25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Diyarbakır savaş alanı gibi PKK’lilerin cenazesinde göstericiler polise taş ve molotofkokteylleri attı. Esnafı ‘kepenk kapatmaya’ zorlayan grup, ev, işyeri, sağlık ocağı, öğrenci yurdu ve bankalara saldırdı. Olaylarda 32 kişi yaralandı DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Güvenlik güçlerinin Muş’ta yürüttüğü operasyonda öldürülen terör örgütü üyesi 14 kişiden 4’ünün Diyarbakır’daki cenaze töreni sırasında şehir savaş alanına döndü. Kentte yapılan izinsiz gösterilerde 8’i güvenlik görevlisi 32 kişi yaralandı, yaralılardan 3’ünün durumunun ağır olduğu öğrenildi. Gösteriler sırasında yüzlerce işyeri, bazı konutlar, banka şubeleri, bir sağlık ocağı ve 3 otomobil, atılan molotofkokteylleri ve taşlar nedeniyle hasar gördü. Sabah saatlerinde başlayan olaylar güçlükle kontrol altına alınabildi. Siirt ve Adana’daki cenaze törenlerinde de de olaylar çıktı. Güvenlik güçlerinin, 25 Mart’ta Muş, Diyarbakır ve Bingöl’de sürdürdüğü operasyonlarda öldürülen terör örgütü PKK/KONGRAGEL üyesi 14 kişiden 4’ünün cenazeleri Diyarbakır’da, bir kişi Siirt’te, bir kişi de Adana’da toprağa verildi. Diyarbakır doğumlu Bülent Tanışık, Muzaffer Pehlivan, Fatih Çetin ve Mahmut Güler adlı teröristlerin cenazeleri sabah erken saatlerde Diyarbakır’a kokteylleriyle karşılık veren grup, çevredeki işlerleri, konutlar, öğrenci yurdu, sağlık ocağı, emniyet amirliği ve özel bankaların şübelerine de saldırarak hasar verdi. Göstericileri dağıtmak isteyen polisin gaz bombasını rastgele sokaklara atması kargaşayı daha da arttırdı. Sokaktaki yurttaşlar evlere sığınmak zorunda kalırken, esnaf da dükkânlarını kapattı. Göz yaşartıcı bombadan göstericilerden çok gazeteci ve yurttaşların etkilenmesi dikkat çekti. GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU İsrail’de Genel Seçimler Likud lideri Netanyahu’ya göre bu genel seçimler çok önemliydi, çünkü İsrail’in gelecekteki sınırları üzerine bir referandum olacaktı. Ama seçim kampanyaları çok cansızdı. Seçimlerden önceki kamuoyu yoklamaları, katılımın düşük olacağını, seçmenin yaklaşık yüzde 2530’unun hâlâ karar veremediğini gösteriyordu. Stratejik analiz sitesi Debka Files ve Jarusalem Post, Haaretz, Yediot Aharanot gibi gazeteler seçmenin ilgisizliğinden yakındılar. El Ahram’ın emektar yazarı Graham Usher de Kudüs’ten yaptığı yorumuna ‘‘İsrail’in gereksiz seçimleri’’ başlığını atmıştı. (23/03) Barışı unutmak Saddam rejiminin yıkılmasından sonra, İran’ın bölgedeki jeopolitik ağırlığı ve nükleer programı üzerine kaygılar arttı, devlet başkanlığına da İsrail’i yok edeceğini söyleyen ‘‘fanatik’’ biri gelmişti. Irak ‘‘El Kaide teröristleri’’ için bir eğitim alanına dönüşürken Filistin seçimlerini, İsrail’i resmen tanımamakta ısrarlı, üstelik ‘‘terörist’’ yöntemlere başvurabilen bir Müslüman örgüt Hamas kazandı. Aynı dönemde, İsrail en tecrübeli ve güvendiği politikacı Şaron’u kaybetti. Bu ortamda ‘‘seçimleri kim kazanacak’’ sorusunun çok önemli olması gerekmez mi? Gerekir ama İsrail halkı artık yorgun, barış sürecinden umudunu kesmiş, bir süredir, adeta Filistinliler yokmuş gibi yaşamaya çalışıyor; seçimleri kim kazanırsa kazansın bu durumun değişmeyeceğini düşünüyor. Gerçekten de bu seçimlerde İsrail halkının karşısında güvenlik konusunda tek bir program vardı. Likud, Şaron’un Likud’dan ayrılarak kurduğu, Şaron komaya girdikten sonra, şimdi Olmert’in liderliğinde seçime katılan Kadima ve Eşkenazi Peres’i devirerek liderliği ele geçiren Safarad kökenli sendika lideri Peretz’in liderliğinde İşçi Partisi arasında ‘‘güvenlik sorunları’’ üzerinde neredeyse tam bir mutabakat var. Peretz de zaten seçim kampanyasını güvenlik sorunları değil ekonomik sorunlar üzerine kurdu. Nitekim, seçimlere katılan liderlerin hiçbiri, Yol Haritasına, Filistinlilerle barış görüşmelerine geri dönme yönünde bir niyet belirtmedi. Liderler arasında hâkim eğilim, İsrail’in, Filistin yönetimi ile bağlarını koparması, ‘‘kendi içine dönmesi’’, kalıcı sınırlarını tek yanlı olarak saptaması doğrultusunda. Kadima lideri Olmert, bir miktar daha toprak terk ettikten sonra en büyük yerleşim Maal Adumin ile Kudüs arasındaki bölgeyi binalarla doldurup Filistinlilere kapatmayı, Güvenlik Duvarı’nı sınır kabul etmeyi, böylece bir taraftan kalıcı sınırları tek taraflı olarak belirlerken diğer taraftan Filistinlilerin toprak sürekliliğine sahip bir devlet kurmasının da önünü almayı planlıyor. Netanyahu ise tek bir ‘‘yerleşimin’’ daha boşaltılmasından yana değil. Takviye birlik istendi Gün boyu süren olaylarda göstericileri dağıtmak için polisin kullandığı göz yaşartıcı gazdan çocuklarıyla olay yerinden geçen yurttaşlar da etkilendi. Göstericiler banka şubelerinin camlarını kırdı, atılan taşlarla bazı basın mensupları da yaralandı. getirildi. Cenazeler nedeniyle önceki günden itibaren yapılan çağrılara uyarak destek vermeye gelen yüzlerce kişi, Medine Bulvarı üzerindeki Şefik Efendi Camii önünde toplandı. Misilleme çağrısı yaptılar Aralarında okul kıyafetleriyle destek vermeye gelen lise öğrencilerinin de bulunduğu topluluk, terör örgütü lehine slogan atarak örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın posterlerini açtı. Operasyon nedeniyle TSK’yi hedef alan sloganlar atan topluluk, örgütün terörist eylemle misillemede bulunmasını isteyen sloganlar attı. Cadde üzerinde otomobil lastiği yakan göstericiler, cenazeleri camiden alarak Yeniköy Mezarlığı’na kadar yürüdü. Mezarlıktaki törene, eski DEP Milletve kili Hatip Dicle ve Demokratik Toplum Partisi (DTP) Diyarbakır İl Başkanı Ahmet Cengiz de katıldı. Cenazelerin defnedilmesinin ardından topluluk, sloganlar atarak yürüyüşe geçmek isteyince, polis dağılmaları yönünde uyarılarda bulundu. Gazeteciler de etkilendi Polisin uyarısına taş ve molotof Gün boyu küçük gruplar halinde gösterilerin sürmesi üzerine jandarma ekiplerinden takviye istendi. Zırhlı olmayan polis otolarının hedef olmamak için devriyeye çıkmaları yasaklanırken, özel harekât timleri ve jandarma sokaklarda güvenlik önlemleri aldı. Göstericiler başta Sento Caddesi olmak üzere birçok merkezde gösterilerini sürdürürken, AKP ve MHP il binalarına da taşlı saldırıda bulunuldu. 3 sivil otoyu da ateşe veren göstericiler, Balıkçılarbaşı’ndaki bir özel bankayı da molotofkokteyli atarak kundakladı. Polis merkezini basmak istediler Akşam saatlerine doğru gerginlik kent geneline yayılırken, göstericiler 10 Nisan Polis Merkezi’ni basmak istedi, ancak kurulan barikatı aşamadı. Olayların devam ettiği sırada valilikte olağanüstü güvenlik toplantısı yapıldı. Ambulansa taş: Doktor ve hemşire yaralandı DTP’li belediye başkanları da bir araya gelerek halka ve güvenlik güçlerine sağduyu çağrısı yaptı. Bağlar semtinde yaralıları almaya giden ambulans da taşlardan nasibini alırken, bir doktor ile bir hemşire atılan taşlardan yaralandı. Fanteziler ve gerçekler Ancak, İsrail halkının, bizzat liderleri tarafından körüklenen bu ‘‘içe dönme’’ fantezisinin gerçekleşme şansı yok. Filistin halkının bu durumu kabul edeceğini ya da Filistin sokaklarında konuşulmaya başlanan bir III. İntifada’nın, eğer patlak verirse, salt askeri yöntemlerle bastırılabileceğini düşünmek gerçekçi değil. Uluslararası ortam da hızla buna olanak vermeyecek bir yönde değişiyor. ABD’de uluslararası müttefiklerini daha fazla dinleme, birlikte davranma eğilimi güçleniyor. NATO yeni almakta olduğu biçimle bu bağlamda önem kazanıyor. İkincisi, ABD, İran’la doğrudan, kamuoyu önünde diplomatik ilişkilere girmeye başladı. İran’a saldırmak yerine konuşmak gerektiğini savunanların sayısı artarken İsrail’in, Irak’ın Ozirak nükleer santralına 1981’de yaptığı cüretkâr saldırının, Irak’ın nükleer programının durdurmadığını, egemen görüşün aksine, daha da hızlanmasına neden olduğunu savunan bir tez tartışılıyor. (‘‘The Osirak Fallacy’’, The National Interest, 17/93/06). Üçüncüsü, pazartesi günü değindiğim, ‘‘İsrail lobisi’’ tartışması var. ABD dış politikasında, neocon etkisi zayıflarken ‘‘realistlerin’’, ‘‘ABD’nin Ortadoğu çıkarları Arap kamuoyunu dikkate almayı gerektiriyor’’ tezi, İsrailABD ilişkilerinin sorgulanması noktasına ulaştı. Değindiğim çalışma ABD’de, İsrail’de ve Arap ülkelerinde büyük ilgi ve tepki çekti. Ama Ehud Barak’ın eski yardımcılarından Daniel Levy’nin, İsrail gazetesi Haarez’deki, soğukkanlı bir yaklaşımla, ‘‘güçlü savlara dayanan bu çalışmanın’’ ‘‘Atlantik’in her iki yakasında da bir uyarı olarak algılanması’’, İsrail dış politikasının artık neocon ve Evanjelik ittifaktan kopması gerektiğini savunan yorumu, sanırım, İsrailABD ilişkilerine ilişkin tartışmalarda önemli bir eşiğin atlandığını gösteriyordu. Yeni kurulacak hükümetin bu duruma uyum sağlaması İsrail halkının güvenliği açısından çok önemli. Ama toplumda keskinleşmeye devam eden, sınıfsal ve etnik (Eşkenazi, Safarad, Rus) saflaşmalara bakınca, iyimser olmak zor. ergin.yildizoglu?gmail.com Muş’ta öldürülen teröristlerden 4’ünün Diyarbakır’da toprağa verilmesinin ardından Öcalan lehine sloganlar atan, PKK yazılı bezler açan ve sarı, kırmızı, yeşil bayraklar taşıyan grup yürüyüşe geçti. Molotofkokteylleri ve taş atan göstericilere polis müdahale etti. Olaylar gece geç saatlerde kontrol altına alınabildi. Polis, 23 kişiyi gözaltına aldı. (Fo 3 kişinin durumu ağır Güvenlik güçleri yoğun çaba sonucunda gece saatlerinde göstericiler üzerinde kontrolü sağlarken, gün boyu süren olaylarda 1 asker, 7 polis, 32 gösterici yaralandı. Yaralılardan 3’ünün durumunun ağır olduğu öğrenilirken, 23 kişinin de gözaltına alındığı açıklandı. toğraflar: İBRAHİM KARAASLAN/ AA) Aşkın: Ben de fişlendim YYÜ’deki 418 kişi hakkında Jandarma Alay Komutanlığı’nın hazırladığı listede kendi adının da geçtiğini belirten rektör, ‘Devletin resmi kaynakları kasıtlı olarak bana yanlış bilgi verdi’ dedi V AN (Cumhuriyet) Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, hakkındaki fişleme iddialarını yanıtlarken İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından üniversitedeki 418 kişi hakkında hazırlanan listede, kendi adının geçtiğini belirtti. Prof. Aşkın, devletin resmi kaynakları tarafından kendisine kasıtlı olarak yanlış bilgi verildiğini söyledi. YYÜ Rektörü Aşkın ile 9 sanık hakkında Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ihaleye fesat karıştırıldığı iddiasıyla açılan davada, Prof. Aşkın ‘‘fişleme’’ suçlamalarını yanıtladı. Rektör Prof. Aşkın, İl Jandarma Alay Komutanlığı takrafından fişleme yapıldığı yönündeki iddialar üzerine söz konusu listede kendi adının da yer aldığını söyledi. Aşkın, ‘‘İl Jandarma Alay Komutanlığı tarafından hazırlanan listede benim de adım ‘Sol fikirleriyle tanınır. Eski Rektör Seyit Mehmet Şen’in fikirlerini yıkması biraz zaman alır’ şeklinde geçmekte. Buna göre mağdurlar listesinde ben de yer alıyorum’’ dedi. seyin Karadağ ve birçok kişi hakkında daha sonra gerçeğe uygun olmadığını öğrendiğim bilgiler bana ulaştı. Üniversitedeki birçok kişi hakkında devletin resmi kaynakları tarafından bana verilen bilgilerin kasıtlı olarak yanlış olduğu ortaya çıktı. Ben de durumu dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz’e de bildirerek yanlışın düzeltilmesini istedim. Daha önceki rektörler tarafından istihbarat kaynaklarından alınan bilgiler YÖK’e gönderilmiştir. Bu sadece benim dönemimde yapılmadı. İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı’na gönderilen belgelerde de benim hakkımda asılsız beyanlar yer almaktadır’’ diye konuştu. Aşkın’ın açıklamalarının ardından Karadağ, müdahil olmaktan vazgeçerek Aşkın hakkında davacı olmayacağını belirtti. Siirt ve Adana’da da olay Siirt’te ise Gökçebağ beldesinde toprağa verilen terör örgütü üyesi Kenan Demir’in cenaze töreninin ardından izinsiz gösteri düzenledi. Terör örgütü lehine slogan atan gruptan bazıları jandarmaya taş attı. Jandarma grubu dağıtırken, M.E. (16) adlı bir kişi yaralandı. Jandarma bazı kişileri de gözaltına aldı. Adana’da PKK’yi simgeleyen beze sarılarak Küçükoba Mezarlığı’nda toprağa verilen terör örgütü üyesinin cenaze töreninde toplanan bir grup, güvenlik önlemi alan polise taşlı saldırıda bulundu. Gruba göz yaşartıcı gazla müdahale eden polis 3 kişiyi gözaltına alırken, toplanan grubu dağıttı. Müdahil davadan vazgeçti Duruşmanın dünkü oturumunda müdahil olarak dinlenen YYÜ Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Karadağ, Atatürkçü ve Türk milliyetçisi olmasına karşın rektörlük kasasında ele geçirilen belgelerde, ‘‘İslamcı ve Kürtçü’’ olarak tanıtıldığını söyledi. Rektör Aşkın, Karadağ ve diğer kişiler hakkındaki bilgilerin devletin resmi kurumları tarafından YÖK’e gönderildiğini belirterek ‘‘Hü İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ‘‘Genç bir yazarın Kürt sorunu gibi çok kapsamlı ve karmaşık bir meselede böylesine bir yaklaşımla yola çıkması, fazla cesur bir girişim olarak görülebilir. Ancak genç yazarların da büyük meselelere önemli katkıları olabilir. Özellikle de eski ‘ezberlerden’ uzak durarak farklı perspektifler getirmek açısından.’’ Mustafa Akyol, ‘‘Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek’’ (Doğan Kitap) başlıklı araştırmasına bu sözlerle başlıyor. Akyol’un, ‘‘genç yazarları’’ küçümseyen kültürümüze dikkat çekmesi önemli. Yalnızca genç yazarlara değil, kurulu düzen genç olan her şeye karşı şüpheli yaklaşır. Gençlik gelecektir. Kurulu düzeni en çok sorgulayan onlar olurlar, bu nedenle de iktidar sahipleri genç olan şeyleri sevmezler. Kürt sorunu gibi netameli bir konu, öncelikle gençlerin ele alması gereken bir konu diye düşünürüm. Çünkü, bundan önceki kuşaklar bu sorunu çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz hale getirdiler. O zaman onla ‘Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek’ rın çok da söyleyeceği bir şey olduğu öne sürülemez. ??? Mustafa Akyol’un, gazeteci meslektaşım, hapishane arkadaşım Taha Akyol’un oğlu olduğunu kitabın sayfalarını çevirirken öğrendim. Mutlu da oldum. Çünkü Mustafa’nın konuya objektif bir araştırmacı, önyargısız bir yazar olarak yaklaşması beni umutlandırdı. Yeni kuşağın bizim kuşağı aşabileceği sinyallerini aldım kitabı okurken. Doğru olan da bu. Bir sonraki kuşak bir öncekini aştığı oranda, toplumun gelişme şansı yükselir. Mustafa, araştırmasına öncelikle yanlış değerlendirmelere, efsanelere dikkat çekerek başlıyor. Şerif Fırat’ın 1960’ların başında yayımlanan ‘‘Doğu İlleri ve Varto Tarihi’’ kitabında ‘‘Kürtler zaten Türktürler’’ tezinin anlamsızlığını masaya yatırıyor. ‘‘Buna göre Kürtler diye bir etnik kimlik yoktu. Var olduklarını ileri sürmek, Türkiye’ye ihanet etmek demekti.’’ ??? Mustafa Akyol bu saptamaları yaptıktan sonra şunları yazıyor: ‘‘Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden ama hem Türkleri hem de Kürtleri katleden bir terör örgütünün faaliyetleriyle Türkiye, son iki on yılda önemli bir gerçeği fark ve kabul etti: Türkiye’de Kürtler adlı bir etnik grup vardır. Aslında sosyal bilimciler bu gerçeğe eskiden beridir ellerinden geldiğince işaret ediyorlardı... Sonunda Kürt milliyetçiliği, Marksist örgütlerin silahlı deneyiminden de yararlanan PKK ile birlikte patladı. Küreselleşme sürecinde bir yandan ‘dünyalılık’ gelişirken öbür yandan yerel etnik ve dinsel kimliklerin güçlenmesine paralel olarak, Kürt meselesi Türkiye’nin gündemine oturdu. Artık ‘Kürt yoktur’ diyen pek kalmadı.’’ ??? Bundan sonrası ise soruna doğru teşhis koyabilmek noktasında düğümleniyor. Mustafa Akyol, bu teşhisin koyulabilmesi amacıyla Kürtlerin tarihini, sorunun çeşitli boyutlarını ayrıntılı şekilde irdelemeye, anlamaya çalışıyor. Kürtlerin Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemindeki ayaklanmalarını, devlet yönetimiyle ilişkilerini ele alıyor. Etnik milliyetçilik çıkmazını irdelerken Türkçülüğün ve Kürtçülüğün açmazlarına dikkat çekiyor. Bütün bu araştırmanın sonunda bazı saptamalarda da bulunuyor. Öncelikli saptaması ‘‘Kürt sorunu’’ teşhisinin doğru bir teşhis olduğu şeklinde: ‘‘Bu kitap boyunca incelediğimiz tarihsel deneyim ve veriler göstermektedir ki,‘Kürt sorunu’ doğru bir ifadedir. Çünkü problem, temelinde etnik bir problemdir. Etnik problem ler ekonomiyle ilişkili olabilir ama ekonomiye indirgenemezler. ‘Güneydoğu sorunu’ da sırf bölgenin ekonomik geri kalmışlığının sonucu değildir, Kürt kimliğinin ifadesi ve konumlandırılmasıyla ilgili bir sorundur.’’ Akyol, bütün ihtimalleri tartıştıktan sonra barışçı bir çözümün mümkün olduğunu düşünüyor: ‘‘Tarihsel deneyim ve veriler ‘Kürt sorunu’nun Türkiye’nin bütünlüğü içinde barışçıl çözümü için elverişli bir zemin olduğunu göstermektedir.’’ Tabii Mustafa Akyol’un araştırması bu aktardıklarımdan ibaret değil. Konuyu araştıranlar, üzerinde düşünüp bir şeyler anlamak isteyenler için değerli bir kaynak. Kitabı okudukça, bu konuyu gençlerin çözme olanağının daha fazla bulunduğu umuduna kapıldım. Kurulu düzen sahipleri gençlerin önlerini açsalar, ne iyi edecekler. Mustafa Akyol’u kutluyorum. Yeni araştırmalarla karşımıza yeniden çıkacağı umudumu ifade etmek istiyorum. Çevik kuvvet saldırısı protesto edildi İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğrencileri ve EğitimSen üyeleri, çevik kuvvetin, afiş astıkları gerekçesiyle gaz bombası ve coplarla üniversite öğrencilerine saldırmasını protesto ett. İÜ Edebiyat Fakültesi önünde toplanan yüzü aşkın öğrenci, ‘‘Afiş astık, yine asarız’’, ‘‘Baskılar bizi yıldıramaz’’, ‘‘Tüccar rektör istemiyoruz’’, ‘‘Diplomalı işsiz olmayacağız’’ sloganlarıyla Beyazıt Yerleşkesi önüne yürüdü. Burada öğrenciler adına yapılan açıklamada, İÜ Rektörü Mesut Parlak’ın göreve geldiği günden bugüne ‘‘İÜ’de siyaseti bitireceğim’’ söylemiyle yola çıktığına dikkat çekilerek ‘‘Çevik kuvvetin saldırısı da bu amaçla yapılmıştır’’ dediler. EğitimSen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi adına açıklama yapan Ahmet Bekmen de afiş yasağının siyaset karşıtı değil, ‘‘siyasi bir tavrın ifadesi’’ olduğunu söyledi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle