25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ 4 HABERLER Emek Platformu’nun önderliğinde Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı protesto edildi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Herkese sağlık’ mitingi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emek Platformu Ankara Bileşenleri, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nı protesto etmek amacıyla ‘‘Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek’’ mitingi düzenledi. Ankara’nın Sıhhiye Meydanı’nda yapılan eylem için dün önce Ankara Garı önünde toplanan Emek Platformu üyeleri, öğle saatlerinde yürüyüşe geçti. En önde tekerlekli sandalyeli engellilerin bulunduğu kortejde KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve Halkevleri Genel Başkanı Abdullah Aydın da yer aldı. Talatpaşa ve Atatürk bulvarlarını izleyen kortej, daha sonra Sıhhiye Meydanı’na ulaştı. Emek Platformu Ankara Bileşenleri Dönem Sözcüsü ve Hak İş’e bağlı Çelikİş Gençler Seslerini Yükseltiyor... ‘‘Adım Tuğçe Kayaal. 17 yaşındayım ve lise ikinci sınıfa gidiyor, üniversiteye hazırlanıyorum. Gelecekte ise uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi okumak istiyorum. Gazetenizin sıkı bir takipçisiyim ve 6 Şubat 2006 tarihinde yayımladığınız ‘Gençlere Kimler Örnek Oluyor’ adlı yazınızdan ötürü sizi tüm içtenliğimle tebrik etmek istiyorum. Yaşıtlarım ve hatta benden büyüklerle ilgili yazdıklarınız o kadar doğru ki. İnanın, bu gençliğin içinde olduğunuzda daha fazlasına bile şahit oluyorsunuz. Bir kere eğitime önem veren kendim gibi arkadaşlarım okul ve dershane arasında mekik dokumaktan kendilerine düşünecek vakit bile bulamamaktalar. Tanıdığım insanlar içinde dediğiniz gibi sadece para kazanmak adına siyasete girmek isteyen fakat siyaset hakkında tek kelime bilgisi olmayan, sol görüşü din karşıtlığı gibi nedenlerden ötürü karşısına alan kimseler var. Fakat bana kalırsa hiçbiri sol görüş olmadığı takdirde bu ülkede gerçek demokrasinin olamayacağını bilmiyorlar. Çoğu gençler ise AKP yönetiminin sıkı destekçisi ve yönetimden gerçekten memnun olan insanlar. Sigarayla başlayan, uyuşturucu maddelere olan özenti ve bu tarz bir yaşamı örnek alan bir insan topluluğu da var, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençler arasında. Çoğu gençte olan Türk düşmanlığı, Amerikan sempatizanlığı ise cabası... İnanın ki herkesin dilinde ‘Bu ülkede yaşanır mı?’ cümlesi slogan haline gelmiş durumda. Bir grubun ise bu ülkede düşüncenin suç olduğu için bu ülkede yaşamak istememesi görüşü söz konusu. Bu ülkede düşünmenin suç olması inanın aydın gençler için çok büyük bir problem. Kendimizi ifade etmekte güçlük çekiyoruz. Bir de magazin sayfalarından ötürü gazete alan kesimi görmelisiniz. Umarım görüşlerimi ve sizinle paylaşmak istediğim düşüncelerimi okumaya değer bulmuşsunuzdur. Sizden ricam lütfen gazete olarak gençleri olumlu yönlendirmeye devam edin. Size en içten saygılarımı iletiyorum ve ilginize yeniden teşekkür ediyorum.’’ Bu ileti 6 Şubat 2006 günü geldi, 7 Şubat’ta da şu yanıtı verdim: ‘‘Sevgili Tuğçe, Sizin gibi okuyan, okuduğunu anlayan, anladığını paylaşan genç insanların geleceğin dünyasına çok önemli katkılar yapacağını biliyorum. İlgini değerlendiriyorum ve teşekkür ediyorum. Sevgiler gönderiyorum.’’ Şimdi, Tuğçe Kayaal’ın izlenim, gözlem ve değerlendirmelerinde çok önemli saptamalar var. Gençliğin günümüzdeki profili iyi bilinmiyor. Sol görüş, din karşıtlığı sanılıyor. Bu da laikliğin ne olduğunun bilinmediğini gösteriyor ki örneklerini her gün görüyoruz. Gençler kendi ülkelerinden umudunu kesmiş. Sorumluluk üstlenmiyorlar. Sadece başka ülkelere kaçmak istiyorlar. Gençlerin siyasal eğilimleri izlenmiyor, değerlendirilmiyor. Hele de muhalefet partileri bu çok önemli gerçekten habersiz ve ilgisiz davranıyorlar. Bu da onların durumlarının nedenlerinden önemli birisi. Düşünce özgürlüğünün olmayışı aydın gençlerin umudunu kırıyor. Dikkat. Gençler, kendilerini ifade edemedikleri kanısında. Bu da çok önemli. Daha ne olsun? Bu ülkenin geleceğinde kadınlar ve gençler çok önemli roller oynuyor. Kadınlara yönelik iki seçeneğin birisi, magazin programlarında gösterilen dişiliği ön planda, amaçları kendi çıkarları olan, bu uğurda her şeylerini kullanmaya hazır kadın tipi. İkincisi de karşı karşıya kaldığı şiddete boyun eğip sesini çıkarmadan yaşamaya katlanan kadın tipi. Atatürk Türkiyesi’nin öngördüğü ‘Cumhuriyet Kadını’, kendine yaşam alanı bulmakta güçlük çeker duruma gelmiş. Ama şu bilinsin ki, bizim Cumhuriyet Kadınlarımız her zaman her yerde varlıklarını sürdürüyorlar ve medyaya inat sürdürecekler de. Gençler ise ‘umutsuz’, ne yazık ki umutları kırılmış ama mücadele ediyorlar. İşte, Cumhuriyet Gençleri her yerde seslerini yükseltiyorlar ve çoğalıyorlar. Onların kendileri umut. Bizim görevimiz de, onlarla bunu paylaşmak. Türkiye Cumhuriyeti hepimizindir. Onu yarattılar, şimdi hepimizin görevi yaşatmak ve geliştirmek. Gençlere binlerce teşekkür, sevgiler, saygılar. email: erdalatak@superonline.com erdalatak@gmail.com www.erdalatabek.com AKP hükümetinin ‘‘AKP sağlığa zararlıdır’’, ‘‘Hükümet yasanı al başına çal’’, ‘‘İşçi memur el ele genel greve’’, ‘‘Söz bitti sıra eylemde’’ sloganlarıyla protesto edildiği mitinge, SHP, İP, ÖDP’nin de aralarında bulunduğu siyasi partiler destek verdi. Sendikası Ankara Şube Başkanı Naci Bayanlı Sıhhiye Meydanı’ndaki göstericilere hitaben birer konuşma yaptı. Bayanlı, işçilerin, memurların, emeklilerin, kendi nam ve hesabına çalışanların, TBMM gündeminde bulunan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı ile Sosyal Güvenlik Kurumu Yasa Tasarısı nedeniyle ciddi hak kayıpları ile karşı karşıya bulunduğunu söyledi. Söz konusu tasarıların felsefesine, tekniğine, içeriğine itirazları bulunduğunu belirten Bayanlı, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları ile getirilmek istenen yasa tasarılarında; emeklilik yaşının 68’e, prim ödeme gün sayısının 9 bine çıkarıldığını, emekli maaşı bağlama oranının da yüzde 75’ten, önce yüzde 65’e, daha sonra ise kademeli olarak yüzde 50’ye düşürülmek istendiğini dile getirdi. Bayanlı, SSK, BağKur ve Emekli Sandığı’nın tek çatı altında toplanmasına yönelik tasarıyı eleştirerek ‘‘Bu sosyal güvenlik kuruluşları, en kötü durumda olanın koşullarında eşitleniyor. Yani ‘sefalette eşitlik’ ilkesi getirilmek isteniyor’’ diye konuştu. IMF’nin önceliklerinin toplumun önceliklerine ters düştüğünü vurgulayan Bayanlı, ‘‘Kılavuzu IMF olanın sonu, sefalettir’’ dedi. Getirilmek istenen düzenlemelerle, sağlık hizmetlerinden katılım payı alınacağını kaydeden Bayanlı, sosyal devletin, demokratik devlet, hukuk devleti ve laik devlet kadar önemli olduğunu belirtti. Bayanlı, sosyal güvenlik kuruluşlarına ayrılan kaynağın ‘‘kara delik’’ gibi gösterilemeyeceğini söyleyerek şöyle konuştu: ‘‘Kayıt dışını kayıt altına almadan, batık kredileri tahsil edemeden, vergiyi ödenebilir yapıp tabana yaymadan, işsizlik oranlarını düşürmeden, örgütlenme özgürlüğünün önünü açmadan, sosyal güvenlikle oynayamazsınız. Bize göre sorun kasada değil, kafadadır. Bize göre çözüm IMF’de değil, kayıt dışını kayıt altına almakta dır. Sorunlar çözümsüz, çözümler de imkânsız değildir.’’ Katılımcılar yürüyüşte ve miting sırasında, ‘‘Kahrolsun IMF bağımsız Türkiye’’, ‘‘Parasız eğitim parasız sağlık’’, ‘‘AKP sağlığa zararlıdır’’, ‘‘Hükümet yasanı al başına çal’’, ‘‘İşçi memur el ele genel greve’’, ‘‘GSS sağlığa zararlıdır’’, ‘‘Söz bitti sıra eylemde’’ sloganları attı. Protestocular, ‘‘Sağlık hakkı gasp edilemez’’, ‘‘Herkese sağlık güvenli gelecek’’ yazılı dövizler de taşıdı. Emek Platformu Ankara Bileşenleri’ne, Sosyaldemokrat Halk Partisi, İşçi Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Emek Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Halkevleri, Altınokta Körler Derneği, Engelli Aileleri Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği ile Beyaz Baston Görmeyenler Derneği de destek verdi. KESK Dönem Sözcüsü Güven Boğa, Sosyal Güvenlik Yasası’na tepki gösterdi SAĞLIK KENTLERİ Emekçi için yeni yıkım ? AKP hükümetinin yeni bir ‘reform’ saldırısıyla çalışanı, emekliyi zor duruma soktuğunu söyleyen Boğa, toplum iradesinin hiçe sayıldığını vurguladı. ADANA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümetinin IMF icra direktörlerine verdiği standby anlaşmasına ilişkin ‘‘niyet mektubu’’nun onaylanmasının, çalışanlar ve emekliler için bir yıkım olacağını vurgulayan KESK Dönem Sözcüsü Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, ‘‘AKP hükümetinin, toplumun iradesini hiçe sayarak verdiği taahhütler, hepimizin sağlığını ve sosyal güvenliğini ipotek altına alıyor. Bununla da kalmıyor, çocuklarımızın geleceğini de şimdiden zora sokuyor’’ dedi. Boğa, ay sonuna dek TBMM’de görüşülmesi ve kabul edilme olasılığı yüksek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SS ve GSS) yasa tasarılarının çalışanlar ve emekliler için yıkım olacağını vurguladı. Söz konusu yasa tasarılarının, emeklilik yaşının dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar yükseltilmesinden emekli maaşlarının düşürülmesine, aylık geliri 127 YTL’nin üzerinde olan tüm yurttaşlardan zorunlu GSS primi toplanmasından sağlık hizmetlerinin piyasaya terk edilmesine dek bir dizi hak kayıplarını öngördüğünü kaydeden Boğa, yasayla ilgili tepkilerini şöyle açıkladı: ‘‘1999’daki ‘reform’ dedikleri değişikliğin gerekçesi sosyal güvenlik sisteminin ‘tıkanmış’ olmasıydı. Onlara göre bu düzenlemeler zorunluydu. Yoksa sistem çökecekti. Sonuçta; ilgili çevrelerin karşı çıkmasına rağmen istedikleri yasayı TBMM’den geçirdiler. Ama yetmedi. Şimdi yeni bir ‘reform’ saldırısıyla çalışanı, emekliyi zor duruma sokuyorlar. Gerekçeleri de yine aynı. ‘Sosyal güvenlik sistemi açık veriyor. Emeklilik yaşı düşük. Emekli maaşları yüksek. Emekçiler az çalışıp uzun yaşıyorlar. Böyle giderse sistem yine çökecek.’ Bu gerekçelerle hazırlanan GSS ve SSK yasa tasarıları TBMM’nin gündeminde.’’ AKP hükümeti yetkililerinin, sosyal güvenlik alanında yapılacak düzenlemelerde, amacın hem emeklilik hem de sağlık sistemini tek çatı altında toplamak ve böylece sürdürülebilir bir yapı oluşturmak olduğunu iddia ettiklerini belirten Boğa, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Gerçekten de bütün sosyal güvenlik sistemi tek çatı altında toplanıyor. Ama bu çatı, mevcut Emekli Sandığı, SSK, BağKur çatısından bile daha dar bir çatı olarak inşa ediliyor. Halen kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı, hem kadınlar hem de erkekler için 68’e, emeklilik için gerekli prim ödeme gün sayısı da 9000’e yükseltilecek. Bu tasarı kabul edilirse, bir dünya rekoruna imza atılmış olacak. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde, en uzun yaşayan insanların ülkesi Japonya’da bile, bu kadar yüksek emekli yaşı yok.’’ ‘Ülkeye ihanet ediliyor’ HİCRAN ÖZDAMAR DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Genel Sekreter AhmetTan’la birlikte Almanya’da çeşitli etkinliklere katıldı. DSP lideri Sezer’den AKP’ye sert ‘Çankaya’ mesajı ‘Dünyayı başına yıkarız’ FRANKFURT (Cumhuriyet) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Almanya’da katıldığı toplantılarda AKP iktidarının, Türkiye’yi Avrupa Birliği (AB) ile bütünleştirmek yerine AB’den kopardığını vurguladı. Sezer, ‘‘Geleceğimiz, hükümetin sorumsuz politikası yüzünden ipotek altına sokulmuştur’’ dedi. Bir dizi temasta bulunduğu Almanya’da, Hattersheim Alevi Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya katılan Sezer, konuşmasında hükümetin tüm kurum ve kuruluşlarda yoğun ve sistematik bir kadrolaşmaya gittiğini belirterek Erdoğan hükümetinin yanlış ekonomi politikası yüzünden Türkiye’nin borcunun son 3 yılda 100 milyar dolar arttığına dikkat çekti. DSP lideri Sezer, ‘‘Bu paralar aslında belli yollarla belli çevrelere sermaye olarak aktarılmış oluyor. Türkiye, yüzyılın en büyük yolsuzluk olaylarına sahne oluyor’’ diye konuştu. Alevi toplumunun, Türkiye’deki konumuna ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin güvencelerinden biri olduğuna da işaret eden Zeki Sezer, Cumhuriyet’in büyük bir tehditle karşı karşıya bulunduğunu savundu. Alevilerin Türkiye’de kesinlikle azınlık olmadığının altını çizen ve ‘‘Kimsenin Alevileri azınlık gibi göstermek haddine değildir’’ diyen Sezer, DSP’nin geniş bir uzman kadro ile projeler üreterek iktidara hazır olduğunu söyledi. Sezer, Türkiye’yi, kendisini kuşatan dayatmalardan kurtaracak partinin yine DSP olacağını söyledi. Frankfurt Türk Sosyal Demokratlar Derneği’nce düzenlenen Uğur Mumcu’yu anma toplantısında ‘‘Türkiye Nereye Gidiyor?’’ konulu bir konuşma yapan DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, AKP’nin yüzde 25 oy oranına karşın çarpık sistem sonucu Meclis’te üçte iki çoğunluğu elinde bulundurduğunu anlatarak ‘‘Eğer, onlar bu koşulda Tayyip Erdoğan veya onun belirleyeceği birini Çankaya’ya çıkartacak olursa, dünyayı onların başına yıkarız. İktidara gelince onu oradan indiririz’’ diye konuştu. AKP zihniyeti içerisinde Kültür Bakanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşların yerel yönetimlere devredilmesini son derece sakıncalı bulduklarının altını çizen Sezer, ‘‘Bu tür anlayışlar, Aspendos’un özelleştirilmesi niyetleri, aslında çağdaş anlayıştan uzaklaşmanın da açık bir göstergesidir’’ dedi. Genel Sekreter Ahmet Tan ise Uğur Mumcu ile Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere birlikte çalıştıkları kurumlardaki anı ve gözlemlerinden, koşullardan söz ederken ‘‘O bir kahramandı, korkusuzdu, mücadeleciydi. Ama öte yandan iyi bir insandı’’ dedi. İZMİR Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘‘sağlık kentleri’’ projesini ortaya atarak yaptığı ‘‘Yabancı doktorlar Türkiye’de istihdam edilebilmelidir’’ açıklamalarının AKP hükümetinin hazırladığı sağlıkta dönüşüm programının bir yansıması olduğu vurgulandı. İktidarın sağlık alanında ülkeye ve yurttaşlarına ‘‘ihanet politikası’’ yürüttüğü belirtilerek ülkenin yabancı sermayeye peşkeş çekildiği kaydedildi. İzmir Tabip Odası Başkanı Zeki Gül, Erdoğan’ın Bursa’da yaptığı açıklamalarla, neoliberal politikalarını itiraf ettiğini söyleyerek ‘‘Kamu sağlık düzenini çökertiyorlar. Sağlık hizmetleri kamusal alanın dışına itiliyor. Başbakan, sağlık sistemini çökerttikten sonra yabancı sermayeye ‘Gelin bu ülkeden para alıp gidin’ diyor. SSK’nin devrinden sonra insanların cebinden ek para çok çıkmaya başladı. Sağlık harcamaları arttı, ama o para yurtdışına gidiyor. Ek parayı yoksullar, emekliler, SSK’liler veriyor. Ülkeye ve halka ihanet ediliyor’’ dedi. AKP iktidarının kamu hastanelerini iflasın eşiğine sürüklediğini vurgulayan Gül, sağlığın yabancı sermayenin eline bırakılmak istendiğini söyledi. SES İzmir Şube Başkanı Ergün Demir de sağlık, güvenlik ve eğitimin devletin sırtındaki bir kambur olarak görüldüğünü belirterek kamu sağlık kurumlarının özel sermayeye peşkeş çekildiğini kaydetti. ENGELLİLER PLATFORMU Tunceli’den geçen gün bir arkadaşım aradı. SUTV’deki benim de katıldığım programı izlemiş, duygularını aktardı. ‘‘Tunceli’de ne var ne yok’’ diye sorduğumda, bir itirafçının ifadesiyle, son günlerde kentte tutuklamalar yapıldığını anlattı. Kentte her şey sakin giderken bu itirafçı ifadesiyle yeni bir huzursuzluk başlamıştı. Tunceli’de neler oluyor diye düşünürken, eski Tunceli Barosu Başkanı Avukat Hüseyin Aygün’den bir mektup aldım. Hüseyin Aygün, Tunceli’deki itirafçının neden olduğu tutuklamalara dikkat çekiyor ve bu açıdan yargının itirafçılarla olan ilişkisini değerlendiriyordu. Bölgede itirafçılığın yol açtığı hukuki sorunları tartışıyordu. Bölge açısından önemli bir yaraya parmak basan bu değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak istedim. Aygün’ün mektubu şöyle: İtirafçı ve yargı ‘‘Tunceli’de geçen hafta Pişmanlık Yasası’ndan yararlanmak isteyen itirafçı A.Y.’nin ifadeleri sebebiyle aralarında siyasi bir partinin yöneticilerinin de bulunduğu 8 vatandaş tu Tunceli’de İtirafçının Tutuklattıkları... tuklanarak cezaevine konulmuştur. Bu, Tunceli’de uzun yıllardır vatandaşların hatta hukukçuların bile kanıksadığı ‘rutin’ bir yargı uygulamasıdır. Ancak bu uygulamanın artık değişmesi gerektiği de açıktır. Doğu ve Güneydoğu’da uzun yıllardır ‘itirafçı ifadeleriyle’ kişiler özgürlüklerinden uzun süreler yoksun bırakılmakta ya da mahkemeler bu ifadelere dayanarak ağır cezalar verme yoluna gitmektedirler. Kuşkusuz ki ‘çete’ veya ‘suç örgütü’ ile mücadele etmek her hukuk rejiminin hakkı ve görevidir. Ancak, pişmanlık veya itiraf yoluyla suç örgütlerini dağıtmak isteyen resmi makamları ciddi sorunlar beklemektedir. Hangi itirafın ne dereceye kadar gerçeğe uygun veya doğru olduğu ve bu tür bir ‘delil’e ne ölçüde güvenilebileceği, çok ciddi düşünülmesi gereken sorunlardır. 12 Eylül’de cuntacılar ‘değerli muhbir vatandaşlar!’ diye başlayan resmi bildirilerinde ‘ihbarcı vatandaşları’ en saygın kişiler mertebesine yükseltmişlerdir. Bu, bir ihbarcılık furyasına yol açtığı gibi toplumsal dokuya ve değerlere de çok ciddi zararlar vermiştir. Sonraki dönemlerde ise genellikle ‘terörle mücadele’ çerçevesinde pek çok ‘Pişmanlık Yasası’ çıkarılmış ve bu yasalardan bir sonuç elde edilememiştir. Çete ya da örgütler çökertilemediği gibi haksız ve adil olmayan yargılamalar sonunda ‘itirafçı ifadeleri’ne dayanılarak masum pek çok insan hapishaneye konulmuştur. Bu tür yasaların işe yaramadığının en son örneği de sonuçsuz kalan ‘Eve Dönüş Yasası’ olmuştur. ??? Bir suç isnadının soruşturulması sırasında suçu önlemek ve kamu düzenini korumak için alınan tedbirlerin en önemlisi ‘özgürlüğünden yoksun bırakma’dır. Yargı, gözaltı ya da tutuklamaya karar verirken kişileri özgürlüklerinden yoksun bırakmanın en ağır tedbir olduğunu unutmayacak; ancak ‘zorunlu haller’de; suç işlendiğini kanıtlayan ‘kuvvetli deliller’ bulunması karşısında ya da delillerin ortadan kaldırılmasını veya değiştirilmesini engellemek maksadıyla hareket edecektir. Bu tedbirin kötü uygulanmasının vahim sonuçları Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın davasında bir kez daha görülmüştür. İşte tam bu noktada ‘itirafçı beyanları’na dayanılarak gerçekleştirilen tutuklamalar da büyük tartışmalar yaratmaktadır. İtirafçı kişiler ‘öldürme’, ‘yaralama’, ‘bombalama’ vb. en ağır suçları işleyen kişilerdir. Bunların ‘itirafları’ çoğu defa ‘kendini kurtarmaya’ ya da yasanın pişmanlık hükümlerinden faydalanmaya yöneliktir. Yeni TCK’mizin 221. maddesi de ‘etkin pişmanlık’ durumunda itirafçılara cezasızlık veya ceza indirimi öngörmektedir. Yıllardır en ağır insanlık suçlarını iş leyenler, pişmanlık hükümlerinden yararlanmak için son derece tartışmalı ifadeler vermişlerdir. Bu ifadeleri verenlerin bir bölümü daha sonra mafya veya resmi çeteler içerisinde yeni suçlar işlemeye devam etmişlerdir. Eski bir PKK’li olan Abdulkadir Aygan’ın ‘yeni itirafları’ güncel bir örnektir. Bu sebeplerle yargı, yan bir delille desteklenmeyen itirafçı ifadelerine dayanılarak tutuklama kararı verirse bu evrensel normlara aykırı olduğu ölçüde anayasamıza ve CMK 100 hükmüne de uygun düşmeyecektir. Sayısız insanın canını yakmış kişilerin devlet tarafından birdenbire ‘makbul tanık’ kabul edilmeleri anlaşılır bir konu değildir. Yargı, dağ başındaki gariban köylüleri salt itirafçı ifadeleri ile ‘erzak verdikleri’ gerekçesiyle cezaevine doldurursa sadece devlet değil; adalet ve hakkaniyet duygusu da ağır zarar görür. Yargının tartışıldığı Türkiyemizde itirafçıyargı ilişkisinin de tartışılmaya ihtiyacı vardır.’’ AKP hükümetine ‘duyarlı ol’ çağrısı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Diyarbakır’daki Bedensel Engelliler Derneği ile Altı Nokta Körler Derneği’nin oluşturduğu Engelliler Platformu, engelli derneklerinin masraflarının devlet tarafından karşılanmasını istedi. Diyarbakır Engelliler Platformu üyeleri, Bedensel Engelliler Derneği binası önünde bir araya geldi. Platform adına açıklama yapan Bedensel Engelliler Derneği Başkanı Kadri Topdemir, hem kendi derneklerinin, hem de Altı Nokta Körler Derneği’nin borç nedeniyle elektriklerinin kesik olduğunu belirtti. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’na çağrıda bulunan dernek başkanı Kadri Topdemir, şöyle konuştu: ‘‘Engellilere elektrik tüketiminde yüzde 50 oranında indirim yapılsın ve aynı şekilde Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı PTT hizmetleri ile telefon görüşmelerine indirim uygulanması için yasal düzenlemeler yapılmasını istiyoruz. Engelli derneklerinin tüm masrafları devlet tarafından karşılansın. Engelli dernekleri engellilerin kaynaşma noktasıdır. Biz engelli dernekleri olarak hükümetin bu konuda duyarlı olmasını istiyoruz.’’ CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle