25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASIN Batı, bir dönem eline kan bulaşmış bazı liderlerin, sonrasında Nobel Barış Ödülü kazandığını unutmamalı 9 DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Hamas’a şans verilmeli mi? ? Mısır’ın eski devlet başkanlarından Enver Sedat ve İsrail’in eski başbakanlarından Menahem Begin’in geçmişlerinde terör ve şiddet var. Ama ikili, ülke yönetimlerinin başına geçtiklerinde barış için işbirliği yapıp Nobel kazandılar. Bugün dünyanın saygısını kazanan birçok lider, şiddet dolu geçmişlerini geride bırakabildilerse Hamas neden başaramasın bunu? SADETTİN İBRAHİM (*) Bir Fiyaskodan Öbürüne Filistinİsrail barış sürecinde arabuluculuk görevi, herkesin bildiği üzere uluslararası toplumu temsil eden ABD, AB, BM ve Rusya’dan oluşan ‘‘dörtlü’’ye ait. Sözü edilen ‘‘dörtlünün’’ sorunun çözümüne yönelik düşüncelerinin uyumlu olduğu söylenemez. Ama, performansınızın sıfıra yakın olduğu, dahası çoğu örnekte görüldüğü gibi çalmayı bile doğru dürüst beceremediğiniz enstrümanınızla, ne denli heves etseniz de ‘‘dörtlü’’de yer almanız hemen hemen olanaksızdır. Rusya Devlet Başkanı Putin yaptı diye, siz de ölçüp biçmeden aynı şeyi yapmaya kalkarsanız, olacağı budur. Hamas’ı kim çağırdı? Niye çağırdı? Çağıran AKP mi, Dışişleri mi, yoksa hükümet mi? Acele işe şeytan karışır. Karıştı da. En azından Tahran’a gitmesini önledik diye övündüğünüz sırada Hamas’ın lideri çoktan mollalarla sarmaş dolaş olmuştu bile. AKP’nin üstüne örtü çekilmesi, Erdoğan’ın konuğuyla karşılaşmamak için sanki evine gardrop almanın sırasıymış gibi kapağı mobilyacı dükkânına atması, Dışişleri Bakanı’nın başka, Başbakan’ın başka telden çalmaları, İsrail’den en sertinden zılgıt, Washington’dan serzenişle karışık fırça. Bizim suçumuz yok. Her şey Danışman’ın marifeti türünde yakınmalar. Kusura bakılmasın ama, buna dünyanın her yerinde fiyasko derler. Dışişleri’nin uzun yılların deneyimiyle oluşan hesaplı, akılcı geleneğini bir kenara itip, uluslararası arena gibi kurtlarla tilkilerin birbirlerini kolladığı bir ortamda kendinizi ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve laik Cumhuriyetin yerine, ardındaki niyet takıyye ile bile gizlenemeyen ‘‘ılımlı İslam modeli’’nin peşine takılarak uluslararası arenada rol oynama hevesine kaptırıp hele bir de bundan içeride rant sağlamaya kalkışırsanız, ülkenin başı iyice belada demektir. ??? Aslında bir musibet bin nasihatten evladır. Ama tabii, yapılan yanlışlardan ders alma yeteneğiniz varsa. İşe bakın, AKP’in yeniyetme dış politikası, Hamas fiyaskosunun gündemden düşmesini beklemeden, bu kez, Irak’ta, istilacı ile onun bölgedeki jandarmasının marifeti olduğu savlarının kol gezdiği Samarra kışkırtması ardından birbirlerini yok etmeye girişen, böylece de provokasyonun mimarlarının ülkenin başına sarmayı planladığı ‘‘iç savaş’’a davetiye çıkaran SünniŞii çatışmasında, oralara elçiler, mektuplar yollayarak bütünüyle sanal bir ‘‘arabuluculuk’’ hevesiyle, düveli muazzamanın çözmekte yaya kaldığı çetrefil denklemi bir çırpıda çözmeye kalkışmış, ne var ki bu tür ciddi konularda, hevese, vehme, kendi kendine gelin güvey olmaya yer olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hele bir de, kendi yarattığı Hamas’ı Arap dünyasında köşeye sıkıştırmak için ABD Dışişleri Bakanı’nın Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı ziyaretten elinin boş döndüğü düşünüldüğünde, Hamas’a, koalisyon ve silahları bırakacağı kararını beklemeden, aceleyle davetiye çıkarılmasının yanlışlığı daha iyi anlaşılmaktadır. Irak’ta patlak veren ve birkaç gün içinde yüzlerce cana mal olan SünniŞii çatışmasına gelince. ABD’nin Irak’ta açtığı ve sürekli kışkırttığı etnik ve dinsel karşıtlıklarının Pandora kutusunu kapatmaya niyeti olmadığı açıktır. Çünkü aksi bir durum, işgalin sürdürülmesi bahanesini ortadan kaldıracağı için ülkenin petrol zenginliğini kıyasıya talan eden Washington’ın asla işine gelmemektedir. Ancak, W. Bush yönetiminin Irak batağından nasıl kurtulacağı sorusuna geçerli bir yanıtı olduğu da kuşkuludur. O kadar ki, Birleşik Devletler’de Irak’ı, bu ülkeyle ilgili doğru dürüst bilgi sahibi olmadan işgale girişildiği düşüncesi giderek güç kazanmaktadır. Filistin’de Hamas’ın iktidara gelmesi konusunda da durum bundan farklı değildir. Önce, İsrail’le birlikte, El Fetih’i gözden düşürmek için Hamas’a destek verilmiş, hemen sonrasında da ‘‘tehlikeli’’ bir iş yaptıkları düşüncesiyle bu kez onu köşeye sıkıştırmak için işi, yardımları askıya alarak seçimlerin yenilenmesine uygun ortamın hazırlanmasına kadar götürmeyi düşünmüşlerdir. Kısaca, tıpkı Irak gibi, Filistin’de de ne yapacaklarını kendileri bile bilmemektedir. Ama, yine de en salim yol, telaşa kapılmadan, Mısır Dışişleri Bakanı’nın Rice’a dediği gibi, Hamas’a ‘‘terorizmle politika’’ arasında seçim yapması için ‘‘zaman tanınmasıdır’’. amas’ın Filistin seçimlerinde zafer kazanması dünyayı şaşırtmış olabilir. Ama işin aslına bakılırsa bu sonucun bir sürpriz olmadığını görmek son derece basit. Bu zafer bir sürpriz değil, tam tersine bölgede yaygınlaşan ve destekçisi artan bir eğilimin olağan sonucu. Dört yıl önce Türkiye’nin İslami kökenli Adalet ve Kalkınma Partisi parlamento seçimlerini kazandı ve iktidar oldu. Türkiye’deki seçimden bir yıl sonra ismi aynı olan Fas’taki bir İslamcı parti seçimleri üçüncü olarak bitirdi. Geçen yıl ise Mısır’da aralık ayında düzenlenen seçimde, 1954’ten beri yasaklı olan Müslüman Kardeşler seçime katıldı. Ve, oyların yüzde 20’sini aldı. Bu oy oranıyla parlamentoda 88 sandalye kazanarak Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in iktidardaki Ulusal Demokrasi Partisi’nin karşısına ana muhalefet partisi olarak çıktı. Lübnan’da Hizbullah ve Irak’ta ise Şiilerin partileri de seçimlerde başarılı oldular. Bu partiler demokratik yolla başarılı olmalarına rağmen birçok Batılı hükümet onlarla ilişki içinde olmayı reddediyor. Batılı ülkeler kendilerini İslamcıların sandık aracılığıyla yönetime gelebileceği gerçeğine hazırlayamıyor. Burada gülünç olan bir şey var. O H Hamas’ın başbakan adayı olarak açıkladığı İsmail Haniye’nin yandaşları bu gelişmeyi kutlamak ve kendisine destek vermek amacıyla sokaklara döküldü. Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta ise Hamas’a ve Hizbullah’a sıcak bakmayan ABD’nin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın ziyaretini protesto eden binlerce kişi bayrak yaktı. (AP) da demokrasiyi Batı’nın bir oyunu olarak gören İslamcılar, ABD Başkanı George W. Bush’un Müslüman dünyadaki demokratikleştirme planını ABD’nin otokrasiyle yönetilen dostlarından daha çok ciddiye aldılar. Hatta büyük olasılıkla Bush’un kendisinden de daha çok ciddiye aldılar. Beklenmeyen bir gelişme Bush, Hamas’ın seçimi kazanmasından sonraki ilk basın toplantısında söyleyecek söz bulamadı ki sonucu ‘‘beklenmeyen bir gelişme’’ olarak niteledi. İşin gerçeği şu: Son üç yılda bölgede yaşayan birçok kişi ki bunlara ben de dahilim Bush’un danışmanlarıyla Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı hakkında uzun tartışmalar yaptı. Bush yönetiminin, bölgenin demokrasinin prensipleriyle ülke yönetmek isteyen İslamcı partilerini de içine alan kalıcı bir politika üretmelerini istedik. Zaten bu tartışmaların büyük bölümü medyada yerini aldı. ABD’nin İslamcılarla yakınlık kurmayı reddedişinin bir nedeni, çoğu uzun süredir müttefikleri olan otokratik rejimlerin reaksiyonundan çekinmeleri. Tabii bu korkunun Ortadoğu’da ters etki yaptığını, İslamcıların Ortadoğu’daki Arap ülkelerinde yolunu kesmediğini anımsamakta yarar var. Şimdi Ortadoğu’daki tüm siyasi güçlere karşı taze ve tarafsız bir yaklaşımın zamanı geldi. Öncelikli olarak ABD ve Batı otokratları yardım, ticaret ve silahla desteklemekten vazgeçmeli. İkincisi, Müslüman dünyanın demokratları için hareket alanını genişletmeli. Bunun için özgür medya ve hukuk sistemlerinin oluşturulması desteklenmeli. Üçüncüsü ise İslamcıları da içeren diyalog süreci başlatılmalı. Ne kadar zor olursa olsun. Bu süreç başlamalı ve sürmeli. Batı iyi ilişkiler için kesin ve kalıcı kurallar belirlemeli. Hamas’ın İsrail’in varlığını sürdürme hakkını kabul etmesi ve geçmişte Filistin yönetiminin imzaladığı tüm uluslararası anlaşmaları tanıyacağını açıklamasından sonra Filistin’e yapılan yardımın yeniden başlaması zorunludur. Hamas’ın geçmişteki Filistin yönetimlerinin izini sürmemesi için bir neden yok. Aslında IRA, Afrika Ulusal Kongresi gibi tüm silahlı hareketler, zamanı geldiğinde şiddetten vazgeçip silah bırakmadılar mı? SedatBegin işbirliği Psikolojik olarak ne kadar zor olursa olsun, İsrail Hamas’ın iyi niyetli jestlerini olumlu karşılamalı. 1947 yılında Yahudi ‘‘özgürlük savaşçıları’’nın Kral David Oteli’ni havaya uçurduğunu ve onlarca İngiliz subayını öldürdüğünü unutmayalım. Siyonist gerillalar 1970’lere kadar terörist olarak nitelendirildi İngiliz yetkililer tarafından. Sonra ise bu gerillalardan biri, Menahem Begin İsrail’in başbakanı seçildi ve barış yolunda Mısır Devlet Başkanı Enver Se dat’la işbirliği yaptı. Sedat da birçok Mısırlı yetkilinin gözünde bir teröristti. Önemli bir siyasetçiye düzenlenen suikastta parmağı olduğundan şüpheleniliyordu. Yıllar sonra ise böyle karanlık geçmişleri olan ikili, Begin ve Sedat, dünyanın saygısını ve bunun sonucunda Nobel Barış Ödülü’nü kazandılar. Bu gerçekleri göz önüne alırsak, Hamas’ın, ABD’nin, İsrail ve diğer Batılı ülkelerin geçmişe kızgınlık ve öfkeyle bakmasının ne kadar boşuna ve yanlış olduğunu görürüz. Bunun yerine Sedat, Begin, Rabin ve hatta Ariel Şaron’un olumlu yanlarına bakmalılar. Bu liderler şiddet dolu geçmişlerini geride bırakabildilerse Hamas neden başaramasın bunu? (Jordan Times, Ürdün, 22 Şubat) (*) Mısırlı insan hakları aktivisti, Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nde sosyoloji proesörü. Çocuğa karşı sadece anneler değil babalar da sorumlu ZOE WILLIAMS T ıp ilerledikçe, doğan çocuk sayısı azaldıkça gelişmiş toplumlarda nüfus çöküşü yaşanacaktır. Bu toplumlardaki yaşlıların ihtiyaçlarını maddi ve manevi anlamda karşılayacak yeterli genç nüfus yok. Ve, durum her geçen gün daha kötüye gidiyor. Kimse daha uzun ve sağlıklı yaşam beklentisini suçlamak istemiyor tabii bu sorunun nedeni olarak. Burada gerekçe olarak gösterilen ilk neden, doğumlardaki düşüş. Eskiden bu konu, çocuğu olmayan kadınları sinirlendiriyordu. Çünkü nüfusun artmamasında onlar suçlu bulunuyordu. Aslında çocuklu ama iki taneyle yetinenlerin istatistikler değerlendirildiğinde nüfusun artmamasında daha çok etkili olduklarını görüyoruz. Çünkü sayıları daha fazla. Birçok kadın, kariyer uğruna ve doğum sonrası sosyal güvenlik koşullarını yeterli bulmadığı için doğum planlarını ertelemese, yılda ekstra 90 bin bebek daha dünyaya gelebilir. Günümüzde ileri yaşlarda çocuk sahibi olan veya ertelediği için çeşitli nedenlerden ötürü olamayan çok sayıda kadın var. Ancak sonuçta zorluğun büyüğünü kadınlar çektiği için baştan sona biz kadınlar bu işi planlamalıyız, yönlendirmeliyiz, tüm sorumluluğu üzerimize almalıyız anlamına gelmiyor. Tabii bu işi kendi başına halleden kadınlar var. Sperm bankasına gidip tanımadıkları bir adamın spermiyle hamile kalıyorlar ve sonra Çocuk Destekleme Kurumu’ndan yardım alarak çocuklarını yetiştiriyorlar. Bu kadınlar radyo dramalarında çok yer buluyor olabilirler ama gerçek hayatta sayıları o kadar fazla değil. Sonuçta çocuğunu tek başına büyütmek zorunda kalan kadınlar var ama bunların çoğu yalnız başına çocuk doğurma kararı almış, bunu planlı olarak yapan kadınlar değil. Başka deyişle çocuk sahibi olmak, çoğunlukla yansıtıldığı gibi kadınların te kelinde veya yalnız onların sorumluluğunda bir şey değil. Erkeklerin sorumluluğunu unutmamak lazım. Konuyu daha derinlemesine incelemek gerekirse, çocuk sahibi olup olmama kararını bir koltuk alma veya tatilde nereye gidileceğine ilişkin karara benzetenler var. Bazılarında kadın bu kararda etkin olmak istiyor, bazılarında ise erkek. Oysa, sağlıklı, sevgili çiftlerde bütün kararlar ortak olarak alınmalı. Ve, unutulmamalı ki daha geç çocuk sahibi olma kararı kadınının olduğu kadar erkeğin de görüşünü, isteğini yansıtan bir karar olmalı. Sadece çalışan anneden bahsediyoruz Tartışmadığımız önemli bir nokta daha var. Geç çocuk sahibi olmak, bir sosyal eğilim haline geldi. Ve, bunu biz hep kadınların eğilimi olarak değerlendiriyoruz. Çocuk bakımı söz konusu olduğunda da ‘‘çalışan annebabalardan’’ değil ‘‘çalışan anneler’’den söz ediyoruz hep. Çocuk yetiştirirken her şey yolundaysa, bu elbirliğiyle yapılan şeyin sonucudur. Değilse annenin suçudur! Ben insanlar bir sorunu, bir konuyu mantıksız bahanelerle geçiştirmeye çalıştıklarında şaşırmışımdır. Şimdi de gazetelerde ‘‘Genç kadınlar işlerinin ağırlığı ve baskısı nedeniyle aile kurma planlarını erteliyor’’ haberlerini okurken gülüyorum. Çocuk sahibi olmak ‘‘çoğu kez’’ ortak alınan bir karardır. Doğum sonrası çalışılmayan dönemdeki yapılan kesinti de annebabanın, ikisinin de maaşlarının tutarına göre ayarlanmış bir tutardır. Yasa erkeği işin başından itibaren çocuk sahibi olma ve yetiştirmeye ortak etmiş durumdadır. Uzun lafın kısası, erkekler her zaman konuya dahildir. Bu onlar futbol maçı izlemeye çalışırken kabul ettirilen herhangi bir karar veya istek değildir! (The Guardian, İngiltere, 21 Şubat) Irak’ta çocuklara dayak atan İngiliz askerlerinin ayıbını, bu askerleri ‘birkaç kötü elma’ diye niteleyerek örtmek isteyenler oldu! Güney Asya’da barış zamanı A BD Başkanı George Bush’un HindistanPakistan ilişkilerine yönelik açıklamaları kayda değer. ABD liderinin çarşamba günü Washington’daki Asya Merkezi’nde açıkladığı gözlemleri içerik açısından önemli şeyler. Bush önümüzdeki hafta Güney Asya’yı ziyaret edecek. Burada önemli olan son birkaç yıldır Hindistan, Pakistan ve ABD arasında bir ilişki üçgeninin oluştuğu ve bunun Güney Asya ve ABD politikası üzerinde önemli etkileri olduğudur. ABD’nin Yeni Delhi ve İslamabad’daki temaslarının on yıllardır ilk kez Hindistan ve Pakistan ilişkilerinde sakinleştirici, yapıcı bir etkisi oluyor. Barış sürecinin destekçisi olu ? Hindistan ve Pakistan el ele verip sorunlarını çözerek ABD’nin dayatacağı tek taraflı bir çözüm önerisine gebe kalmamalı. yor. Geçmişte hem Hindistan hem de Pakistan birbirlerine karşı koz olarak kullanıyorlardı ABD’yle olan ilişkilerini. Tabii bu durum da onların dışındaki ülkelere Güney Asya’daki uluslararası ilişkileri yönlendirme fırsatını, ortalığı karıştırma fırsatını veriyordu. Amerikan politikasının değişmesiyle bölgedeki uluslararası ilişkilerin de değişmesi çok iyi oldu. Güney Asya’da yeni bir iklim yaşanıyor sanki. Bay Bush bir zamanlar ABD’nin Pakistan ve Hindistan’dan hangisiyle iyi ilişki içinde olsa diğerinin huzursuz ve mutsuz olduğunu iyi şekilde gözlemledi. İki ülkenin Keşmir sorununu çözüp barışı sağlamaları için Washington’ın bölgede daha etkin bir politika uygulaması gerektiğini de anladı. El ele vermeliler Ayrıca çarşamba günü yaptığı konuşmada, Keşmir sorununun iki tarafı ilgilendiren bir sorun olduğunun, kendisinin karışmak istemediğinin de altını çizdi. ABD’nin üzerine düşen yukarıda da belirtildiği gibi iki tarafın anlaşmasını sağlayacak siyasi ortamı hazırlamaktı. Bu koşullar altında Pa kistan ve Hindistan’a da esen olumlu rüzgârlara ayak uydurmak düşer. Kamuoylarının ısrarla barış istediği iki ülke anlaşmazlıklarını ortadan kaldırmak, sorunlarını çözmek için çalışmalı. El ele vererek bazı dış güçlerin bölge politikasını istedikleri gibi yönlendirmelerini de engelleyebileceklerdir. Ayrıca elbirliğiyle kendi sorunlarını çözmeleri iş Washington’ın tek taraflı bir çözüm bulmasına kalırsa kaçınılmaz olacak ABD baskılarından da kurtulmalarını sağlayacaktır. Omuz omuza veren bir HindistanPakistan ikilisi ABD’nin yeni Güney Asya politikasından sağlaYazıda olumlu bir havadan bahsedilse de yacakları çıkarı en yüksek se cuma günü Hindistan’ın Haydarabad kenviyeye çıkaracaklardır. tinde, Irak’tan çekilmesi için slogan atan binlerce kişinin görüntüsü ABD’ye karşı (Dawn, Pakistan, 24 Şubat) duyulan öfkenin somut bir göstergesi. (AP) CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle