14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Üçbeş Reşit Çağın: ‘‘Başbakan, okullarda yaşanan şiddet için ‘Üçbeş olayı abartmayalım’ diyor. Turgut Özal da başbakanken PKK terörü için ‘Üçbeş çapulcunun işi’ demişti.’’ Ya ğ m u r E k i m Velilere bile şiddet uygulanıyormuş... ‘‘Dayaklı Maarif Takvimi!’’ GÖRÜŞ FATMA ESİN Altında İtalya’yı sollayacakmışız. Tabii sollarız, bizim taşımız toprağımız altın! Çöküntü Süleyman Ekim: ‘‘Başbakan’ın bir ay önce açtığı duble yol çökmüş. Ne var bunda? Başbakan, ‘sağlam yol yapacağım’ demedi ki, ‘duble yol yapacağım’ dedi ve sözünü tuttu.’’ İLETİŞİM fakültelerindeki öğrencilere hep gıpta etmişimdir. Ben mesleği bilimsel yönden öğrenmedim; mektepten değil alaydan gazeteci oldum. Hiç öğretmenöğrenci ilişkisi yaşamadım. Ustaçırak ortamında bir şeyler kapmaya çalıştım. Belki de bu yüzden birilerinin bana gazetecilik dersi vermesinden çok hoşlanırım. Ders verenler de nedense hep ‘‘beş n bir k’’nin üzerinde dururlar. Mesleğe başladığım ilk yıllarda, ustalarımın kendi aralarındaki bir sohbetine kulak misafiri olmuş ve ‘‘beş n bir k’’yi duymuştum. Bu benim için büyük bir şans ve mesleki geleceğim açısından büyük bir fırsattı. Kerrat cetvelini ezberlemeye çalışan ilkokul öğrencileri gibi ‘‘beş ne bir k’’yi kendi çabamla sular seller gibi öğrenmiştim. Bir basın toplantısına gittiğimde ya da bir haberi kovalarken, sol elimin parmaklarını sırayla avcumun içinde toplar ve içimden ‘‘ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden’’ dedikten sonra, öteki elimi gayri ihtiyari yumruk gibi kapatmış haldeyken, sağ baş parmağımı açar ve ‘‘kim’’ derdim. Bu sağlamayı öyle sık yapardım ki, bazen basın toplantısında söylenenleri kaçırdığım olurdu. Bir keresinde, öğrenci olaylarını izlerken ‘‘kim’’ diye bakınırken kim vurduya gidiyordum. Benim gibi mesleğe yeni başlayan arkadaşlardan eksiklerimi tamamlar, ben de onlara ‘‘beş n bir k’’ verirdim. İzlediğim bir haberi yazarken de devamlı ‘‘beş ne bir k’’ sağlaması yapardım. Daktilo makinesinden kâğıdı çıkarıp şefime Beş N Bir K verdikten sonra bir kenara çekilir ve beklerdim. Şefimin, haberimi okurken, ‘‘Gel bakim buraya! Nerede bu haberin neredesi’’ diye azarlamasından veya ‘‘Nedeni olmayan bu haberi kim yazdıysa gelsin yanıma’’ diye seslenmesinden çok korkardım. Şimdiki iletişimci gençlere bakıyorum da, daha ilk günden ‘‘beş ne bir k’’ önlerine hazır geliyor. Benim gibi alaydan yetişenler için, ‘‘beş n bir k’’yi bir araya getirmek hiç kolay olmadı. Beş tane ‘‘n’’ bulmak ve üstüne bir de ‘‘k’’ eklemek için yıllarca çalıştık, çabaladık. O yıllarda bilgisayar da yoktu; bilim ve teknik bu kadar gelişmemişti. Şimdi devir değişti. Alaylı olduğumdan bazen meslekteki 33 yıl bile işe yaramıyor. Bu yüzden bir türlü “araştırmacı gazeteci” bile olamadım. İçimde ukte kaldı. Bir gün çıkarırız inşallah. Güneş Tutulması ve Medya! Güneş tutulması öncesinde, basın organlarında deprem söylentileri de arttı. Halbuki bu doğa olayını özellikle tutulma kuşağı denilen bölge içinden gözlemek, bir insanın yaşamında az rastlanabilen bir şölendir. Bu nedenle 29 Mart’ta tutulma kuşağının ülkemizden de geçiyor olması, ülkemiz için de, insanlarımız için de bir şanstır; değerlendirilmeli, deprem söylentileri ile gölgelendirilmemelidir! Zaten bilim adamları Güneş tutulması ile depremin ilişkisi olmadığını açıklamaktadırlar. Örneğin, Ege Üniversitesi’nden meslektaşım Prof. Dr. Zeynel Tunca’nın 17 Mart 2006 tarihli Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde çıkan yazısı! Kandilli Rasathanesi Müdürü ve diğer elemanlarının açıklamaları. Fakat basın bunlardan çok deprem söylentilerini önemser görünmekte ve bunları çarpıcı bir şekilde yayımlamayı yeğlemektedir. Prof. Tunca ve diğer yetkili kişiler bu konuda açıklama yaptıkları için ayrıca bir açıklamaya gerek olmadığını düşünmekle beraber, son 70 yılda Türkiye’den gözlenen tam Güneş tutulmalarını anımsatarak bu açıklamalara somut kanıt göstermek ve destek olmayı düşündüm. ??? Son 70 yılda Türkiye’den gözlenen tam Güneş tutulması sayısı (29 Mart 2006 hariç) dörttür. İlki 1936 yılında gerçekleşmiş. Doğal olarak bu tutulmayı gözlemedim. Bu tutulma İstanbul Üniversitesi Astronomi Bölümü elemanları ve öğrencileri ile o tarihte bölüm başkanı olan Prof. Dr. Freundlich başkanlığında bir heyetle Bilecik’ten gözlenmiş. Aynı bölümdeki asistanlık yıllarımda, heyette bulunan Dr. Gleisberg ve Dr. Gökdoğan’dan, bu tutulmanın öncesine, anına, sonrasına ait yaşananları ilginç anekdotlar olarak dinledim! Bundan sonraki 1966 yılı Mayıs ayında, daha sonraki ise 1976 yılı Nisan ayında gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi Astronomi Bölümü’nden Prof. N. Gökdoğan başkanlığında bir heyetle birinciyi Ayvalık’tan, ikinciyi Bodrum’dan gözledim. Her iki heyette de görev almıştım. Bu üç tutulma öncesinde veya sonrasında, Türkiye’de veya yöre ülkelerde herhangi bir yıkıcı deprem meydana geldiğine dair bir kayıt yok! Buna karşın, bilindiği gibi, 1999 tutulmasından altı gün sonra yıkıcı Marmara depremi meydana geldi ve deprem suçlusu hemen saptandı. Güneş tutulması! Ve yitirdiğimiz on binlerce insanımızın katili de bulunmuş oldu böylece! İş bu kadarla da kalmadı; o korkunç depremi izleyen günlerde, artçı sarsıntılar henüz sürerken çeşitli tarihler için yıkıcı deprem kehanetleri yapılmış, bunlar basın organlarınca duyurulmuş ve insanların gecelerini sokaklarda, arabalarda geçirmesine neden olunmuştu. 18 Eylül 1999 gecesi saat 03.00’te diye duyurulanı çok iyi anımsıyorum. ??? Görünen o ki, 1999’daki yanlış kanıtlar hâlâ sürmekte. Ve bunun bir rastlantı olduğuna inanılmamakta. Halbuki Prof. Tunca’nın belirttiği gibi, dünyada bir yılda 134 yıkıcı deprem olagelmekte. Bunlardan biri, böyle bir tutulma öncesine veya sonrasına rastlayabilir. Bu sadece bir rastlantıdır. Çünkü bir Güneş tutulması olayını meydana getiren GüneşAy ve Dünya’nın bir doğru üzerinde bulunma hali, her yeni ay evresinde, yani 29 günde bir yinelenen bir olaydır. Sadece diğer yeni ay evrelerinde Ay’ın gölge konisi yerküreye teğet veya biraz uzağından geçmektedir. Tutulmaya neden olan yeni ay evresinin farkı, gölge konisinin yerküre yüzeyine rastlamasıdır. İyi ki de rastlamaktadır ve insanlara bu doğa şölenini gözleme olanağı vermektedir! Umarım insanlar bu yersiz ve yanlış söylentilere inanmaz. Böylece, Antalya’dan başlayıp, Orta Anadolu’yu kat edip Karadeniz’e ulaşan tutulma kuşağına rastlayan şehirlerde bulunanlar veya özel olarak bu şehirlere gitme olanağı bulanlar, tam tutulma anını ve o anda Güneş’i kuşatan korona (taç) tabakasını görme şansını yakalarlar. Bu bölgelere gidemeyenler de ülkemizin her yerinden gözlenebilecek kısmi tutulmayı gözlemekle yetinirler. Tabii gözlerini korumak için gerekli önlemleri alarak. SESSİZ SEDASIZ (!) Operadaki hayalet ya da Nurcular! AKP’Lİ Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Antalya Kültür Merkezi’nde Antalya Devlet Opera ve Balesi, Carmen Operası’nı sahneliyor. 25 Mart akşamı operaya gidenler, kültür merkezinin girişinde Carmen afişi yerine ‘‘Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri’’nin dört metreye varan devasa posteri ile karşılaşıyor. Antalya Kültür Merkezi’nin Aspendos salonunda opera sahnelenirken Perge salonunda da tescilli cumhuriyet düşmanı bir tarikatçıyı anma toplantısı düzenleniyor. Antalyalı ve çoğu Antalya’da yaşayan yabancı uyruklulardan oluşan opera severlerle tescilli cumhuriyet düşmanı Saidi Nursi’nin müritleri aynı fuayeyi paylaşıp bir süre için birbirlerini yakından görme ve tepeden tırnağa süzme olanağı buluyor. Tarikatçıların bir zafer edasında oldukları seziliyor. Çünkü Türkiye’nin Batı’ya açılan yüzü Antalya’da ilk kez kamuya, Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir mekânda bir cemaat toplantısı gerçekleşiyor. Fakat tarikatçıların asıl zaferi iki gün sonra geliyor. 27 Mart’ta Dünya Tiyatrolar Günü Antalya’da kutlanamıyor. Çünkü Antalya Devlet Tiyatrosu, Antalya Kültür Merkezi’nde herhangi bir etkinlik olmadığı halde ‘‘Mikado’nun Çöpleri’’ni Alanya’da sahneliyor. Taktik Aydın Dilmaç: ‘‘Üst düzey bürokraside eşleri türbanlı kişilere atanma engeli yaratıldığı gibi topluma konuyu yanlış algılatma taktiği sonucu karılarının kafası öne çıkarılarak adamların kafası perdelenmiş oluyor!’’ ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Binyılların korkusu: Güneş tutulması Bugünkü Güneş tutulması için halk arasında doruğa çıkan ‘‘Deprem de olacak mı’’ kaygısını bilim insanlarımız sözde ciddiye almıyorlar... ‘‘Sözde’’ diyorum; çünkü bu nasıl ciddiye almamaksa, haftalardır sayfa sayfa, ekran ekran aynı konu gündemde... ‘‘Bilimsel değil, aldırmayın’’ açıklamalarını pehlivan tefrikası gibi yazmak; sabah akşam TV’lerde ‘‘hiç ilgisi yok’’ diye saatlerce konuşmak; tarihten örneklerle insanları ‘‘rahatlatacak’’ sonuçları yayımlamak... Bütün bunlar, ‘‘bilim dışı’’ bir kaygıyı gidermek için benzeri görülmemiş yoğunlukta ‘‘bilimsel gayret’’ değil mi?.. Bunun da nedeni, galiba her şeye rağmen tam giderilemeyen ‘‘korku’’... Yazılanlara, söylenenlere bakıldığında, 17 Ağustos 1999 depreminden önceki 11 Ağustos 1999 tutulmasının ‘‘rastlantı’’ olduğu bilinse bile ‘‘Acaba yinelenir mi’’ endişesine ‘‘tümüyle yok’’ demek zor görünüyor... Örneğin yerbilimci Dr. Cem Yaltrak diyor ki: ‘‘Ülkemizdeki bilinen 6 bin 886 depremden 328’i tutulma yıllarına isabet ediyorsa ve sadece birinde depremden birkaç gün önce tutulma var ise bundan ilişki çıkarılması mümkün değildir.’’ Ve, şunu eklemeden de edemiyor: ‘‘Ama bu, son 1500 yılda 34 yıkıcı deprem yaşanmış bir denizin (Marmara) çevresinde her an yıkıcı deprem olabileceği gerçeğini değiştirmeyecektir.’’ Öte yandan jeolog Esen Arpad’ın şu açıklamaları ise bilimin evrensel ‘‘şüphe’’sinin ötesinde çağrışımlar yapmıyor mu? ‘‘Güneş tutulmasının depremde etkili olabilmesi için ‘bardağı taşıran damla’ durumu gerekir... Güçlü gelgit dönemleri ile depremler arasındaki ilişki, bazı fay türleri ile sınırlı görülmektedir... Ancak deprem tetikleme bakımından, Güneş tutulmalarının, eşlik ettikleri olağan güçlü gelgitlerinkinden farklı bir özellikleri saptanmamıştır...’’ (CumhuriyetBilim Teknik/25 Mart 2006) sanoğlunda yarattığı ‘‘bilinçsiz korku’’, günümüzün ‘‘bilinçli’’ insanında da sanki sürüyor... İşte, tarihten ünlü örnekler: Anadolu’da yaklaşık 2600 yıl önce, Med Kralı ile Lidya Kralı ordularıyla birlikte tam kapışacaklarken, havanın aniden kararmasını ‘‘Tanrısal uyarı’’ sanarak silah bırakıyorlar. Korkudan birbirlerine de sarılıyorlar mı bilinmez ama uğruna savaşacakları Kızılırmak’ı ülkelerinin ‘‘barış sınırı’’ ilan ediyorlar... Herodot’a göre Miletoslu bilgin Tales de Güneş tutulmasının zamanını hesaplamakla yetinmemiş. Tam o günlerde savaşacak olanlara bunu bildirerek vazgeçmelerini sağlamış... İslamiyet öncesinde Türkler de tutulmanın nedenini ‘‘kötü ruhların Güneş’i işgali’’ne bağlayarak derlermiş ki: ‘‘Büyük kahramanlar ve iyi insanlar Ay ile Güneş’in himayesindeler. Kötü ruhlar ise onlarla devamlı savaş halindeler ve bazen Güneş’i de teslim alıyorlar...’’ Nitekim Afrika yerlileri de işte o kötü ruhları korkutup kaçırmak için yüzyıllardan bu yana ‘‘tamtam’’ çalıyorlar... Güneş tutulmalarında bugün bile yaygın olan ‘‘teneke çalma’’ geleneği, eski Türk inanışlarının 21. yüzyılda da geçerli olduğunu göstermiyor mu? HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: kurgenc?yahoo.com SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ ‘Akıl’ özgürleşemeyince Ay ‘‘yeniay’’ evresinde Güneş ile Dünya arasına girdiğinde, gölgesinin de yeryüzüne düştüğü yerlerde ‘‘gece karanlığı’’ yarattığını dünyada hâlâ bilmeyen varsa da artık kolayca öğrenebilir... Ne var ki bunu bilenler de çok rahat değiller. Binyıllardır süregelen korkunun ‘‘bilim çağı’’ndaki türü, bilimin reddetmesine rağmen ‘‘deprem kaygısı’’... Çağlar öncesindeki ‘‘kötü ruh’’ların yerini, Güneş tutulduğunda ‘‘Ay çekimi’’yle uyanmasından endişe edilen ‘‘yeraltı canavarı’’ almış görünüyor... Onca açıklamanın, makalenin ve konuşmanın ‘‘etkisiz’’ kalmasındaki neden ise ‘‘aydınlanma’’yı değil, ‘‘bilim dışı inanç’’ları egemen kılarak ‘‘aklın özgürleşmesi’’ndeki gecikmeyi yaratan siyasetler değil mi? ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Mart www.mumtazarikan.com ‘Kötü ruhlar’ın karanlığı Bütün bunları okudukça insan düşünmeden edemiyor. Güneş tutulmalarının, çağlar boyu bilimle buluşamayan in 2006/12 Vas. Tay. Mahkememizce verilen 14.3.2006 tarih ve 2006/12 E 2006/124 K. sayılı karar ile Mustafa Fehmi kızı 1930 doğumlu Semahat Esenel’e TMK 405 maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine Ahmet Avnu kızı 1962 doğumlu Ayşe Pelin Pestilci vasi olarak tayin edilmiştir. 14.3.2006 (Basın: 13743) KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ Ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. NİL ZEYNEP KIYAS 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Güney Amerika’da 1 yetişen bir 2 kaktüsten el 3 de edilen ve ‘‘ejder mey 4 vesi’’ de deni 5 len meyve. 2/ 6 Düz ve geniş 7 arazi... Tatlı, tuzlu, ekşi ve 8 acı tatlar dı 9 şında kalan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 beşinci tat. 3/ Otlak... Ölüm cezası. 1 P İ K A D O R H S O K U 4/ Kırmızı merci 2 E Ğ İ R D A Ğ mekle yapılan bir 3 G İ R A Y tür çorba. 5/ Güneş 4 A N M E L O N S doğmadan önceki 5 S İ F İ L İ S S İ alaca karanlık... Fut 6 O K Ü L E R Z E K A V E T bolda sayı. 6/ Ateş... 7 S Yiğitlerden ve yiğit 8 T E R E İ R İ liklerden söz eden. 9 Ş E N N E P A L 7/ Sınır boyu... Uçurum. 8/ ‘‘Çavuşkuşu, hüthüt’’ gibi adlar da verilen bir kuş... Evrensel alıcı olan kan grubu. 9/ Cehennem... Bir müzik yapıtını oluşturan notaları seslendirme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Amerika’ya özgü, pembe beyaz etli ve ekşi bir meyve... Köpek. 2/ ‘‘Büve’’ de denilen, kan emici bir sinek... Suyun üstünde yüzen bir tür büyük şamandıra. 3/ İskambil kâğıtlarının atası sayılan desteye ve bu deste kullanılarak bakılan falcılık yöntemine verilen ad... Bahçelerin yeşillendirilmesinde kullanılan küçük bitki. 4/ Bilgili, haberli... Bir gösterme sıfatı. 5/ Derviş selamı... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. 6/ Etken... Akdeniz yöresine özgü bitki topluluğu. 7/ Bir kimseyi ya da bir olayı anımsatan nesne. 8/ Güney Anadolu’da bir dağ... Utanç duyma. 9/ Parola... Tropikal Afrika’da yetişen bir orman ağacı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle