10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2006 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Büyük Dost ve Müttefikimiz’in İslama Yeni Hizmeti! New York Kardinali’nin desteği ve aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı’ndan bile önce, Hıristiyan Katolik dünyasının ruhani lideri Papa II. John Paul ile görüştürülmüş olması dahi, uğruna baş koydukları(!) bu kutsal hizmetlerin arkasındaki gücün ve öteki ‘‘kutsal hizmet’’lerin ne olduğu ve kendilerine neler yaptırılabileceğinin kolayca öngörülebilmesini sağlamaktadır. rin gündemde olduğu şu günlerde, sonucun nasıl tecelli edeceği merakla beklenmektedir. Ancak bu değirmenlerin suyunun nereden geldiğini biz de Sayın İlhan Selçuk gibi, yıllardır merak ediyoruz. (1) Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerini bile cehennemlik ilan eden efendi hazretleri! ABD’de ‘‘University Of Allah’’ adlı üniversiteyi kuran, Medeniyet, İrfan, Hayır, Ref sözcüklerinin başharflerinin bir araya getirilmesinden oluşan (MİHR) vakfının, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi’nde görevli tüm öğretim üyelerinin ‘‘cehennemlik’’ olduğu gerekçesiyle, haklarında kamu davaları açılması isteminin yerel Cumhuriyet Başsavcılığı’nca reddedilmiş olduğunu henüz öğrenmiş bulunuyoruz. MİHR Vakfı Başkanlığı’nca, bir süre önce, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dilekçede, İslam ilmini öğreten ve uygulayan bütün kurumların, üniversiteler ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Kuran hükümlerini ‘gizleyerek’ insanları dünyada mutsuz ettiğinin(!) savunulduğu ve bu kurumların ayrıca, insanların ahrette cehenneme gitmelerine neden olacak uygulamalar içinde olduğunun belirtilmiş olduğu dilekçelerinde; ‘‘Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Zümrüt ve bu fakültedeki tüm öğretim görevlileri hakkında görevlerini kötüye kullanmaları nedeniyle cezai soruşturma ve kamu davası açılmasını istiyoruz’’ (2) denilmiştir. Bu İslamla ilgili bilgileri nerede öğrendiği henüz tarafımızca bilinemeyen, söz konusu kerameti kendinden menkul Efendi Hazretleri, kimlerin cehennemlik olduğu yolunda, Tanrı adına ahkâm kestiğine göre, Tanrı’nın takdir alanına giren bir konuda hüküm verirken, (kendisini Tanrı yerine koymak suretiyle) Tanrı’ya koşutluk (müşriklik) günahını işlediğinin (3) ayırdına bile varamamakta ya da ruhsal yapısı buna izin vermemektedir. Tanrı ülkemizi, büyük dostumuzun bu ve benzeri hizmetlerinden korusun! 1. İlhan Selçuk, Fethullah Okullarının Esrarı, Cumhuriyet, 14 Ocak 2006, S. 2 2. Cumhuriyet Gazetesi, 1 Ocak 2006, S. 5 3. Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Yeni Mealli Türkçe Tefsir (İstanbul, 1935) C. II , S. 1265, Keza bakınız; Ömer Rıza Doğrul, İlahi Bir Müjde, İnkılâp Kitabevi, (İstanbul, 1952) S. 113 PENCERE Karışık Bir İş Vesselam... Fransız mizah dergisi ‘CharlieHebdo’ bir aydınlar bildirisi yayımlamış... Aralarında Teslime Nesrin, Bernard Henry Levy, Salman Rüşdi, vb. bulunan entelektüellerin kafaları biraz karışık gibi... İslam bir dindir... Ancak Müslümanlığı kullanarak siyaset yapmak başka iş... Bu ikisi birbirine karıştı mı işte dünya da böyle karışıyor... İslamda mizah ise incelikli bir sanattır... ? Adamın biri bir inek çalar.. Ancak birkaç gün geçince pişman olur, Hacı Bektaş Veli’ye varıp ineği bağışlamak ister... Çaldım, ama pişman oldum, inek sizin olsun!.. Hacı Bektaş kabul etmez: Olmaz!.. Adam bunun üzerine Mevlana’ya gider... Çaldım, der, ama pişman oldum, bağışlamak istiyorum... Mevlana bağışı kabul eder... Adam: Peki, der, sen kabul ettin, Hacı Bektaş ‘olmaz’ diye geri çevirdi, aranızdaki fark ne?.. Mevlana: Biz kargayız, Hacı Bektaş şahindir; biz ‘eyvallah’ desek de o ‘hayır’ diyebilir... Adam ineği Mevlevi dergâhına bıraktıktan sonra Hacı Bektaş’a gidip konuşur: Sen beni reddettin; ama, Mevlana ineği kabul etti, bunun sebebi nedir?. Hacı Bektaş incelik gösterir: Bizim gönlümüz su birikintisi ise, Mevlana’nınki derya gibidir. Bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir; ama, onun engin gönlü kirlenmeyebilir. Belki bu nedenle senin bağışını reddetmemiştir. ? Yukarıdaki öyküyü son Hacı Bektaş’tan (Hacı Bektaş ve Yükseköğretim Kurumlarına Yardım Derneği dergisi) biraz değiştirerek aldım... Öykü kimi olay ya da olgularda ne denli titiz ve incelikli davranmak gereğinin altını çiziyor... Avrupa’da mizah dergilerine bir şeyler mi oldu?.. Danimarka’dan esmeye başlayan rüzgâr doğrusu insanı düşündürüyor... Bu yazıyı yine bir meşhur BektaşiMevlevi konuşmasıyla bitirmek en iyisi... Mevlevi Bektaşi’ye: Biz, demiş, Allah der döneriz... Baba Erenler: Biz de, demiş, Allah der dururuz!.. Ne var ki bu karikatür krizi bir noktada duracak gibi görünmüyor. ‘Aynalar Söyleyin’ Bana... ‘‘Aynalar söyleyin bana, ben kimim?’’ Necip Fazıl ‘‘Çile’’sinde kendine soruyordu: Ben kimim? Sen kimsin? Biz kimiz? Çoktandır berbere gitmemiştim. Rahatsızlık her şeye engel! Tiyatroya, sinemaya, dost evine, hatta gazeteye!.. Gerçek çile, budur! ‘‘Yaşamak mı, yaşamamak mı, işte bütün sorun bu’’ diyen Hamlet’i kendi benliğinde duymak!.. Ayna kimin icadıdır, bilmiyorum. Derler ki insanoğlu bir ırmağın kıyısına eğilmiş, bir de ne görsün, bir başkası ona bakıyor! Kim o? Nerden çıktı? Sonunda gerçeği anlamış, ayna denen nesne böylece çıkmış ortaya... Sana, kendini, yüzünü, gözlerini, ağzını, burnunu gösteren bir dost ya da yabancı, kendi varlığının yansıması... ??? İnsan en çok hangi aynada kendini görür? Evdeki aynalarda değil, çünkü onlara bir bakar geçeriz, saçımızı tarar, şunu bunu yaparız: Bir anlığına! Çok dalıp gitmeyiz aynadaki kendimize. Hele erkekler açısından. Ama kendimizi dakikalar, kimi zaman bir saat boyu seyrettiğimiz yerler berber aynalarıdır... ‘‘Berber Aynası’’ adlı öykümü 1956’da yazmıştım. Şöyle başlıyor: ‘‘Berber aynasında birden kendimi gördüm. Tanımadığım biri vardı karşımda. Bütün bütüne yabancı da değildi. Çok uzaklarda kalan bir dostu, bir arkadaşı hatırlatan bir yüz. Yıllarca geride bıraktığım bir bildik...’’ İlkokuldaydım. Ağabeyim Şehzadebaşı’ndaki berbere götürmüştü. Saçım uzamıştı ama, kendime yakıştırıyordum. Berber, ‘‘Çok güzel olacak’’ dedi. Sonra birden elindeki makineyi kafama çarparcasına vurdu. Bir de baktım saçlarım iki parça! Bir yol açılmıştı başımın ortasında... Kızmak, ağlamak, tepinmek!.. ??? Her yaşta karşımıza çıkar berber aynaları. Bakıp durursun kendine! Nerde, o çocuk, derken, o delikanlı!.. Saç azalır, yüz buruşur, gözler sönükleşir. Ben miyim bu, dersin. Olamaz, nereye gitti o genç adam? Söyle, ey ayna, içine alıp götürdün mü uzaklara... Okuyorum, elli yıl önceki öykümü, hem de Sait Faik Ödülü’nü de kazanmış bir kitabın ilk sayfalarını, şu anda yeniden yaşıyormuşçasına: ‘‘Yaşamı zaman zaman böyle aynaların önünde, daha doğrusu aynaların içinde duydum. Yıllar geçerdi, yaşamadan yaşardım böylece! İşlere girer çıkardım, kadınlar sever unuturdum, ıstıraplar, sevinçler, mutluluklar, yoksunluklar... Hepsi, hepsi ben yaşamadan, yaşadığımı duymadan, bilmeden olur biterdi.’’ ??? Korkmayın aynalara bakmaktan... Zaman zaman kişi kendini unutur. Bilmediği, yaşamadığı işlere kalkışır. Bir ara durup baksa aynalara, şöyle derinden baksa! Ben neymişim, ne olmuşum, kendimi yitirmişim diye biraz düşünebilse! Bunu herkes için söylemeliyim. Kendini gerçek aynalarda, berber aynalarında değil, kendi yarattıkları sahte dev aynalarında görmek isteyenlere... ??? 1956’da o ayna serüvenini nasıl yaşamışsam geçen günkü ‘‘Aynalar söyleyin bana, ben kimim?’’ olayını da öyle yaşadım işte: ‘‘Gerçek kişiliğimi berber aynasında bırakarak sokağa çıktım. Hepsi benim dışımda olup biten serüvenlerin anlamsız akışına kendimi bıraktım.’’ Arif ÇAVDAR üyük dost ve müttefikimiz’in yetkililerince icazet verildiği(!) anlaşılan ve ünlü istihbarat kuruluşu CIA merkezinin bulunduğu Virginia eyaletinde, kerameti kendinden menkul bir mürşit(!) ‘‘efendi hazretleri’’nin rektörlüğünde(!) 1 Nisan 2000 tarihinde, ilk ve ortaöğretim kurumlarını da içeren, ‘‘University of Allah’’ adı ile bir üniversite kurulduğunu ve bu üniversitenin kurucusu olan rektörünün(!) (soy kütüğü Gazi Evronos Bey’den gelen bir ailenin tek evladı olarak!) İznik’te dünyaya geldiğini, ilk, orta ve lise tahsilini Bursa’da ve yüksek tahsilini de İstanbul Ekonomi ve Ticaret Okulu Muhasebe Bölümü’nde l956 yılında tamamladığını ve askerlik hizmetini, Kore’de (Kore Savaşı’ndan sonra orada bırakılan) Türk irtibat birliğinde (19571958 yıllarında) tamamladıktan sonra, Kamu İktisadi Teşekkülleri, T. Vakıflar Bankası ve DPT’de o zamanlar egemen olan ‘‘Takunyalı Kardeşler’’ döneminde, uzmanlık ve müdürlük görevlerinde bulunduğunu, (Takdiri İlahi’den bile öncelikli olduğu varsayılan) ‘‘Eşref Rumî Hazretleri’’nin bir işareti(!) ile dünyaya geldiği(!) ileri sürülen, bu Efendi Hazretleri İskender Ali Mihr’in, 1972 yılında, ‘‘fizibilite etütleri’’ yapan bir işyeri işlettiğini ve daha sonra da kendisinin, DPT İktisadi Planlama Bölümü’nde çalışmak üzere tekrar göreve çağrıldığını(!) öğrenmiş bulunuyoruz . Bu arada, 1980 yılında başlayan, Irakİran savaşları boyunca, ABD kontrolündeki iş çevreleriyle birlikte, Ortadoğu ülkeleriyle ‘‘ticari ilişkileri’’ni geliştirdiği sanılan bu ‘‘efendi hazretleri’’nin, ABD’ye hicret eyledikten sonra, 1989 yılında, ‘‘İslam, modern teknoloji, nükleer fizikkimya, enerji, finans, iş etütleri(!)’’ çalışmaları yaparak edindiği birikimlerle(!), ilimlerin gelişmesi istikametinde, Virginia’da (ABD) konferanslar ve seminerler düzenleyen ‘‘Uluslararası MİHR Vakfı’’nı kurduğunu, yine internet sitesindeki yazılarından öğreniyoruz. ‘B Ülkemiz insanlarını ve tüm dünya insanlarını nurlandırmak üzere Takdiri İlahi’den bile öncelikli olduğu anlaşılan, Eşref Rumî Hazretleri’nin işaretiyle dünyaya geldiği(!) belirtilen bu kerameti kendinden menkul ‘‘Efendi Hazretleri’’nin, 1992 yılında yayın hayatına atılan MİHR dergisi ile başlattığı iletişim hizmetleri(!) alanındaki çalışmalarını, uydu üzerinden yayın yapan, Nur TV ve MİHR Radyo istasyonları ile sürdürdüğünü ve yine internet sayfalarında yer alan ‘‘University of Allah’’ etkinliklerinin, ‘‘dinlerin birleştirilmesi’’(!) hedefine yönelik olarak yürütüldüğünü ve bu ‘‘efendi hazretleri’’nin, halen Pennsylvania eyaletinde güvenlikli bir CIA çiftlik evinde koruma altında tutulan öteki ‘‘gezici vaiz efendi hazretleri’’ gibi, kerametleri kendilerinden menkul kutsal din hizmetlerini(!), yaşadığı eyalette, patronlarınca öngörülen doğrultuda sürdürmekte olduklarını, yine internet iletişim bilgilerinden öğrenmekteyiz. ABD Cumhurbaşkanı George W. Bush ve Yeni Muhafazakârlar (Neocon) tarafından geliştirilen (Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesi bağlamında) bizzat ‘‘Allah tarafından görevlendirildiği’’ yolundaki ‘‘sanrı’’sına paralel olarak sürdürüldüğü anlaşılan bu tür kutsal hizmetlere katkı yapmak üzere, kendileri için uygun görülen ilahi görevler bağlamında, her iki ‘‘efendi hazretleri’’nin de bütün dinlerin, büyük dost ve müttefikimizin planları doğrultusunda birleştirilmeleri(!) için, diyalog içine girmeleri(!) gerektiği sonucuna ulaşıldığı içindir ki, bunlardan hiç olmazsa birisinin, New York Kardinali’nin desteği ve aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı’ndan bile önce, Hıristiyan Katolik dünyasının ruhani lideri Papa II. John Paul ile görüştürülmüş olması dahi, uğruna baş koydukları(!) bu kutsal hizmetlerin arkasındaki gücün ve öteki ‘‘kutsal hizmet’’lerin ne olduğu ve kendilerine neler yaptırılabileceğinin kolayca öngörülebilmesini sağlamaktadır. Ne var ki Katolik Kilisesi’nin ruhani liderinin yaşamına kastedenlerin ve arkasındakile CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle