23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASIN 9 HÜSEYİN BAŞ İngiliz basınının karikatürleri yayımlamaması fikir özgürlüğünün sınırlandırılması anlamına gelmiyor DEĞİŞEN DÜNYADAN Din demokrasiye şekil veremez ? İngiliz medyasının Müslümanları çileden çıkaran karikatürleri yayımlamaması yerinde bir karardı. Bu, çokkültürlü bir toplumda Müslüman azınlığı gücendirmemek adına yapılan bir şey. Fikir özgürlüğünden ödün vermenin gerektiği şeklinde de yorumlanmamalı. Unutulmaması gereken bir şey var. Din demokrasiye göre şekillendirilmelidir. Demokrasi dine göre değil! RONALD DWORKIN * Ortadoğu’da Zor Dönem Filistin sorunu; Hamas’ın seçim zaferi, Arial Şaron’un politika sahnesinden zorunlu çekilişi ve kuşkusuz Birleşik Devletler’in ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ arasına sıkışmış görünüyor. Hamas’ın silahlı eylemlere son vererek siyaset içinde kalacağı, bizzat sorumlularının ifadesiyle uzak bir olasılık değil. El Fetih’in de yer alacağı geniş bir koalisyona gidebileceğinin de ciddi işaretleri mevcut. Hamas’ı ‘‘muhatap’’ alan ilk adım, bilindiği gibi Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından atıldı. Amaç, Hamas’ın barışçı seçeneği benimsemesine katkı sağlamaktı. Rusya’nın ardından, Türkiye’nin benzer girişimi için aynı şeyi söylemek zor. Dışişleri Bakanı Gül, Hamas’a ‘‘Demokratik bir şekilde seçildin, demokratik şekilde hareket et, hepinizle bir araya gelir konuşabilirim’’ çağrısı yapmış, İsrail’e de ‘‘Hamas gibi kuvvetli ve köklü muhatabın olması daha iyi. Barış kuvvetli muhataplarla yapılır’’ nasihatı geçerek El Fetih’i yok saymıştı. ‘Ilımlı İslam Modeli’ni seçmekle birlikte, şeriatın eksiksiz hâkim kılınacağı bir küresel İslam birliği hedefini asla gizlemeyen Müslüman Kardeşler türevi Hamas’ı, ABD ve İsrail’le olan kuşkulu geçmişini unutup yere göğe koyamamıştı. AKP dış politikasının hafta ortasında, Dışişleri Bakanı Gül’ün bir öceki söylemlerine ve Hamas’la ikili görüşmeler yapılmayacağıyla ilgili açıklamalarına karşın, örgütün sürgündeki lideri Halid Meşal’le AKP örtüsü altında beceriksizce yapılan görüşmelerin, hele bunun dışişlerinin ve onun bakanının bilgisi dışında ve hiçbir teamüle sığmayan geri adımlar ve kısıtlamalarla sürdürülmesi ise çok yönlü ciddi yaklaşımlar gerektiren bir konuda, salt ‘Ilımlı İslam’a katıldığı sanısıyla, ‘aramıza hoşgeldin’ selamı çakan ‘pratik zekâ’ (!) tıpkı Başbakan’ın karikatür sorunuyla ilgili olarak Avrupa ülkelerinin politikacılarına gönderdiği, ne var ki, her zaman bize destek veren dostlarımızı bile çileden çıkaran ‘ulema vaazı’ üsluplu mektupları gibi ters tepmiştir. Washington ve Tel Aviv’in AKP’nin bu talihsiz girişimi konusunda sert tepki göstermelerini ise anlamak mümkün değil. W. Bush’un çabalarıyla küllerinden yeniden doğan Mısır kökenli Müslüman Kardeşler’in Filistin’deki türevi Hamas’ın Arafat ve El Fetih’i köşeye sıkıştırmak amacıyla bizzat bu iki ülke tarafından yaratıldığı ve yıllardır barış mücadelesi veren El Fetih’i görüşmelerden uzak tutarak, Hamas’a, seçimi kazanması için maddi ve siyasal destek sağladıklarını bilmeyen yoktur. Bu yüzden, ne denli beceriksizce olsa da AKP’nin Hamas’la görüşmesine hop oturup hop kalkmalarının ciddiye alınır bir yanı olamaz. Göstermeliktir. ??? W. Bush yönetimi ve yeni muhafazakârların Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) öncelikle ‘terör kaynaklarının’ kurutulmasını öngörmektedir. Bu, ABD için Filistin İsrail sorununun barışçı çözümünden de önemlidir. ‘Ilımlı İslam Modeli’ ise konunun temel taşıdır. Birleşik Devletler’in Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli öğelerinden biri de yine terör kaynaklarının kurutulması kapsamında yer alan İslam ülkelerinin ‘demokratikleşmesi’ düşüdür. Aslında ünlü yazar Garcia Marquez’in deyişiyle Bush’un sözünü ettiği ‘demokrasi’, ‘köktenci bir demokrasidir’. Bu tür demokrasilerde (!), teröre bulaşılmadığı, halkın da uyanarak ülkesinin zenginliklerine sahip çıkacak bilince ulaşmadığı sürece, tüm özgürlükleri rafa kaldıran, insanlara ortaçağ yaşamı dayatan şeriatla yönetilmeleri Birleşik Devletler’in umurunda bile değildir. ‘Ilımlı İslam Modeli’ ise şeriata geçişin bekleme odasıdır. W. Bush, ortağı Blair’in aksine, terörün kaynağında yer alan ‘Bin Ladin ve Zerkavi’nin cihat’çılarını ancak Müslüman Kardeşler’in önleyebileceğine inanmaktadır. Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi türevlerinin Filistin’de, Mısır’da, Cezayir ve Fas’ta iktidarların kapısını çalan yükselişinin ardında W. Bush’un gölgesi mevcuttur. Müslüman Kardeşler ve Hamas, İsrail’in varlığını tanımayı, El Fetih’le koalisyona yeşil ışık yakmayı ve ‘uzun sürecek bir ateşkesi’ (hudna) kabul etse bile yukarda sözü edilen nihai hedefinden geri adım atmayacağını en açık biçimiyle ortaya koymuştur. Ancak o da, tıpkı AKP gibi şimdilik ‘Ilımlı İslam Modeli’ni benimsemiş görünmektedir. Bu yüzden AKP’nin Hamas’a yakınlık göstermesi kimse için şaşırtıcı değildir. Özetle, Filistin, İsrail ve destekçileriyle başının belada olması yetmiyormuş gibi, şimdi bir de kolay kolay kabullenmeyeceği şeriat karabasanı ile karşı karşıyadır. İşi zor! u ülkenin medyasının (İngiltere) Müslümanların tüm dünyada şiddet eylemlerine kadar giden sert tepkisine yol açan, ilk olarak Danimarka basınında yayımlanan karikatürleri yayımlamama kararı çok yerinde bir karardı. Onları yeniden yayımlamak daha fazla camın pencerenin kırılmasına, otomobilin yıkılmasına daha fazla insanın yaralanmasına neden olacaktı. İngiltere’de yaşayan birçok Müslüman bu karikatürler inançlarına saygısızlık ettiği için büyük üzüntü duyacaktı. Bazı okuyucular karikatürleri ve yaratacakları etkiyi görmek istemiş olabilir. Ancak medyanın da bazı sorumlulukları var. Görmek istediğimiz her görsel malzemeyi ya da okumak istediğimiz her metni ‘‘bütün sonuçlarını göze alarak’’ yayımlama hakkımız yok. Zaten karikatürleri görmek isteyen herkes internette görebilir. Bazen basının otosansür uygulaması önemli bilgi, belge, edebi yapıt ya da iddiaların yok olup gitmesine neden olabilir. Ancak bu durumda böyle bir şey söz konusu değil. Tabii karikatürleri yayımlamamak dünyanın dört bir yanında şiddete başvuran, terör estiren fanatikler açısından bir zafer olarak değerlendirilebilir. Ancak ortada gözden kaçırılmaması gereken daha önemli bir nokta var. Karikatürlerin ilk yayımlanışının üzerinden dört ay geçince protesto gösterilerinin başlaması, bu şiddet dalgasının Ortadoğu’dan, önemli siyasi amaçlar için yönlendirildiğinin kanıtı sayılabilir. Tabii bu sav doğruysa, karikatürleri yeniden yayımlamak, bu protestoları yöneten B ÖFKE DİNMİYOR Müslüman ülkelerde karikatürlerin neden olduğu öfke dinmek bilmiyor. Milyonlarca Müslüman özellikle cuma namazları sonrasında Danimarka ve diğer Batılı ülkelere kin kusuyor. Irak’ın başkenti Bağdat’ta geçen cuma günü namaz sonrasında olduğu gibi Danimarka bayrağı protestolardan en çok nasibini alan Batılı simgeler arasında yer alıyor. Ve, protesto gösterilerine çoğunlukla Filistin’in El Halil kentindeki gibi okul çağında çocuklar da katılıyor. (AP) güçlerin terör stratejilerine hizmet etmekle eşdeğerdedir. Tüm bu gerçeklere rağmen İngiliz basınının karikatürleri yayımlamama kararına ilişkin yanlış yorum yapılması tehlikesi var. O da bu ülkenin her zaman övündüğü fikir özgürlüğüne sınırlama getirildiğine ilişkin yorumdur. Çokkültürlülük adına fikir özgürlüğünden ödün verildiği yorumları doğru değildir. İktidarın bir inanç topluluğuna yönelik hakaretvari unsurlar içeren şeyleri yayımlamanın suç oluşturduğuna yönelik savını doğru kabul etmek de büyük bir yanlış olur. Fikir özgürlüğü Batı’nın malı değil Her şeyden önce fikir özgürlüğü sadece Batı kültürünün simgesi, Batı’nın fikir özgürlüğünü reddeden kültürlere karşı saygı göstermenin bir yöntemi değildir. Fikir özgürlüğü meşru bir hükümet için bir koşuldur. Bir ülkede uygulanan politika ve yasalar demokratik bir süreçte hazırlanmamış, çıka rılmamışsa meşru değillerdir. Bu süreç eğer hükümet bu yasa ve politikalara karşı çıkanların görüşlerini belirtmelerini engellediyse de demokrasiden bahsedilemez. Alaycı yaklaşım fikir belirtmenin en uç yollarından biri. Bu nedenle karikatürler yüzyıllar boyunca, hatta yasak olduklarında bile birçok siyasi hareketin kullandığı silah olmuştur. Bir ülkede yaşayan ve fazla gücü olmayan azınlıklar, ekonomik veya yasal ayrımcılığa karşı yasalarla korunmak istiyorlarsa o zaman bu yasalara karşı çıkanların alaycı tavrını da hoşgörüyle karşılamalılar. Çünkü ancak bu tür sataşma ve alaycılığa izin veren bir toplumda bu tür ayrımcılığı önleyen yasalar çıkarılabilir. Bazı bağnazların çoğunluğun kararını, yargısını kabul etmesini istiyorsak onların bağnazlıklarını ifade etmeleri için şans vermeliyiz onlara. Bu çokkültürlü toplumlar için çok önemli bir şey. Çokkültürlülük ne anlama geliyorsa gelsin bahsettiğimiz bu değerler, sansürden bahsedildiği anda sansürün doğru olmadığı nı savunma mekanizması için gerekçe olarak kullanılmalı. Karikatürlerin çileden çıkardığı Müslümanlar, birçok Avrupa ülkesinde toplumun inkâr ettiği bir suç işlendiğini savunuyor. İran Devlet Başkanı’nın Yahudi soykırımının olduğunu inkâr ettiği gibi... İnsan Hakları Konvansiyonu’nu anlamak Müslümanlar bu nedenle Batı’nın fikir özgürlüğü kaygısının sadece kendi işine yarayan bir ikiyüzlülük olduğunu ve bu ikiyüzlülüğün de geçerli nedenleri olduğunu savunuyorlar. Tabii bu duruma çare bulmanın yolu demokrasiden verildiğinden daha büyük ödün vermek değil. Soykırımı inkâr etmeyi imkânsız kılan İnsan Hakları Konvansiyonu’nu daha iyi anlamak için çabalamaktır. İnsanların dini inançları kimliklerinin merkezine yerleşmiştir. Bu nedenle inançla alay edilmesinin, dalga geçilmesinin hoşgörüyle karşılanmasını beklemek pek de mümkün değildir. Bazı çevreler bunlara karşı saldırıya geçmeyi, yanıt vermeyi kendileri için dini bir görev sayarlar. İngiltere bu görüşü benimseyen bir ülkedir. Ve, sadece Hıristiyanlığı da kapsasa ‘‘kutsal değerlere saygısızlık suçu’’nu yasalarında barındıran bir ülkedir. Ancak insanların Müslüman gibi giyindiği ve göründüğü gerekçesiyle polis tarafından sorgulanmasını yasaklamak istiyorsak, buna karikatür veya başka ifade biçimleriyle İslamın kendini teröre adamış bir din olduğunu savunarak karşı çıkanlara yasak koyamayız. Bu iddianın ne kadar saçma olduğunu düşünürsek düşünelim! Din demokrasiye göre şekillendirilmelidir, dinin demokrasiyi şekillendirmesi gibi bir şey düşünülemez. Hiçbir din herkese neyin çizilip çizilemeyeceği ya da neyin yenip yenmeyeceği konusunda kural koymamalıdır. (The Guardian, İngiltere, 14 Şubat) * University College London’da, hukuk fakültesinde profesör ‘Kötü elma’ demek dayak krizine geçerli bahane değil azı çevrelerin Iraklı çocukları ortaya atılıyor. Dayak görüntülerinin, tekme tokat döven sekiz İngi Basra’daki İngiliz birliklerinin her liz askerinin bu vahşi davranış gün saldırıya uğradığı bir döneme biçimi için bahane uydurmaya çalış denk geldiğine dair savunma yapanmaları çok tuhaf ve rahatsız edici bir lar da var. Bunlar yerine İngiliz askerlerinin durum. İngiltere’deki birçok medya kuruluşu, gerçeği aramaktan çok duru böyle bir ortamda nasıl davranacakmun ciddiyetini hafifletecek koşul larına ilişkin yeterli eğitimin verillar arıyor. Yorumcularının çoğunun mediğini savunmak daha doğru oldayakçı askerlerden bahsederken ‘‘kö maz mı? tü elmalar’’ ifadesini kullanması gibi inkâr eden bir tavrın göstergesi. Olup bitenin özrü yok Sanki olup biten her şeyden soyutlanacak, nadiren rastlanan özel bir Tabii bu konudaki ilk doğru saptadurummuş ve böyle olması, durumu ma, böyle bir davranış biçiminin özdaha az korkunç hale getirirmiş gibi. rünün olmayacağıdır. Kimse de böyİngiliz basını bu sekiz askerin ayıbı le bir davranışı affettirecek özür genı kapatmak için bu asrekçesi aramamalı. kerlerin her birine kar ? Tüm parlamenter İkinci gerçek, işgaşılık 10 bin İngiliz aslin şiddet doğurduğudemokrasilerin anası dur. Irak’ta yabancı kerinin Irak’ta işlerini olan İngiltere, son derece onurlu ve güçlerin varlığı her geprofesyonelce yaptık Basra’dan yansıyan çen gün daha çok teplarını savunuyor. dayak görüntülerini kiye neden oluyor. Basra’dan elimize Gazetelerin manşetulaşan bu görüntüler iki ciddiye alıp gerekeni leri, korkulan medeniyapmalı. yıl önce çekilmiş olduyetler çatışmasının arğuna göre kim bilir tık bir tehdit oluşturbunlara benzer kaç tane vahşi sahne madığına, çünkü gerçek olduğuna işahasıraltı edildi? Tıpkı Ebu Garib Ha ret ediyor. pishanesi’nde ABD’li subayların Irakİran’la yaşanan kriz, Hamas’ın kalı tutuklulara yaptığı işkence görün zandığı seçim zaferi ve ardından yatülerine ilişkin olduğu gibi, bunda da şananlar, karikatür krizi ve şimdi de her tür gerekçe ve neredeyse işkence İngiliz askerlerin görüntüleri... Bunci tutumu haklı çıkarmaya yönelik lar Müslüman dünya ve Batı arasınsafsatayı dinliyoruz. Bunlardan biri, daki uçurumun üzerine köprü kurulaçocukları döven İngiliz askerlerinin mayacak şekilde derinleştiğine işaret doğruyla yanlışı ayırmak için çok ediyor. Ve fanatizm ve hoşgörüsüzgenç olduğuna dair saçmalık. ‘‘Ma lüğün her iki kesimde de arttığına... dem bu kadar gençler, neden onları Bireylerinin özgürlüğü, hukukun böyle önemli bir misyon için böyle teh üstünlüğü gibi kavramlarla övünen, likeli bir ülkeye gönderiyorsunuz’’ di tüm parlamenter demokrasilerin anası ye sormazlar mı? olan İngiltere, Basra’dan yansıyan Asabi olmaları korkularından ve video görüntülerini ciddiye almalı ve evden bu kadar uzakta görev yapma suçluları yargı önüne çıkarmalı. larının neden olduğu strestenmiş gibi komik savunma mekanizmaları da (Jordan Times, Ürdün, 17 Şubat) B Afrika Kupası Mısır’ın yüzünü güldürdü ? Afrika Kupası’nı kazanan ve karnaval havası yaşanan Mısır’da sokaktaki insan kadar entelektüel kesim de futbol sohbeti yapıyor... l Ahram yazarları Muhammet Selmavi ve Necip Mahfuz’un futbol sohbeti: Selmavi: Mutlu görünüyorsun. Mahfuz: Evet. Mısır’ın Afrika Kupası’nı kazanmasına çok sevindim. Selmavi: Bu ilk defa olmuyor ki, daha önce dört kere kazandık kupayı. Mahfuz: Ama bu kupa hem yurtta hem dışarıdaki birçok üzücü olayın, acının ardından geldi. Bu nedenle sevinci de iki kat fazla oldu. Bizi bu kadar sevince boğan sporun önünde saygıyla eğiliyorum. Selmavi: Anlaşılan çok iyi bir taraftar ve futbol âşığısın. Mahfuz: Evet öyleyim. Çocukken mahallemin takımında oynuyordum. E Diğer mahallelerle sık sık maç yapardık. Üniversite öğrencisiyken üniversitenin takımına girmemi istediler. Ama ben kütüphanede daha çok vaAP kit geçirmek istiyordum. Futbolu bıraktım, okumaya başladım. Benim gençliğimde futbol çok şeyi ifade ediyordu insanlar için. Herkes ilgilenirdi. Bizim kimse söylenmeden İngiltere’yi yenebildiğimiz tek şeydi. Onları mahvediyorduk. Mısır takımının beklerinden biri Ali el Hasani’ydi. İngiliz forvetlerle öyle mücadele ediyordu ki, sonunda yere çakı lıp kalıyorlardı. Silahlar değil fairplay konuşuyordu. Mücadele tamamen meşruydu. İşte biz futbolun bu yönünü seviyorduk. Şimdi ise acılarımızı unutmak için oynuyor gibiyiz. El Hasani ölmeden önce beni aradı. Gençliğinde ünlü ve müthiş bir oyuncu olan o adamın ilaç alacak parası yoktu. Şimdi futbolcular milyonlar kazanıyor. Salim kardeşleri, Ahmet’i, Muhammet’i, Hegazi’yi kaleci Marey’i de anımsıyorum. Hepsi büyük oyunculardı. Londra’da basılan büyük gazetelerde isimleri çıkıyordu sık sık. Unutamadığım bir anım var. Orta sahada bir serbest vuruş kazandık. Hegazi atışı kullandı ve orta sahadan gol attı. Ve bu, onun için çok da abartılacak bir şey değildi. Selmavi: Ne oldu bu oyuncular? Mahfuz: Ehli Takımı’yla bir anlaşmazlık yaşadılar. Ve hepsi birden şimdiki adı Zamalek olan kulübe transfer oldu. Eski takımları Ehli’ye karşı oynadıkları ilk maçlarına gittim erkek kardeşimle. Çok heyecanlı maçtı. Hegazi bu maçı keybederse ölürdü. Yemin ederim. İşte maç, bu kadar büyük bir maçtı. Bu nedenle Afrika Kupası’nı kazandıktan sonra Süveyş Kanalı yakınlarında yaşayan birinin kalp krizi sonucu ölmesine hiç şaşırmadım. İnsan üzüntüden de sevinçten de ölüyor. Bütün oyuncularımıza bu sevinci bize yaşattıkları için binlerce teşekkür ediyorum. Kendimi yeniden genç hissediyorum. (EL Ahram, Mısır, 2226 Şubat sayısı) CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle