25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MART 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ Kendisine önerilen halifeliği ‘ulusal egemenlikle bağdaşmayacağı’ gerekçesiyle reddetti 9 Atatürk kabul etmedi H alifeliğin kaldırılışı sırasında din bilginlerinden Antalya Milletvekili Rasih Hoca, Kızılay kurulu adına Hindistan ve Mısır’a gitmiş ve yeni dönmüştü. Rasih Hoca, gittiği ülkelerde Müslüman halkın Atatürk’ün halife olmasını istediğini ve bu iş için kendisini de vekil tayin ettiklerini Atatürk’e bildirdi. Bu biçimdeki öneriler yurtiçinden de ve Atatürk’ün eski arkadaşlarından da geliyordu. Atatürk, bu öneriye verdiği yanıtta, başka devlet yönetimlerinin altında yaşayan Müslüman halkın halifenin buyruklarını ve yasaklarını yerine getirme olanaklarına sahip olmadığını belirterek bu öneriyi kabul etmedi. A tatürk, halifeliğin kaldırılması kadar Türk ulusunun dünya uygarlık ailesinde sayılı bir yer sahibi olabilmesi için Eğitim Birliği’nin kurulmasına da çok önem vermişti. Devrimlerin en temel taşı olan Eğitim Birliği Yasası’yla parçalı ve misyoner ağırlıklı eğitimi kökünden kaldırdı, laik ilkelere dayalı ve amaç birliğine yönelmiş bir eğitim sistemi kuruldu. 3 Devrim yasalarıyla Türk ulusunun ortaçağın feodal yapısından aydınlanma sürecine yükselmesi, Ortadoğu ve İslam dünyasında bir ilk oldu. ‘B AĞIMSIZLIKLA BAĞDAŞMAZ’ Atatürk bu önemli önerinin kabul edilmeyişinin gerekçelerini söylevde açıklamıştır. Atatürk özetle şunları söylüyor: ‘‘Bütün Müslümanların bağlı olacağı bir halifelik makamının olanaklı olamayacağını düşünüyorum. İran ve Afganistan gibi Müslüman devletler halifenin herhangi bir yetkisini tanımayacaklar, çünkü böyle bir tanımanın o devletlerin bağımsızlıkları ve ulusal egemenlikleriyle bağdaşmayacaktır.’’ Ayrıca sömürü yönetimi altında bulunan Müslüman ülkelerle halifelik makamının ilişkilerinin ne olacağı sorusuna da yanıt aramıştı. Türkiye’deki bir halife, sömürge altındaki öteki Müslüman ülkelerin bağımsızlığa kavuşmasında ne derece etkili olabilir? Sömürge altında yaşayan Müslüman ülkelerin bağımsızlığa kavuşmasına, Türkiye’deki bir halifenin gücünün yetmeyeceğine, böylece dikkati çekmiştir. Atatürk, kendimizi dünyanın egemeni sanmak gibi düşüncelerin, Türk ulusunu felaketlere sürüklediğini belirtmiş ve artık dünyada ulusallığa dayanan yönetim biçimlerinin geçerli olduğuna işaret etmiştir. Baraj yüzde 5 olmalı TİMUR ERKMAN SHP MYK Üyesi 2na muhalefet partisi yüzde 10 barajının düşürülmesine ‘‘Etnik unsurların Meclis’e girmesine neden olur’’ gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Büyük bir olasılıkla, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nce hazırlanan ve Avrupa Parlamentosu ilke kararı olarak 15.12.2004 tarihinde onaylanan ve kamuoyuna açıklanan belgede yanlış bir şekilde yer alan ‘‘Kürt partilerini dahil ederek TBMM’ de siyasi güçlerin daha geniş temsilini sağlayacak şekilde, seçim sisteminin yüzde 10’luk eşiği indirmek suretiyle reforma tabi tutulması’’ önerisine bir tepki olarak sergilenen bu karşı çıkış gerekçesi doğru değildir. Tam tersine.. ülkemizde tüm siyasi görüşlerin ve tüm etnik unsurların TBMM’de yer alması toplumsal barışın sağlanmasında ve demokratik ilkelerin eksiksiz yaşama geçirilmesinde göz önünde tutulması gereken ‘‘olmazsa olmaz’’ bir ilkedir. A Atatürk’ü İzmit’te kız öğrenciler karşılıyor. (5 Haziran 1928) Eğitim Birliği Yasası’yla laik ve bilimsel temelleri esas alan bir sistem kuruldu İ NGİLİZLERİN HALİFELİK ISRARI O tarihte İngilizler, halifeliğin korunmasını kendi çıkarlarına uygun buluyor, Hindistan ve Pakistan’daki sömürgelerinde yaşayan Müslümanları halifelerin kutsal gücünü kullanarak yönlendirebilmeyi tasarlıyordu. TBMM’den seçilecek bir halife, şu ya da bu biçimde İngiliz politikasının etkisi içerisine alınabilirdi. İşte bu düşüncelerle Hindistan’da İsmaliye Tarikatı Reisi Ağa Han ile Hint Müslümanları lideri Emir Ali, Başbakan İsmet İnönü’ye halifeliğin korunmasını talep eden bir mektup gönderdiler. Bunların ikisi de aslında İngiliz Hükümeti’ne çok yakındı, Emir Ali de ayrıca İngiltere Kralı’nın özel danışmanıydı. Mektuplar, Başbakan’a ulaşmadan, İstanbul gazetelerinin eline geçmiş ve yayımlanmıştı. Genç Cumhuriyet’in Başbakanı İsmet İnönü bu tezgâhın altında yatan oyunu sezmişti. Kuşkusuz İngilizlerin bu düzeni halifeliğin kaldırılışında etkin oldu. Dine dayalı eğitime son E ğitim Birliği Yasası da kuşkusuz en temel ve en önemli bir devrim yasasıdır. Mahalle mektepleri ve medreseler yalnızca ‘‘şeri bilimlerin’’ okutulduğu birer dinsel öğretim kurumuydu. Medreselerde şeriat öğretilirdi. Çağdaş bilimler okumadan medreseyi bitirerek kadı ya da müftü olanlar, en basit sorunları çözerken bile zorlanıyorlardı. Örneğin 17. yy.’da Kâtip Çelebi yazdığı kitabında, matematik ve geometri bilmeyen kadıların ne kadar yanlış kararlar vereceklerini örnekleriyle açıklamıştır. (Ş. Turan, a.g.e., s. 62) Meşrutiyet dönemine açılan az sayıda Rüştiye ve İdadi vardı. Üniversite ise yetersiz, askeri okullar da çok az sayıdaydı. 1894 tarihli bir rapora göre imparatorluk düzeyindeki Protestan okullarının sayısı 398’di. 1907’de misyoner okulların sayısı 465’e yükselmişti. Fransız okulları 72, İngiliz okulları 83, ABD okulları 27, Rus okulları 44, İtalyan okulları 24, Alman ve Avusturya okulları 7’şerdi. Ayrıca bunlara ilave olarak azınlık okulları da vardı. Eğitim sistemi dinsel ve misyoner ağırlıklı ve parçalıydı. Ziya Gökalp bir yazısında o günkü eğitim sistemini ‘‘kaos’’ olarak nitelemiştir. İşte Eğitim Birliği Yasası bu parçalı ve misyoner ağırlıklı eğitimi kökünden kaldırmış, laik ilkelere dayalı ve amaç birliğine yönelmiş bir eğitim sistemini kurmayı amaçlamıştır. Eğitim Birliği Yasası devrimlerin en temel yasasıdır. Genç kuşakların yetişmesini sağlamak amaçlarını taşımaktadır. Genç Cumhuriyet daha ilk günlerinde ilk milli eğitim bakanlarından İsmail Safa Uzler’in yayımladığı bir genelgede belirttiği gibi, toplum yaşamında ‘‘dünya ve ahiret cezaları korkusundan doğan ahlak kuralları yerine, özgürlük ve düzenin uzlaşmasına dayanan gerçek ahlak ve erdemi egemen kılmayı amaçlayan bir eğitim sistemi öngörüyordu’’. A TATÜRK AYRIM YAPMADI Kurtuluş Savaşı’nı ve devrimleri gerçekleştiren 1. ve 2. Meclislerin oluşturulmasında, bu ilkeden hareketle Mustafa Kemal ve arkadaşları özellikle böyle ayrımlardan uzak durmuş ve Meclislerin oluşmasında Türkiye’deki tüm unsurların yer almasında bir sakınca görmemişlerdir. 2006 yılında, Atatürk’ün kurduğu partinin böyle bir düşünce sığlığına düşmesi üzücüdür. Avrupa Parlamentosu’nun önerisi de baraj unsurunu sırf etnik partiler açısından görmesi ve ülkemizde ‘‘etnik’’ parti kurulamayacağını bilmemesinden kaynaklanan büyük bir yanlıştır. STİKRAR İÇİN... İ Yüzde 10 oranının istikrarı sağlayacak bir oran olduğunun hiçbir teknik açıklaması yoktur. Ülkemizde ‘‘istikrar’’ hedefini yakalamak için bir oran saptamak gerekirse, gene anayasanın 95. Maddesi’nde yer alan, bugüne kadar genel kabul gören ve eleştirilmeyen ‘‘Siyasi parti grupları, en az yirmi üyeden meydana gelir’’ hükmünden hareketle bir hesaplama yapılabilir. Bugünkü şartlarda bir partinin grup kuracak milletvekili sayısına ulaşması ancak yüzde 3.6 oranında oy almasına bağlıdır. Bu orandan hareketle ve ‘‘istikrar’’ unsurunu biraz daha kuvvetlendirmek amacıyla yüzde 5 oranı ülkemiz için en gerçekçi bir oran olarak görülmektedir. E ĞİTİMDE BÖLÜNMÜŞLÜK KALKTI Eğitimin birleştirilmesi yasası ile elde edilen sonuçlar şöyle özetlenebilir: 1 Eğitimdeki medrese, okul, yabancı okul diye adlandırılan ve birbirine zıt kökler ve amaçlara sahip olan, üçlü bölünmüşlük ortadan kaldırılmıştır. 2 Laik ilkelere dayalı, eğitim sistemi oluşturulmuştur. 3 Cumhuriyet kuşaklarının boş inanç ve dine dayalı ümmetçilik esasına göre değil de bilimsel temellere bağlı olarak yetiştirilmesinin sağlanması, ulusal yararlarla ve çıkarlarla bağdaşmayan yabancı etkilerden uzaklaştırılması ve ulusal kültür birliğinin ger E SKİ HALİFE YARDIM ALAMADI Halifeliğin evrensel bir güç olacağını iddia edenler için, Prof. Şerafettin Turan’ın verdiği örnek çok ders vericidir. Abdülmecit, İstanbul’dan ayrılınca önce İsviçre’ye gitti ve Leman Gölü çevresindeki bir otele yerleşti. Bir süre sonra yüksek olan otel giderlerinin karşılanması için Müslüman ülkelerden yardım sağlamak amacıyla özel sekreteri Keramet Nigar’ı Paris ve Londra’ya gönderdi. Paris’teki Mısır elçisi, eski halifenin önerisini hükümetine iletti ancak herhangi bir yanıt alamadı. İran elçisi böyle bir yardım yapamayacağını açıkça söyledi. Afganistan elçisi ise Afganistan Kralı Emanullah Han’ın, Türkiye’ye ve Atatürk’ün yaptıklarına hayran olduğunu belirterek yardım edemeyeceğini söyledi. Halifeliğin sürmesini Başbakan İnönü’den isteyen Ağa Han ise bu konuda görüşmeye bile yanaşmadı. (Ş. Turan, Türk Devrim Tarihi, 3. kitap s. 60) Bu somut olay bugün bile geçerlidir, halifelik kurumunun köhneleşmiş ve çağdışı kalmış durumunu gözler önüne serer. çekleştirilmesi amaçlanmıştır. Atatürk, halifeliğin kaldırılışı kadar Eğitim Birliği’nin kurulmasına da çok önem vermiştir. Bu konuda Atatürk şöyle söylüyor: ‘‘Dünya uygarlık ailesinde sayılı bir yer sahibi olmak isteyen Türk ulusu, evlatlarına vereceği eğitimi, mektep ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki tür kuruma teslim etmeye hâlâ katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimi birleştirmedikçe aynı düşüncede, aynı anlayışta bireylerden oluşan bir ulus yapmaya olanak aramak, olmayacak bir şeyle uğraşmak olmaz mıydı?’’ Bu nedenle bu yasanın uygulanmasına geçildiğinde, bir yurt gezisinde Rize’de kendisinin önüne çıkarak medreselerin yeniden açılmasını isteyen iki müftüye Atatürk şöyle yanıt verdi: ‘‘Şimdiye kadar geri kalmamızda en büyük etkenin ne olduğunu biliyor musunuz? Hayır, medreseler açılmayacaktır. Bu adamlar burasını İran gibi mi yapmak istiyorlar?’’ (Belleten, 18.9.1924, 211, s. 1169; Ş. Turan, a.g.e. s. 70) Şimdi, bugünlere gelirsek, bu verdiğimiz bilgiler çerçevesinde neden İmam Hatip Okulları’nın açılıp çoğaldığı, neden sağ iktidarların en önemli devrim yasası Eğitim Birliği Yasası’nı delik deşik ettikleri daha iyi anlaşılır. Ulus devletinin zaferi B Ş ERİYE VE EVKAF BAKANLIĞI’NIN KALDIRILIŞI Halifeliğin kaldırılışı ne derece önemli ise Şeriye ve Evkaf Bakanlığı’nın kaldırılışı da o derece önemlidir. Çünkü Şeriye Vekâleti, hükümetin yapacağı işleri ve alacağı kararların şeriat hükümlerine uyup uymadığını denetliyordu. Bu bakanlığın kaldırılması ve onun yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşu önemli bir gelişmedir. Atatürk, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencileriyle ders dinlerken. (15 Aralık 1930) u yazı dizimizde sözünü ettiğimiz bu Üç Devrim yasası, yeni Cumhuriyet düzeni ve aydınlanma devrimi açısından son derece önemlidir. Halifeliğin kaldırılmasını gerçekleştiren yasanın gerekçesinde de belirtildiği gibi, halifeliğin kaldırılışı devletin tepesindeki iki başlılığı ortadan kaldırıyordu. Bu husus genç Cumhuriyet için son derece önemli siyasal bir önlemdi. İkinci önemli sonuç, dinsel bir kurum olan halifeliğin tasfiyesi, diğer bir deyimle ortadan kaldırılışıyla genç Cumhuriyetin kurduğu devletin laikleşmesi yolunda çok önemli ve temel bir adım atılmış oluyordu. Üçüncü önemli sonuç, halifeye sadakat ve kulluk yerine artık ulus devlete bağlılık önem kazanıyordu. Prof. Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı önemli yapıtında bu olayı ‘‘din devleti’’ görüşüne karşı ‘‘ulus devleti’’ görüşünün zaferi olarak nitelemektedir. Bu zafer bir kez kazanılınca ‘‘çağdaşlaşma yolunda belli bir doğrultuda birbiri arkasından gelecek bir dizi reformun kapısı açılmış oluyordu’’ (Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayını, s. 521). Asıl büyük sorun olan SaltanatHilafet sisteminin çözümünden sonra, öteki devrimlerin çözüm yolları kendiliğinden açılmıştır. Nitekim aynı gün yasalaşan Eğitim Birliği ve Şeriye Bakanlığı’nın kaldırılması ve bunları izleyen hukuk, yazı, dil ve genel olarak yaşam ve kültür alanındaki değişmeler son derece önemliydi. Türk toplumu Avrupa’da 400 yılda yaşanan ve gerçekleştirilen aydınlanma devrimlerinin yaşama sürecine giriyordu. Bir ulusun ortaçağın feodal yapısından aydınlanma sürecine yükseltilmesi, Ortadoğu ve İslam dünyasında ilk kez başlamıştı. A VRUPA’DA DURUM Dün yayımladığımız tabloda Avrupa Birliğ’ine üye 25 ülkenin seçim barajları, seçim dönemi süreleri ve mevcut hükümet şekilleri verildi. AB üyesi olmayan Ukrayna’da baraj yüzde 3, Norveç’te yüzde 4, Bulgaristan’da yüzde 4, Romanya’da yüzde 5, İsviçre’de 0, Rusya’da yüzde 5’tir. Y ÜZDE 10 UTANÇ BARAJI Bu oranlar yanında Türkiye’nin yüzde 10’luk seçim barajı bir demokrasi engeli ve bir utanç barajı olarak durmaktadır. Tablodaki ülkelerin bu seçim sistemleri ve oranlarına uzun deneyimlerden sonra vardıkları düşünülürse, bu sonuçların bir anket gibi değerlendirilmesi yerinde olur. Bu anket de bize, Türkiye’de seçim döneminin 4 yıl, seçim barajının da yüzde 5 olmasının uygun bir çözüm olacağını göstermektedir. BİTTİ BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle