18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Üretici ve ihracatçının ısrarla dile getirdiği endişeler gerçek oldu, 10 ayda 200 bin kişi işsiz kaldı ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 13 Sonunda olacağı buydu GAZİANTEP (AA) Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanvekili ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, hazır giyim ve tekstilde 2 milyon kişinin çalıştığını, Türkiye’de istihdamın yüzde 20’sini sağladıklarını söyleyerek ‘‘tekstil ve hazır giyim istihdamında son 810 ayda 150200 bin kişilik kayıp oldu. Bu kaybın artmasından korkuyoruz’’ dedi. Anadolu Ajansı’ndan Zeynep Yücetaş’ın haberine göre, son zamanlarda sektörde üretimini durduran veya kapanan firma sayısının arttığını bildiren Orakçıoğlu, bazı firmaların daha avantajlı olduğu için Ürdün, Mısır, Bulgaristan, Romanya, Özbekistan başta olmak üzere yurtdışına gittiğine işaret etti. En çok girdi maliyetleri yükün Medeniyetler Türkiye’de Çatışıyor! Türkiye, kökeni eskilere gitmekle birlikte bugünlerde giderek yoğunlaşan bir uygarlıklar kavgası yaşıyor. Savaşın bir tarafında, ‘‘çağdaş yaşamı’’; kadınerkek eşitliğini; bilimin öncülüğünü; hukukun üstünlüğünü esas alanlar bulunuyor. Bunlar için kadının başının açık olması özgürleşmesinin simgesidir; arada sırada içki içilmesi de sorun değildir. Bu kesim Müslümanlıklarının birilerince sorgulanmasını istemiyor. Toplumsal yaşamın, siyasetin, ticaretin, hukukun ve eğitimin dinin kurallarına göre biçimlenmesine karşı çıkıyor. Toplumun bu kesimini bir düşünce ve yaşam biçimi bütünlüğü içinde algılamak gerekir. Savaşın öbür tarafında ise bütün bunları az ya da çok; açık ya da gizli reddeden bir kesim var. Bu kesim, gücünü tarikat bağlarından, yerel yönetimlerden ve bugünkü hükümetten alıyor. Tarikat bağlarının boyutları tam olarak bilinmiyor. Ancak, kimi yerel yönetimler, başta içki konusu olmak üzere dinsel alanın genişlemesi için her olanağı kullanıyor. Hükümet ise Cumhuriyetin tüm değer ve kurumlarına açıkça savaş açıyor; TRT bu amaçla kullanılıyor; kamuya personel alımı bu amaçla çalıştırılıyor; bu niteliğini özellikle eğitim ve yargı konularında sergiliyor. Biliniyor ki, uzun dönemde toplumun her alanının dinselleşmesinin yolu eğitimden geçiyor. Hükümet, genel olarak eğitimin, özel olarak da üniversitelerin, çağdaş yaşamın alanları olmasından olağanüstü bir rahatsızlık duyuyor. Eğitimde çağdaşlığı yok etmek için, gizliaçık her şey yapılıyor. Eğitim, kadrolarıyla ve içeriğiyle dinselleştiriliyor; ortaöğretim, varsayoksa imam hatip alanına çekiliyor; devlet üniversiteleri çökertiliyor. Hükümet, dinsel alanın genişlemesini engelleyen yargıyla da kavgalıdır; bu tür yargı kararlarını acımasızca eleştiriyor. Yasama ve yürütme bağlamında aslında neredeyse yok olan güçler ayrılığı ilkesini hiçe sayıyor. Yargıyı bir de hükümet yargılıyor. Anayasa Mahkemesi ile yıllardır bir türlü yıldızı barışmayan hükümet, en büyük düş kırıklığını AİHMAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son türban kararıyla yaşıyor; AB heyecanını iyice yitiriyor. Sayıştay’ın kararları beğenilmiyor; Danıştay’a saldırılıyor. Özetle, toplum, bir çatışmanın esiri kılınıyor. Bunun açmazları yaşanıyor. Çağdaşlık, doğası gereği ileriye doğru değişimdir. Eğitimde, hukukta, insan haklarında, çevre konusunda, sosyal haklarda, bilimde, teknolojide, çağı yakalamak ve yaşamaktır. Oysa yıllardır, toplumun çağdaşlığı yaşam biçimine dönüştüren kesimleri, İslam kurallarının kendilerine zorla dayatılacağı kaygısıyla yaşıyor; savunma ile uğraşıyor; ve zamanla eskiyeni savunmak gibi bir açmaza sürükleniyor. YÖK, bunun en somut örneğidir. İslamcı denilen kesim ise dinin kurallarının toplumsal yaşamda ‘‘ne kadar ya da ne ölçüde’’ egemen kılınacağını açıkça ortaya koymuyor; isteklerinin sınırlarını tanımlamıyor ya da değişik nedenlerle şimdilik tanımlayamıyor. Bu olgu toplumda büyük kaygı ve gerilim yaratıyor. Türkiye’deki bu savaş, toplumun ilerlemesinin önünü kesiyor; geleceğini karartıyor. Bu savaşın barışa dönüşmesi gerekiyor. Bu noktada asıl görev toplumsal duyarlılığa kalıyor. Hükümetin ve yerel yönetimlerin toplumsal yaşamı dinselleştirme hedeflerinin engellenmesi gerekiyor. [email protected] ? Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanvekili Süleyman Orakçıoğlu, son 10 ay içinde tekstil ve hazır giyim sektöründe 200 bin kişinin işinden olduğunu söyledi. Orakçıoğlu, sektörde işsizliğin artmasından kaygı duyduklarını vurguladı.Güneydoğu İplik Sanayicileri Derneği Başkanı Ali Burnukara ise, Uzakdoğu’dan iplik ithalatının sektöre darbe vurduğunu belirtti. Trakya İplik Murahhas Azası Faik Paralı, 34 yıllık firmalarını kapatmak zorunda kaldıklarını belirtti. den etkilendiklerini anlatan Orakçıoğlu, son 3 yıldır YTL reel olarak yüzde 78 değerlenirken, girdi maliyetlerinin yüzde 50 arttığına dikkat çekti. TİM Başkanvekili Süleyman Orakçıoğlu, ‘‘Özellikle en büyük çekincemiz sosyal kriz olması. İşini kaybeden insanların çaresizliği, bu ülkenin en büyük sorunu olur. Çünkü biz, sosyal barışın ve istihdamın sigortasıyız’’ dedi. ithalatının sektöre darbe vurduğunu belirterek, Gaziantep’te 11 iplik fabrikasının kapandığını, kapanan firma sayısının artabileceğini kaydetti. Burnukara, ‘‘Kapanan 11 firma büyük ölçekli olduğu için toplam kapasitemizin yüzde 60’ı gitti. 5 bin işçi işinden oldu’’ dedi. Ali Burnukara, şöyle devam etti: ‘‘İkinci darbeyi de teşvikten yedik. Artık, bıçak kemiğe dayandı. Ekonomik şura toplantısında hüsrana uğradık, bir çözüm üretilemedi. İthalatı kısma yönüne gitmedikleri sürece Türk tekstilini kötü günler bekliyor.’’ Trakya İplik Murahhas Azası Faik Paralı, 34 yıllık bir firma olmalarına rağmen Mayıs 2004’te iplikhaneyi, Eylül 2004’te de boyahaneyi 400450 işçilerinin tüm sosyal haklarını ödeyerek kapatmak zorunda kaldıklarını belirtti. Üretici sübvanse edilmeli ‘‘Türkiye bindiği dalı kesiyor’’ diyen Faik Paralı, kayıt dışının önlenmesi, üretici firma dışındakilere ithalat izni verilmemesi, KDV oranlarının düşürülmesi, pamuk üreticisinin sübvanse edilmesini istedi. Bu arada Akdeniz Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (AKİB) Başkanı Tarık Bozbey, ‘‘İhracatımız ve ihracata dö nük üretimimiz son üç yılda yüzde 40 azaldı. İstihdamda da azalma var. Bunun bir kısmının kapanma, bir kısmının küçülme, bir kısmının sigortalı işçilerin kayıtsız ekonomiye kaymasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Bölgemizde istihdam son üç yılda 60 binden 40 bine indi.’’ dedi. Bıçak kemiğe dayandı Güneydoğu İplik Sanayicileri Derneği (GİPSAD) Başkanı Ali Burnukara ise, Uzakdoğu’dan iplik Nükleer santral ihale maratonu başlıyor ? Nükleer santral yapımı için, Amerikan Westinghouse şirketi yetkilileri Ankara’da temaslarını yürütüyor. Birçok Avrupalı reaktör üreticisi firma da nükleer santral yapımına talip. Ekonomi Servisi Yapımı yeniden gündeme gelen nükleer santrallar ile ilgili görüşme maratonu, ABD’li Westinghouse yetkililerinin Ankara’daki temasları ile başladı. Kurulması planlanan ilk nükleer santral için başta ABD olmak üzere Avrupa’nın birçok reaktör üreticisi firma ile Türkiye’nin önde gelen inşaat ve montaj firmalarının yarışması bekleniyor. Geçen yıllarda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açılan ilk ihaleyi de ENKA inşaat liderliğindeki grupla kazanan ancak daha sora iptal edilen ihalede de konsorsiyum lideri olarak tanınan ABD’li Westinghouse firması yetkililerinin Ankara’da proje ile ilgili bilgi alarak açılacak ihaleye ön hazırlıklar yaptığı öğrenildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Türkiye Elektrik Üretim ve İletim AŞ (TEAŞ) Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek nükleer santral projesi ile ilgili yer seçimi ve kurulacak santralın kapasitesi ile projenin maliyeti yapılacak uluslararası ihale sonrası gelecek olan tekliflerden sonra belirlenecek. Yılda yaklaşık 10 milyar kilovatsaat (KWH) enerji üretimine sahip olacak nükleer santral yapımı için açılan uluslararası ihaleye daha önce dünyanın önde gelen yerli ve yabancı firmaları teklif vermişlerdi. 1997 yılında dönemin hükümeti tarafından uluslararası düzeyde bir ihale yapılmış, ancak daha sonra enerji politikalarının yeniden saptanması ve belirlenen yeni strateji planı doğrultusunda nükleer santral projesinden vazgeçilmiş, ihale daha sonraki bir tarihte yapılmak üzere iptal edilmişti. AÇLIK SINIRI 731 YTL Asgari ücretli aç geziyor Ekonomi Servisi Kamu Sen Araştırma Geliştirme Merkezi’nin hazırladığı geçim endeksine göre, bir kişinin ocak ayı itibarıyla açlık sınırı 731 YTL, yoksulluk sınırı ise 1.922 YTL olarak belirlendi. Buna göre, ocak ayında çalışan bir kişinin bir günlük toplam harcaması 31.677 YTL, dört kişilik bir ailenin ise 64.075 YTL oldu. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı da bir önceki aya göre yüzde 1.14 artarak 1 milyon 922.25 YTL ’ye çıktı. Söz konusu rakamlar, tek kişinin yoksulluk sınırını 950.31 YTL, dört kişilik bir aileninkini de 1 milyon 922.25 YTL olarak belirleyen TÜİK’in rakamlarından farklı gözüküyor. Farklılık, KamuSen’in çalışanların günlük kalori ihtiyacını 2 bin 800 üzerinden hesaplaması ve kira, ısınma, giyinme, temizlik, giyim, ev eşyası gibi harcamaları da hesaba katmasından kaynaklanıyor. Türkiye jeotermal kaynaklar açısından çok zengin. Ancak bu kaynakların bulunduğu bölgelere bile doğalgaz bağlanıyor. Sıcak suyla ısınmak varken pahalıyı seçtik Ekonomi Servisi Jeotermal kaynağın kullanılması halinde ilk etapta, Türkiye’de 1 milyon konutun jeotermal enerji ile ısıtılmasının mümkün olduğu bildirildi. 1 milyon konutun jeotermal enerjiyle ısıtılmasının ekonomiye katkısı ise 2 milyar doları buluyor. Türkiye, jeotermal kaynak zenginliği ve sahip olduğu potansiyel ile dünyanın yedinci, Avrupa’nın ise birinci ülkesi konumunda. AA’nın haberine göre, Türkiye’nin jeotermal enerji potansiyeli, Maden Tetkik Arama (MTA) araştırma ve verilerine göre, 31 bin 500 megavat (mw). Bu da 5 milyon konut eşde ? Çekirdek ailenin aylık doğalgaz harcaması 250 YTL. Jeotermal enerjiyle ise ayda 50 YTL ’ye ısınmak mümkün. ğeri jeotermal enerji ile merkezi ısıtma yapılabileceği anlamına geliyor. AB, üye ve aday ülkelere ‘‘2010 yılına kadar ülkelerin kullanmakta oldukları enerjinin asgari yüzde 12’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması gerekliliği’’ şartını getirirken, Türkiye’nin bu konuda taahhüdü bulunuyor. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarının günümüzdeki kullanımı ise halen yüzde 3’ün altında. Araştırmalara göre, çekirdek bir ailenin aylık doğalgaz harcaması 200 ile 250 YTL arasında değişiyor. Jeotermal enerji ile merkezi sistem ısıtma yapılan bölgelerde ise, çekirdek bir ailenin jeotermal enerji ile ısınma gideri, konutların tüm odalarında sıcak su dahil 24 saat kesintisiz kullanım halinde, ortalama 4050 YTL. Karbondioksit emisyonu oranı da kömürde yüzde 100, petrolde yüzde 81, çevre dostu olarak adlandırılan doğalgazda yüzde 57, jeotermal enerjide ise yüzde 3. MERKEZ BANKASI KURLARI DÖVİZ CİNSİ ALIŞ SATIŞ 1 ABD Doları 1,3202 1,3266 1 Avustralya Doları 0,97069 0,97704 1 Danimarka Kronu 0,21002 0,21105 1 Avro 1,5681 1,5757 1 İngiliz Sterlini 2,2910 2,3030 1 İsviçre Frangı 1,0026 1,0091 1 İsveç Kronu 0,16589 0,16762 1 Kanada Doları 1,1419 1,1471 1 Kuveyt Dinarı 4,4818 4,5408 1 Norveç Kronu 0,19412 0,19543 1 Sud. Arb. Riyali 0,35307 0,35371 100 Japon Yeni 1,1127 1,1201 1 Yeni İsrail Şekeli 20 ŞUBAT 2006 EFEKTİF ALIŞ SATIŞ 1,3193 1,3286 0,96622 0,98290 0,20987 0,21154 1,5670 1,5781 2,2894 2,3065 1,0011 1,0106 0,16577 0,16801 1,1377 1,1515 4,4146 4,6089 0,19398 0,19588 0,35042 0,35636 1,1086 1,1244 0,27409 0,28815 DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ İran’ın uranyum zenginleştirme programı üzerinde patlak veren ‘‘krize’’ ilişkin tartışmalar ABD’nin İran’a müdahale olasılığıyla sınırlı kalıyor. Bir adım geri çekilip resme, İran’ı, halen ‘‘stratejik bir yol ayrımında’’ duran uluslararası jeopolitiğin içine koyarak bakmak çok daha verimli olabilir. / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginy?tr.net İran karşısında yeni bir ‘‘Kuartet’’ oluşmaya başlaması da bir başka işaret. Kısa bir süre önce, Fransa Devlet Başkanı Chirac, üstü kapalı bir biçimde İran’ı hedef alarak, terörist saldırılara karşı nükleer misilleme olasılığından söz etmişti. Fransız Dışişleri Bakanı da İran’ın nükleer programını ‘‘gizli ve askeri amaçlı bir program’’ olarak niteledi (Washington Post, 16/02). Almanya Devlet Başkanı Merkel de Münih Güvenlik Konferansı’nda İran’a karşı sert bir tutum takınmıştı. Böylece İran karşısında, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan oluşan bir ‘‘Kuartet’’ ortaya çıktı. Bu seçeneğin, hem bir savaşı hem de petrol fiyatları ve doların değerine ilişkin yeni çalkantıları dışlıyor olması, bu ‘‘Kuartet’’ tarafından benimseneceği, hatta Kuartet’in varlığını sürdürmesine uygun bir zemin oluşturacağı söylenebilir. Dahası, aynı nedenlerden dolayı, bu üçüncü seçenek, uluslararası mali sermaye açısından da kabul edilebilir. Buna karşılık, bu seçeneğin ‘‘krizi’’ zamana yayarak kalıcılaştırması, ‘‘askerisınaikompleks’’ açısından da kârlı bir sürece işaret ediyor. Ancak, bu ‘‘karikatür kriziyle’’ de iyice güçlenen Kuartet’in İran krizinin boyutlarını aşan bir anlamı da var. Bu anlam, Çin’in yükselmeye başlamasıyla birlikte küresel jeopolitikte gündeme gelen ‘‘stratejik yol ayrımıyla’’ ilgili. İran’ın ve radikal İslam’ın katkılarıyla şekillenen Kuartet kalıcılık kazandığı, NATO’nun işlevinin yeniden tanımlanmasıyla birlikte kurumsal bir zemin de kazandığı takdirde, ABD’ye, Çin’in yükselmesi karşısında gereken siyasi ittifak blokunu sağlamış oluyor. İran’ın nükleer silahlar krizi, ABD’nin Irak’taki kalıcı üsleri, Kuartet’e dünyanın enerji kaynaklarını denetleme olanağı sağlıyor. Dahası bu Kuartet, genişlemeye yatkın bir blok, kolaylıkla Japonya’yı içine alabilir, NATO bağlamında İsrail’i kapsayabilir, Rusya’yı işbirliğine zorlayabilir. (Çarşamba günü devam edeceğim.) İran ve Yeni ‘Kuartet’ tıklı gibi görünmesine karşın en az birincisi kadar olanaksız ve riskli bir seçenek. Stratejik araştırma kurumu Oxford Research Group tarafından yayımlanan Iran: Consequences of War başlıklı rapor (www.oxfordresearchgroup.org.uk) böyle bir saldırının, nükleer tesislerle sınırlı kalamayacağını ortaya koydu. Rapora göre İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı, hava savunma tesislerini, komuta, kontrol merkezlerini, önemli havaalanlarını, birçok başka askeri tesisi de hedef almak zorunda. Bu ise on binlerce İranlı asker ve sivilin öldürülmesi anlamına geliyor. Buna karşılık, İran’ın işgaliyle sonuçlanmayacağı için, İran’ın tepkisini, böylece başka ABD saldırılarını da içerecek uzun bir süreci de başlatmış oluyor. Buna karşılık İran’ın nükleer bomba imalatına yeniden, daha kararlı bir biçimde başlaması; İsrail ve bölgedeki ABD güçlerine karşı çeşitli yöntemlerle misilleme yapması olasılığı da çok yüksek. Dahası, Irak’ta başbakanı belirleyecek kadar güçlenen Mukteda El Sadr’ın, Suriye ve İran ziyaretlerinde verdiği söze sadık kalarak, Irak’ta ABD güçlerine karşı bir ayaklanma başlatma olasılığı da var (Scheer, The Nation, 15/02). Nihayet denklemin içine, Lübnan, Filistin gibi bölgelerdeki radikal İslami örgütlerin, Suudi Arabistan’da petrol alanları üzerine oturan Şii nüfusun olası tepkilerini, daha genel olarak tüm Müslüman (Sünni) topluluklar içinde, özellikle ‘‘karikatür krizinden’’ sonra iyice kemikleşen Batı düşmanlığını eklediğimizde, ortaya, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya, Avrupa’ya kadar uzanan bir alanı etkileyecek çok patlayıcı bir karışım çıkıyor. Ekonomik, siyasi ve kültürel dinaİran devriminin 28. yılında, İran’ın büyüklüğünü kanıtlama (böylece kendi iktidarını konsolide etmek, dini lider Hamaney öldükten sonra yeni dini liderin, seçilmesinde belirleyici olma) çabaları, bir kriz konjonktürü yaratarak, bu seçeneği tüm sakıncalarına rağmen devreye sokabilir. ABD’nin seçenekleri sınırlı ABD’nin İran’a müdahale seçenekleri aslında çok sınırlı. Örneğin ABD’nin ekonomik, mali ve insan kaynakları, kamuoyunun ruh hali açısından bir ikinci Irak deneyimini kaldıramayacağı kolaylıkla söylenebilir. Irak savaşı başlamadan önce, yönetim ve bütçe bölümü direktörü Michele Daniels, savaşın maliyetinin 5060 milyar dolayında kalacağını savunuyordu. Geçen hafta açıklanan veriler, savaşın maliyetinin 400 milyar doları geçtiğini gösteriyor (abcNews 16/02). Nobel Ödüllü ekonomist Stiglitz ve Harvard’dan Linda Bilmes da savaşın maliyetinin 2 trilyon dolara ulaşabileceğini hesapladılar (Boston Globe, 8/01/06). Savaşın maliyeti bir yana, ABD savunma harcamaları, QDR 2005’e aynı günlerde açıklanan 2006 bütçesinde Pentagon’un payı 447.4 milyar dolarla (toplam küresel savunma harcamalarının yüzde 47’si; Lobe, Asia Times, 09/02) 2007’de de 550 milyar dolarla soğuk savaş döneminin zirve noktasını geride bırakıyor (Tisdall, Guardian, 07/02; Hess, UPI, 08/02). Bu harcamaların gerçekleştirilebilmesi için toplumsal harcamalardan yapılan kesintileri ülkedeki siyasi iklimin, bütçe açığından ve cari açıktan gelen basınçları da ABD hegemonyasının temel dayanaklarından biri olan doların daha nereye kadar taşımaya devam edeceği ise günümüzün en sıcak tartışmalarından biri. İkinci seçenek, İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir hava saldırısı. Ancak, bu, ilk anda man Öbür seçenek ve yeni ‘Kuartet’ Her şeye rağmen, bence daha gerçekçi ve işlevsel olan seçenek, uzun döneme yayılmış bir askeri, siyasi, ekonomik hatta ideolojik destabilizasyon kampanyasına bağlı bir içerden ve ‘‘yavaşlatılmış rejim değişikliği’’ projesi. Gerçekten de, seçeneğin bu yönde şekillenmeye başladığına ilişkin işaretler giderek artıyor. Örneğin geçen hafta Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice’ın Kongre’den, Polonya’daki Solidarnoş modeli bir rejim değişikliği projesi bağlamında, İran’da muhalefeti desteklemek için 75 milyon dolar ödenek istemesi (Christian Science Monitor, 17/02), Wall Street Journal’ın aktardığına göre (18/02) QDR 2005’in hazırlanmasına katılan uzmanlardan Micheal Vickers’in ‘‘İslami radikalizme karşı uzun savaşta zafere orayı burayı işgal ederek ulaşamayacağız’’, Rumsfeld’in ‘‘Gerçek şu ki, şu veya bu ülkede ulus inşa edemeyiz. Tüm yapabileceğimiz, bunu kendilerinin yapmasına yardımcı olacak ortamı yaratmaktır’’ sözleri ve özel güçlerin etkinliklerine giderek daha fazla önem veriyor olması; Kagan, Ledeen gibi işgal ve rejim değişikliği yanlısı yazarların, şimdi Rice’ın yaklaşımını destekleyen yorumları (Washington Post, National Review) bu işaretlerin arasında sayılabilir. mikleri kolaylıkla denetimden çıkacak, ABDAvrupa ilişiklerini yeniden bozabilecek böyle bir seçenek, ‘‘bir çılgınlık senaryosu’’ dışında bana gerçekçi gelmiyor. Ancak, Bush yönetiminin dönemini kapatmadan önce İran konusunda tarihe bir miras bırakma kaygıları, Ahmedinejad’ın CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle