12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr DİKMEN GÜRÜN TİYATRO DÜNYASINDAN YAZI ODASI SELİM İLERİ Bir veda, bir buluşma... Yılların tiyatro adamı Tunç Yalman’ı geçen hafta yitirdik. 80 yaşındaydı. Neredeyse tamamı tiyatro ile dolu geçen yıllar. Sürekli tiyatro ile soluk almış, tiyatro ile soluk vermiş. Belki de bu nedenle, cenazesinin kaldırıldığı gün onu uğurlamaya bir avuç değil, bir kucak dolusu tiyatro sanatçısının gelmiş olmasını isterdim. Umursamazlık, insanın içini acıtan bir boşluk duygusuna dönüşüyor zamanla. Aynı umursamazlığı Mehmet Ulusoy’da da yaşamadık mı? Paris’te Ulusoy anısına özel törenler yapılırken, biz, AKM Büyük Salon’da bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insandık... Tunç Yalman’ın tiyatro tutkusunu, Robert Kolej’de öğrenciyken Muhsin Ertuğrul ateşliyor: ‘‘1942 ya da 43 yılıydı. Muhsin Ertuğrul... ‘Kral Lear’i oynayacaktı. Tepebaşı Tiyatrosu’nda üç özel temsil verecekti... Gittim. Perde açılıp da ...sahnede göründüğünde bir alkıştır koptu... Kendisini ilk görüşüm o geceydi. Ertesi gün matine vardı... Oyunu yeniden seyrettim. O gece okula dönmem gerekiyordu. Ne mümkün. Gene galeriden Hoca’nın Lear’ini üçüncü defa seyrettim.’’ Amerika’da Yale gibi iddialı bir üniversitede tamamlanan tiyatro eğitimi, babası Ahmet Emin Yalman’ın ‘Vatan’ gazetesinde günü gününe yazılan tiyatro eleştirileri, Şakir Eczacıbaşı ile birlikte çıkartılan ‘Sanat Yaprağı’ eki ve Amerika ile Türkiye arasında kurulan sağlam bir tiyatro köprüsü. ‘‘Muhsin Ertuğrul doğmasaydı ülkemiz bugün tiyatro alanında Doğulu komşularımız gibi çorak olurdu’’ diyen Tunç Yalman, tiyatro sanatının derinliklerine Muhsin Ertuğrul’la birlikte dalıyor ve onunla birlikte geldiği Şehir Tiyatroları’ndan yine onunla birlikte ayrılıyor. Bu gelgit arasında ‘Atinalı Timon’dan ‘Coriolanus’a, ‘Biraz Gelir misiniz?’den ‘Evcilik Oyunu’na, pek çok oyun yönetiyor. Bu arada, yakın dostu Haldun Dormen’le birlikte de çalışıyor ve Dormen Tiyatrosu’nda ‘Hedda Gabler’, ‘Çikolata Asker’, ‘Benimle Oynar mısınız?’ gibi oyunlar sahneye koyuyor. Milwaukee Repertuar Tiyatrosu’nda yıllarca sanat yönetmenliği görevini sürdüren Tunç Yalman, Carnegie Mellon ve North Carolina Üniversitesi’nde ders veriyor ama, bir ayağı hep kendi ülkesinde oluyor. Gencay Gürün’ün sanat yönetmenliği döneminde Şehir Tiyatroları repertuvarına ‘Nora’, ‘Vahşi Batı’, ‘Aç Sınıfın Laneti’, ‘Altı Derece Uzak’, ‘Aktör Kean’, ‘Modigliani’ gibi oyunları kazandıran sanatçı, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda ‘Othello’ ve Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda ‘Venedik Taciri’ni yönetiyor. ‘Tunç, İki Gözüm’ İstanbul Anılarında Bir Şair (2) Kemal Sülker, Anılara Yolculuk adlı kitabında Asaf Hâled Çelebi’nin portresini çizer. Bu, azıcık da mahzun bir soytarıyı çağrıştıran, tuhaf kılıklı, tutuk bir insanın betimlenmesidir: ‘‘Ulunay’ın yanında tombul yanaklı, sarı pantolonlu, beyaz iskarpinli, mavi gömleği üstünde ekose kumaştan bol düğmeli yeleği olan biri...’’ Muhafazakâr Ulunay, kendisini ziyarete gelen Asaf Hâled’den ‘‘Beyefendi...’’ diye söz açmaktadır. Ulunay’ın yenilikçi Türk şiirine düşmanlık güttüğünü bilenler, ya da hatırlayanlar, onun He şairiyle ilişkisine belki şaşıracaklar. Gerçi Çelebi’nin şiiri gelenekten esinlenişlerle de bizi etkiler ama, yeni bir zamanın yepyeni bir söyleşisini dile getirir. Bununla birlikte, Ulunay Çelebi arkadaşlığına kimselerin yadırgayarak bakmadığını, eski zevk ile yeni zevkin burada hiç mi hiç çatışmadığını yine Kemal Sülker’in anılarından öğreniyoruz. Ulunay’a göre, Çelebi, gelenekçi, muhafazakâr bir şairdir. Ulunay böyle değerlendirir. Kemal Sülker ise, o sıralardaki toplumsal kaynaşmadan Asaf Hâled’in habersiz kaldığına işaret eder. Hatta, üzülerek, yerinerek belirtir: ‘‘Asaf Hâled Çelebi ustaca yazılmış bir anlamsızlığın şiiri içinde yitip gitti, anısını saygıyla anarak...’’ Om Mani Padme Hum şairi ‘anlamsız’ bir şiiri mi yazıyordu? Yoksa, bu şiiri, Ulunay gelenekçi, Sülker anlamsız mı sanıyorlardı? Tutuk adam, 1940’ların İstanbul’unda, Anılara Yolculuk yazarına dertlerini, kaygılarını, yaşamla olan büyük sorununu anlatmayı denemiştir denemesine. Şüphesiz, toplumsal kaynaşmayı ayırt etmektedir. Toplumsal kaynaşma, yazdığı şiire sanatın taşıyabildiği ölçüde yansımaktadır... Tutuk adam, daha fazlasına ilişmek istemediğini de söyler. Daha fazlası şiirle bağdaşmayacaktır... Tutuk adam, handiyse işsizlik, açlık, ölüm korkusu içinde yaşamakta; 1940’ların bin çeşit baskısı altında, tam anlamıyla, ‘küçük adam’ kimliğine bürünmektedir... Acaba gerçekten bu kadar mı Asaf Hâled Çelebi? Onu, Melih Cevdet Anday da, kültür dünyamızın çarpıklıklarına önemli açıklamalar getiren anılarında, Akan Zaman, Duran Zaman’da anar. Melih Cevdet tek bir cümleyle tanımlıyor: ‘‘Beyazıt Kitaplığı’nda küçük bir memurdu.’’ Bu küçük memur, Anday’ın karşısında ezilip büzülecek, tıpkı az önce müdürünün yanındayken kaygılara kapıldığı gibi, hep işiyle, para kazandığı, geçimini sağladığı görevle ilintili sorunlardan söz açacaktır. Bir ‘şair’in aciz hali Melih Cevdet’i adamakıllı şaşırtır. Devam ediyor Melih Cevdet: Aynı tutuk adam, yanında yabancı uyruklu bir kadınla, bir akşam, Safa Lokantası’ndaki sofraya katılmış, yemiş içmiş, sonra sadece teşekkür edip ayrılmış. Yanındaki hanım arkadaşını da sofradakilere bırakmış. Böylece, Akan Zaman, Duran Zaman’ın kaleme getirdiği Asaf Hâled’in hayli acımasız anıldığını hissederiz. Gelgelelim Asaf Hâled’in şiiri itiraz eder: ‘‘dağın içinde ne var ki güm güm öter ya senin içinde ne var ferhâaad’’ Beyazıt Kitaplığı’ndaki küçük memur, belki de kimselerin kavrayamadığı bir iç yaşamda şiirini yazıyor; üstelik, gelecekteki bir zaman için yazıyordu. Öneriler: Kitap / Siste Bir Ses, J. Peter Jacobsen, Tahir Alangu’nun çevirisi, Yankı Yayınları, 1967. (Müthiş öyküler!) B ir insanın, geriye bakıldığı zaman hiçbir şeye değişmeyeceği elli güzel tiyatro yılına sahip olması ayrı bir zenginlik. Geçen hafta yitirdiğimiz Tunç Yalman bu zenginliği tadabilen ender kişilerden biriydi. Haldun Dormen ise daha çok uzun yıllar bu zenginlikle iç içe yaşayacak ve yeni çalışmalara yönelecek kuşkusuz. geçti bu yıllar boyunca Dormen kulislerinden... Ben 315 isim saydım... Ayfer Feray, Nisa Serezli, Nevra Serezli, Metin Serezli, Erol Günaydın, Erol Keskin, Suna Keskin, Altan Erbulak, Hadi Çaman, Zeynep Tedü, İzzet Günay, Ali Poyrazoğlu, Gülriz Sururi, Göksel Kortay, Osman Şengezer, Cahide Sonku, Aliye Uzunatağan, İsmet Ay, Cahit Irgat, Şevkiye May, Güzin Özipek, Yüksel Gözen bunlardan sadece birkaçı... Bir insanın, geriye bakıldığı zaman hiçbir şeye değişmeyeceği elli güzel tiyatro yılına sahip olması ayrı bir zenginlik kuşkusuz... ‘Tunç, İki Gözüm’ adlı kitabını yeniden ele alsa ve Muhsin Ertuğrul’un Tunç Yalman’a yazdığı mektuplardan oluşan bu belgeleri, yakın dostu olan Şakir Eczacıbaşı’nın (o dönemde sansürlenen) önsözüyle birlikte, yayınlasa...’’ Bence, depolarda uykuya bırakılmayacak denli önemli belgelerdir bu mektuplar. Yalman’dan Haldun Dormen’e Tunç Yalman’ı doktora çalışmalarım sırasında tanıdım, önce yazılarından, sonra oyunlarından. Tiyatro Festivali Danışma Kurulu’nda ve Afife Ödülleri Jürisi’nde ise ne denli olumlu ve zarif bir insan olduğunu yakından gördüm. Aynı zarafet içinde, sessizce ayrıldı aramızdan... Şimdi, kendi kendime düşünüyorum ve ‘keşke’ diyorum ‘‘Kültür ve Turizm Bakanlığı, Tunç Yalman’ın 2000 yılında Kültür Bakanlığı tarafından basılan ve maalesef onun hiçbir zaman anlayamadığı, kavrayamadığı basit sürtüşmeler nedeniyle dağıtımı bile doğru dürüst yapılamayan Haldun Dormen, Tunç Yalman’ın başlattığı geleneği sürdüren genç tiyatro sevdalılarından biri olarak Amerika’da Yale Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. 1954 yılında Muhsin Ertuğrul’un yönetimindeki Küçük Sahne’ye girdi ve daha sonra Cep Tiyatrosu’nu, ardından da ‘Papaz Kaçtı’ oyunu ile Dormen Tiyatrosu’nu kurdu. Türk tiyatrosunun temel taşlarından biri olan Dormen Tiyatrosu 1972 yılına kadar en parlak dönemlerini yaşadı. O yıl, ekonomik sorunlar nedeniyle kapandı. Bu, İstanbul’un, Beyoğlu’nun tiyatro yaşamında renkli bir sayfanın kapanması demekti. 1984’te perdelerini yeniden açtı Dormen Tiyatrosu. Ne var ki, özel tiyatrolar için her anlamda zorlu yıllardı bunlar. 1995 yılında, Dormen Tiyatrosu kırkıncı yılını kutladı ve seyircisi ile bir kez daha vedalaştı... ‘‘Acılarla mutlulukların karıştığı, alkışların hayal kırıklıklarını bastırdığı, tutkuların bana güç verdiği, özverilerle yoğrulmuş kırk yıl’ böylece noktalandı. 13 Mart akşamı, 50. sanat yılı nedeniyle, Dormen Tiyatrosu’nun bir efsaneye dönüşmesinde emeği geçenlere ithaf edilen bir gece düzenlendi TİM’de (Türker İnanoğlu Maslak Show Center). Tiyatro ile dolu yaşamını zevkle okunan üç kitaba ( ‘Sürçü Lisan Ettikse,’ ‘Antrakt’,‘İkinci Perde’) sığdıran Haldun Dormen ve Dormen Tiyatrosu’na gönül veren yüzlerce sanatçı, Dormen Tiyatrosu ile birlikte gençlikten yaşlılığa geçen izleyici kuşağı, Dormen Tiyatrosu’nun son dönemlerine yetişen gençler buluşuyor bu anlamlı gecede... Haldun Dormen; ‘‘Ben, bu ülkede doğduğum için, Dormen Tiyatrosu’nu kurabildiğim için, öğrendiklerimi öğrencilerimle, sanatçı dostlarımla ve ailemle paylaşabildiğim için, yüzlerce sanatçı yetiştirme fırsatı bulduğum için, acılarımı, sevinçlerimi paylaşırken hiç yalnız kalmadığım için ve her şeyden önemlisi sizlerin dostu olduğum için bu dünyanın en şanslı insanlarından biriyim’’ derken içinde her zaman yanan umut ışığının hiç sönmeyeceğini bir kez daha belirtiyor. ‘‘Umutsuzluk, her şeyi büsbütün hiçliğe, yokluğa itmek ve bir yerde insanın yaşamla ilişkisini kesip karanlıkta kalması gibi bir şey kanımca... Ben kendi hesabıma hiçbir zaman umutsuzluğu seçmedim. Koşullar ne olursa olsun, minicik bir delikten bile olsa karanlığın içine süzülmeye çalışan bir umut ışığı buldum hep.’’ Kolay değil Türkiye’de tiyatro yapmak. Dormen Tiyatrosu, bu umut ışığı sayesinde sorunların üstesinden gelmek için yıllarca uğraştı, didindi, battıçıktı, her seferinde sıfırdan başladı... Ama, bu süreçte yüzlerce sanatçıya kucak açtı, Türk tiyatrosunda Dormen Tiyatrosu ekolünü oluşturdu... Kimler geldikimler Turhan Selçuk 65. SANAT YILI KUTLANIYOR yapıtlarıyla GArt’ta... Kültür Servisi GArt Sanat Galerisi, 28 Mart’a dek, gazetemiz çizerlerinden, dünyaca ünlü karikatür ustası Turhan Selçuk’un yapıtlarından bir seçkiye yer veriyor. Bu sergi, Turhan Selçuk’un ‘65. Sanat Yılı’nda özel bir anlam kazanıyor. ‘‘Kendine özgü dünyası ve bakış açısı içinde insanları ve olayları bir düşünür, bir psikolog, bir felsefeci, bir eleştirmen gibi izler, inceler ve irdeler. Bunları kendi gerçekçi ve devrimci dünya görüşü doğrultusunda sonuçlandırıp kişileri olumlu ve doğru olana yöneltecek eleştiriyi sunarken mizahi fikrini sarsıcı, etkileyici, vurucu bir şekilde çizgiye dönüştürür’’ açıklamasıyla tanıtılan Selçuk, Kaya Özsezgin’e göre ‘‘çağdaş sanatımıza kazandırdığı özgül değer keskinliğiyle insanımızı, kültürümüzü tanımlayıcı ve tanıtıcı boyutları da kendi içinde taşıyarak aynı zamada bir ekol haline gelmiştir’’. İlk karikatürü 1941’de yayımlandı Vialka İstanbulluların karşısında olduğunu savundu. 1951’de ilk sergisini açtı; 1952’de, kardeşi İlhan Selçuk ile birlikte öncülerinden olduğu ‘1950 Kuşağı’nın ilk yayını 41 Buçuk adlı mizah dergisini, 1953’te de Karikatür’ü yayımladı. İlk kitabı Turhan Selçuk Karikatür Albümü’nü çıkardığı 1954’te Milliyet gazetesine başkarikatürcü olarak giren sanatçı, oluşturduğu karikatür üslubunu bu dönemde geometrik bir estetiğe oturtmaya başladı ve bu tür yapıtları, kardeşi ve Osman Kermen’le birlikte çıkardığı mizah dergisi Dolmuş’ta ivme kazandı. 1957’de Milliyet’te ‘Abdülcanbaz’ adlı ünlü çizgi roman kahramanının maceralarına başladı; 1959’da 140 Karikatür’de yeni dönem yapıtlarından bir seçki düzenledi.1960’larda İtalyan mizah dergisi II Travaso’nun kadrosuna girdi. 1961’de haftalık politika dergisi Yön’de çizmeye başladı; 1962’de Turhan 62, 1964’te Hiyeroglif, 1969’da ise Hal ve Gidiş’i yayımladı. Aynı yıl ikinci kez Yeni İstanbul’a döndü, daha sonra Akşam’a geçti, 1972’de ise Cumhuriyet gazetesinde haftalık panoramik politik karikatürler çizmeye başladı. 1979’da ansiklopedik albümü Söz Çizginin’i yayımladıktan sonra 1980’de Milliyet’e döndü. Turhan Selçuk, halen gazetemizde çalışmakta. (0212 296 08 76) ? Kültür Servisi Geleneksel ya da modern, dünyanın türlü müziğinden ve punktan esinlenen Vialka, kendi tanımlamalarıyla ‘Çingeneturbofolkpunk müzikleri ve hayat biçimlerini dünyanın her köşesine altı yıldır götürüyor’. Topluluk, bugün 21.00’de Beyoğlu Peyote Bar’da bu köşelerden biri. Bugüne kadar üç albüm çıkaran Vialka üyeleri, az enstrümanla karmaşık formları sadelik ve samimiyetle birleştiren bir formül sunduklarını söylüyorlar. (www.vialka.com) KargART Performans GünleriII ? Külltür Servisi 2. KargART Performans Günleri sürüyor. 31 Mart’a dek Fransız Kültür Merkezi ve KargART Sahnesi’ndeki gösterilerden biri 16 Mart’ta. ‘Bedenin (Sınır)ları’ 16 Mart Perşembe İlyas Odman ‘tired/ full version’ Fransız Kültür Merkezi saat 20.30’da izlenebilir. Gösterinin koreografisi İlyas Odman’a, kavramsal tasarımı İlyas Odman ile Evren Erbatur, dramaturjisi Evren Erbatur’a, ses tasarımı Bahadır Dilbaz’a ait. Gösterinin görsel tasarımı da Batu Bozoğlu tarafından yapılmış. Güneydoğu’da Okuma Şenliği ? Kültür Servisi Can Çocuk’un katkı sağlayacağı, GAP İdaresi ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) birlikte yürüttükleri Güneydoğu Anadolu’da Okuma Şenliği Tasarısı Batman’da yapıldı. Güneydoğu Anadolu’nun Batman, Gaziantep, Şanlıurfa illerinde sokakta çalışan çocuklar için kurulan merkezlerde oluşturulan kütüphanelerde, marthaziran tarihlerinde, yazarların ve tiyatro sanatçılarının katılımıyla Okuma Günleri düzenleniyor. Etkinliklerin ilki 7 Mart’ta yazar Çetin Öner’in katılımıyla başladı. Bir sonraki etkinlik bugün Şanlıurfa ve Gaziantep’te, Sevim Ak ve Memet Ali Alabora’nın katılımıyla gerçekleştirilecek. Okuma Günleri’nin konukları Erdal Öz, Sevim Ak, Memet Ali Alabora, Tilbe Saran, Sümer Tilmaç, Bilgin Adalı, Nemika Tuğcu, Buket Dereoğlu, Özgür Özgülgün, Cemil Kavukçu, Çetin Öner, Göknil Genç, Halit Ergenç, Hadi Çaman, Bülent Kayabaş, Ceyda Düvenci, Görkem Yeltan olacak. Selçuk 1922’de Milas’ta (Muğla) doğdu. İlk karikatürleri 1941’de Adana’da Türk Sözü, İstanbul’da Kırmızı Beyaz ve Şut’ta yayımlandı. 1948’de Şaka, Akbaba, Tasvir ve Aydede dergilerinde çalıştı. Ertesi yıl Yeni İstanbul gazetesine girdi. ABD’li karikatürcü Saul Steinberg’in ‘‘çizgiyle mizah’’ anlayışını benimsedi. Aynı gazetede karikatür tarihini ele alan yazılar kaleme aldı. ‘‘Grafik mizah’’ın karikatürün evrensel anlatımı CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle