Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü’nü alan yönetmen ve düşünür Peter Brook: 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Hayat her şeyden önemlidir AYŞE EMEL MESCİ Sapla Samanı Karıştırmak AKP Grubu’nun dün haftalık olağan toplantısını yapması bekleniyordu. Gerçi Erdoğan, Cezayir gezisi nedeniyle yurtdışındaydı. Ancak, Başbakan Vekili Gül’ün, Başbakan’ın yokluğunu doldurarak haftalık toplantıda milletvekillerine ve kamuoyuna seslenmesi planlanmıştı. Gazetemiz ve Danıştay’a yönelik saldırıları düzenledikleri ileri sürülen zanlıların oluşturduğu ileri sürülen ‘‘örgüt’’le ilgili bulguların ne ölçüde gerçekleri yansıttığını yargının kararı saptayacak. Ancak, eldeki verilerin Başbakan’ın bugün AKP grup kürsüsünde esip coşmasını sağlayacak şekilde kullanılacağı anlaşılıyor. Başbakan’ın bugün, özellikle Danıştay’a yönelik saldırıdan sonra kamuoyunda olup bitenlerden kendisini ve iktidarını sorumlu tutanlara karşı taarruza geçeceği söylenilebilir. O arada özellikle Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın, başkentte cuma günü büyük halk yığınlarınca sergilenen tepki yürüyüşleri karşısındaki destekleyici açıklamalarını da ele alarak, saldırıyı yapan eylemcilerin en azından ‘‘milli görüşçü’’ olmadıklarının altını adamakıllı kalın çizgilerle çizmesi belenebilir. Bu varsayımları güçlendirecek veriler, bir iki gündür iktidar medyasınca da öne çıkartılıyor. Saldırıyı ‘‘11 Eylül’’ ya da ‘‘İkinci Kubilay Vakası’’ türünden değerlendirenlere ‘‘ne haber?’’ mesajlarıyla yanıtlar verilmektedir. İ F Tiyatroya yaptığı hizmetlerden ötürü veriESTİVAL ONUR ÖDÜLÜ ‘ Yenilikçi ile gelenekçi çatışması var Peter Brook tiyatrosu deyince, ilk akla gelen özelliklerden biri de repertuvarında dünyayı kucaklayan bir tiyatro. Bu repertuvarda, Miller’ın, Sartre’ın, Weiss’ın, tabii büyük bir ağırlığa sahip olan Shakespeare’in ve diğer Batılı yazarların yanı sıra Doğu’nun da önemli bir yeri var. Biraz önce tanıtım filminde de bazı sahnelerini gördüğümüz ‘‘Kuşlar Konferansı’’, ‘‘Mahabharata’’ gibi unutulmaz temsiller var. Tiyatronuzda Doğu’nun, masalların ve destanların Doğu’sunun yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? PETER BROOK İnsanlık geçmişte bugünküyle kıyaslanamayacak kadar derin idrak düzeylerine erişti, ama bir yandan da hayat devam ediyor, hayatın hareketini durduramazsınız. Yine de şunu kabul etmek lazım: Bugün sağlanmış tüm ilerlemelere, tüm teknolojiye karşın bir gerileme, çökkünlük dönemi içindeyiz. Bu nedenle, bize kullanmamız için verilmiş iki elden biriyle tamamen şimdiki zamana açık olmalıyız. Televizyon, medya, elektronik, email, tüm dünyayla yapay iletişim, cep telefonu dünyasındayız. Bu dünyanın hem artıları var hem de muazzam yanlışlıkları, aptallıkları, bugüne kadar görülmemiş bir vahşeti de beraberinde getiriyor. Çünkü değerler tam bir çöküntü içinde ve kimse değerleri nerede araması gerektiğini bilmiyor. Bugün basın toplantısında da söylediğim gibi ne devlet adamları, ne din adamları, ne de işadamları arasında bize derinlemesine rehberlik edebilecek birini bulabiliriz. Buna karşılık, eğer yüzümüzü geçmişe doğru dönersek, her kültürde, Doğu kültüründe, Uzakdoğu kültüründe, Hindistan’da, Japonya’da, Çin’de veya Afrika’da kaynaklar bulabiliriz. Hatta Afrika’da durum daha da olağanüstü, çünkü orada kültür henüz kodlanmamış, yapısallaştırılmamış; orada kültür, aile içindeki insan ilişkileri yapısıyla korunuyor, çok eskilerden beri var olan atalarla ilişkiler sayesinde korunuyor. Tüm bunlar insanlığın gerçek bilgeliğini temsil ediyor. Ve bize düşen de Peter Brook, yazarımız Ayşe Emel Mesci’nin sorularını yanıtladı. bir elimizi şimdiki zamanın içinde tutarak ötekiyle de bu kaynaklardan ne öğrenebiliriz diye bakarak çalışmak... Bu kaynaklar çok uzak gelebilir, ama onlara bir kez eriştiniz mi şimdiki zaman için ne denli can alıcı bir öneme sahip oldukları ortaya çıkar. TİYATRO ‘DENEYSEL DESKTEKLENMELİ’ 1946’da Stratford’daki ilk Shakespeare oyununuzu sahneye koyduğunuzdan bu yana 60 yıl geçti. Bu 60 yılda tiyatronun dünyadaki yeri ve işlevi değişti mi? Tiyatro bir soyutlama, bir genelleme değil. Olay olay ele alınması gereken bir şey. Televizyon sayesinde elitizm diye bir sorun da kalmadı. Bu artık eskimiş bir kavga haline geldi. Bugün şöyle denebilir: Karşılıklı hikâyeler anlatarak birbirlerini anlamaya çalışan bir insan topluluğunun olduğu yerde, tiyatro vardır. Dünyada bu ihtiyacı duyan insan sayısı azaldıkça tiyatronun etkisi azalacak, artarsa ki bu tabii daha iyidir o za man çoğalacaktır. Eğlence amaçlı temsiller, gösteriler de bir ihtiyaçtır ve bu hep olacaktır. Eğlence, komedi, müzikal, bunların hepsi de son derece saygın işlerdir. Ama insanlığa bir şeyler katan, bir gıda olma özelliği taşıyan tiyatroya baktığımızda, her yerde belli dalgalanmalar geçiriyor. Zaten bu yüzden deneysel tiyatronun her yerde desteklenmesi gerekiyor. Gelişme tek merkezli bir seyir izlemiyor, kimi zaman bir ülkede bir şey gelişirken öbüründe geriliyor. İngiltere’de bir an geldi, tüm eski gelenek çöpe atıldı, o sırada iyi işler kadar o kadar iyi olmayanlar da çıktı, ama bugün o dönemin meyvesini muazzam bir etkinlikle alıyorlar. Avrupa’nın öteki ülkelerinde tam bir istikrar yok, Amerika’da ise örneğin otuz yıl önce yenilik olarak öne çıkan etkinlikler bugün kalıplaşmış, şablonlaşmış bir halde. Buradaki tiyatro hayatını bilmiyorum, ama hiç kuşkusuz Türkiye’de de her yerde olduğu gibi belli kalıplara girmiş tiyatrolarla kalıpları kırmaya çalışanlar arasında bir çatışma söz konusudur. Bu yüzden konuyu genelleme mek lazım. Provalarınızdaki o meşhur sessizlikten çok söz edilir. Sahnede aktörlerin soru sormasından hoşlanmadığınızı bilirim. Sahnesel yaratımda sessizliğin yeri ne? İnsan için hayatın iki yanı var, ikisi de aynı önemde. Hareket ve hareketsizlik, etkinlik ve dinginlik. Gürültü yapmamak lazım diyen, insan varlığının kendini ifade etmesi gereğini unutur; sesin ancak aradaki sessizliklerle var olabileceğini unutan da aynı derecede önemli bir başka şeyi ihmal eder. Bugün sessizlikten korkmamak ve sessizliği unutmamak gerekiyor. Verilebilecek en basit örnek, müziğin en temel biçimi olan perküsyon; düşünelim, perküsyon nedir? Vuruş, ancak öncesindeki ve sonrasındaki sessizlik sayesinde var olur. Yoksa en hızlı hareket bile fark edilmez. Her vuruşun ardından sessizlik gelir. Müzikle uğraşan herkes, içinden sessizliğe, dışından da üretilen sese yönelen bir dinleme çabasının ifadeyi oluşturduğunu bilir. Eğer ağırlık fazlasıyla sessizlikten yana kayarsa dinlenen şey canlılığını yitirir, ama sessizliği yitirirsek o zaman tamamen histeri içine düşeriz. Provada da o canlılığı korumak gerek, herkes son derece etkin olmalı, ama bütün bu etkinliğin altında, o dinginlik, sükunet olmazsa prova histerik bir hal alır. ÜYÜK HİZMET B Çağımızın en önemli tiyatro insanların dan birini bizimle buluşturan Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin yöneticilerine ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na ne kadar teşekkür etsek az. Festivalin başlangıcından bu yana çizdiği sürekli yükselen eğri, verilen emeklerin karşılıksız kalmadığını, bu güzel organizasyonun İstanbullu tiyatroseverleri mutlu etmenin ötesinde, ülkemizin ve kentimizin kültürel ve sanatsal tanıtımına büyük bir hizmet yaptığını da gösteriyor. CUMHURİYET 07 K ‘ len Festival Onur Ödülü’nü İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı’nın elinden alan Peter Brook, İstanbul’da bulunmaktan ve böyle bir ödül almaktan duyduğu mutluluğu dile getirdikten sonra sanat çizgisi, dünyaya ve insana bakışı ve bu yılki festivalde sergileyecekleri oyunlar hakkında bilgi verdi. Tiyatroda mananın sahici, somut ve özgün olması gereğine işaret eden ünlü tiyatro adamı, evrenselliğe ancak böyle ulaşılabileceğinin altını çizdi. Dünyanın dört bir yanında insanların başka başka koşullarda tiyatro yaptığını, ama dünya sömürgeciliğinin en kendine has ve gaddar sonuçlarından biri olan ırkçı Güney Afrika rejiminde yaşanan bir deneyim olan ‘‘township’’ tiyatrosunun bir benzerine daha rastlamanın güç olduğunu vurguladı. Siyahların gettolaştırılmış yaşantısını, kasabalarından dışarı ancak özel belgeler alarak çıkabildiklerini, 2030 km. uzağa gitmek için bile belgelerini mühürletmeleri gerektiğini kısaca anlatan Brook, ‘‘township’’ tiyatrosunun bu gettolarda ortaya çıktığını, çekilen acıların hikâye anlatıcılığı stilinde sahneye taşındığını, ama bu acı lara şiddetin değil, mizahın gözünden bakıldığını dile getirdi. Festivalde 20, 21, 22 Mayıs’ta Ses Tiyatrosu’nda, 23 Mayıs’ta da Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’nde sergilenecek olan ‘‘Sizwe Banzi Öldü’’, ‘‘township’’ tiyatrosundan çok yetenekli iki siyah aktörünün, John Kani ve Winston Ntshona’nın doğaçlama ürünü olarak ortaya çıkmış, sonra apartheid karşıtı hareket içinde ön saflarda yer alan beyaz bir yazarın, Athold Fugard’ın yardımıyla yazılı bir oyun haline getirilmiş. Fransızcaya MarieHelene Estienne tarafından uyarlanan oyun, hayatını ve kimliğini sadece eline tutuşturulan belge sayesinde var edebilen insanların hikâyesini anlatıyor. İ Bugün kendi ülkelerinde acı çeken milNSANLIĞIN TANINMASIDIR yonlarca insan açısından hayatın ve kimliğin ele geçirilecek bir belgeye endekslendiğini belirten Peter Brook, onların çıktıkları yolun, Güney Afrika’daki benzerlerinden farklı olarak 2030 km. değil, dünyanın bir ucundan öbür ucuna olduğunu ekledi ve sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Ama bu tiyatroyu asıl benzersiz kılan yanı, olumlu havası ve içerdiği mizah, gülme isteği, hayatı her şeyin üzerine koymasıdır. Bu bir intikam oyunu değil, ortaklaşa paylaşılan insanlığın tanınmasıdır. Hayata karşı alınan bu tavrın, hayat her şeyden önemlidir diyen tavrın kutlanmasıdır bu oyun.’’ Dostoyevski’nin ünlü ‘‘Karamazov Kardeşler’’ romanındaki, yine çok ünlü ‘‘Büyük Engizisyoncu’’ bölümünün MarieHelene Estienne tarafından yapılmış uyarlaması (21, 22, 23 Mayıs’ta AKM Aziz Nesin Sahnesi; 24 Mayıs’ta Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi) hakkında ise şunları söyledi değerli yönetmen: ‘‘Dostoyevski’ye yöneldiğimizde bu zengin yazarda insanın canavarlığı ile saçmalığını yine insanın derinliğiyle bir arada buluruz. Piyes Hıristiyan geleneğindeki en kötü devri, İsa’nın öğretisinin iktidar çarkları tarafından kendi çıkarları adına kullanılıp kirletilmesini, bozulmasını anlatıyor.’’ Aslında tüm peygamberlerin öğretilerinin siyasal iktidarlar tarafından bozulup kullanıldığını belirten Brook, insanları İsa adına tutuklayabilmek, yargılayıp mahkum edebilmek, sonra da meydanlarda kurulan odun yığınlarının üzerinde yakıp, bu iğrençliği geniş kitlelerin gözünde meşru kılabilmek için çok zeki ve örgütlü insanların söz konusu olması gerektiğini söyledi. Oyundaki Büyük Engizisyoncu bu kategorinin temsilcisi. Engizisyon’un en ateşli günlerinde yeniden dünyaya gelen İsa’yı tutuklatıp hücreye attıran Büyük Engizisyoncu, tüm yeteneğini kullanarak onu ikna etmeye uğraşıyor. İsa ise tabii ki onunla tartışmıyor. Karşısındakinin sözlerine bir cevabı var, ama ne? ‘‘Sözün ötesine geçen bu cevabı öğrenmek için oyunu görmek gerek’’ diyor Peter Brook gülümseyerek. KTÖR HER ŞEYİN ODAĞINDA A Daha sonra gelen çeşitli soruları yanıtlar ken, 1970’te Paris’te kurulan Uluslararası Tiyatro Araştırmaları Merkezi’nde, teatral efektleri giderek devre dışı bırakan, aktörü her şeyin odağına koyan bir yaklaşımı benimsediklerini açıklayan Brook, farklı kültürlerden sanatçıların bir araya getirilmesinin amacının, tüm farklılıkların ötesinde insanın özünün değişmediğini, ortak bir insanlığın paylaşıldığını göstermek olduğunu vurguladı. Günümüz tiyatrosunda çok önemli bir yeri, özellikle Shakespeare oyunlarına bakışın yenilenmesinde büyük katkısı olan; tiyatroya, genellemelerin ve soyut metot tartışmalarının uzağında, şimdi ve burada yapılan bir sanat olarak yaklaşan bu usta yönetmen ve tiyatro düşünürüyle basın toplantısının ardından kısa bir söyleşi yaptık. ‘ stanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, dünyanın sayılı tiyatro etkinliklerinden biri haline gelme yolunda kararlı adımlarla ilerliyor. Festival sadece sahnelenen oyunların, düzenlenen etkinliklerin çeşitliliği ve bu yıl 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları’na da ev sahipliği yapmasıyla değil, günümüz tiyatrosuna yön veren konuklarıyla da bu çizgisini sürdürüyor. Bu yıl 15.’si düzenlenen festivalin onur konuğu, dünyaca ünlü tiyatro yönetmeni ve düşünürü Peter Brook. Daha 21 yaşındayken, 1946 yılında Stratford’da sahneye koyduğu Shakespeare oyunuyla dikkatleri üzerine çeken Brook, gerek Shakespeare konusundaki eskimiş alışkanlıkları kökünden değiştiren yaklaşımı, gerek tiyatro düşüncesine armağan ettiği ‘‘boş mekân’’ ve ‘‘anında, doğrudan tiyatro’’ gibi kavramları, gerekse giderek yalınlaşan, insanın özüne ve aktöre odaklanan eserleriyle günümüz tiyatrosunu çok derinden etkilemiş bir yaratıcı. 1970’ten beri çalışmalarını Paris’te, eski bir İtalyan sahnesinin kalıntılarıyla Elizabeth dönemi tiyatrosunu andıran bir uzamı birleştiren Bouffes du Nord’da sürdüren İngiliz sanatçının bir diğer önemli özelliği de kurduğu Uluslararası Tiyatro Araştırmaları Merkezi’nde çok çeşitli ufuklardan, kültürlerden oyuncuları, sanatçıları bir araya getirmesi. Brook’la çalışmış önemli Türk sanatçıları da var. Tuncel Kurtiz, Kudsi Ergüner hemen aklıma gelen isimler. ‘ Eğlence amaçlı temsiller, gösteriler de bir ihtiyaçtır ve bu hep olacaktır. Eğlence, komedi, müzikal, bunların hepsi de son derece saygın işlerdir. Ama insanlığa bir şeyler katan, bir gıda olma özelliği taşıyan tiyatroya baktığımızda, her yerde belli dalgalanmalar geçiriyor. Zaten bu yüzden deneysel tiyatronun her yerde desteklenmesi gerekiyor. Gelişme tek merkezli bir seyir izlemiyor, kimi zaman bir ülkede bir şey gelişirken öbüründe geriliyor. hiç kuşkusuz Türkiye’de de her yerde olduğu gibi belli kalıplara girmiş tiyatrolarla kalıpları kırmaya çalışanlar arasında bir çatışma söz konusudur. Teoriler Özetle, 17 Mayıs olayının bir derin devlet tasarımı olduğunun çağrışımı da yapılmaktadır. Soğukkanlılıkla, elimizdeki verileri büyüteç altına alalım: 17 Mayıs saldırısının da, Cumhuriyet’e yönelik bombalama olaylarının da arkasında aynı örgütün bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu örgüt ya da çetenin herhangi bir kamu kurumu ile bağlantısı olduğunu ileri sürmek, sadece hayal gücünü fazlasıyla zorlamakla gerçekleşebilir. Emekli biriki askerin hangi nedenle olursa olsun olaylarda yer almasını, komplo teorilerinin malzemesi yaparak yola çıkmak, yanlıştır. O teorilere göre, ‘‘AKP’nin cumhurbaşkanı seçmesini engellemek için ‘derin devlet’ Alparslan Aslan’ı kullanarak bu eylemleri tertiplemiştir.’’ Ve böylece ‘‘hükümet çok zor duruma düşmüş, laiklik direnişi son derecede güçlenmiştir. Genelkurmay Başkanı da bunun devamı için çağrı yapmıştır!’’. Danıştay 2. Dairesi’nin türban hakkında verdiği karar, bundan önce benzer başka kararlar gibi, Başbakan tarafından polemik aracı olarak kullanılmadı mı? Yargı erkine bu konunun Diyanet’i ilgilendireceği söylenilerek adeta ‘‘Haddinizi bilin’’ çağrısını yapan Erdoğan’dan başkası değildir ki. Ya 23 Nisan’da TBMM’de sergilenmek istenilen o maskara senaryo? Ve daha önceki türban sömürücülükleri? Tarihçiler, son saldırı olayını değerlendirirlerken, elbette Başbakan Erdoğan’la TBMM Başkanı’nın da suyu bulandırarak kimi macera heveslilerinin iştahlarını açan sözlerini büyüteç altına alacaklardır. Ceza hukukumuzda, eski deyimle ‘‘muharrik’’ yani ‘‘kışkırtıcı’’ denilen kişi ya da kişilerin, bu olayda AKP iktidarının önde gelenleri arasında yer almış olmasının üstünde elbette duracaklardır. Anayasal kurumları birbirine düşürmekteki ısrarının, Erdoğan için, rejimin istikrarına yönelik bir hançerleme olduğunu söyleyeceklerdir. Başbakan, komplo teorileri ile kendisini yönlendirmeye kalkışan danışmanlarından uzaklaşarak, derin bir iç muhasebesi gerçekleştirmeli ve nerelerde hangi yanlışları yaptığını saptamalıdır. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net TEŞEKKÜR Uzun operasyonlarla beni diş sağlığıma yeniden kavuşturan İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. AYŞEGÜL APAYDIN’a, Doç. Dr. MUZAFFER ATEŞ’e, Asistanlar AYŞEGÜL YURDAKOŞ, SERPİL UYGUN ve MURAT TÜRKMEN’e teşekkür ederim. ABDÜLKADİR YÜCELMAN ÖZEL NEVHİZ DİL EĞİTİM KURSU Büyükdere Cad. Nevtron İşhanı No: 119 Gayrettepe İst. adresinde Özel Nevhiz Dil Eğitim Kursu adı altında İngilizce Kursu verilmesi M.E.B. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’nün 08.05.2006 tarih ve 420.5/4560 sayılı emri ile uygun görülmüştür. Özel Nevhiz Dil Eğitim Kursu’nun 120 saatlik bir kur bedeli 800.YTL ’dir. Tel: 0212 217 63 63 Fax: 0212 217 63 60