12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 MART 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Merkez Bankası’nda Serdengeçti dönemi bitti. Başkanın kim olacağı bugün netleşecek 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Banka ‘Başçı’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkez Bankası Meclisi, görevi sona eren Süreyya Serdengeçti’nin yerine vekâleten Başkan Yardımcısı Erdem Başçı’yı getirdi. Eşi türbanlı olan Başçı’nın AKP tarafından asaleten atama için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunulup sunulmayacağı bugün belli olacak. Merkez Bankası Meclisi’nin kararının hükümet için bir bağlayıcılığı bulunmazken seçimin, AKP’nin başkanlık için asaleten düşündüğü adayın da Başçı olduğu olasılığını arttırdığı belirtiliyor. Enflasyon Hedeflemesi I: Niçin Yüzde 3? Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin görev süresi dün doldu. Bu haftaki Ekonomi Politik’in yayıma hazırlandığı sıralarda Sayın Serdengeçti’nin yerine atanması planlanan yeni başkanın kim olacağı daha belli değildi. Bugünkü yazımda bu gelişmeleri fırsat bilerek ülkemizde ve dünyada son yıllarda tartışmasız kabul gören ve ‘‘enflasyon hedeflemesi’’ (EH) diye anılan yeni para politikası üzerine düşüncelerimi ve uluslararası yazında okuduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. ??? EH rejiminin temel kuramsal mantığına ilişkin değerlendirmelerimi önümüzdeki hafta sürdüreceğim. Fakat bu noktada şu çok tehlikeli(!) soruyu gündeme getirmek arzusundayım: EH rejimi altında en uygun (optimal) enflasyon oranı ne olmalıdır? Türkiye’nin 2006 için yüzde 5 olarak belirlediği, ancak nihai olarak neoliberal iktisat görüşünün benimsediği yüzde 3 oranına ulaşmaya çabaladığı enflasyon hedefi, bir ülkenin büyüme, istihdam gibi hedefleri de gözetildiğinde gerçekten en uygun enflasyon oranı mıdır? Bu hedefin maliyetleri nelerdir? Acaba yüzde 3 yerine daha yüksek (yüzde 812 gibi), ancak istikrarlı bir enflasyon düzeyinin hedeflenmesi, büyüme ve/veya istihdam üzerine daha olumlu sonuçlar yaratabilir mi? Neoliberal iktisat bu sorulara hiç aldırmadan optimal enflasyon düzeyinin çok düşük rakamlı olması gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu kimin için böyledir? Robert Pollin ve Andong Zhu tarafından kaleme alınan bir çalışma bu konuda önemli ipuçları vermektedir.(*) Pollin ve Zhu, 19612000 aralığında 80 ülke bazında gerçekleştirdiği ekonometrik çalışmalarında enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkiyi araştırmaktadır. Yazarlara göre gelişmekte olan ülkeler için yüzde 812 aralığındaki orta dereceli enflasyon ile büyüme arasında pozitif yönlü bir ilişki gözükmektedir. Bulgulara göre yüzde 1520 aralığı üzerindeki enflasyonun büyümeye etkisi olumsuzdur. İlginç olan bulgu ise, ekonometrik sonuçların yüzde 35 aralığındaki çok düşük enflasyon düzeyinin de, aynı yüksek enflasyonda olduğu gibi, büyüme ve istihdam üzerine etkilerinin olumsuz olduğunu vurgulamasıdır! Dolayısıyla Pollin ve Zhu’nun çalışması, istikrarlı olarak yüzde 812 aralığında sürdürülecek olan enflasyon hedefinin büyüme ve istihdam üzerine etkilerinin daha olumlu olabileceğini savunmakta; bir fetiş haline getirilen yüzde 3 enflasyonun ise aşırı daraltıcı ve büyümeyi yavaşlatıcı unsurlar taşıdığını göstermektedir. Türkiye’de 2006 sonrasında yüzde 3’e çekilmesi planlanan enflasyon hedefi açısından, acaba bu hedefin uygunluğu konusunda herhangi bir araştırma mevcut mudur? ??? Bu yazıda aktarmakta olduğum çalışmanın önermelerinin, IMF’nin seminer odalarından aktarılan tüm direktifleri hiç sorgulamadan kabul eden bazı çevrelerce ‘‘İşte enflasyon hobisi hortladı’’ saldırısıyla karşılanacağını öngörebiliyorum. Ancak şu soruyu açıklıkla sormamız gerekmektedir. Düşük (hatta sıfır) oranlı enflasyon kimin için arzulanmaktadır? Unutmayalım ki enflasyon her şeyden önce finans sermayesinin başdüşmanıdır. Zira enflasyon, oranı ne kadar düşük olursa olsun, finansal servetlerin reel değerini eritmektedir. Dolayısıyla finansal sermaye kesimi enflasyonun düşük ve mümkünse sıfır düzeyinde olmasını arzulamaktadır. Peki toplumun geri kalan kesimleri için, örneğin sanayi sermayesi ve emek kesimi için de böyle midir? Sanayi ve tarım kesiminde kârlılığın korunması ve sürdürülmesi ve istihdamın arttırılması açısından daraltıcı para politikaları ile sağlanmaya çalışılan sıfır enflasyon mu, yoksa orta dereceli ve istikrarlı bir enflasyon mu daha olumlu bir ortam sağlayabilir? Bu sorulara sadece günlük refleksler ile cevap vermemiz yanıltıcı olabilir. Sosyal bilimcilerin yakından bildiği meşhur örneği hatırlar isek: Her gün Güneşin Dünyamızın etrafında dönüyor gözükmesine karşın bilimsel gerçek bunun tam tersini göstermektedir. Dolayısıyla Dünyamızı sadece göz ile algılamaya dayalı izlenimler yanlış yanıtlar doğurabilir. ‘‘En iyi enflasyon, yüzde 3 enflasyondur’’ görüşünü de bilimsel veriler ışığında (ve Türkiye’nin koşullarında) değerlendirmemiz gerekmektedir; ve sormayı ihmal etmeden: Kimin için? (*) Robert Pollin ve Andong Zhu ‘‘Inflation and Economic Growth: A Cross Country NonLinear Analysis’’ University of Massachusetts, Amherst, Political Economy Research Institute, Ekim 2005. Babacan Köşk’e çıkacak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün partisinin TBMM grup toplantısından ayrılırken kurumun yeni başkanının kim olacağı yönündeki sorular üzerine ‘‘Ali Bey (Babacan) Köşk’e çıktığında Merkez Bankası Başkanı’nı herkes öğrenecektir’’ dedi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan’ın, atamayla ilgili olarak bugün Çankaya Köşkü’ne çıkması bekleniyor. Bu arada görev süresi dün dolan Merkez Bankası Başka nı Süreyya Serdengeçti, dün sabah banka meclisi toplantı salonunda banka çalışanlarına yaklaşık 10 dakikalık bir konuşmayla veda etti. Salona alkışlarla giren Serdengeçti, ‘‘Birlikte geçirdiğimiz, zaman zaman ekonomik ve politik çalkantılarla karşılaştığımız, övgüler kadar eleştirilere de maruz kaldığımız son beş yıl, aynı tutarlı çizgide devam eden duruşumuz ve kararlı politikalarımız sonucunda, bankamıza duyulan güvenin ve itibarın yurtiçinde ve yurtdışında en üst düzeylere taşındığı bir dönem olmuştur’’ dedi. Birer Merkez Bankalı olarak kurumca kazanılan itibarın ve güvenin devamının çalışanların elinde olduğunu söyleyen Serdengeçti, şöyle devam etti: ‘‘Bundan sonra da sayısız başarıya imza atacak olan sizlerin ulu önder Atatürk’ün çağdaş uygarlık yolunda ülkemiz için çizdiği yola, kurum kimliğimize ve çağdaş merkez bankacılığı ilkelerine bağlı kalacağınıza olan inancım tamdır.’’ ? Merkez Bankası Başkanlığı görevine dün veda eden Süreyya Serdengeçti, ‘‘Son beş yıl, aynı tutarlı çizgide devam eden duruşumuz ve kararlı politikalarımız sonucunda, bankamıza duyulan güvenin ve itibarın yurtiçinde ve yurtdışında en üst düzeylere taşındığı bir dönem olmuştur’’ dedi. VETO EDİLMEYECEK İSİM ARAYIŞI AKP hükümetinde Çankaya endişesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Süreyya Serdengeçti’nin ardından Merkez Bankası Başkanlığı’na kimin getirileceği konusunda bugüne kadar ‘‘renk vermeyen’’ hükümet, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmeyecek bir isim belirlemeye çalışıyor. Kulislerde, Sezer’in, eşi türbanlı olan Başçı’yı geri çevirebileceği belirtiliyor. Bu nedenle veto halinde piyasalarda tüm dengelerin altüst olmasından çekinen hükümet ‘‘ayağını sağlam basmak’’ istiyor. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan’ın, bugün yeni isim konusunda Sezer’le görüşeceği öğrenildi. Sürpriz bir ismin de asaleten atama için Sezer’e sunulabileceği dile getiriliyor. Başbakan’la sektörün sorunları üzerine yapılacak zirveye TUROB çağrılmadı Turizmde de davet krizi Yalçıntaş: F1 büyük başarı İSTANBUL (AA) İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO), başkanlık döneminin ilk yılını tamamlayan Murat Yalçıntaş, çalışmalarına başlanan ve önümüzdeki yıl tamamlamayı planladıkları “eİTO dönüşüm projesi” ile üyelerin, ofislerinden İTO’ya ulaşabileceğini bildirdi. Yalçıntaş, geçen yıl en büyük başarılarının Formula 1 olduğunu vurgulayarak ‘‘Biz göreve geldiğimizde büyük sıkıntılar vardı. Bunları kamuoyuyla paylaşmama imkân yoktu. Ancak sıkıntıların üstesinden geldik ve Formula 1’i büyük başarıyla Türkiye’ye armağan ettik’’ diye konuştu. İSTANBUL (ANKA) Tekstilcilerden sonra sektörün sorunlarını paylaşmak amacıyla Ankara’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la bir araya gelecek olan turizmciler arasında ‘‘davet’’ sorunu çıktı. Turizm sektörü temsilcileri, Türkiye’de turist sayısında yaşanan düşüş ve sektörün içinde bulunduğu sıkıntılara ilişkin olarak bugün Başbakan Erdoğan’la bir araya gelecek. Tekstilcilerle yapılan zirve ? Hükümetin tekstilcilerle yaptığı zirveye TİM Başkanı Oğuz Satıcı’nın davet edilmemesi üzerine yaşanan tartışmaların bir benzeri ‘‘turizm zirvesi’’nde de ortaya çıktı. Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB), Başbakan’la bugün yapılacak ‘‘Turizm Zirvesi’’ne TOBB tarafından davet edilmedi. ye TİM Başkanı Oğuz Satıcı’nın davet edilmemesi üzerine yaşanan tartışmaların bir benzeri ‘‘turizm zirvesi’’nde de ortaya çıktı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) organizasyonunda gerçekleştirilecek zirveye davet edilmediklerini belirten Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) Başkanı Timur Bayındır, TOBB’den toplantı için davet almadıklarını ve üzüntüleri ni ilettiklerini söyledi. Bayındır, ‘‘Katılacak kişileri yeterli gördükleri için davet edilmedik, herhalde. Eli taşın altında olanlar çağrılmalıydı’’ dedi. Hayati sorunları bulunan sektörün artık para kazanamaz ve rekabet edemez hale geldiğinin Başbakan Erdoğan’a anlatılması gerektiğini söyleyen Bayındır, ‘‘Telif hakları deniliyor, tepemizdeler; KDV yüzde 18, dünyanın hiçbir yerinde yok. Biz bu paraları nereden bulacağız’’ diye konuştu. Atatürk döneminde biyodizel denemesi ? Çalışmalar, ‘‘harp veya buna mümasil fevkalade bir vaziyet karşısında ihtiyacın yerli kaynaklardan sağlanması’’ amacıyla başlatılmış. ANKARA (AA) Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) tartışması nedeniyle gündemde bulunan biyodizelin, Atatürk döneminde, 1934’te ‘‘harp veya buna mümasil fevkalade bir vaziyet karşısında yurtdışı bağımlılıktan kurtularak, ihtiyacın yerli kaynaklardan sağlanması’’ amacıyla denendiği belirlendi. Belirlemeye göre, 1934’te Ata türk Orman Çiftliği’nde (AOÇ), traktörlerde bitkisel yağın kullanımı konusunda deneme yapıldı. İki ay süren deneme sonucunda, traktörlerde bitkisel yağın yakıt olarak tüketiminin motorine göre çok az fark ettiği ve motor silindir kafalarında koklaşma olduğu rapor edilmiş. Konya Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Öğüt, Türkiye’de biyodizelin denendiğine ilişkin belgenin Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kütüphanesi’nden sağlandığını söyledi. SON ÇEYREK VERİLERİ Sanayi üretimi yüzde 7.8 arttı Ekonomi Servisi 2005 yılının dördüncü üç aylık döneminde sanayi üretimi 2004 yılının aynı dönemine göre yüzde 7.8 oranında arttı. Üretim artış hızı geçen yılın I. çeyreğinde yüzde 6.1, II. çeyreğinde yüzde 3.1, III. çeyreğinde yüzde 4.5 olmuştu. 2004 yılının son çeyreğindeki üretim artış hızı ise yüzde 4.7 idi. Bu düşük değer, 2005’in son çeyreğinde üretim artış hızının yılın diğer üç çeyreğine göre oransal olarak daha yüksek çıkmasına zemin hazırladı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) dün açıkladığı ‘‘2005 Yılı Dördüncü Dönem Üç Aylık Sanayi Üretim Endeksi Sonuçları’’na göre yılın son çeyreğinde üretim artışı, imalat sanayiinde yüzde 7.4, madencilikte yüzde 16.6, elektrik, gaz ve su sektöründe de yüzde 8.8 oldu. Geçen yılın tümünde gerçekleşen üretim artışı ise yüzde 5.3’ü buldu. Sanayi üretiminde son çeyrekte kaydedilen büyümenin 31 Mart’ta açıklanacak 2005 büyüme oranına 1.7 puana yakın bir katkı yapacağı tahmin ediliyor. B İ L G İ TO P L U M U NA D O Ğ RU / Ö Z L E M Y Ü Z A K [email protected] almak için adım bile atmadı. Örneğin ‘‘Kardeşim, madem SSK prim yükünden şikâyetçisiniz, vergi indirimi istiyorsunuz, kayıtlı istihdam karşılığı size istediğiniz indirimi yapayım” demedi. Kriz patlak verdiğinde bu öneriyi yapmanın hiçbir anlam taşımadığını bile anlamadı. İşin ilginci, hükümetin duyarsızlığını ve vizyonsuzluğunu büyük bir istikrarla sürdürüyor olması. Uygulanan politikalarla, ekonomik büyümenin yapısal ve sürdürülebilir olmadığı ortada. Tekstilciyi, otomotivci, turizmci ve diğerleri izleyecek. Yaralı organı ameliyata almak yerine pansuman yapmakla yetineceğiz. Ve biz, her şeyi piyasa ekonomisinin seyrine bırakmakla sorunların çözülmesini bekleyeceğiz. Daha çok bekleriz... Her gün bir iki tekstilci kapıya kilit vuruyor. Gücü yeten ya yurtdışına yöneliyor ya da farklı alanlara. En gözde sektörler inşaat ve turizm. Tekstilci inşaatçılığa ya da turizmciliğe soyunuyor da, ya çalışanı? Çalışan işsiz, boşta, sokakta, bunalımda... Sosyal kriz kapıda. Çünkü sorun yalnız tekstil sektörünün sorunu değil, otomotivcinin, çiftçinin kısacası Türkiye’nin topyekun sorunu. Ama görülmüyor, görülmek istenmiyor. Baştakilerin vizyonsuzluğunun, geleceği görme yetersizliklerinin, günü kurtarma ile yetinmelerinin bedelini tüm Türkiye ödüyor... Küresel gündem farklı, Türkiye’nin gündemi farklı. Bir türlü kesişemiyor... Hem en taze konu olduğu hem de kapsadığı istihdam büyüklüğü nedeniyle yine tekstil Sosyal Kriz Kapıda den örnek verelim. 2005 yılında imalat sanayinde toplam üretim artışı yüzde 4.9 iken tekstil sanayii üretimi yüzde 11.9, giyim sanayii üretimi yüzde 12.5 oranında azaldı. Bir tekstil fabrikasının kapanması ile birden 1500 kişi kendini kapı önünde buluyor. Her birinin 4 nüfusa baktığını düşünelim, 6 bin kişi bir çırpıda mağdur duruma düşüyor. Türkiye’nin ise giderek artan bir borç stoku var, bunu ancak üreterek ödeyebilir. Düşünülmüyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin eski başkanı Umut Oran ile konuşuyoruz. ‘‘Kuzey’den başlayıp güneye kadar Çin’i boydan boya gezdim. Ülke tam bir fabrikaya dönüştürülmüş durumda. Yerel yöneticilere ciddi yetkiler verilmiş. 36 bölge farklı politika uyguluyor. İstihdam, enerji, ihracat, yatırım politikaları, çalışma şartları hep üretime göre belirleniyor’’ diyor. Ve ekliyor: ‘‘Türkiye’de bölgesel farklılıklar had safhada. Standart uygulama, AB’nin IMF’nin çıpa sistemi ile bu sürmez. Sorun tüm reel sektörün sorunu, kim üretiyorsa onun sorunu. Kim kayıtlı ise ihracat yapıyorsa, katma değer yaratmaya çalışıyorsa onun sorunu...’’ Özİplik İş Sendikası Başkanı Yusuf Ergin telefonda ağlamaklı. ‘‘Tekstil diğerleri gibi değil ki, tüm Anadolu’ya dağılmış bir sektör. Ekonomisi tekstil sektörü üzerine kurulu Gaziantep, Denizli, Kayseri, Çorlu, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Uşak gibi çok sayıda Anadolu kentinin sorunlarını daha da ağırlaştıracak, gelir dağılımındaki uçurumu daha da derinleştirecek’’ diyor. Bana kalırsa tekstilcilerin de büyük hatası var. Bundan bir süre önce her şey güllük gülistanlıkken ileride sorunların yaşanacağının bilinmesine karşın ses çıkarılmadı. Ne işveren ne de işçi sendikaları... Ya da çıkarılan tek ses, TL’nin değerinin yüksekliği konusunda oldu. Yapısal dönüşüm için hükümet üzerinde baskı kurulmadı. Hükümet de, o pembe tablonun yaşandığı dönemden istifade ederek çalışanın yüzde 80’inin kayıt dışı olduğu sektörü, bir nebze olsun kayıt altına Tavukçulukta vergi şoku ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kuş gribinin yaralarını sarmaya çalışan tavukçuluk sektörü, bu sefer de yem fiyatlarını arttıracak bir karara maruz kaldı. Hemen hemen tamamı yem sektöründe kullanılan soya küspesinde vergi, geçen hafta sonunda arttırıldı. Soyada gümrük vergisinin 0’dan yüzde 10’a, soya küspesinde de yüzde 8’den yüzde 13.5’e yükseltilmesi, sektörde şaşkınlıkla karşılandı. Yıllık 30 bin ton üretime karşın, 1.6 milyon ton ithalat yapılan soya ve soya küspesinde vergi yükseltilmesi kararının, ‘‘yerli üretimi koruma’’ amacına hizmet etmediği gibi, yem sektörüne 40 milyon dolar ek maliyet getirdiği, bunun tavukçuluk sektörünü de etkileyeceği belirtildi. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle