Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2006 SALI 10 KAVŞAK ÖZGEN ACAR DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr Irak’ın eski devlet başkan yardımcısı, mektubunda ABD’lilerin sorgusunu anlattı Ansiklopedi Tsunami’si! Öncülüm Hasan Cemal’in Cumhuriyet’in satışının 41 bine inişini ‘‘başarısızlık’’ sözüyle tanımlayıp ‘‘Gemi karaya oturmak üzereydi ve kaptan bendim’’ diyerek istifa ettiğini yazmıştık. Hasan’ın ayrılmasından sonra, alışılmış deyimiyle çalışanların bir ‘‘enkaz’’ devraldığına, gemiyi kayalıklardan kurtarmak için nelerle karşılaştığımıza da geçen hafta değinmiştik. Çalışanların, okurların işbirliği ile bir yıl gibi kısa bir sürede düzlüğe çıkmıştık. ‘‘Kurtarabilecek misiniz?’’ sorusunun yerine, ‘‘Ötekilere kıyasla iyi bir gazete veriyorsunuz. Ancak gazetenin içeriğini biraz daha çeşitlendirebilir misiniz?’’ sorusu ile karşılaşıyorduk. Yeni sorunun yöneltildiği günlerde şu satırları yazmıştık: ‘‘Aspirin firması sadece ‘ilaç’ kavramına uygun ‘aspirin’ satmak zorundadır. ‘Promosyon’ için aspirin kutusunun yanında bedava ‘süpürge’ verilmesi nasıl öteki ilaç firmaları için bir ‘haksız rekabet’ oluşturursa, aynı durum gazeteler için de geçerlidir. (...) Haksız rekabet liberal ekonomilerde suçtur.’’ O günlerde yaralı Cumhuriyet’in önüne bir fırtına değil, sanki bir ‘‘tsunami’’ çıkmıştı. Üç büyük gazete, okurlarına bedava ‘‘ansiklopedi’’ vermeye başlamışlardı. Tencere, tava verilmesine alışıktık. Bu tür kampanyalar bizi etkilemiyordu. Çünkü Cumhuriyet okuru, okurdu. Konu kitap olunca Cumhuriyet’in etkilenmemesi olanaksızdı. O günlerde bir emekli bayan okurdan aldığımız mektup özetle şöyleydi: ‘‘Rahmetli eşim ile yıllarca Cumhuriyet okuduk. Oğlum belediyede çalışıyor. Torunum ilkokulda. Başka gazete alacak durumumuz yok. Torunuma ansiklopedi alabilmek için Cumhuriyet’i bırakmak zorundayım. Lütfen beni bağışlayın...’’ Üç gazetenin satışları birer milyonun üzerine çıkarken, Cumhuriyet’in satışı düşmedi, artış hızı geriledi. Bu arada Cumhuriyet çalışanları, içeride kalan iki aylıklarını aldılar. Simgesel bile olsa ikramiye ödendi. Öteki gazetelerde sendikacılığa kilit vurulurken, Cumhuriyet toplusözleşme dahi imzaladı. Gazetedeki sayfa sayısı 16’dan 18’e çıktı. Daha iyi kâğıt kullanılır oldu. ‘‘Bedava’’ ansiklopedi veren gazeteler fiyatlarını altı ayda beş kez arttırdılar. Fatura okura çıkarıldı. Ansiklopedi kampanyası bir saman alevi gibi gelip geçince üç gazetenin satışları, kampanya öncesinin rakamının altına düştü. Migros, Gima gibi mağazalarda alışveriş yapanlara, benzin istasyonlarında benzin alanlara ‘‘bedava gazete’’ verilir oldu. Dünyanın neresinde böylesine onursuz bir medya olayı yaşandı? Eskiden bankalar kura ile ikramiye, daire, araba verirdi. Bankacılıkta ‘‘haksız rekabeti’’ önlemek için bu uygulama yasaklandı. Basına seyirci kalındı. Hasan’ın kitabına sarılıp Cumhuriyet’i boy hedefi yapan gazeteler satışımızın 5060 bin oluşu ile dalga geçtiler. Bugün kaptan köşklerinde oturup ‘‘Petrus’’ şaraplarını yudumlayıp, Paris sokaklarında dünyanın en iyi çayını arayanların çalıştıkları gazetelerde sendikalaşmaya izin verilmediği nedense tartışılmaz! Çalışanların yazgıları giriş kapılarında reddedilen manyetik kartlara bağlı değil mi? Benzerlerine acaba hangi kapitalist ülkelerde rastlanır? Amerikan yasalarına göre bir kentte, aynı kişi birden fazla gazete çıkaramaz, aynı kentte hem gazete ve hem TV istasyonu kuramaz. Liberal ekonomilerde bankalar, sanayi tesisi kuramazlar. Cumhuriyet’in dışında Türkiye’de gazete sahipleri gazeteciler değil, gazetecilerin sahipleri patronlardır. Bu haksız rekabet koşulları altında Cumhuriyet’in bu satışa bile ulaşması büyük bir başarı değil mi? Bugün çok satan gazetelerin arkasında patronların öteki şirketlerinin reklam ve finans destekleri olmasa acaba hangi gazete bu fiyata, bu sayıda satış yapabilir? Hiç kuşkunuz olmasın, bu gazetelerin tümü zarardadır. Bu gazeteler 50 YKr’ye çıksalar bu satışlarını koruyabilirler mi? Okurunun mali koşullarını bilen Cumhuriyet’in 1 Eylül 2001’den bu yana 500 bin liraya (50 Ykr) satılmasını neden algılamazlar? O gazetelerin maliyeti ile eti budu belirli gazetenin maliyetini bir kıyaslayın. Cumhuriyet çalışanları ile 50 YKr ödeyen okurlarının özverileri bugün de sürüyor. Değerli meslektaşımız Orhan Birgit, yıllarca ‘‘Aydın Doğan Vakfı’’nın yöneticiliğini yaptı. O da ‘‘Evvel Zaman İçinde’’ kitabını yayımladı. Doğan Grubu, Hasan’ın kitabı kadar bu kitaba yer ayırmadı. Bir başka kıdemli meslektaşımız Yılmaz Çetiner, ‘‘Nefes Nefese Ömür’’ adı ile anılarını yazdı. Dünkü Hürriyet gazetesi sekiz sütuna ‘‘Selçuk’la Güresin’in tek sütunluk haber kavgası’’ başlığı ile yine Cumhuriyet’i boy hedefi yaptı. Cumhuriyet gazetesinin olNÜ dum olası çeşitli çevrelerin ağızlarına alıp geviş getirdikleri bir kurum olduğu bir kez daha anlaşıldı. FU Z İşkenceyle geçen 3 hafta Dış Haberler Servisi Irak’ın eski Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan’ın ABD güçleri tarafından yakalandığında gördüğü işkenceyi anlattığı bir mektubu ortaya çıktı. Cezaevinde bulunan Ramazan’ın gizlice ulaştırdığı mektubu, Baas Partisi’ne yakınlığıyla tanınan El Muharrer ve El Mecid dergilerinde yayımlandı. Musul’da Kürdistan Yurtsever Birliği peşmergeleri tarafından 2003 Ağustos’unda yakalanarak ABD birliklerine teslim edilen Ramazan, o dönem 11 yaşında olan oğlu Ömer’in kaçırılarak ölümle tehdit edilmesi üzerine yakalandığını, kendisini teslim eden peşmergelerin, üzerindeki 1 saat, 1 yüzük ve kolyeye el koyduklarını anlattı. ABD birliklerinin kendisine yaptığı işkencenin Abdülkerim Kasım ve Abdülselam Arif dönemlerinde gördüğü işkencelerden 10 kat fazla olduğunu ve bunu işkencecilerine de söylediğini anlatan Ramazan, 65 yaşındaki bir insana yapılan zulmün inanılmaz olduğunu vurguladı. İlk 22 gün maruz kaldığı fiziksel işkencenin, ABD’nin Cenevre Sözleşmesi’ni ihlali anlamına geldiğini savunan Ramazan, ‘‘bu işkencelerin ABD’nin kendisiyle işbirliği yapmayan, aha Yasin Ramazan mektubunda, ‘‘Saddam Hüseyin nerede’’ sorusuna ‘‘Bilmiyorum’’ yanıtını verdikçe metal çubuklarla beline vurulduğunu, kendi idrarının üzerinde süründürdüklerini, su istediğinde ağzına sıcak su döküldüğünü söylüyor. ulusuna bağlı Arap ve Müslümanlara dönük inanılmaz nefretini gösterdiğini’’ belirtti. Ramazan, ABD’nin 21. yüzyılın başında uyguladığı ‘‘çağdaş işkence yöntemleri’’nin benzersiz olduğunu söyledi. teriyle Bağdat’a götürüldüğünü, bütün yolculuğu boyunca gözleri bağlı ve kafasına çuval geçirilmiş olduğunu, ayaklarının yanı sıra ellerinin de arkadan bağlı olduğunu anlattı. Bağdat’a vardıktan sonra götürüldüğü yerde 4 yetkili, 2 ABD askeri ve 1 tercüman olduğunu ve kendisinden diz çökmesini istediklerini söyledi. Elleri bağlıyken bunu yapamayacağını söylemesi üzerine elleri çözüldü ve diz çökmesi sağlandı. Bundan sonra haftalar boyunca karşılaşacağı o soru geldi: Saddam Hüseyin nerede? Taha Yasin Ramazan, bu soruya ‘‘Bilmiyorum’’ cevabını T (Fotoğraf: REUTERS) Saatler süren bu sorguların ardından yine gözleri ve elleri bağlanarak bırakıldığını söyleyen Ramazan, bir süre sonra oturmasına izin verildiğini, ancak uyuyakaldığında askerlerin gelip kendisini uyandırdıklarını aktardı. Çoğu zaman güçlükle nefes alır hale geldiğini ve bilincini kaybettiğini kaydeden Ramazan, ölümün eşiğine geldiğini hissedip şehadet getirdiğinde ise ABD askerlerinin, ‘‘Ölmene izin vermeyeceğiz, işbirliği yapman gerekiyor’’ dediklerini belirtti. Diplomatik sorgu Bir süre sonra ikinci bir sorgu ekibinin kendisiyle daha ‘‘diplomatik’’ bir şekilde görüştüğünü belirten Ramazan, bu kişilerin Musul’daki direniş liderlerinin ismini vermesini istediklerini anlattı. 3. haftanın sonunda, Crowbar Kampı’na transfer edilen Ramazan, burada da bir süre işbirliği yapması için baskıların sürdüğünü ve tecrit edildiğini söyledi. Burada fiziksel işkencenin hafiflediğini anlatan Ramazan, metal çubuklarla çıkarılan gürültüler, hayvan sesleri, köpek havlamaları, yüksek sesli korkunç müziklerin daha çok moral olarak yıpratıcı olduğunu belirtti. ‘ABD tatil beldesi’ Mektubuna ‘‘ABD tatil beldesinde 22 gün’’ başlığını koyan Ramazan, 17 Ağustos 2003 ve 9 Eylül 2003 tarihleri arasında Bağdat Havaalanı’nda kurulan ABD üssünde, zaman zaman yiyecek getiren Arap asıllı tercümanı sayesinde hayatta kaldığını belirtti. Ramazan, bir ABD helikop verdikçe, saatlerce dövüldüğünü, metal çubuklar ve tekmelerle çoğunlukla beline vurulduğunu, saatler süren bu dayaklar sonunda bileklerinin ve dizlerinin kanadığını, üzerindeki giysisinin süngülerle yırtıldığını, tuvalete gitmesine izin verilmediğini, kendi idrarının üzerinde süründürdüklerini, oturmasına ve yatmasına kesinlikle izin verilmediğini, su istediğinde ağzına sıcak su döküldüğünü, soğuk su istediğini söylediğindeyse vücuduna buzlu su döküldüğünü, kendisine konserve yemek verildiğini ve elleri çözülmeden yemesi istendiğini anlattı. ‘Türkiye Irak’ta pragmatik davranıyor’ Dış Haberler Servisi Türkiye’nin Irak’ta savaş olasılığından kaygılandığı için çeşitli gruplarla temaslarını sıklaştırdığı ve pragmatik davranmayı tercih ettiği öne sürüldü. Fransız Le Figaro gazetesi, ‘‘Türkiye, Irak konusunda pragmatizmi seçti’’ yorumunu yaptığı değerlendirmesinde Ankara’nın Irak’ta savaştan korktuğunu, bu nedenle çeşitli gruplarla temasları sıklaştırdığını yazdı. Gazete, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin Irak Başbakanı İbrahim Caferi’nin Türkiye ziyaretine kızdığını, ancak Ankara’nın tartışmaya girmekten kaçındığını belirtti. Geçen hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara’nın Irak ile ilgili tutumunu büyük boyutlarıyla tekrarladığını kaydeden gazete, Ankara’nın ilk önceliğinin Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması olduğunu anımsattı. Türkiye’nin başta enerji ve ulaştırma olmak üzere, Irak’ta ele geçirebileceği büyük pazarlar olduğunu kaydeden gazete, Ankara tarafından benimsenen pragmatizmin herkesçe alkışlandığını belirtti. Hasan’ın ardılı olarak göreve başladığımızda Rahmi Koç, Üzeyir Garih ve nice işadamı ziyaretimize geldiklerinde ‘‘Biz yanılmışız! Meğerse ‘Cumhuriyet’ ile halkın nabzını tutuyormuşuz. Cumhuriyet bizim aynamızmış. Hatalarımızı bize gösteriyormuş’’ demişlerdi. Aynı günlerde Cumhuriyet’e gelen dönemin ABD Büyükelçisi de ‘‘Cumhuriyet’in demokrasi ve insan hakları savunucusu olduğunu bu olaydan sonra anladık’’ itirafında bulunmuştu. Pazar günkü bir gazeteye, Hollanda ve Almanya’daki ulusçuluk eğilimlerini görmezden gelen, AB’nin Ankara Temsilcisi Hansjörg Kretschmer, ‘‘Bu ülkede ulusçuluk bir sorun. Türkiye’nin bu sorunu çözmesi gerek’’ demiş. Geçen yazımda Hasan’dan şu alıntıyı yapmıştık: ‘‘Cumhuriyet hiç kuşkusuz ‘Türk radikalizmi’nin, Kemalizmin önde kalelerinden biridir. Bu, ‘Cumhuriyet’in radikalizmi’nin törpülenmesi, demokrasiyle daha çok bağdaşması için çok uğraştım.’’ AB temsilcisi ile Hasan’ın sözlerini birleştiren durumlara sık sık Ankara’daki yabancı elçiliklerde tanık olmaktayız. Bir yabancı büyükelçi, yeni gelen bir yabancı büyükelçiye bizi tanıtırken ‘‘Cumhuriyet’’ten olduğumuzu söyledikten sonra ekler: ‘‘Kemalist!’’ Hasan, Kemalizmin temel ilkesi olan ulusalcılığı Cumhuriyet’ten koparmaya 13 yıl öncesinden nasıl soyunduğunu ortaya koyar. Unutulan önemli nokta, bu gazetenin Türk okurlarına Atatürk’ten miras kaldığıdır. İlkesi de ‘‘Kemalizm’’dir. Cumhuriyet bu ilkelerinden ötürü ordu yanlısı olarak yorumlanmıştır. Öyle olsaydı, 12 Mart’tan sonra Nadir Nadi ve İlhan Selçuk’un da aralarında bulunduğu 11 kişinin işine son verilir miydi? Öyle olsaydı Selçuk’a, Ziverbey Köşkü’nde işkence yapılır mıydı? Öyle olsaydı 12 Eylül’den sonra Cumhuriyet kapatılıp Nadir Bey yargılanır mıydı? Ali Sirmen, Erdal Atabek, Mahmut Dikerdem cezaevinde ‘‘Barış Davası’’nda komünist diye çile çekerler miydi? Orduya güven duymak başka, aske Elmek: oacar?superonline.com MA LV Hİ E ZM ET Hükümet tartışmalarının yaşandığı Irak’ta dün düzenlenen saldırılarda 10’dan fazla kişi öldü. (Fotoğraf: AFP) Pravda mı Faşist mi? ri yönetime çanak tutmak başka... Geçen yıl çeşitli kurumlar Türk halkının en çok güvendiği kurumları araştırdılar. Marmara Üniversitesi araştırmasında ordu yüzde 81, Dünya Değerleri Anketi’nde yüzde 61, BBC’ye göre yüzde 41, Gazi Üniversitesi’nin tüm öğretim üyelerini kapsayan anketinde yüzde 45.3 ile en başta yer aldı. İki Cumhurbaşkanı’na Basın Danışmanlığı yapan Ali Baransel de anılarını yayımladı. 12 Eylül’ün ardında askeri darbeye destek aramak amacıyla Kenan Evren, gazete sahip ve yöneticilerini Köşk’te topladığında, öteki meslektaşlarının yalakalığına karşılık Nadir Bey, Evren’e şöyle demişti: ‘‘Sayın Paşam, demokrasi insan erdemine en yakışan bir yönetim biçimi. Bütün boyunduruk altındaki milletler birer birer demokrasiye geçiyorlar. Biz ise belirli zaman aralıklarıyla demokrasiye ara vermeyi alışkanlık haline getirdik. TSK İç Hizmet Kanunu’nda yer alan ‘Silahlı Kuvvetler’in vazifesi Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır’ ifadesi, yönetime el koymanın dışında başka yol ve usullerce yerine getirilemez mi? 20. yüzyılın sonlarına doğru Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması hoş bir manzara değil!’’ Bu mu askere çanak tutmak? Kimilerine göre Cumhuriyet, komünistlerin ‘‘Pravda’’sı, kimilerine göre askeri bir ‘‘faşist’’ yönetimin sözcüsüdür. Bu iki zıt olgu hangi siyasal bilimde örtüşmüştür? Cumhuriyet, daima hukuk düzeni, demokrasi, özgürlükler ve insan haklarından yana olmuştur. Cumhuriyet, bu özgürlük ve haklara yönelen her türlü engelleme ve kısıtlamalara daima karşı çıkmıştır. Cumhuriyet, toplumun çıkarlarına, toplumsal devlet ilkesine ters düşen her türlü ekonomik tröstlere ve düşünce diktalarına karşı daima savaş vermiştir. Düzeltme: Geçen yazımızda Orta Asya gezisine Turgut Özal’ın çıktığından söz etmiştik. Başbakan Süleyman Demirel olacaktır. Özür dileriz. Talabani, milletvekillerini 12 Mart’ta toplantıya çağırdı Meclis için süre doluyor Dış Haberler Servisi Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, uzun süredir devam eden hükümet tartışmaları nedeniyle bir türlü gerçekleştirilemeyen meclis toplantısı için milletvekillerini 12 Mart günü toplantıya çağırdı. Talabani bu tarihin, yeni seçilen meclisin toplanması için anayasada belirlenen son tarih olduğunu hatırlattı. Hükümeti kurma çalışmaları çerçevesinde Şii lider Mukteda el Sadr, Büyük Ayetullah Sistani ve Ahmet Çelebi ile Necef’te görüştü. Sadr, ulusal birlik hükümeti kurma önündeki tüm engellerin yakında çözüleceğini söyledi. Çelebi de hükümetin kurulması konusunda ‘‘İbrahim Caferi’ye bir fırsat tanınmasını’’ istedi. Ülkede kan durmuyor. Iraklı bir tümgeneral kentin batısında bir keskin nişancı tarafından kafasından vuruldu. Tümgeneral Mobder Hatim Hedaya’nın işgal döneminde öldürülen en üst düzey Iraklı yetkili olduğu belirtildi. Bakuba’da, sabah saatlerinde pazaryerinde bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 6 kişi öldü. Ölenlerden 2’sinin 4 yaşın altındaki çocuklar olduğu açıklandı. Halkın, işgalden sonra yaşadığı zorluklara dikkat çekmek için elektrikler kapatılıyor Chicago’da Irak’la dayanışma eylemi Dış Haberler Servisi Irak’ta günlük yaşamı felç eden ciddi boyuttaki elektrik kesintilerine dikkat çekmek amacıyla ABD’nin Chicago kentinde savaş karşıtı bir grup tarafından ‘‘Elektriğinizi kapatın’’ kampanyası başlatıldı. ‘‘Şiddet Karşıtı Yaratıcı Sesler’’ isimli grubun önderliğinde 15 Şubat’ta başlatılan ve işgal tarihi 20 Mart’a kadar sürdürülmesi planlanan kampanya çerçevesinde eylemciler, günün belirli saatlerinde elektriklerini kapatıyor. Grup önümüzdeki günlerde Pentagon, Beyaz Saray ve Kongre binası önünde protesto gösterileri de gerçekleştirecek. Kampanyayı düzenleyenlerden Laura Gardiner, savaştan önce Irak’ın başkenti Bağdat’a 24 saat, kırsal bölgelere de halka bildirilerek 4’er saat arayla elektrik verildiğine dikkat çekiyor. Grup üyelerinden Joel Gulled BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? ? Irak’taki hanelerin sadece yarısına yakınının temiz su şebekesine bağlı olduğunu? ? Başkent Bağdat dışında kanalizasyon sistemine bağlı olan hanelerin oranının sadece yüzde 8 olduğunu? ? Bağdat’ta günde 8 saatten daha az süre elektrik verilebildiğini, başkentin dışında ve kırsal bölgelerde durumun çok daha kötü olduğunu? ? Irak’ın yeniden yapılandırılması çerçevesinde temiz su ve kanalizasyon ge, eylemleri çerçevesinde elektrikten yararlanmadan yemek yapmaya ve dikiş dikmeye çalıştıklarını söylüyor. Gulledge, mum ışığı altında yaptıkları toplantılara Irak’a gidip gelen insanları konuşmacı olarak çağırdıklarını anlatıyor. Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre şu anda Bağdat’a günde 8 saatten daha az bir süçalışmaları için planlanan 81 projenin, 68’inden vazgeçildiğini? ? Irak’ın petrol gelirinin işgal öncesinden daha düşük olduğunu ve hatta 1991 Körfez Savaşı öncesinden yüzde 46 daha az olduğunu? ? Ülkedeki işsizliğin yüzde 50’ler ve üstünde olduğunu? ? Ülkede 5 polis akademisi olduğunu ve 8 haftada bir 3 bin 500 yeni polisin mezun olduğunu? (13 Kasım 2005 verileri) gesi olarak bakıyor. Iraklıları jeneratörlerle bir yaşam sürdürmeye zorlayan enerji sorunu, başta 7 milyon nüfuslu başkent Bağdat’ın fakir kesimlerinde ve ülkenin kırsal bölgelerinde kendisini daha çok gösteriyor. Iraklılar, elektrik hizmeti karşılığında 3 ayda bir ortalama 2 dolar ödüyor. Jeneratörlerden yararlanmak içinse ayda orta re elektirik veriliyor. Elektriğin hangi saatlerde kesileceği de bilinmiyor. Iraklılar için gösterge Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra daha iyi bir hayat yaşanacağı düşüncesindeki birçok Iraklı, enerji sorununa, ABD’nin sözlerini yerine getirip getirmediğinin göster Faks: 0312. 442 79 90 lama 20 dolar ödeniyor. Eldeki veriler Irak’ta yaşanan elektrik kesintilerinin ABD liderliğindeki işgalin gerçekleştiği 2003 yılından bu yana giderek arttığını ortaya koyuyor. Irak’ın yeniden yapılandırılmasına yönelik ABD liderliğindeki milyarlarca dolarlık bütçeli projelerin kapsamlı bir sonuca ulaşmaması ve her geçen gün ortaya atılan yeni bir yolsuzluk iddiası kafalarda soru işaretleri yaratıyor. Geçen aylarda Washington yönetiminin Kongre’den yeniden yapılandırma çalışmaları için ek bir bütçe istemeyeceğine yönelik haberler de cabası... Irak’ın tekrar yapılandırılmasından sorumlu uzman Stuart Bowen Jr. enerji sorununun Saddam Hüseyin dönemine göre daha kötü durumda olduğunu kabul ediyor, ancak bundan direnişçileri sorumlu tutuyor. CUMHURİYET 10 K