23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MAYIS 2006 CUMARTESİ 2 İKİ SOPRANO, iki de tenor. Opera Solistleri Derneği adına makamdan makama, gazeteden gazeteye, hangi kapıyı açık bulurlarsa oraya koşup durmaktalar. Çırpınıyorlar adeta: Başkent, cumhuriyetin şanına yaraşır bir opera binasına kavuşsun diye. Yalnız onlar mı? Arkalarında üç meslek kuruluşu daha var: TMMOB’nin Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası Ankara şubeleri ile Türk Serbest Mimarlar Derneği. Hepsi, yarışması sonuçlandırılıp ek çalışmaları bitirilmiş bir projenin uygulanmasını ve ihale için ödenek bekleyen bir inşaatın daha fazla gecikmeksizin başlatılmasını istiyorlar. Peki, sorun ne? Bunun hikâyesi bir hayli uzun. empatik Kültür ve Turizm Bakanı, Çin gezisinde gördüğü görkemli opera binasından çok etkilenmiş, döner dönmez ‘‘Ne olursa olsun, bir tane de biz yapacağız; bu şeref bana nasip olsun, hemen bir proje hazırlayalım’’ demiş. Oysa, Atatürk’ün yüzüncü doğum yılı dolayısıyla yapılacak kültür etkinliklerine ilişkin olarak çıkarılan OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Görkemsiz Opera bir yasanın kurduğu Milli Komite bu konuda çoktan harekete geçmiş ve belli bir aşamaya gelinmişti bile. Yasa, Ankara’nın büyük Adliye Sarayı’ndan başlayarak Gençlik Parkı, 19 Mayıs Stadyumu, Hipodrom Alanı ve Ulus semtinin bir bölümünü kapsayan bölgeyi ‘‘Atatürk Kültür Merkezi’’ olarak ilan ettiği için, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Milli Komite, bu alanda bir opera binasının yapılmasını kararlaştırmıştı. Proje yarışması da açılmış, kırk küsur projenin katıldığı yarışmada mimar Özgür Ecevit’in projesi kazanmış, eski Hipodrom Alanı’na yapılacak binanın ayrıntı ve uygulama çalışmaları uluslararası bir ekiple bir milyon dolar harcanarak tamamlanmış ve ihale aşamasına gelinmişti. Bütün bu sürecin beş buçuk yılı O S aşkın bir süre aldığını da unutmayın. Ne var ki Sayın Bakan bu projenin yerine, çok ötede, demiryolunun yakınında başlatılmış olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası inşaatına ekleniverecek bir opera binası için yeniden proje hazırlanmasını istiyor. Oysa, orada şimdilik sadece bir garaj inşaatı var. Doğru dürüst bir opera binası hayaliyle yıllarını geçirmiş sanatçıların üzüntüsü de bundan. pera, orkestrasyonuyla, çok zor yetişen sanatçılarıyla, korolarıyla, gerektirdiği dekor teknikleriyle, sahne ve müzik sanatlarının en kapsamlı ve görkemli dalıdır. Opera binaları da görkem ister. Bir köşeye sıkıştırılmış dar bir sahne ve küçük bir salonla opera olmaz; olsa olsa vodvil oynanır. Sayın Bakan’ın Çin’de etkilenişiyle Ankara’daki isteyişi arasında büyük bir çelişki yok mu? Üstelik, zaman ve para israfıyla kalmayıp umut, hayal ve heves savurganlığı da değil mi bu? Zor bir sanata bel bağlayarak yetişmiş bir avuç insanını da böylesine hoyratça kıran bir toplum, nasıl olup çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkacak? Uygulanamaz Bir Çevre Yasası Türksen Başer KAFAOĞLU 3.5 yıldır iktidarda olan hükümetin, programını inandırıcı bulmayıp, demokrasiden uzak bir program diye eleştirmiştik. Yanılabilmeyi isterdik ama o günden bu yana düşüncelerimiz değişmedi. Bu süreçte kamuoyuna reform gibi gösterilen, iki önemli yanlış yapılmıştır. Bunlardan biri: Çevre ve Orman bakanlıklarının birleştirilmesidir. Örneğin, Orman Yasası’nın 2B maddesi ve Çevre Yasası’ndaki Atık Yönetmeliği yükümlülükleri, Çevre ve Orman Bakanlığı’nı fazlasıyla zorlamıştır. Yani iki geniş ve son derece yaşamsal işlevi olan bakanlığın birleştirilmesi, zafiyetleri ortadadır. Diğer: 41 maddelik Çevre Yasası’nın, iki bölüm halinde ve üzerinde stratejik değişiklikler yapılmasına karşın, madde madde görüşülmeden, TBMM tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Verilen önergelerin reddi ile çoğu önemli maddenin görüşülememiş olması dikkat çekicidir. Ayrıca, atık ceza miktarını arttırmakla gündeme damgasını vurarak aynı yasanın içinde yer alan diğer maddeler; hükümetin ‘‘para getirici’’ projelerinin tamamlayıcısı olarak, tek tek ortaya konduğunda doğal varlıkların tek tek katledildiğine de şaşırmamak gerekir. Niye böyle olsun, denebilir. Hemen hatırlatalım: Kentsel dönüşüm planlarındaki, mega projeler, yani Galataport, Haydarpaşa, Dubai, üçüncü köprü, kıyıların doldurularak tersaneler zincirine dönüştürülmesi, ‘‘orman vasfını yitirmiş alanlar’’, nükleer santrallar gündemde iken ve de bu projeleri kolaylaştırmak için: Örneğin, maden yatakları ÇED kapsamı dışına çıkarıldıysa, en değerli doğal kaynaklar satılıyorsa, nükleer santrallar için en değerli ekosistemler seçilebiliyorsa, başka türlü düşünebilmek, biraz saflık olmaz mı? Kim bilir belki de Sayın Bakan, Çevre Yasası değişiklikleri yapılmadan önce, meslek odaları ve çevreciler gelin, bunları sizlerle paylaşarak görüşelim, diyememenin verdiği rahatsızlık içinde, bu yönde de günah çıkarmaya yönelmiş olabilir. PENCERE Medyamızın Hali?.. Bir gazeteye atılan bomba, tüm basının ve bütün medyanın sorunudur... Neden?.. Çünkü bomba, basın, başka deyişle fikir özgürlüğüne atılmış demektir... Bunun için tüm meslek kuruluşları ve bütün gazeteler, hangi fikirden yana olurlarsa olsunlar, ortak tepki koyarlar, olayı bilinçle büyütürler, saldırganları lanetlerler, iktidarı uyarırlar, ortak dayanışma içine girerler.. Peki, bizim basında durum ne?.. ? Cumhuriyet’e ikinci bomba atıldıktan sonra, şu satırları yazmıştım: ‘‘Kim olduğu bilinmeyen (ya da bilinen) iki terörist Cumhuriyet’e ikinci bombayı da attı... ...... Medyada tıssss... Ne güzel memleket!.. Ne güzel devlet!.. Ne de güzel medya!..’’ Dün ‘Pencere’ köşesinde çıkan ‘‘Hedef Cumhuriyet Gazetesi!..’’ başlıklı bu yazı şöyle bitiyordu: ‘‘Tam yazının bu satırında, güpegündüz, Cumhuriyet’e üçüncü bir bomba daha atıldı... Ne diyeyim?.. İnşallah bu üçüncü bombadan sonra medyamız da, devletimiz de, hükümetimiz de uyanır...’’ ? Ertesi günü gazetelere baktım, içlerinde yalnız Hürriyet uyanmış; bir akıllı gazete olarak bir gazeteye altı gün içinde üç el bombasının atılmasını, gazeteci mantığıyla değerlendirip manşet yapmış... Kimi gazete birinci sayfasında habere yer vermiş; kimi gazete ilk iki bomba gibi üçüncüyü de görmezlikten gelmiş... Oysa eskiden ‘Babıâli’ böyle değildi... Ne oldu bu ‘medya’ya?.. ? Türkiye’de çoğu kurum, kesim, insan bozuldu; bunların başında medya geliyor... Önce bir uyarı: Bu ülkede Cumhuriyet gibi bir gazeteye altı günde üç bomba atılabiliyorsa, üçüncü bombayı atan kişi güpegündüz, bu işi yaptıktan sonra polislerin gözü önünde kaçabiliyorsa, olağanüstü bir durum söz konusudur... Bu olayı görmezlikten gelen ya da önemsemeyen gazeteler, dilerim ilerde pişman olmazlar... Teröre karşı o gazete bu gazete demeden elbirliğiyle karşı çıkmak gerekmez mi?.. Ya fikir özgürlüğü?.. Ya basın özgürlüğü?.. Medyada ortaklaşa savunulması gereken ortak değerler değil midir?.. ? Bizim basın üçüncü bombadan sonra olaya kısmen yer verebildi; bir dostum dedi ki: Sonuçta bombalar haberleşebildi... Eskiden kervanlar eşkıyaya karşı güvenliklerini sağlamak için korucu tutarlarmış; Medine’ye giderek bir kervan için de boy pos, ense kulak yerinde, yalınkılıç bir yiğidi ayarlamışlar!.. Kervan yola çıkmış, az gitmiş, uz gitmiş, derken çölün ortasında ‘Kırk Haramiler’in saldırısına uğramış... Eşkıya önce korucuya dönmüş: Çök ulan şuraya!.. Korucu çökünce, Kırk Haramiler sıraya girmişler, tek tek herifi çimdiklemeye başlamışlar.. Ancak tam kırkıncı harami çimdiklerken bizim korucu celallenip silkinmiş, ayağa kalkmış, narasını patlatmış: Hahaaayt!.. Sonra palasını çekip tüm eşkıyayı temizlemiş... Medine’ye varınca kervanbaşı korucunun ücretini ödedikten sonra işine son vermiş... Korucu: Ağam, demiş, görevimizi yerine getirdik ya!.. Neden beni kovuyorsun?.. Kervan sahibi: İyi de, demiş, ben her zaman görevini yapman için seni çimdikleyecek kırk eşkıyayı nereden bulurum?.. Cumhuriyet’e saldırıyı basın sonunda yazıp görevini yerine getirdi; ama, tek bomba yetmedi, biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız?.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle