25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ŞUBAT 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Böbrek Ömer Karabey: ‘‘Türkiye’deki yoksulluğu biliyorsunuz ama insanların ilan vererek böbreğini satışa çıkardığını biliyor musunuz?’’ Ya ğ m u r E k i m Hâkim, karardan önce Kuran’a bakmalıymış... “Din, adaletin temelidir!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Nuriş: “Kimilerini dolar manyağı yaptım.” Demek ki siyasete bulaştı! Lanayuh Ceyda Öztat: ‘‘Yılmaz Erdoğan, Başbakan’ın ‘lan’ demesini olumlu bulunca cesaretlendim doğrusu. Ben de bir sanatçının bu saptaması için ‘yuh’ demek istiyorum.’’ TÜRK Ceza Yasası’nın şu sıralar çokça tartışılan 301. maddesini biliyorsunuz. Bu madde ile eleştiri amacı dışında Türklüğü, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen aşağılayan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Türkiye’de ‘‘düşünce özgürlüğü’’nü savunan enteldantel takımı, 301. maddenin kaldırılmasını istiyor. Bu ‘‘takım’’ her ortamda öyle güzel laf üretiyor ki, kimse çıkıp da ‘‘Türklüğü de, Türkiye Cumhuriyeti’ni de eleştirmek serbest. Senin amacın eleştirmek mi yoksa aşağılamak mı’’ diye sormaya fırsat bulamıyor! Bu arada entel ve dantel takımına sorulamayan bir soru daha var. O da Türk Ceza Yasası’nın 216. maddesi. Siz hiç entel ve dantel takımından 301. madde gibi 216. maddenin de kaldırılması için bir ‘‘çalışma’’ gördünüz mü? Göremezsiniz... Göremezsiniz çünkü 216. madde Kürtlüğü, Ermeniliği, Rumluğu, Museviliği, Süryaniliği, Çerkezliği, Lazlığı, Gürcülüğü, Boşnaklığı, aklınıza hangi etnik grup geliyorsa onu ve ayrıca bu grupların dinini, mezhebini alenen aşağılayan kişiye altı aydan bir ve üç yıla kadar hapis cezası veriyor. Üstelik bu maddede ‘‘eleştiri’’ sınırı da yok. Eleştirinin, aşağılama olarak algılanması her zaman söz konusu... Bizim entel ve danteller Türklüğü aşağılama cezasının kaldırılmasını istiyor; sıra Kürtlüğe, Ermeniliğe gelince eleştirenin hapsedilmesini uygun görüyor. 301216 305 Bu bir çelişki mi? Hayır... Çünkü aynı takım Türk Ceza Yasası’nın 305. maddesinin de kaldırılmasını istiyor. Nedir 305. madde? Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, ulusal güvenliğine ve anayasa da belirtilen temel niteliklerine karşı bir eylemde bulunmak amacıyla yabancı kişi ve kuruluşlardan maddi destek sağlayanlara üç yıldan on yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Üstelik böyle biri için savcılığın dava açması da kolay değil. Yurtdışından aldığı paralarla yurtiçinde ‘‘çalışma’’ya başlayan kişiyi kovuşturmak için Adalet Bakanlığı’nın izni gerekiyor. İşte bu maddenin de kalkmasını istiyorlar. Bunun adı da ‘‘düşünce özgürlüğü’’ oluyor. İnsan bir kere düşmeye görsün! Yeniden Türkiye’de Olmak Bir yandan grip, öbür yandan şiddetli bir bel ağrısı, bir haftalık Küba yolculuğumdan sonraki günlerimi yatakta geçirdim. Küba, Türkiye’den çok uzaklarda olduğu kadar, kendini dış dünyadan oldukça soyutlamış bir ülke. Fakat insanoğlu bir tuhaf, ilk günlerin ‘‘memleket merakı’’ bir süre sonra yerini başka meraklara bırakıyor. Bizde de öyle oldu, baktık ki cep telefonu dışında Türkiye’ye ilişkin başka bir haber kaynağı yok, kendimizi hayatın akışına bıraktık. Yeri gelmişken söylemeliyim: Türkiye’den bir hafta haber alamamak insanda herhangi bir eksikliğe yol açmıyor, çünkü hiçbir şey değişmiyor bu ülkede. İnsanlar incir çekirdeğini doldurmayan konularla, yapay gündemlerle ömürlerini tüketmeyi sürdürüyorlar, bir Başbakan vatandaşına, ‘‘Ananı da al git, ulan!’’ der mi, demez mi, tartışması gibi. Oysa yanıtı çok kolay olan bir soru bu; tabii ki demez, dememeli. Ama ‘‘bizim’’ Başbakanımız diyor, dediği zaman da hiçbir şey olmuyor. Çünkü ‘‘burası Türkiye’’, TBMM Başkanı da ‘‘Şeyini şey ettiğiminin şeyi’’ diyor, diyebiliyor, aynen ana muhalefet liderinin, Başbakan’ı kastederek ‘‘İsterse yakasındaki o üç noktayı alıp başka bir yerine koyabilir’’ demesi gibi. Ülkenin Maliye Bakanı da sattıklarını ‘‘babalar gibi’’ satıyor. ??? Gözleri Batı uygarlığına dönük insanlar olduğumuzdan olacak, hayatımızın her alanını o uygarlığa ait ülkelerinkiyle karşılaştırıyor, bu arada da kendimizi unutuyoruz. Oysa biz, ortalama okulluluk süresi dört yılı bile bulmayan bir toplumun bireyleriyiz. Bu toplumun çoğunluğunun sözcük dağarcığı okulluluk düzeyine bağlı olarak 300400 sözcüğü geçmiyor. İnsanlarımız, günlük konuşmalarının yarısını küfürle, argoyla dolduruyorlar. Bir zamanlar beğeniyle izlediğimiz Kemal Sunal filmlerini hatırlayın ya da futbol maçlarında rakip takımın oyuncularına, hakeme karşı yapılan toplu tezahüratı gözlerinizin önüne getirin. Size ‘‘aykırı’’ gelecek sözcükleri saymakla bitiremezsiniz. Bilmem, başka dillerde insanlar sevdiklerinden söz ederlerken ‘‘Puşt herif çok tatlı insandır’’ ya da bir arkadaşlarıyla karşılaştıklarında ‘‘N’aber lan piç?’’, ‘‘Vay köpeoğlusu!’’ gibi tümceler kullanıyorlar mı? Sakın, bu yazımdan argolu, küfürlü konuşan politikacıları, devlet adamlarını hoş gördüğüm anlamı çıkmasın. Demek istediğim, bizi rahatsız eden bu aykırı dil, benzer dili kullanan kitlelerin gözünde o politikacılara, devlet adamlarına puan kaybettirmiyor. Çünkü birçok insan o dili kullananı kendinden biri olarak görüyor, seçim anketlerinin sonuçları da bir yanıyla bunu ortaya koyuyor. Gözlerimizi çevirdiğimiz uygar Batı’nın hiçbir ülkesinde insanın tahammül edemeyeceği bir kişilik olan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a AKP’li milletvekillerinin son gensoru önergesinde bir kez daha sahip çıkması da Başbakan’ın, ‘‘Biz adamımızı kimseye yedirtmeyiz!’’ yollu ‘‘Kasımpaşalı delikanlı’’ mantığının doğal sonucu değil midir? ??? TÜİK 2004 verileri Türkiye’de açlık sınırı altında yaşayanların sayısını 909 bin, yoksulluk sınırının altında yaşayanlarınkini ise 18 milyon olarak gösteriyor. Bizim temel görevimiz aç ve yoksul kitleleri kendi gerçekleriyle yüzleştirmenin yöntemlerini arayıp bulmak olmalı, diye düşünüyorum. Çünkü ‘‘sol’’ için iktidar yolu bu kitleleri kendi gerçekleriyle yüzleştirerek bilinçlendirmekten, doğru siyasetlere kazandırmaktan geçiyor. Ne değin haklı gerekçelere dayanırsa dayansın, bir sonuca varmayacağı önceden bilinen tartışmalarla ömür tüketmek yerine ‘‘sol’’un kendi gizilgücüne ulaşması için çalışması, ‘‘sağ’’ın kurduğu tuzaklara düşmemesi gerekiyor. Son anketlere göre ‘‘milliyetçimuhafazakâr’’ kulvarda birbirleriyle yarışan Milliyetçi Hareket Partisi de, Doğru Yol Partisi de yüzde 10’luk barajı zorluyorlar. Bu da toplam seçmen sayısının yaklaşık yüzde 20’si anlamına geliyor. Gene aynı anket sonuçlarından görüyoruz ki, epeyce bir zamandır tanık olduğumuz ‘‘milliyetçi yükseliş’’ sosyalistlere, sosyal demokratlara değil, milliyetçimuhafazakârlara yarıyor. Solcular, ‘‘sağ’’ tarafından içine çekildikleri alanlarda nefes tüketerek onların değirmenlerine su taşıyorlar. Küba’ya da sıra gelecek tabii, ama önce yeniden Türkiye’de olmanın heyecanını üzerimizden bir atalım. eposta: dkavukcuoglu?superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) Yerli turistin müzelere girişi yasak! SEYAHAT acentelerinin müze ve ören yerlerine giriş ücretleri konusunda bir yakınması vardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı müzelerin bilet zammını, yurtdışı pazarlaması yapıldıktan sonra açıkladığı için zor durumda kalıyorlardı. Sorun bu yıl çözüldü! Yerli ve yabancı turistler için farklı tarife uygulayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, yabancı turistlerin bilet ücretlerini önemli oranda indirdi. Karşılığında da yerli turistlerin yani Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bilet ücretlerine yüzde 300’e varan zam yaptı. Böylece yerli ve yabancı turistlerin müze ve ören yerlerine giriş ücreti eşitlendi. Örneğin Topkapı Sarayı Müzesi’ni Harem bölümü dahil dört kişilik bir ailenin gezmesinin faturası 80 yeni lira. Ankara’dan Fatih Fethi Aksoy bu konuda bakın ne diyor: ‘‘Topraklarımız üzerinde binlerce yıllık tarihi eserler keşfedilmeyi ve keşfedilenler de ziyaret edilmeyi beklemektedir. Bunlardan ne kadarını halkımız biliyor ve ziyaret ediyor? İlindeki müzeleri ve tarihi eserleri görmeyen o kadar çok insan var ki. Bakanlık bu konuda özendirici olması gerekirken tam aksini yapıyor. Yeni ücret politikası ile herhalde birileri kendi topraklarımızdaki tarihi eserleri ve müzeleri görmemizi istemiyor. Yetkililer bu konuyu bir kez daha gözden geçirmeli ve zammı geri almalıdır.’’ behicak?yahoo.com.tr Çatışma Suat Özbilgi: ‘‘Eskiden düşünceleriyle çarpışan profesörler şimdi silahla çatışıyorlar. Bunlar, ‘ulema’ öğrencileri olmasınlar! Akif Kökçe: “Ebu Garib’deki cinayet ve işkence fotoğraflarına tepki yok. Anlaşılan kitleler fotoğrafla değil karikatürle harekete geçiyor!” Kitle ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Ankara, İstanbul’dan elini çekmeli... Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin geçen hafta yapılan genel kurulu, ‘‘Dünya Mirası İstanbul’’ temalı teknik kongreyle birlikte gerçekleşti... İstanbullu mimarlar, meslek odası yöneticilerini seçerken ‘‘kentsel sorumlulukları’’nı da yeniden anımsadılar... Bu sorumluluğun başında ise İstanbul’un ‘‘insanlığın ortak mirası’’ olan tüm değerlerini ‘‘yaşatarak koruyacak’’ politikaları savunmak geliyor... Çünkü, ‘‘dünya mirası’’ kavramı, asıl gözetilmesi gereken ‘‘evrensel saygınlık’’ içinde ‘‘kimlikli gelişme’’yi sağlayabilecek temel anlayışı da tanımlamış oluyor... Buna karşılık imar rantıyla bütünleşen siyasetin ‘‘dünya kenti’’ söylemi ise İstanbul’un dünyada ‘‘eşsiz’’ değerlerini ‘‘küresel sermaye’’nin tahribatına teslim etmeyi ‘‘gelişme’’(!) sayan anlayışın özlemi... Oysa gerçekten dünya kenti olunabilmesinin ‘‘güvencesi’’ni, İstanbul’u dünya mirası kılan tarihsel, kültürel ve kentsel zenginlikleri oluşturuyor... karılmazdı... Hatta ‘‘Dubai kuleleri’’ gibi sözde ‘‘yatırım ortaklıkları’’ da Ankara ile Suudi dünyası arasındaki ‘‘gönül bağları’’yla kurulmazdı... Bu gibi ‘‘özel girişim’’lerin yanı sıra özellikle ‘‘2B’’ gibi ormanları işgalcilere tapulama ısrarları ya da ‘‘Çamlıca planları’’ gibi SİT’lerdeki imar oranlarının yükseltilmesine yönelik operasyonlar, TOKİ’nin kente ait genel planlama kararlarını asla gözetmediği ‘‘ayrıcalıklı rant projeleri’’ de hep Ankara kökenli... Sözün kısası, İstanbul’un kendine gelebilmesi; ülkenin en gelişkin üniversiteleriyle ve meslek odalarındaki birikimli uzmanlarıyla birlikte imar ve planlama kararlarını kendisinin verebilmesi; kentin kaderini siyasi destekli özel ekonomik beklentilerin değil, dünya mirası bilincinin belirleyebilmesi için, öncelikle ‘‘Ankara’nın İstanbul’dan elini çekmesi’’ gerekiyor... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Önce ‘kendine’ baksın Mimarların teknik kongresinde bunları söyleyince aklımıza şu geliverdi: Sahi, Ankara acaba neden önce ‘‘kendine’’ bakmıyor?.. Ankara’daki iktidar, eğer ‘‘kentlerin imarı’’na bu kadar meraklıysa neden önce ‘‘başkent’’imizdeki şu çağdışı uygulamalara sessiz kalıyor? ‘Yasama’ gücüyle İşte bu ‘‘zenginlikler’’i tehdit ve tahrip eden nedenler arasında, sadece yerel yönetimlerdeki duyarsızlıklar değil, ‘‘Ankara’’ da var... Türkiye’nin tüm dünya mirası BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Bu “tehlikeli hayal”ler de Ankara’da kuruldu... değerlerini ‘‘ulus adına insanlığa verilen söz’’lerin temsilcisi olarak gözetmekle yükümlü olan Ankara, bu ‘‘anayasal görevi’’ni en çok İstanbul’da unutuyor... Hatta denebilir ki özellikle ‘‘yasama’’ gücünü koruma karşıtı amaçlar için kullanmasından ötürü de çok daha tehlikeli ve kalıcı tahribatlara neden oluyor... Nitekim son zamanlarda İstanbul’un gündemindeki tüm ‘‘çevre ve kültür düşmanı’’ dev projelerde asıl söz sahibi olan Ankara, yine tümünün gerçekleşebilmesi için ‘‘özel yasalar’’la devrede... Örneğin, Ankara’nın özelleştirme politikasında böylesine gözü kara bir ‘‘pazarlamacı’’ hırsı olmasaydı, KaraköyFındıklı kıyısında ‘‘Galataport karabasanı’’ da yaşanmazdı... Aynı ‘‘merkezi hırs’’ın göz koyduğu ‘‘HaremHaydarpaşa’’ arasındaki ‘‘gökdelenler hayali’’ gündeme bile gelmezdi... Hele, tüm bilim ve uzmanlık çevrelerinin ‘‘İstanbul’a son darbe’’ dedikleri ‘‘3. Boğaziçi Köprüsü’’ için de dünyadaki ‘‘yapişletdevret’’ müşterilerine davetiye çıBaşkentimiz, kent kültürünün sadece otomobillere ‘‘alt geçit’’ yapmak sanıldığı; ‘‘tarihi dokusunun gözden ırak sefaleti’’ hâlâ giderilmezken modern semtlerinin delik deşik edildiği; varoşlarında ise durmadan yeni ‘‘rant ve tarikat semtleri’’nin yaratıldığı; hemen her yönüyle ‘‘yaşama ve kimlik değerlerine saygısız bir plansızlığın’’ elinde yıllardır ezilmekte... Ankara bunlara hep seyirci kalıp İstanbul’u pazarlamak için durmadan yasalar çıkaracağına, gözü önündeki ‘‘Ankara tahribatı’’nı durdurmak ve kentin ‘‘tüm ulusa ait’’ olduğunu gözetmek gibi bir sorumluluğu olduğunu da anımsamalı... Bunun için de ‘‘Ankara’nın İstanbul’dan hemen elini çekmesi, bir an önce de Ankara’ya bakması’’ gerekiyor Örneğin ikide bir dünyayı dolaşan Başbakan, hemen tüm ülkelerdeki ‘‘başkentler için ayrı yasa’’ uygulamasını da inceleyerek bu duyarlılığı Türkiye’ye de kazandıramaz mı? ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Beyaz, sarı 1 ya da koyu kırmızı çi 2 çekli otsu bir 3 bitki. 2/ Batı Samoa’nın 4 5 başkenti... ‘‘Durur gi 6 bi dallarda 7 kanlı bülbüller’’ (Ahmet 8 Haşim). 3/ 9 Brezilya kö1 2 3 4 5 6 7 8 9 kenli bir dans ve 1 Ç E R NO B İ L müzik... İtici neden, K E S A T güdü. 4/ Ördek... 2 A D A 3 Y E N G E Ç D A Belirti. 5/ ‘‘Lütfi D U Y T İ K ’’: Sinema yönet 4 K K A N A menimiz... Japon 5 A Y A R U F O O T lara özgü bir tür gü 6 V E U reş. 6/ Demir ele 7 A L İ P A Ş A mentinin simgesi... 8 K E M Ç U B U K Hatay ilinde bir ova. 9 K A L AMA T A 7/ 19671971 yıllarında İstanbul’da yayımlanan sosyalist dergi... ‘‘Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı/ Bir dakika yerinde durakladı’’ (F. N. Çamlıbel). 8/ Gerçek... Bir hastalığı iyi etmek için kullanılan madde. 9/ Antikçağlarda meşale olarak kullanılan ve Ege Bölgesi’nde de yetişen sarı çiçekli bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ En kalın erkek sesi... Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı. 2/ Konya ilinde bir baraj... İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan, iki ucu kıvrık metal parça. 3/ Odunu marangozlukta kullanılan bir Afrika ağacı... Eşi olmayan, biricik. 4/ Yaprakları sebze olarak kullanılan ve ‘‘efelek’’ de denilen bitki... Bir nota. 5/ Şöhret... Eski dilde su. 6/ Baryum elementinin simgesi... Halk dilinde gürgen ağacına verilen ad. 7/ Yüce, yüksek... Bilgiçlik taslayan kimse. 8/ Tasvir... İlgi, ilişki. 9/ Yelken devrinde haberleşme işlerinde kullanılan hızlı ve hafif gemi... Zaviye. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle