12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2006 SALI 4 HABERLER AKP iktidarıyla birlikte biyoloji ve fen bilgisi kitaplarında evrim yerine yaratılış teorisi ağırlık kazandı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN İmaj Sorunumuz Haberi gazetelerde okumuşsunuzdur. Yıllardır Kırşehir Kaman’daki arkeolojik kazılara katılan Japon Prensi Mikasao, hayranı olduğu bu yerde bir arkeoloji müzesi kurulması için Türkiye’ye 288 milyon yen (yaklaşık 2 milyon Avro) hibede bulunmaya karar veriyor. Japonya ile Türkiye arasında varılan anlaşma bir protokol metni haline getiriliyor ve 30 Eylül 2005’te, Tokyo’nun Ankara Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı Kültür İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Şule Soysal tarafından imzalanıyor. İmzalanan porotokol, TBMM Dışişleri Komisyonu’na geldiği zaman, emekli büyükelçi, CHP İstanbul milletvekili, titiz diplomat özelliğini hiçbir zaman yitirmemiş olan Şükrü Elekdağ, ülkemizde pek alışılmadığı bir biçimde, belgeyi baştan sona dikkatle okuyunca görüyor ki ‘‘sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi karşılığında rüşvet olarak yorumlanacak, herhangi bir teklif, hediye veya ödeme ve menfaat veya karşılığını önlemek için Türkiye gereğini yapacağını beyan eder’’ yollu bir ifade bulunmaktadır. Kısacası, Türkiye bu işte rüşvet mekanizmasının çalışmayacağını, müteahhidin seçiminde, kayırma yapılmayacağını, yerel yönetimlerin artık gelenekselleşmiş yöntemlerinin kullanılmayacağını taahhüt etmektedir. Sayın Elekdağ, çok haklı olarak ‘‘Eğer bu anlaşma böyle onaylanırsa, Türkiye bundan sonra tüm sözleşmelere aynı hükmü koyup rüşvet konusunda ilgili hükümetlere teminat verme durumunda kalır’’ diyerek itiraz etmiş ve komisyon metni onaylamaktan vazgeçmiştir. ??? Sözleşmeye konulan maddenin son derecede gerçekçi olduğunu resmi veya yerel organlara işi düşmüş olan her Türk yurttaşı bilir. Türkiye’de rüşvetsiz iş yapılması son derecede enderdir. Kuşku yok ki dünyada rüşvet alınan tek ülke Türkiye değildir. Dünyada rüşvetin hiç işlemediği bir ülke olup olmadığını bilmiyorum, ama bir Türk vatandaşı olarak böylesi bir ülkenin varlığını tahayyül bile edemiyorum. Yineleyeyim, hemen her ülkede rüşvet alınıyor, Türkiye tek ülke değil. Ama Türkiye Başbakanı’nın (Turgut Özal) memurların ücretleri dolayısıyla içine düştükleri geçim sıkıntısı karşısında ‘‘Benim memurum işini bilir’’ diyerek rüşveti kurumsallaştırmış tek ülkedir. Böyle konuşan bir başbakanın başka ülkelerde akıbeti ne olurdu bilinmez, ama bu sözlerinden sonra biz aynı zatı Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıdık, kimileri de, onu Cumhuriyetin Atatürk’ten sonraki en büyük kişisi, en büyük devrimcisi olarak nitelediler. Onlara göre, Turgut Özal vizyonlu bir adamdı, tabii oğlu da televizyonlu bir mahdum oldu. ??? Evet, rüşvet her yerde var. Ama kurumsallaşmış durumda değil. Bu yüzdendir ki başka ülkelerle yapılan anlaşmalara böyle bir hüküm koymak gereği görülmüyor. Ama Türkiye ile imzalanan bir anlaşmaya bu hüküm konulmuştur. Eğer Sayın Elekdağ farkına varıp uyarmasaydı, büyük bir skandal çıkacak, Türkiye’de rüşvetin kurumsallaştığı tescil edilmiş olacaktı. Aslında Türkiye’de rüşvetin kurumsallaştığı kimsenin meçhulü değil, ama bazı öyle haller vardır ki bilinse bile resmen dile getirilmez, hani eskilerin ‘‘şüyuu vukuundan beter’’ dedikleri cinsten. Bu olay Türkiye’nin ciddi bir imaj sorunu olduğunu söyleyenleri bir kez daha haklı çıkarmıştır. Evet gerçekten de Türkiye’nin bir imaj sorunu var. Dışımızdakilerin bizi algılamaları, cinayet oranının yüksek olduğu, trafik kazalarında dünya rekortmeni olacak kadar vahşi ve kural dışı araba kullanılan, hemen herkesin silahlandığı, olur olmaz zamanlarda, insanların silaha sarıldıkları, keyif için ölümlere sebep oldukları, kadının ikinci sınıf bir yaratık olarak yaşayıp sık sık töre cinayetine kurban gittiği, çağdaş demokrasinin gereklerini yerine getirmeyi bir türlü beceremeyen, ilkel bir tarım toplumu olduğumuz şeklindedir. Acaba, kendimizi iyi tanıtamadığımız için mi böyle algılanıyoruz, yoksa dışarıya yansıyan imajımız gerçek kişiliğimize uyuyor mu? Bu hususu takdirlerinize arz ederken bazı şeyleri düzeltmek için ilk yapılacak işin gerçeğin doğru tanımlanması olduğunu da anımsatmak isterim. Bilimde de dinsel görüş ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı, yaratılış teorisini evrim teorisinin önüne geçirmek için çabalıyor. Öğrencilere bilimin anlatıldığı biyoloji kitaplarında, ‘‘Evrendeki her bir varlık bir amaca yönelik olarak yaratılmıştır. Bu amacı belirleyen de Tanrı’nın kendisidir’’ deniliyor. Fen bilgisi ve biyoloji kitaplarındaki yaratılış görüşünün ayıklanması için bakanlığa başvuran öğretim üyelerinden genetik profesörü Ali Nihat Bozcuk, yeni müfredatın, bilimsel görüşü dinsel görüşün gölgesinde bıraktığını vurguladı. AKP iktidarıyla birlikte, insanoğlunun kökeni ile ilgili bilgiler de din ağırlıklı işlenmeye başladı. Ders kitaplarına ilk kez 19841985 yılla ? Ortaöğretim 3. sınıf biyoloji kitabında yaratılış teorisinin işlendiği bölümde, ‘‘Tüm canlı ve cansız varlıklar Tanrı tarafından yaratılmıştır, evrendeki her bir varlık bir amaca yönelik olarak yaratılmıştır. Bu amacı belirleyen de Tanrı’nın kendisidir’’ denilerek evrimle ilgili görüşler zayıf düşürüldü. rında giren yaratılış görüşü, 1998 yılına kadar evrim teorisine alternatif bir görüş olarak sunuldu. Bunun yanı sıra evrim teorisi de eleştirileri ile birlikte kitaplarda yer almaya devam etti. 20002003 yıllarının kitaplarında evrim görüşü eleştirilerek öğrencilere okutuldu. Ancak AKP’nin iktidara gelmesinin ardından bedava dağıtılan ders kitaplarında evrim teorisi ‘‘tamamen geri plana atıldı’’. Örneğin ilköğretim 8. sınıf fen bilgisi kitabında ‘‘evrim’’ sözcüğü yalnızca 3 kez kullanıldı. Ortaöğretim 3. sınıf biyoloji kitabında ise önce yaratılış teorisi, ardında da evrim teorisi işlendi. Kitapta yaratılış konusunun anlatıldığı bölümde ‘‘Tüm canlı ve cansız varlıklar, Tanrı tarafından yaratılmıştır, evrendeki her bir varlık bir amaca yönelik olarak yaratılmıştır. Bu amacı belirleyen de Tanrı’nın kendisidir’’ denilerek evrimle ilgili görüşler zayıf düşürüldü. Ders kitapları üzerinde araştırmalar yapan ve geçen ay, fen bilgisi ve biyoloji kitaplarındaki yaratılış görüşünün ‘‘ayıklanması’’ istemiyle Milli Eğitim Bakanlığı’na başvu BAKANLAR KURULU TOPLANDI İĞNELİ FIRÇA Askerlikte vicdani ret, yurttaşlıktan çıkarmayacak ? Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklama yapan Bakan Çiçek, Türk Vatandaşlığı Yasası’nda değişiklik öngören yasa tasarısının ele alındığını söyleyerek ayrımcılıkların giderileceğini belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan Türk Vatandaşlığı Yasası’nda değişiklik öngören tasarıya göre, askerlikte vicdani ret, yurttaşlıktan çıkarma gerekçesi olmayacak. Yeni düzenlemelerle vatandaşlığa giriş kolaylaştırılırken vatandaşlıktan çıkarma zorlaştırılacak. Bakanlar Kurulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplandı. Toplantının ardından açıklama yapan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Türk Vatandaşlığı Yasası’nda değişiklik öngören yasa tasarısının ele alındığını söyledi. 1 Mart 2000 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi’ne paralel olarak 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın değişmesi gerektiğini belirten Çiçek, söz konusu uyumu sağlamak adına bu yasada değişiklik yapılması gerektiğini kaydetti. Çiçek, ‘‘Bu yasanın çıkmış olması ile Avrupa Müktesebatı açısından bir önemli yasa, uyum açısından gözden geçirilmiş olacaktır’’ dedi. Çiçek, yeni düzenlemelerle vatandaşlığa kabul konusundaki ‘‘ayrımcılıkların’’ giderileceğini ve vatandaşlıktan çıkma işlemleri konusunda Avrupa Vatandaşlığı Yasası’na aykırı hükümlerin giderileceğini söyledi. Çiçek, ‘‘Askerlik görevini yapmamış olmak, Türk vatandaşlığından çıkma sebebi olmaktan çıkarılıyor. Onunla ilgili bir düzenleme varsa Askerlik Yasası’nda, yani buna bir müeyyide getirilecekse, kendi yasasında düzenleme yapılabilir diye düşünüyoruz’’ yanıtını verdi. Çiçek, tasarıda, vatandaşlığa kabul konusunun, Bakanlar Kurulu’nun kararlarına sunulmasını uygun gördüklerini belirtti. Çiçek, ‘‘Kızılcahamam’daki toplantıda, dile getirilen Cumhurbaşkanı’nın görevlerinin kısıtlanması, süresinin kısaltılması konusu toplantıda gündeme geldi mi’’ sorusu üzerine, Kızılcahamam’da konunun gazete haberlerinde yer aldığı gibi bir tek görüş olarak gündeme geldiğini, ancak Bakanlar Kurulu toplantısında konuşulmadığını söyledi. Cumhurbaşkanı’nın yetkileri konusunda eskiden beri bir tartışma olduğunu kaydeden Çiçek, ‘‘1961 Anayasası ile 1982 Anayasası arasında, cumhurbaşkanlarının görevleriyle, yetkileriyle ilgili önemli farklılıklar var. Teorik olarak, akademik düzeyde tartışılagelmiştir’’ dedi. yanır. Hiçbir bilimsel kaynakta, yurtdışı bilimsel dergiler ve kitaplarda, bununla ilgili yeni bir bulgu, yeni bir deney yayımlanmamaktadır’’ dedi. Bilim ve dinin ayrı disiplinler olduğunu vurgulayan Bozcuk, deney ran bilim adamları arasında yer alan ve gözleme dayanmayan yaratıcılık Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Anabilim Dalı Genetik Profesörü Ali görüşünün evrim teorisiyle karşılaşNihat Bozcuk yeni müfredatı eleş tırılamayacağını söyledi. Bozcuk şöyle konuştu: tirdi. ‘‘Eğer siz, eğitim sisteminiz içerisinde önce yaratılış görüşünü anla‘Yaratılış, evrimle tır, ‘Tanrı her canlıyı ve cansız madkarşılaştırılamaz’ deleri ayrı ayrı ve amaçlı olarak yaYaratılış görüşünün ABD kaynak ratmıştır’ diye okutur, arkasından lı ‘‘dinsel ve felsefi bir görüş’’ oldu evrim teorisini okutursanız, bilimsel ğunu vurgulayan Bozcuk, ‘‘Bu gö görüş, bu dinsel görüşün gölgesinde rüş bilimsel yöntemlerle deney ve kalır. Din kültürü ve ahlak bilgisi gözleme açık değildir. Yalnızca bi dersinde okutulması gereken konulimsel evrim teorisinin eleştirisine da lar, biyoloji dersinde ya da fen bilgisi dersinde okutulursa, birçok çelişki ve genç beyinlerde karmaşa ortaya ZAFER TEMOÇİN çıkar, bilimin aydınlığı ikinci planda kalır. Biz eğer biyoloji dersinde yaratılışı okutuyorsak, kimya dersinde kimyacıların modası geçmiş düşüncelerini de anlatmak ya da yerbilimleri dersinde dünyanın düz olduğunu anlatmak gerekir. O bakımdan, her konu, amacına uygun olan derste okutulmalıdır.’’ ‘Eğitimcilikle bağdaşmaz’ Bugün Avrupa ve ABD’nin birçok ülkesinde dini görüşlerle bilimsel görüşlerin ayrı ayrı okutulduğuna dikkat çeken genetik profesörü Ali Nihat Bozcuk, ‘‘Sayın Bakan’ın, bunların eşit olarak okutulması dileği varsa da eşit olmayan veya bilimsel ağırlığı eşit olmayan iki konuyu aynı ağırlıkta okutmak eğitimcilikle bağdaşmaz’’ dedi [email protected] HADEP ESKİ ANKARA İL BAŞKANI ÜRKÜT’ÜN CEZASI ERTELENDİ Canlı bombanın kardeşi PKK muhalifi DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Van’da 3 kişinin ölümü, 19 kişinin de yaralanmasına yol açan intihar saldırısını düzenleyen Devrim Solduk’un ağabeyi Brusk Solduk’un HADEP’in eski Ankara il başkanı olduğu ve PKK muhalifleri arasında yer aldığı öğrenildi. PKK’liler, Van’daki canlı bomba saldırısının ardından, önce ‘‘İlgimiz yok’’, sonra da ‘‘Bilgimiz yok’’ dedi. Örgüt, son olarak 1977 Siverek doğumlu ‘‘Dengtav’’ kod adlı Devrim Solduk adlı militanın gerçekleştirdiği eylemi üstlendi. Solduk’un eski HADEP Ankara İl Başkanı Brusk Solduk’un kardeşi olduğu belirlendi. Son dönemlerde PKK’yi ve Abdullah Öcalan’ı eleştirenler arasında yer alan Solduk’un, yurtdışında PKK’lilerin saldırısına uğradığı, Hikmet Fidan’ın öldürülmesinden sonra düzenlenen imza kampanyasına da katıldığı öğrenildi. PKK muhaliflerinin internet sitesi ‘‘Nasname’’ye konuşan Brusk Solduk, Van’daki canlı bomba olayını anlayamadıklarını belirterek şöyle dedi: ‘‘Kardeşim Devrim akıllı, cesur ve ne yaptığını bilen biri. Yıllarca Van’da kaldık. Oraları çok iyi bilir. Kardeşlerim yola çıkıp Van’a gittiler. Eğer Devrim’in cesedini bulurlarsa, parçaları toplayabilirlerse cenazeyi memlekete götürecekler. Aklıselim ve rahat bir ortamda durumu değerlendirmek gerek.’’ Gece mitingine18 ay hapis cezası verildi MAHMUT ORAL asirmen?cumhuriyet.com.tr BAYRAK DAVASI SÜRÜYOR Emniyet ‘görüntüleri makaslamakla’ suçlandı MERSİN (Cumhuriyet) Mersin’de geçen yılki Nevruz kutlamalarının ardından Türk bayrağını yere vururken görüntülenen 6 çocuğun yargılandığı duruşmaya dün devam edildi. Sanık avukatları, emniyet müdürlüğünden istenen görüntü kayıtlarının ‘‘makaslandığını’’ ileri sürerek kayıtların medya organlarından alınmasını istediler. Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuksuz yargılanan iki sanık çocuk katılmadı. Sanık avukatları Sevim Kul, Ali Dinsever, Ali Bozan ve Muhterem Bozada’nın katıldığı ve gizlilik kararı verildiği için basın mensuplarının alınmadığı duruşma eksik belgelerin tamamlanması için 9 Mayıs’a ertelendi. Çıkışta basın açıklaması yapan İHD Akdeniz Bölge Temsilcisi avukat Ali Dinsever, geçen duruşmada bayrak yakmayla ilgili görüntüleri mahkemeden talep ettiklerini anımsatarak şunları söyledi: ‘‘Emniyet tarafından kaydedilen olayın görüntüleri bize verildi. CD’lerde yaptığımız incelemede bazı bölümlerin makaslandığı, olması gereken görüntülerin mahkemeye verildiğini, ama olayı tüm çıplaklığıyla aydınlanmasını sağlayacak görüntülerin eksiltilerek dosyaya sunulduğu kanaatine vardık. Buna ilişkin kanaatlerimizi de mahkemeye bildirdik. Olaya ilişkin medyada yer alan görüntülerin dosyamıza istenmesine karar verildi.’’ DİYARBAKIR Genel seçimlerde DEHAP’tan Diyarbakır 3. sıra milletvekili adayı olan eski DEHAP Genel Başkan Yardımcısı Ali Ürküt, Diyarbakır’ın Hani ilçesine bağlı Gürbüz beldesinde düzenlenen mitingde ‘‘hava karardıktan sonra’’ konuşma yaptığı gerekçesiyle 18 ay hapis cezasına çarptırıldı. Havanın kararıp kararmadığının belirlenmesi için bilirkişi olarak müftülükten görüş sorulması istendi. Bugüne kadar hakkında 199 dava açılan Ürküt, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde Diyarbakır’da 3. sıradan milletvekili adayı oldu. Seçim çalışmaları kapsamında 14 Ekim 2002’de Gürbüz bel desinde partililere seslenen Ürküt, konuşmasını hava karardıktan sonra yaptığı gerekçesiyle 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet etmekle suçlandı. Hani Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Ürküt’e 1 yıl 6 ay hapis ve 14 YTL para cezası verildi. Ceza 1 yıl 3 ay hapis cezası ve 11 YTL para cezasına indirildi. Mahkeme sanığın tekrar suç işlemeyeceği yönünde kanaate vararak cezayı erteledi. Ürküt’ün avukatları Muharrem Şahin ve Vedat Güleç, mahkemenin konuşmanın hava karardıktan sonra mı, kararmadan önce mi yapıldığının belirlenmesi için bilirkişi olarak müftülükten görüş istediğini belirttiler. ‘‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’’ başlıklı toplantının hiç şüphesiz en önemli gündem maddesi ‘‘şiddet’’ti. Burada şiddetten kastedilen özellikle PKK’nin öldürme ve bombalama eylemleriydi. Şemdinli’de ortaya çıkan devlet içi ‘‘çeteleşme’’ konusu tartışılırken PKK’nin eylemleri de artmaya başladı. Şırnak ve Batman’da polislerin öldürülmesi, Van’daki intihar eylemi ve bir üsteğmenin yaşamını yitirdiği saldırılar, PKK’nin zamanlama bakımından ilginç bir yol izlediğini gösteriyor. Ne zaman devlet içinde çeteleşme konusunda kamuoyunda bir duyarlık oluşsa sanki bu duyarlığı yok etmek istercesine PKK eylemleri dikkatleri başka yöne çeviriyor ve başka tartışmaların yolunu açıyor. ??? DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Kürt Konferansı’nda en çok ‘‘şiddet’’ konusunda tavır alın şeklinde eleştirildi. Yine bu konferans sırasında yapılan konuş Kürtler Şiddet Sarmalından Nasıl Kurtulacak malarda şöyle bir saptamayı birçok konuşmacı dile getirdi: Kulislerde söylenenler bu kürsüye taşındığı ve çekinmeden söylenildiği zaman gerçek tartışma yapılmış, gerçek gündem yaratılmış olacak. Belki de şiddeti aşabilmek için bir yol bulunmuş olacak. Kulislerde ne konuşuluyor: PKK’nin giriştiği terör eylemleri korkunçtur, vahşidir, Kürt özgürlük hareketine en büyük zararı bunlar veriyor, bundan kurtulmak zorundayız. Ancak, Kürtler arasında PKK konusunda duygusal bir atmosfer var, bunu aşmamız da kolay değil. Henüz bu sözler bu netlikte mikrofonlardan söylenemiyor. Söyleyenlerin başına neler geldiğini görüyoruz. Hikmet Fidan, Kani Yılmaz ve adını bilmediğimiz onlarca muhalif itiraz ettikleri için öldürülmedi mi? Yine birçok belediye başkanı, ‘‘yeterince bağlılık göstermediği’’ gerekçesiyle yeniden aday yapılmadı. Bir kısım yönetici ise yine bu gerekçelerle pasifize edildi. İşte bu ortam yüzünden yasal Kürt hareketi bağımsızlaşamıyor, kendi ayakları üzerinde duramıyor. ??? Şurası bir gerçek: Bugün Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Kürt kimlikli adaylar halkın oylarını alarak yerel yönetimlerin başına geldiler. Kürt kimlikli adaylar zaman içinde kamuoyunda meşruiyetlerini kabul ettirdiler. Hâlâ valiler, emniyet müdürleri, garnizon komutanlarıyla bu yerel yöneticilerin ilişki sorunu yaşansa da gelişme ilişkilerin normalleşmesi yönünde. Giderek meşrulaşan Kürt kimlikli yerel yöneticiler üzerindeki ‘‘örgüt’’ gölgesi kalkmış değil. Onların o koltuklara oturmalarında bile ‘‘örgüt’’ün ağırlığının tayin edici olduğunu herkes biliyor. Daha da ötesi, ‘‘örgüt’’e karşı çıkmak kolay bir iş değil. Kürt Konferansı’nda ‘‘şiddet’’ tartışması bu nedenle bir türlü gündemden düşmedi. Hemen her konuşmacı her türlü şiddeti kınayan konuşma yaptı. PKK’nin kayıtsız şartsız silahları bırakması gerektiğini söyledi. Bu konuşmacıların hemen hepsi devletin bölgede izlediği baskı siyasetine ilk günden karşı çıkan isimlerdi. Bu nedenle söyledikleri anlamlıydı. Bütün bunların bir faydası oluyor muydu? Yoksa kendimiz çalıp kendimiz mi dinliyorduk? Çünkü bu konferans döneminde bile PKK eylemleri ara vermeden sürüyordu. Bir yönüyle bu toplantılar, konferanslar havanda su dövmek gibi de algılanabilirdi. ??? Toplantıyla şiddet tabii ki durdurulamaz. Ancak her toplantı, her tartışma Kürtler tarafından dikkatle ve ilgiyle izleniyor. Kürtler şiddetten çok yorgun düşmüş durumdalar. PKK’nin giriştiği her eylem onların yaşamını zorlaştırıp yeni acıların kapısını açıyor. Bu nedenle demokrasiyi savunan aydınların sözleri onlar için önem taşıyor. ‘‘PKK kayıtsız şartsız silahı bıraksın’’ diyen aydınların Kürtler içinde bir ağırlığı, sözlerinin bir etkisi var. Bu nedenle barış eğilimini içeren her çağrı, her toplantı şiddet yanlıları üzerinde manevi bir baskı oluştururken Kürtlerin de şiddetten uzaklaşmaları için yeni bir soluk haline dönüşüyor. ??? Kürt sorunu, Irak’ın işgaliyle birlikte iyice karmaşık bir sorun haline geldi ve yeni boyutlar kazandı. Türkiye’yi yönetenler, bu süreci ne kadar doğru okuyabiliyorlar, bundan çok emin değilim. Kürtler ne kadar anlıyorlar ondan da emin değilim. Şiddetin artık iyice zararlı hale geldiği de bir gerçek. Bu kargaşa ortamında başımıza çok daha büyük gaileler açabilir. Bunu önce Kürtlerin anlaması gerekiyor. Tabii şiddetten geçinmek isteyen bazı çevrelerin de... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle