelerinin baskı altında alındığını söylediler. İzmir DGM, 1997’de sanıklardan 5’i hakkında beraat, 5’i hakkında 12.5 yıl, 4’ü hakkında 2.5 yıl, 1’i hakkında ise 3 yıl 9 ay hapis cezası vermiş, ancak bu karar, Yargıtay tarafından bozulmuştu. Kararın bozulması üzerine dava yeniden başlanmış, ancak Manisa Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 gence işkence yaptığı saptanan polislerin davasının sonucu beklenmişti. Polislere, işkence yaptıkları her kişi için 10’ar ay hapis cezasının verilmesi üzerine, gençlerin tümünün beraatına karar verilmişti. EMNİYET SÖZCÜSÜ: DİYARBAKIR Bilgi sızması bizi de rahatsız etti ? Emniyet Sözcüsü Çalışkan, Atabeyler soruşturması sırasında Emniyetle Genelkurmay arasında yaşandığı ileri sürülen çatışma iddialarının doğru olmadığını belirtti. Çalışkan, emniyet içinde gruplaşmalar belirlenirse gerekenin yapılacağını söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan, Atabeyler soruşturmasıyla ortaya çıkan kurumlar arası çatışma iddialarını değerlendirirken, devletin tüm kurumlarının anayasa ve yasa çerçevesinde işbirliği içerisinde çalıştığını, hiçbir kuruma karşı emniyetin tavrının olmadığını söyledi. Haftalık bilgilendirme toplantısında Çalışkan, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. ‘‘Eryaman operasyonu konusunda Genelkurmay ile Emniyet teşkilatından yapılan açıklamalarda, bilgi verilmesiyle ilgili çelişkiler bulunduğu’’nun belirtilmesi üzerine ise Çalışkan, şunları söyledi: ‘‘Devletin tüm kurumları anayasanın ve kanunların kendilerine verdiği yetki, sorumluluk çerçevesinde işbirliği içerisindedirler. Hiçbir kuruma karşı bir tavrımız yoktur ve söz konusu bile olamaz. Tahkikatın daha başındayken bu olayla ilgili bazı bilgilerin yanlış ve kasıtlı olarak basına sızdırılması, gerçekten bizi de çok rahatsız etmiştir. Bunu yapanları araştırmaktayız. Sızdırılma yapıldıysa, sizlere yapıldı. Birlikte işbirliği içerisinde bu konunun aydınlatılmasında sizlerin de yardımlarınızı bekliyoruz.’’ Bir gazetecinin, ‘‘Genelkurmay önünde Eryaman operasyonuyla ilgili zarf dağıtan kişilerle ilgili somut tespitiniz var mı’’ sorusuna da Çalışkan, böyle bir tespitlerinin olmadığı karşılığını verdi. İsmail Çalışkan, olayla ilgili iki emniyet müdür yardımcısının savcılıkta ifade verdiğini belirterek, bu kişilerle ilgili ayrıca müfettiş görevlendirildiğini de bildirdi. Kayıp çocuk cezaevinde bulundu ? Yetiştirme yurtlarında kaybolan 34 çocuk arasında olan D.M’nin kapkaç suçundan cezaevine girdiği ortaya çıktı. DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’da çocuk yuvası ve yetiştirme yurdunda 1990’lardan bugüne kaybolduğu ortaya çıkan 34 çocuktan bir tanesi cezaevinde ortaya çıktı. Diyarbakır’da Valilik İnsan Hakları İl Kurulu tarafından oluşturulan komisyonların, çocuk yuvası ve yetiştirme yurduyla ilgili hazırladıkları raporda 1990’lardan bugüne kadar 34 çocuğun kaybolduğu ortaya çıkmıştı. Yapılan araştırmada, kaybolan çocuklar arasında adı geçen D.M’nin bir süre önce kapkaç suçundan cezaevine konulduğu ortaya çıktı. Kaybolduğu belirtilen çocuklardan bazılarının da çeşitli suçlara karıştığı belirtilirken, çocukların kaldığı yurt müdürlüklerinin kayıplara ilişkin emniyet yetkililerine bilgi vermediği anlaşıldı. Emniyet yetkilileri, kayboldukları belirtilen çocukların adreslerine giderek çalışma başlattı. Cumhuriyet TIR’ı Bursa’da Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu tarafından hazırlanan ve içerisinde 103 adet Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı bulunan ‘‘TESK Cumhuriyet TIR’ı” Bursa’ya geldi. Bursalı yurttaşlar TIR’a yoğun ilgi gösterdi. (Fotoğraf:AA) Nâzım yurttaşlığa doğru... Danıştay, Başbakanlık’ın itirazını reddederek, vatandaşlıktan çıkarmanın iptali istemini esastan görüşme kararı aldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, ünlü şair Nâzım Hikmet’in vatandaşlık davasını esastan görüşecek. Bu karar, Bakanlar Kurulu kararıyla yurttaşlıktan çıkarılan Nâzım Hikmet’in vatandaşlığa kabulüne bir adım daha yaklaşılması olarak değerlendirildi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kaldığı ve çıkarma kararının nüfus kütüğüne tesciline ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın esastan görüşülmesi kararına Başbakanlık’ın yaptığı karar düzeltme istemini reddetti. Kemal İnebolu adlı vatandaş, Nâzım Hikmet’in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kaldığı hususunun tespiti ile hakkında 8 Mart 2002’de form düzenlenerek vatandaşlıktan ıskatın (çıkarılması) iptali istemiyle Danıştay’da dava açmıştı. Danıştay 10. Dairesi, İnebolu’nun ‘‘dava açma ehliyeti bulunmadığı’’ gerekçesiyle davanın reddine karar vermişti. İnebolu, bu kararı temyiz ederek bozulmasını istemiş, bir üst kurul olarak konuyu görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, temyiz istemini yerinde görerek 10. Daire’nin kararını bozmuştu. Başbakanlık’ın bu kararının düzeltilmesi istemini de görüşen kurul, bu istemi reddetti. Kurulun kararı bağlayıcı nitelik taşıdığı için Danıştay 10. Dairesi, söz konusu davayı esastan inceleyerek karara bağlayacak. Fethullahçı yapılanma Bir gazetecinin, ‘‘Emniyet teşkilatında Fethullahçı polislerden söz ediliyor. Böyle bir şey var mı’’ şeklindeki sorusu üzerine de Çalışkan, emniyet mensuplarının Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkeleri, anayasa ve yasa çerçevesinde görev yaptığını savundu. Çalışkan, bu tür iddiaların objektif olması durumunda, geçmişte olduğu gibi yine gerekenin yapılacağını söyledi. Gay Polis Birliği’nin bir toplantısına Türk Emniyet Teşkilatı’nın da davet edildiği belirtilerek, bu davete katılınıp katılınmayacağının sorulması üzerine Çalışkan, ‘‘Davet geldi mi, gelmedi mi bilmiyorum. Ama biz bu birliğe üye değiliz’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr VEFAT Kütahya eşrafından Merhume Emetullah ve Merhum Mehmet KARAA’nın kızları, Merhume Edibe Hanım ve Merhum Ahmet Hamdi Bey’in gelinleri, Merhume Esma KAROL, Merhume Münire ABLUM, Yüksel GÜLENLER ve AfetŞükrü KARAA’nın kardeş ve ablaları, BİNGÖL, BUĞRA, DOĞAN, ERTÜRK, KURULAY, TEMİZ, TULGA, ULUSOY ailelerinin yengeleri, Türkan ve Merhum Mustafa KURAK’ın dünürleri, Cem ve Ayşegül’ün babaanneleri, Zehra BUĞRA’nın kayınvalidesi, Edibe ve Dursun BUĞRA’nın anneleri, Merhum Muzaffer BUĞRA’nın eşi FATMA BUĞRA vefat etmiştir. Cenazesi 10 Haziran 2006 Cumartesi günü (bugün) Fatih Camii’nde kılınacak öğle namazını takiben SilivrikapıAyvalık Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. AİLESİ Ebu Musab El Zerkavi bir teröristti, binlerce masum insanın canına kıydı. Su testisi su yolunda kırılır misali, kendisi bombalarla ortalığı kana bularken, onun sonunu da bir bomba getirdi. Irak’ta El Kaide’nin yaptıkları, en çok Irak halkına zarar veriyor. El Zerkavi’nin öldürülmesi, işgalci güçler açısından önemli bir başarı sayılır. Direnişin liderini öldürmek önemli bir adım. El Zerkavi’nin yaptıkları korkunç ve insanlık dışı, bu konuda bir tereddüdümüz yok. Onun yaptıkları, işgal kuvvetlerini haklı gösterebilir mi? Irak’ın işgalinden önce Irak’ta Zerkavi türü bir katiller topluluğu eylem yapabiliyor muydu? Zerkavi’yi yıllardır koruyan ve kollayan ortam, Irak’ın işgal ortamıdır. ABD ve müttefikleri Irak’ı ‘‘demokrasi götürmek’’ amacıyla işgal ettiklerini söylediler. 2003 yılından bu yana Irak’a demokrasi yerine ölüm ve çete egemenliği geldi. İşgalci güçler ve Zerkavi birbirlerine Zerkavi’leri Yetiştiren Toprak karşı bile olsalar iki taraftan Irak halkına kan kusturdular, kusturmaya devam ediyorlar. ??? Ortada iddia edildiği gibi ne demokrasi var ne de istikrar. Saddam’ın despotik yönetimi altındaki Irak, her şeye rağmen birlik içindeydi. Şimdi, ABD emperyalizmi işgali altındaki Irak’ın geleceği belirsizlik içinde. Birleşik bir Irak, bu sürecin sonunda kalacak mı? Bunu kimse garanti edemiyor. Şiiler, Sünniler ve Kürtler üç ayrı güç olarak Irak’ta federatif bir yapı oluşturuyorlar. Bu federatif yapının nereye gideceğini kimse bilmiyor. Kuzey’de Kürtler oldukça özerk ve bağımsız bir yapı oluşturdular. Kendi orduları, üniversiteleri, paraları, meclisleri var. Yarın ABD egemenliği kalkınca herkes kendi yoluna gidebilir ve Irak parçalanabilir. Böyle bir durumda bölgesel istikrarsızlık daha da artabilir. Ebu Musab El Zerkavi, Irak’taki bataklıkta büyüdü, gelişti ve etkili oldu. O bataklık hâlâ olduğu yerde duruyor. ABD ve müttefikleri işgalci güçler olarak Irak halkının dostluğunu kazanamadı. İşgale öfke sürüyor. İşgalcilere öfke sürüyor. Bu nedenle bu öfkenin yeni Zerkavi’ler yaratması da kaçınılmaz. ??? Bu noktada şiddet konusunu da yeniden tartışmak gerekiyor. Iraklı direnişçiler şiddete başvuruyorlar. Bunların bir kısmı silahsız halkı da hedef alıyor ve terör yolunu izliyor. Irak’taki direnişçilerin hangisinin terörist, hangisinin haklı direnişçi olduğunu ayırt etmek de o kadar kolay değil. Neden bu ayrımı yapmakta zorlanıyoruz? Çünkü işgalci kuvvetler de şiddete başvuruyorlar. Hemen her gün ABD kuvvetlerinin masum halka yönelik bombalama eylemlerine giriştiğine, çocukları ve kadınları kurşuna dizdiğine ilişkin haberler alıyoruz. ABD ve işgalci güçlerin bu eylemlerine ne ad vereceğiz? Bunlar demokratik eylemler kategorisine mi giriyor? ??? Irak’ın düzenini, Ortadoğu’nun düzenini kimler bozdu? Düne kadar Ortadoğu’daki baskıcı rejimleri destekleyen ve onları ayakta tutan ABD değil miydi? Ürdün’de, Mısır’da, Suudi Arabistan’da demokrasi mi var? Oradaki yönetimleri kim ayakta tutuyor? Halkına yabancı bu baskıcı yönetimler, adım adım İslamcı hareketlerin gelişip büyüdüğü bir ortamı yarattılar. Mısır’da, Ürdün’de, Lübnan’da İslamcı akımlar geçmiş ten çok daha güçlüler ve halkın desteğini sağlamış durumdalar. Bunun sorumlusu kim? ??? Filistin’de Hamas’ın iktidara gelme sürecinin asıl nedenini ABD ve müttefiki İsrail bilmiyor mu? Filistin’deki İsrail baskısı, adaletsizliği Hamas fanatizmini körükleyip güçlendirdi. Daha önce solun güçlü olduğu Filistin’de İsrail’e artan öfke içinde İslamcılık yaygınlaştı, fanatik eğilimler sempati topladı. Ebu Musab El Zerkavi bir sonuçtur. Yarın benzerleri onu takip edebilir. Bölgede adaletsizlik, haksızlık ortadan kalkmadan, Filistin sorununa adil bir çözüm bulunmadan daha çok Zerkavi avı yapılır, daha çok insan yaşamını yitirir. Zerkavi bir teröristti. Peki bu bölgeyi kan ve ateş deryasına çeviren Bush ve onu yönlendiren Yeni Muhafazakârlar neci? Onları hangi kategori içinde değerlendireceğiz? CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle