19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 MAYIS 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Metro da gidiyor Ankara Anakent Belediyesi, yapımı devam eden BaşkentSincan, KızılayÇayyolu, KeçiörenTandoğan metro hatlarındaki ‘‘idare tarafından yaptırılanlar dışında kalan’’ tüm işler ile KızılayBatıkent metrosu ve Ankaray’ın işletme işinin imtiyaz sözleşmesi yöntemiyle ihale edilmesine karar verdi. Bu konudaki yetki de Büyükşehir Belediye Encümeni’ne aktarıldı. Karardan anlaşılacağı üzere, epeydir yeni metrolar için Hazine’den gerekli desteği görmediği söylenen Melih Gökçek, Ankara’da çalışan çalışmayan, yapılmış yapılmamış tüm metroları özelleştiriyor ve bunun yetkisini de yasa gereği ‘‘belediye meclisine görüş bildirmek, umuma açık yerlerin açılış ve kapanış saatlerini belirlemek’’ gibi görevlerle donatılmış belediye encümenine bırakıyor... İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi ve eski KİGEM Genel Sekreteri İlter Ertuğrul, bu karara karşı Ankara İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Kararın iptalini ve yürütmenin durdurulmasını istiyorlar: ‘‘Belediye encümenine verilen yetkiler arasında imtiyaz sözleşmesi yoktur. Ankara Büyükşehir Belediye Encümeni imtiyaz sözleşmesi yapmakla görevli ve yetkili kılınamaz. Belediye meclisi kararı bu nedenle yetki yönünden hukuka aykırıdır ve iptali gerekir.’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Dersimiz sosyal güvenlik AKP’nin sözde sosyal güvenlik reformu, sosyal devletin ayakta kalabilmiş temellerine de son darbeyi vuruyordu. Devlet, sağlık ve sosyal güvenlik ödev ve görevinden sıyrılıyordu. Yurttaşlar kendi başlarının çaresine bakacaktı artık... CHP, AKP’yi TBMM’de yalnız bıraktı. Çalışanlar, eylemler düzenledi. İktidar tınmadı, sosyal devleti tümüyle yıkan sözde reformu ‘‘temel yasa’’ konumunda Meclis’ten çıkardı. Bugünkü ve gelecekteki kuşakların haklarına sahip çıkan, yine Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer oldu. Emekliliğimizi, sağlığımızı, çoluk çocuğumuzun sosyal güvencesini savunurken şu tarihsel veto gerekçesini yazdı: ‘‘Sosyal devlet, bireyin huzur ve gönencini gerçekleştiren ve güvenceye alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma yaşamının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, ekonomik ve mali önlemleri alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve ulusal gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı önlemleri alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı devlettir. Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin tüm kararlarına egemen olan görüşe göre de, sosyal devletin görevi, kişinin doğuştan sahip olduğu onurlu bir yaşam sürdürmesini, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirmesi için gerekli koşulları, güçsüzleri güçlüler karşısında Sosyal güvenliğin de içinde bulunduğu sosyal hakların devletçe tanınmış olması yeterli değildir. Bu hakların gerçekleşmesi için devletin olumlu edimde bulunması, sosyal güvenlik alanında oluşturulacak kural ve kurumların da, anayasanın sözüne ve özüne, bu bağlamda sosyal hukuk devleti ilkesine uygun olması zorunludur. Sosyal güvenlik, geliri ne olursa olsun bireylere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlanmasını, onun kimi zararlara uğrama olasılığına karşı korunmasını, sosyal zararların tehlikeleri karşısında bireyin ekonomik yönden güçlü kılınmasını gerektirmektedir. Çağdaş toplumlarda bu niteliği ile sosyal güvenliğin sağlanması, bireylerin geleceklerini güvence altına almaya, mutluluğunu, huzurunu ve gönencini sağlamaya yönelik etkinliklerin en önemlilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi, devlet, yurttaşlar için hak, kendisi için ödev olan sosyal güvenliği sağlama görevini yerine getirirken, sosyal sigortacılığın teknik gereklerine uygun kimi sınırlamalar yapabilirse de, sosyal güvenlik hakkını kullanılamayacak duruma getiren önlemler alamaz.’’ Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto gerekçesi; insanlığı bile piyasalaştırmak isteyenler için unutulmaz bir ders, çalışanlar için ise uzun yıllardır yaşadıkları unutulmuşluğun ve yalnızlığın ardından sıcak bir kucaklanma duygusudur. Bomba... İstanbul’un en işlek semtinde, gündüz vakti, okulların çıkış saati... ‘‘Bir gazeteye’’ ‘‘bomba atılıyor’’! Beş günde atılan ‘‘3. bomba’’ oluyor bu ve yalnız ‘‘panik yaratmak’’, ‘‘göz dağı vermek’’ amacıyla değil; ‘‘öldürmek’’ hedefiyle, pencereye doğru fırlatılıyor. Çift camlı pencerelerden birini kıran bomba, ikincisini kıramıyor. ‘‘Çift cam yerine, tek cam olsa; cam kenarındaki arkadaşımız bugün yoktu!’’ Görgü tanığı bir gazetecinin sözleriyle durum bu. Ama gelin görün ki ‘‘Hürriyet’’ ve ‘‘Posta’’ dışında ‘‘demokrasiye’’, ‘‘ifade özgürlüklerine’’, ‘‘basına’’, ‘‘sivil topluma’’ ve de tabii ‘‘cumhuriyete’’ yapılan bu menfur saldırıyı manşete taşıyan gazete yok! Medya için ‘AB maçı’ daha önemli... ‘‘Sabah’’, ‘‘Radikal’’, ‘‘Vatan’’... habere birinci sayfanın altında ‘‘kibrit kutusu’’ büyüklüğünde yer vermiş. Basınımız Erdoğan’ın ‘‘AB’ye attığı gole’’(!) daha büyük yer biçmiş. Manşetin hemen altında ve üstünde ‘‘AB formasıyla’’ koşturan, Terim’le ‘‘çak’’ yapan Başbakan’ın fotoğrafları var... Bunun adı aymazlıktır arkadaşlar. ‘‘İkinci bombayı’’, ‘‘üçüncü bombaya’’ bağlayan günün sabahı Zeynep’le (Oral) tam da bunu konuşuyorduk: ‘‘Niye diğer gazeteler tavana bakıyor?’’ Cumhuriyet’in 83. kuruluş yıldönümünde, gazetemiz iki bombanın hedefi olmuş; Türk basınında haber gene ‘‘kibrit kutusu büyüklüğünde’’, o da iç sayfalarda yer almıştı. Bu nasıl bir şeydi? Bir açıklaması olabilir miydi? Şimdi bu açıklamanın ne olduğunu biliyorum: Bu düpedüz ‘‘aymazlık’’. İlk bombaya gereken tepki gösterilseydi, büyük olasılıkla bunu, 2. ve 3. bombalar izlemeyecekti. Çünkü bu bir ‘‘cesaret alma’’ meselesidir. Mustafa Necati adını sökmek! Cumhuriyet devriminin önderlerinden Mustafa Necati’nin evinin kuru fasulyeci olma sürecinden üç önemli dönemeç: Mart 2006 Türkiye Lokantacılar, Kebapçılar, Tatlıcılar ve Pastacılar Federasyonu Başkanı Kemal Kadakal, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’u ziyaret ediyor ve ‘‘kaybolmaya yüz tutmuş OsmanlıTürk mutfağını tekrar hak ettiği yere taşımak, yöresel yemekleri yapabilmek, aşçılar ve kalfalar yetiştirmek’’ üzere Mustafa Necati Evi’nin kendilerine tahsisini istiyor. Bakan Koç, bu öneri üzerine, ‘‘Bu yerin böyle bir hizmet için tahsis edilmesini ben de isterim’’ diyor. Nisan 2006 Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mustafa Necati Evi’nin tahsis ilanını yayımlıyor. Mayıs 2006 Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mustafa Necati Evi’ni kuru fasulyeciye tahsis ediyor. Perşembe sabahı evin önündeydik. İçimiz acıdı, içimiz... ‘‘Mustafa Necati Evi’’ tabelasını bile söküp atmışlar kapı girişinden... CHP milletvekili Mustafa Gazalcı’nın sözlerine gönülden katılıyoruz: ‘‘Mustafa Necati, devrimcilik ve Cumhuriyetçilik ile simgeleşmiş bir addır. Evine hiçbir kuruluş göz dikmemelidir.’’ Mustafa Necati, halk adamıydı. Evi de halkındır, devredilemez! koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti, sosyal gönenci, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamaktır. Sosyal devlette sosyal güvenlik sistemi, yalnızca aktüeryal hesaba dayanan bir düzenek olarak oluşturulamaz. Cumhuriyet’in nitelikleri arasında yer verilen sosyal hukuk devleti ilkesi uyarınca, toplumda yoksul ve gereksinim duyan insanlara devletçe yardım yapılarak, onlara insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyinin sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesine elverişli ortam yaratılması gerekmektedir. ‘Manifesto’ örneği ‘‘Tepki’’ derken neyi kastettiğimi anlatayım... Altı yıl önce (22 Aralık 2000), İtalya’da benzer bir olay yaşandı. ‘‘Cumhuriyet’’ gibi İtalya’nın ‘‘tirajı küçük, etkisi büyük’’ ‘‘Manifesto’’ gazetesine ‘‘sağcılar’’ bir bomba attı. Aynen böyle, gündüz... öğlen vakti, ‘‘Manifesto’’’nun Roma’nın göbeğindeki merkezine bomba atıldı. Ölen ve yaralanan olmadı. Ama herkes ayağa kalktı. Tüm gazeteler, konuyu görkemli ‘‘bir dayanışma ve destek gösterisi’’ ile büyük başlıklarla birinci sayfalara taşıdılar. Başyazılarını konuya ayırdılar. ‘‘Repubblica’’nın genel yayın müdürü Ezio Mauro örneğin, o gün derhal kaleme aldığı başyazısında (23 Aralık 2000) şu satırlara yer verdi: ‘‘Bir gazete; basın özgürlüklerini sindirme amacıyla hedef alındığında, verilmek istenen tahribat bambaşka boyutlara taşınmış demektir. Hedef artık şahıslar değil, temel özgürlüklerdir!’’ Olay belleğimde derin iz bıraktığı için, ‘‘Repubblica’’nın o başyazısını internetten buldum. Ve Çizme’de verilen tepkileri oturup yeniden okudum. Ağalık.. Tarikatlar.. Demokrasi.. Emperyalizm.. ALPASLAN BERKTAY Emperyalizmin bir oyunu özelleştirme ise öbürü de ‘‘Amerikan demokrasisi’’.. Bu, egemen gücün oyunu... Bağımsızlık, özgürlük olmadan hangi demokrasi? ABD avucundaki demokrasi, Afganistan’daki, Irak’taki demokrasidir. Devrimsiz demokrasi, karşıdevrimdir; ABD emperyalizminin dünyada estirdiği ‘‘Amerikan demokrasisi’’ de budur. Güneydoğu’da bir oyun oynanıyor. Nevruz şenliklerinin ardından terör örgütü PKK Türk askerlerini şehit ediyor. Asker de karşılık verince, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ancak o zaman!ortaya çıkıp demokrasi istiyor! Türk aşiretinin reisi ne tür bir demokrasi istiyor? Van’ın büyük toprak ağası, 200250 köy sahibi Kinyas Kartal’ın Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü ilk müdürü ve TÖS Yönetim Kurulu Üyesi Hürrem Arman’a anlattıkları ve kendisinden dinlediklerim: ...Yıl 1950.. Yeni iktidara hazırlanan en üst düzeydeki 2 kişi (Bayar ve Menderes) ile konuştum: ‘‘Size şu kadar bin oy... Bir şartla: Bu Köy Enstitüleri’ni kapatacaksınız’’. Tamam, dediler. Siverek’in 10.000 silahlılı ağası Sedat Bucak, Çapa Hastanesi’nde yattığında ise yemeğinden zehirli mi, değil mi diye önce o adamları tadıyor. Kobay mı bunlar? Şu kadar bin oy.. Şu kadar bin baş.. Koyun pazarlığı mı? Güneydoğu milletvekillerinden kaç tanesi ağa değildir? AKP kabinesinde de kaç bakan tarikatçı değildir? Bu konuda Başbakan’a sözlü soru verilemez mi? Ortaçağ artığı ağalar, tarikatlar ile altı kaval, üstü şişhane hangi demokrasi? Bu ortaçağ artıkları temizlenmeden, ancak ‘‘Amerikan demokrasisi’’ olabilir! Çünkü gericiliğin de, bölücülüğün de arkasındaki, aynı emperyalizmdir! Köylü uyanmamalı! Toprak ağada kalmalı! Ancak o zaman demokrasi, o zaman özgürlük olabilir! Onun için gericilik! Onun için bölücülük! Onun için gündem değiştirilmeli!.. ‘‘Sorun insan hakları değil, Kürt sorunu’’ diyor Leyla Zana da.. Nevruz’da getiremedikleri Barzani’ye, Talabani’ye gidiyor. Hangi sıfatla? Barzani de bir aşiret reisi, ama, Bush kendisini ‘‘Başkan!’’ diye ağırlıyor. Türkiye’nin bunca belediye başkanı arasında, AP , AB, Diyarbakır Belediye Başkanı’nı davet ediyor; hangi sıfatıyla? AB’den gelen de, en basit nezaket kuralı gereği Ankara’ya uğramadan doğruca Diyarbakır’a.. Haritalarında ayrı bir ‘‘Kürdistan’’.. İkili kimlik, iki başlı bir Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan yaratılmaya çalışıldığı bir ‘‘demokrasi’’ işletilmeye çalışılıyor. İkili kimliğin arkası ise perşembenin gelişi çarşambadan belli apaçık; yuvarlanan taş yosun tutmaz. Van’daki 100. Yıl Üniversitesi’ni medreseye çevirmeye kalkanlar, rektörünü haksız yere aylarca tutuklayıp genel sekreter yardımcısının intiharına yol açanlar, ‘‘tecahülü arifane’’den gelip ‘‘İrticayı gösterin, nerede?’’ diyen bugünkü bilim düşmanı iktidar sahipleridir. Güneydoğu’da doğru, sağlıklı sentezi kuran ise Belediye Başkanı değil, ‘‘Ağalık zulmüne son! Yaşasın Cumhuriyet!’’ pankartlarıyla, bir ellerinde Türk bayrağı, öbüründe Atatürk posteri, Taksim Alanı’na yürüyen Bismil’in topraksız Sinanlı, Cumhuriyet köylüleridir. Çünkü ağa onların topraklarını alıp köleleştirmiş, Atatürk ise ‘‘Bu memleketin hakiki efendisi!’’ demiştir. Onun gösterdiği yolda da o köylüyü efendi yapacak Köy Enstitüleri açılmıştır. Atatürk’ü bir türlü sindirememeleri, bundan! 50 yıl önce o enstitüleri kapatmasalardı, bugün Güneydoğu’da ne ağalık kalırdı, ne de onun yarattığı gericilik ve bölücülük... Emperyalizm de ABD’siyle, AB’siyle, Güneydoğu’da böyle at koşturmazdı. Ortaçağ artığı ağalık ve tarikatların kökü kazınmadan gerçek bir demokrasiden söz edilemez. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Erdoğan aramadı... Dönemin Başbakanı (Amato) Cumhurbaşkanı’yla birlikte olayı anında kınamış; ‘‘demokrasi ve özgürlük ilkelerine yapılan alçak saldırıyı’’ lanetlemiş; saldırıya uğrayan gazetenin genel yayın müdürüne sıcak bir ‘‘dayanışma mesajı’’ yollamış ve ‘‘uygarca bir arada yaşamanın kurallarının hükümetin teminatı altında olacağını’’ söylemiş! ‘‘Neofaşist liderlerden’’ tutun, sola dek yelpazedeki tüm liderlerin dayanışma mesajlarının yanı sıra Roma Belediye Başkanı (‘‘Zeytin Ağacı’’ndan Rutelli) derhal gazeteye koşmuş ve ‘‘Bu hepimizin sorumluluğu!’’ diyerek, ertesi gün belediye başkanlığı sarayı karşısındaki devasa meydanda kendisinin de hazır bulunduğu bir ‘‘gösterinin’’ bayrağını taşımış... Sendikal örgütler; gazetenin Roma ve Milano büroları önünde hemen, derhal ertesi sabah çeşitli gösteriler düzenlemişler, ‘‘oturma eylemlerinde’’ bulunmuşlar... Bunlar 2., 3. bombalar beklenmeksizin, vakit kaybetmeksizin yapılmış. Ne için? Yalnız ‘‘Manifesto’’ için mi? Hayır. ‘‘Özgürlükler’’ için yapılmış. Olayın hafızamda iz bırakmasının nedeni işte bu hızlı tepki ve toplu dayanışma olmuştu. Jet hızıyla verilen reflekse hayran kalmıştım. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, elbette çok sayıda okur, basın mensubu, akademisyen, sivil toplum örgütü, sendikal lider, siyasetçi ve yetkili bize de çok sıcak dayanışma gösterdi ve destek verdi. Ancak mesele, bu ivmeyi hızla ‘‘demokratik ve toplu dayanışmaya’’ dönüştürebilmekte... Bu bir. İkincisi; siyasi konumlarının gerektirdiği sorumluluğu şaşırtıcı biçimde göstermeyenler, boşlayanlar da oldu. Başbakan Erdoğan’ın sessizliği bu bağlamda çarpıcı ve ibret vericidir. Hükümetten İçişleri ve Adalet Bakanı dışında arayan soran olmadı. ‘‘Biz İslamcı değiliz. Muhafazakâr demokratız!’’ demekle ‘‘demokrat’’ olunmuyor. Tarih herkesi sınıyor. Hepimize geçmiş olsun! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Mayıs www.mumtazarikan.com TEMA TEMA VAKFI ÇELENK BAĞIŞ HATTI Vefat, nikâh, açılış gibi özel günlerde sevdikleriniz adına fidan diktirebilirsiniz. İstanbul Tel: 0 212 284 80 00 İzmir Tel: 0 232 464 58 68 Ankara Tel: 0 312 419 73 02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Aile halkı. 2/ Dürüst, iyi ah 1 laklı... Önemli 2 tarihsel olgu. 3/ 3 Eski dilde yüz, çehre... Yeşile 4 çalan açık sarı 5 renk. 4/ Metal 6 paranın yüzün7 deki bütün kabartma ve re 8 simlerden da 9 ha yüksek bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 çıkıntı oluşturan çevK re pervazı... Tarla sını 1 Ş A M B A B A A L İ V R E rı. 5/ Halk dilinde gür 2 I S Ş A R gen ağacına verilen ad. 3 L İ K R A 4 L İ D H A V A 6/ İlişkin, değgin... Maİ M den ve inşaat işçileri 5 I H L A R A K A R İ Y E nin giydiği koruyucu 6 K İ L A T A O T başlık. 7/ Mürekkep 7 hokkalarına konulan 8 B A R K A R O L ham ipek... Yapısına 9 U L A N E D İ M girdiği sözcüğe ‘‘kendi kendine’’ anlamı veren yabancı önek. 8/ Kadın bale sanatçısı. 9/ Hububat tozu... Yağı alındıktan sonra zeytinin kalan posası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Şaka... Bir gösterme sıfatı. 2/ İnsanın kendine karşı duyduğu saygı... Duyuru. 3/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Büyük bakraç. 4/ ‘‘Kimine bir aba vermez giyesi / Kiminin atına çul eyler’’ (Yunus Emre)... Sipersiz şapka. 5/ Gerçekte öyle olmadığı halde, öyle olduğu varsayılan. 6/ Gümüşhane’nin Torul ilçesinde bir şelale... İran’ın plaka imi. 7/ Telefon sözü... Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay. 8/ Cinsel güçsüzlük. 9/ Dinsel tören... El sıkışma. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle