25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA 6 GÖRÜŞ Prof. Dr. NUR SERTER İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Ulusalcı partiler birleşmeli Ü lkemiz yoğun sorunlarla ekonomik ve siyasal bir sürükleniş içindedir. Hükümet, hukuksal ve siyasal konuları AB’ye, ülkenin ekonomisini IMF’ye teslim etmiştir. Dış dinamikler bilerek, iç dinamiklerin bazıları bilinçli, kimileri de saf bir inançla bu duruma katkıda bulunmaktadırlar. Ülkenin böyle bir iktidara mahkum edilmesinde rol oynayan sol, sosyal demokrat ve benzeri partilerin bir araya gelmesi için bu son şanstır. Günümüz iktidarının oluşmasında sol kesimin kısır çekişmeleri sonucu önce belediye başkanlıkları kaptırılmış, sonra hükümet olmalarına zemin hazırlanmıştır. Söz konusu partilerdeki eskimiş yüzler aynı zamanda kemikleşmiş düşünceleri de beraberinde getirmekte, böylece sola yeni bir çıkış yolu bırakmamaktadırlar. İktidarın oy kaybetmesinin kendi kazancı olacağını zanneden CHP, ciddi bir araştırma yaptığı takdirde, partisinin mevcut kadrolarıyla halkın umudu olmaktan çok uzak olduğunu açıkça görecektir. Bu gafletten artık uyanmalı, gerçekleri görerek özeleştiri yapmalıdır.. Çünkü sorun, Cumhuriyetin bağımsızlığı ve ülkenin bölünmez bütünlüğü sorunudur. Bu durumda Cumhuriyetin kurucusu olan, aynı zamanda da koruyucusu olması gereken CHP’ye çok büyük görev düşmektedir... Sayın Baykal bu tarihi sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Aksi takdirde tarih onu yargılayacaktır. O zaman ülkemiz için çok geç olacaktır. Kendi seçtiği delegelerle genel başkan olan Sayın Baykal, seçmeni oy vermediği için partisinin Meclis dışında kalmasından ders almış mıdır? ‘‘Küçük olsun, benim olsun’’ düşüncesinden, ‘‘ben başbakan olacağım’’ düşüncesine sıçrama yapabilmiş midir? Böylece kendisinin ve partisinin geleceğinin değerlendirmesini yapmış mıdır? Toplumda saygın, temiz isimleri, özellikle Soros Vakıfları’ndan yardım almayan kuruluşlarda çalışan gönüllü, faal, ülke sorunları için çaba gösteren kadınları partisine katmak için çaba sarf ediyor mu? Kadınlarımızı siyasal malzeme olmaktan çıkarıp ülke sorunlarında doğrudan mücadele edecek konuma taşımak, görevi olmalıdır. Artık yapması gereken ve kendisinden beklediğimiz budur. CHP’ye düşen bir başka önemli görev de çok geç olmadan ulusalcı partileri, güç birliğine davet etmek olmalıdır... Kısacası, ülkeye sahip çıkmak için bu son şansı çok iyi değerlendirmelidir. Özden GÖNÜL ‘Milli’ Eğitim ve İnsan Modeli Milli eğitim sistemimiz tek tip insan mı yetiştiriyor? Bu soruya son yıllarda antiKemalist cepheden yükselen yanıtlar, okullarımızın dar ve kalıpçı bir anlayışla tek tip insan yetiştirdiği yolunda... Bu dar, tek tipçi kalıp ise Atatürkçülükmüş... Oysa Türkiye’ye bakıyoruz, seçimi kazanan, en yüksek oyu alan parti, İslamcı muhafazakâr... Medyaya göz atıyoruz, köşeleri tutmuş yazar takımının önemli kısmı ikinci cumhuriyetçi, mandacı, liberal... Gençlik ise kendi derdine düşmüş, kimi diploma almanın, iş bulmanın, kimi ise ‘‘cafe’’lerde zaman ve para tüketmenin peşinde. Benmerkezli ve tüketim odaklı kuşaklar yetişiyor. Toplumsal değer yargıları gün geçtikçe eritiliyor. Suikastçılar, katiller, kaçakçılar, mafya babaları neredeyse toplum önderleri konumuna getirilmekte. ‘‘Türkiye onlarla gurur duyuyor’’(!), bayraklar onlar için açılıyor, sloganlar onlar için atılıyor. Toplum kahramanları, gelin, damat, kaynanalar, şarkıcı, türkücü, manken, futbolcular... Kahramanları televizyon hızla üretiyor ve aynı hızla da tüketiyor... Gençlik onlara özeniyor, onlar gibi olmak istiyor. Küçücük çocuklara büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduğunuzda alacağınız yanıtlar; şarkıcı, manken, futbolcunun ötesine nadiren geçebiliyor. Şeriat ve hilafet özlemcileri ve etnik bölücüler özgürce düşüncelerini, amaçlarını açıklıyor, çevresinde kitleler oluşturuyor, sokak eylemleri ile güçlerini duyuruyorlar... O zaman soruyoruz: Bu insanlar hangi eğitim sistemi içinde yetiştiler? Bu mu tek tip insan? Bu mu Atatürkçü insan modeli? ??? Atatürkçü eğitim, hiçbir dönemde kalıpçı, slogancı, dar görüşlü, çıkarcı insan yetiştiren bir eğitim olmamıştır. Atatürkçü ideolojinin temelinde ulus sevgisi, idealizm, ulusal onur, tam bağımsızlık için mücadele vardır. Atatürkçü insan modeli özverili, onurlu, idealist, çağdaş, bilimin önderliğini savunan, düşünen, araştıran, aydınlanan ve aydınlatan, kendinden önce ülkesini düşünen ve onun için çalışan insanı amaçlar. Türkiye, 1950’lerden sonra Atatürkçü eğitim anlayışını terk etmiş ve Cumhuriyetin kazanımlarını özümsemek yerine bireysel çıkarlarına odaklanan bir insan modelini esas almıştır. Bu model büyük bir ustalıkla ‘‘içi boşaltılmış bir Atatürkçülük’’ aldatmacası içinde gençliğe dayatılmış ve son 55 yılda, hiçbir etik kaygı taşımayan liberal sistemin gereksinim duyduğu açgözlü, kolaycı, ilkesiz, kimliksiz ve değerleri hızla tüketen kuşaklar yetiştirmesinde hızla yol alınmıştır. İnsanımız ‘‘çürütülmekte’’, ulusal ve kültürel değerlerimiz hızla tüketilmektedir. Dünyayı kuşatan tüketim çılgınlığının, sadece ‘‘kullan at’’ anlayışını kamçılayan tüketim malları ile sınırlı kalmadığı açıktır. Günümüzde artık kullanılıp çöpe atılan, sadece kâğıt mendiller, bebek bezleri, bir defalık fotoğraf makineleri, masa örtüleri değil!.. ‘‘Kullan at’’ anlayışı, toplumsal değerlerimiz için de geçerli hale geldi. Aile ilişkilerimize, etik değerlerimize, kültürümüze, anadilimiz olan Türçemize, ulusal kimliğimize ve hatta bizi biz yapan tüm ulusal değerlerimize de yansıtılıyor. Cumhuriyet tarihimizi ‘‘resmi tarih’’ diye çöpe atmamız isteniyor. Atatürkçülüğün ancak nostaljik bir anı olması için dayatılıyor... Ulusal sanayimiz yabancılara armağan ediliyor... Topraklarımız satılıyor... Akarsularımızın kullanma hakkı yabancılara veriliyor... ??? Onurumuz, vatanımız, değerlerimiz ve inançlarımız çiğneniyor... Tüketmeye alıştırılan toplum, bunların da tüketilmekte olduğunu fark edemiyor... Yabancı olan her şeyi ‘‘yenilik’’, ‘‘ilerleme’’ ‘‘modernleşme’’ diye algılıyor. AB’ci ya da ABD’ci propagandanın ne denli başarılı olduğunu görmek için, gençlere bakmak yetiyor. Bir üniversite öğrencisinin 19 Mayıs’ta bir gazetenin gençlik ekinde yer alan yazısının başlığı, içinde bulunduğumuz kimlik bunalımının açık kanıtı. Atatürk’ün Türk gençliğine armağan ettiği bu çok önemli ulusal bayram gününde bir üniversite öğrencimiz yazısına şu başlığı atmış: ‘‘Türklük Milletimizin Adı Yeni Kimliğimiz AvrupaiAmerikalılık’’. ??? Avrupalı olma özlemi içinde verilen ödünler saymakla bitmez. Eğitimimizin ‘‘milli’’ olma niteliği de çöpe atılacaklar arasında sırasını bekliyor.. AB sürecinde eğitimin ‘‘milli’’ olmasını, elbette AB patronlarının kabul etmesi beklenmemeli... O zaman sıra eğitim müfredatına, ders kitaplarının içeriğine gelecek... Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan söz etmek AB’li dostlarımızı incitecekse, sıra şanlı tarihimizin, bağımsızlık mücadelemizin tüketilip ders kitaplarından atılması ya da çarpıtılıp korunması arasındaki tercihe gelecek... Ulusal bilincin oluşumunu ‘‘milli’’ eğitimle başlatan Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı bu değerli emaneti geleceğe taşımayı yaşamının yegâne amacı sayanlar bilmelidir ki zaman azalmaktadır... Türk ulusu ve Türk gençliği içinden yükselen ulusalcı dip dalgası ile ‘‘yeniden’’ diyerek yitirmekte olduğu ulusal kazanımlarına sahip çıkmaya, onurlu ve güçlü bir Türkiye için dayanışmaya hazır, beklemektedir. Savunma sanayimiz B ildiğiniz gibi komşumuz Irak’ta bir savaş oldu, henüz asayiş sağlanamadı. Ülkemiz dünya coğrafyasında çok hassas bir konuma sahip. Etrafı sorunlu ve bize sorun yaratabilecek ülkelerle çevrili. Bu bağlamda ulusal savunma sanayimizin güçlü, güncel teknik donanımlı, kendi savunma araç ve gereçlerini kendi kaynaklarıyla temin edebilecek nitelikte olması, kısaca kendi ayakları üzerinde durması Türkiye için önceliklerin başlarında gelen kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Türkiye IMF’den alınan krediler dahil büyük borç yükü altındayken, küresel politikaları şekillendiren büyük devletlerin savunma gereksinmelerimizi kendi çıkarlarına uygun gördükleri nispette bize sağlamaları ulusumuza ne kadar yararlı olabilir ki? Bu konuda duyarlı olduğunuz inancıyla size İstanbul, Göztepe’de inşaatı planlanan camiye ayrılan fonun yurt savunması için en gerekli gördüğünüz bir yere aktarılması konusunu dikkatlerinize sunarım. Şeyma ARSEL Isparta buluşması A 3B’ler nasıl kurtulur Ö nce gazeteden bir haber: Milas’ın ciğeri yandı. Muğla’nın Milas ilçesindeki orman yangınında 250 hektar kızılçam ormanıyla yüzlerce zeytin ağacı küle döndü. Çok üzülüyorum. Bir başka sayfaya geçiyorum. Yine, içimi yakan bir haber gözüme çarpıyor: ‘‘Datça’nın 3B’si olarak bilinen simgesel ürünleri (bal, balık, badem) bilinçsizlik ve doğanın hoyratça tüketilmesi sonucu can çekişmeye başladı. Bölgede balık nesli hızla tükenirken, ormanları alevlerin yutması nedeniyle bal üretimi de büyük ölçüde düştü.’’ Sorun: Doğanın hoyratça kullanılması. Bunlar da bir başka terörist değil mi? Kim yapar? Nasıl yapar? Nasıl önlenir? Yasaklarla mı önlenir? İnsanlarımızı eğiterek mi önleriz? Yöntem ne olmalıdır? Hoyratça tüketilen doğamızı, balıklarımızı, balımızı, ormanlarımızı korumak için bizim insanımıza 3S mi gerekli yoksa 3J mi? Evet, 3B’ler nasıl kurtulur? Yorum sizin. Ali ÖZER ? Bu toprağı vatan yapanlar Dr. Mete Soytürk tarafından, Almanya’dan gönderilen bu fotoğraf, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Cephesi’nde çekilmiş!.. Bu toprağı vatan yapan kahramanların kimler olduğunu gösteriyor... Anlatım için sözcüklerin yeterli olamayacağı gerçekleri, Birinci Teyyare Bölüğü’nün Mehmetçikleri, duruşları ve bakışları ile yansıtıyor... Onların yüreğimizi dağlayan görüntüsü, bugün özgür ve bağımsız yaşadığımız bu toprakların hangi koşullarda nasıl vatan yapıldığını kanıtlıyor... Yokluk ve yoksulluk içindeki bir ulusun bu kahraman evlatlarını bir kez daha şükranla anıyoruz. Onları yüreğimizde yaşatıyoruz... DD Genel Merkezi’nin, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi ile birlikte düzenlediği ‘‘Atatürkçü Düşünce Işığında Küreselleşme, Dünyada Türkiye’nin Siyasal, Sosyoekonomik, Kültürel ve Jeostratejik Konumu’’ konulu etkinlik 1728 Şubat tarihlerinde Isparta’da yapılacak. Etkinliğin açış konuşmasını Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar ile ADD Genel Başkanı Av. Ertuğrul kazancı yapacak. ADD Genel Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre, konuşmacılar arasında KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile önceki KKTC Büyükelçisi Dr. Ahmet Zeki Bulunç da bulunuyor. İlk gün yapılacak panelde siyasi parti temsilcileri, çözüm önerileri sunacaklar. Panele CHP adına Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu, HYP Genel Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, BCP Genel Başkan Yardımcısı Ayla Yılmaz, DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Macit, Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, YP Genel Başkanı Sadettin Tantan’ın görüşlerini açıklayacağı belirtildi. Aynı gün ADD GYK üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen ile Türkİş Genel Başkanı Salih Kılıç’ın konuşmasından sonra, ADD Genel Sekreteri H. Emre Altınışık’ın yöneteceği panel düzenlenecek. 2. gün eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hasan Hüseyin Akbulut ve eski İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu görüş bildirecekler. Aynı gün düzenlenecek ADD Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın yöneteceği panelde Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bakır, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz ile Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Lütfü Baydar yer alacaklar. ADD GYK üyesi ve emekli vali Aydemir Ceylan ile ADD GYK üyesi Av. Ceyhan Mumcu’nun yönetecekleri oturumlarda ise demokratik kitle örgütleri ve basınyayın temsilcileri hazır bulunacaklar. E LEŞTİRİLER Ekip çalışması Atatürk ilke ve devrimleri rehberliğindeki yayınınızı sürdürdüğünüze ve devam edeceğinize inanarak sizleri kutluyorum. Bu başörtülü okul öncesi öğretmeni hakkındaki yargı kararını destekliyorum. Genel olarak Cumhuriyet’in de desteklediğini biliyor ve izliyorum. Ancak yargının okul dışı müdahalesini bazı yazarlarınız eleştirerek Kanal 7’nin yazarları ile aynı parkura düştüler(?!). Bundan vazgeçeceklerdir umarım. Bu sinsi planı fark edemediklerini düşünüyorum. Cumhuriyet gazetesinin Üniversitemiz MorfolojiKongre Merkezi binasında %50 indirimli (25 Ykr) satışının sürdürülmesi uygun olacaktır. Geçen eğitim döneminde satılıyordu ve satışı iyi idi. Her şeyden önemlisi öğrencinin ulaşmasına ve alım gücüne uygundu. Dün Denizli’de yapılan yazarokuyucu buluşması anlamlıydı, ancak katılım yeterli değildi. Ayrıca (belki benim beklentilerim yüksekti) toplantı yeteri kadar doyurucu ve dolu olmadı. Yeni bir Atatürk gelmeyecek, liderler dönemlerinin özelliklerine göre yetişir ve yücelirler. Artık bir önder ya da lider değil ‘‘ekip çalışması’’ dönemidir. Alev Coşkun’un iktidar olma şansı olan en yakın cumhuriyetçi partinin desteklenmesi düşüncesi olumlu, ancak bu partinin liderinin Atatürk’ün sahip olduğu liderlik özelliklerinden bazılarına sahip olması gerekir. Mehmet BOSTANCI En güzel armağan TRT 2 yayınları Televizyon programlarını bazen çok kısıtlıyorsunuz. TRT2 gibi önemli istasyonların verilmediği günler oluyor, onun yerine reklam alıyorsunuz. Halbuki bilinçli Cumhuriyet okuru o programları dikkatle izliyor ve seyirlerini ona göre yapıyor. Bu iş dikkatle yapılmayınca bazen 8 Şubat akşamında TRT2’deki İz Sürücü gibi önemli filmler de gazete sayfasına aksetmemiş oluyor. Bu TV program sayfasına özen gösterilmesini istemek Cumhuriyet okurlarının hakkıdır sanıyorum. Hasan HÜSEYİN AVRUPA GÜRAY ÖZ Yazarımız Güray Öz rahatsızlığı nedeniyle yazılarına bir süre ara vermiştir. B ir an için değerli bir hukukçu ve anayasa uzmanı Sayın Cumhurbaşkanımızın bugün güvende olmadığını düşünürsek ne anayasa ne de babayasa kalır. Anayasalar insanoğlunun toplumda barış içinde yan yana yaşamasını sağlayan tarihi yüksek bir felsefenin sonucudur, anayasayı bir an için rafa kaldırırsak ne mal güvenliği ne can güvenliği ve ne de toplumda esenlik kalır. Çünkü anayasalar tarihi gelişim sürecinde insanlara düzen veren yazılı akıldır. Doğanın kanunları kuvvetlinin zayıfı ezmesi, yemesi, parçalaması esasına dayanır. Oysaki uygarlık insanın, insan üzerine egemenliğinin en aşağı düzeye indirilmesi, insanın tabiata karşı olan egemenliğinin en üst düzeye çıkarılmasıdır. Cumhuriyet Büyük Ulu Önder Atatürk’ün dehasıyla çağdaş uygarlığın üstüne çıkmayı amaçlamıştır. Cumhuriyet, Atamızın deyimi ile Fazilet’tir. Faziletli olmak ise kendi yararını değil kendisinden çok başkalarının yararını düşünmektir. Bir an için Atatürk’ün yaşamını inceleyelim. O büyük insanın her anı, içinde bulunduğu toplumun yararını düşünmekle geçmiştir. Ona ait ‘‘Yurtta barış dünyada barış’’ sözü tarih boyunca hiçbir liderden işitilmemiştir. Erdinç ACAR Dikensiz gül bahçesi Sayın İlhan Selçuk Bey, 15 Şubat 2006 Çarşamba günkü yazınızda CHP gerçekten düşüyor mu diyorsunuz ve yazınızın sonunda neden diye soruyorsunuz. Ben Eskişehir’in Merkez Satılmışoğlu köyünden 1942 doğumlu bir vatandaş olarak görüşlerimi aktarmaya çalışacağım. Kısaca kendimden bahsettikten sonra cevaplara geçeceğim. Ailem CHP kurulduğundan bu yana CHP’li olan, yani Ocak Bucak teşkilatlarından gelen bir ailedir. Ben askerlik dönüşümden sonra CHP köyümde neden oy kaybediyor diye bu işe başlamıştım. Delegelik, köy muhtarlığı, parti teşkilatlarında çalışmalarda bulundum, en son 1980 ihtilalinde Eskişehir il yönetim kurulu kırsal temsilcisiydim. Şimdi cevabıma geçiyorum: CHP dikensiz gül bahçesi istemektedir. Dikeni olmayan gülün ömrü ne kadar olur? O gül dağılır biter. CHP’de herkes horozum demekte, hiçbir fert tavuk olup yumurta yapmamaktadır. Üretim ve icraat yoktur. Bugün için Sayın Genel Başkan Deniz Baykal çizginin logay tarafında kalıp, hiçbir zaman boyunduruğun çizi tarafına girmek istememekte, sorumluluk yükünün ağır geleceğinden korkmakta, iktidar olmak istememektedir. Logayda kalıp bağırıp çağırmayı tercih etmektedir. Solu bir potada toplayacak lidere ihtiyaç vardır. Tüm üniversiteler, akademisyenler, aydınlar, yazarlarca çağın gereklerine uygun şekilde araştırmalar yapılarak stratejiler, hedefler, projeler belirlenmeli, toplumla daha fazla kaynaşma politikaları üretilmelidir. Tahsin HERKMEN Yargı kararı B aşbakan her zaman düşünce ve lafı çevirme anlayışıyla yaptığı Danıştay kararıyla ilgili açıklamada, sanki yargıya müdahale edilmemiş de eleştiri yapılmış gibi göstermeye çalışıyor. Tabii ki herkesin yargılama sonucu ile ilgili veya hukukla ilgili kendi düşünceleri ve yorumları olabilir. Ama öncelikle Başbakan da dahil herkesin yargının kararlarına karşı saygılı olması bir gerekliliktir.‘‘Efendi, bu senin işin değil din bilginlerinin işidir’’ ifadesi bu saygıdan eser taşımamaktadır. Ayrıca yargı kararlarının saygı ölçüsünde eleştirilebileceği Başbakan ve yargı mensupları tarafından kabul edilirken, hükümetin ve Başbakan’ın da eleştirilebileceğini, bu eleştiriyi yapanlara karşı ‘‘Al ananı da git buradan’’ denilemeyeceğini Başbakan’a hatırlatmak gerekir. Değerli yargıçlarımız eleştiriyi geçen bu ifadelere karşı gerekli açıklamayı doğru şekilde ve zamanda yapmışlardır. Olmaz ya aynı üslupla kendisine cevap verilse ne olurdu acaba? Sedat KESER CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle