27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ 6 Yurttaşlara tavuk eti dağıtılmıştı HABERLER Malatya’da kuş gribi tedirginliği SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA Malatya’da geçen hafta sonunda iki tavuk eti üretim tesisi tarafından halka dağıtılan kilolarca tavuk etinin alındığı çiftlikte kuş gribine rastlanılması tedirginliğe yol açtı. İşletme yetkilileri, çiftlikten yalnızca sakatat aldıklarını ve yüksek dereceli fırınlarda pişirerek tavuk yemi yaptıklarını belirtirken yerel yöneticiler konuyla ilgili açıklama yapmadılar. Kuş Gribi Ulusal Koordinasyon Merkezi’nden yapılan açıklamada, Elazığ Merkez Işıkyolu köyünde kuş gribi şüphesi bulunan tavukların izinsiz olarak Malatya’da özel bir tesise gönderilerek buradan piyasaya sürüldüğü belirtilerek ‘‘Bunun üzerine Malatya ilindeki sevk yapılan tesis karantina altına alınmış, ancak tedbir olarak firmanın stoklarındaki ve piyasaya sürdüğü tüm kanatlı et ürünleri de toplatılarak imha edilmiştir. Elazığ’daki işletme sahibi, nakliyeci ve Malatya ilindeki tesis yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur’’ denildi. Yerel yöneticiler konuyla ilgili açıklama yapmazken bu konuda yetkili makamın Kuş Gribi Koordinasyon Merkezi olduğunu söylediler. Malatya’daki üretim tesislerinin yetkilileri ise Elazığ’daki kuş gribi görülen çiftlikten kanatlı hayvan getirmediklerini söylediler. Turistik plajlar yok olacak İstanbul Haber Servisi Türkiye’deki küresel ısınmanın etkileri; Akdeniz’de seviyenin yükselmesi ile kıyı şeridinin sular altında kalması, İç Anadolu ve Ege bölgelerindeki çölleşme şeklinde yaşanacak. Meteoroloji Mühendisleri Odası’nın derlediği verilere göre şu anda Türkiye’de gece sıcaklıklarında dünyada da olduğu gibi önemli bir artış var. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), İngiltere Doğu Anglia Üniversitesi’nin çalışmalarının sonuçları Akdeniz’deki su seviyesinin son 2000 yıldır 40 santimetre yükseldiğini ortaya koydu. Diğer Akdeniz ülkeleri gibi deniz seviyesindeki yükselişler Türkiye için de 2030’dan itibaren sorun yaratacak. Kıyı şeridindeki yerleşim alanlarının yükselen deniz suyu ile kaplanması olasılığına karşı setler yapılmazsa büyük zararlar oluşacak. Turistik plajlar ve yat limanları kullanılamaz hale gelecek, tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi tatlı su kaynaklarını yok edecek. Kışın küçük artışa karşın yağışta yazın büyük bir azalma olacak ve buharlaşma artacak. Özellikle İç Anadolu ve Ege bölgelerinde çölleşme eğilimleri görülebilecek. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU ‘Ortak Haysiyet, Ortak Hakikat...’ Abdi İpekçi öldürülüşünün 27. yılında mezarı başında anılırken kızı Nükhet İpekçi İzet topluma şöyle sesleniyordu: ‘‘Hepimiz ortak bir haysiyet, ortak bir hakikat ihtiyacı içindeyiz.’’ Katilin serbest bırakılışı ve hemen ardından yine tutuklanarak cezaevine gönderilişi de aynı günlere rastlamıştı. Başbakan’ın malvarlığı, karikatür krizi derken gündem bir kez daha hızla değişti.. Oysa, öldürülmüş bir babanın mezarı başından topluma gönderilmiş bu mesajın üzerinde durup düşünmek gerekiyordu. ??? Abdi İpekçi’yi bir kez Cağaloğlu’nda, ‘‘Milliyet’’ binasına girerken uzaktan gördüğümü anımsıyorum. Köşesi, imzası, kişiliği, zihnimde aydınlık bir imge olarak duruyor. Cinayetten bir yıl sonra, Barış Derneği’nin bir toplantısında, eşi Sayın Sibel İpekçi’yle tanışmıştık. Zarif ve saygın kişiliğinin, büyük ve derin bir acıyı en insanca bir olgunlukla taşıyışındaki soyluluğun üzerimde bıraktığı etkiden yıllar önceki bir yazımda da söz etmiştim. Aynı yazıda, kendisiyle yapılan bir söyleşide Nükhet İpekçi İzet’in söylediklerine de değiniyordum. Nükhet İpekçi İzet, o zaman da, belli ki İpekçi ailesinin ortak bir özelliği olan olgunluk ve soylulukla şöyle diyordu: ‘‘Nefret ve kin biriktirmiyorum. Ağca’nın ailesinin çektiği çileyi hissedip kendimi onların yerine bile koyabiliyorum bazen. Bunu bana babam öğretmişti...’’ Ve yıllar sonra, bu kez sevgili babasının mezarı başından, yılların ve silinmesi olanaksız acının daha da olgunlaştırdığı bir sesle, ‘‘ortak haysiyet’’ ‘‘ortak hakikat’’ gereksinimimizi dile getiriyor... Onun bunları söyleyişinden kısa süre önce, tetikçikatil geçici özgürlüğünün tadını çıkarıyordu ve cezaevinde geçen yıllar belli ki ne onu ne de çevresini milim değiştirebilmişti... Ne bir pişmanlık belirtisi, ne bir aydınlık kırıntısı... Aynı kapkara bilgisizlik, aynı duygusuzluk, aynı kara kin... ??? ‘‘Cumhuriyet’’in ‘‘12 Eylül’e Doğru 5 Cinayet’’ dizisinde, sorumlusu ‘‘derin devlet’’ olan cinayetlerin bir bölümü bir kez daha sorgulandı... Doğan Öz’ün, Cevat Yurdakul’un, başkaca kurban yakınlarının anlattıkları, örnekledikleri seçkin insani düzey, tetikçikatiller ve onların iplerini tutanlardan hayatta olanlar üzerinde, Doğan Öz’ün katilinin suçunu ‘‘sabit’’ görüp onu aynı anda beraat ettiren (bu anlamda da dünya adalet tarihinde bir eşi bulunamayacak kararın sahibi) mahkeme üyelerinin vicdanında herhangi bir etkide bulunmuş mudur dersiniz?.. ??? Nükhet İpekçi İzet, çağrısında insan olmanın temel değerlerini dile getiriyor. Bu değerler ‘‘vicdan’’, ‘‘adalet duygusu’’ kavramlarını da içeriyor. Hırsızlığın saygınlık ve iktidar kazandırdığı, iktidar gücünün daha büyük soygunlara olanak sağladığı, katillerin kollanıp kahramanlaştırıldığı bir toplumda, ortak ve gerçek insanlık değerlerinde buluşmaya gerçekten de yaşamsal gereksinimimiz var... Bu gereksinim nasıl karşılanacak? Kişisel olarak herkesin yapabileceği bir şeyler vardır kuşkusuz. Bunun ne olduğunu ona kendi vicdanı, kendi insanlık onuru söyleyecektir... Ortak bir onur ve hakikat gereksiniminin karşılanmasında toplumca başarıya ulaşmanın yolu ise, öyle sanıyorum ki, ekonomik yaşamda paylaşım adaletsizliğine son vererek ve eğitime hümanist temeller kazandırarak yozlaşmanın asıl nedenlerini ortadan kaldıracak çok ciddi bir savaşımdan.. geçiyor... Doldurularak imara açılan deltalar, plansız sanayileşme ve yanlış politikalar kuraklığa davetiye çıkarıyor Sulak alanlar tehdit altında İSTANBUL/ADANA (Cumhuriyet) Yanlış uygulanan baraj ve sulama projeleri nedeniyle sulak alanlar büyük tehdit altında. Çevreci kuruluşlar, bu tehdidin en önemli nedeni olarak Devlet Su İşleri’nin (DSİ) projelerini ve 1994’ten beri yürürlükte olan Ramsar Sözleşmesi’ne sahip çıkmayan hükümetleri gösteriyor. Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Bölge Şubesi Başkanı Gülay Özdabak, dünyadaki su kaynaklarının sınırlı olduğunu anımsatarak hızlı nüfus artışı, kişi başına düşen tüketim miktarındaki olağanüstü yükseliş, plansız sanayileşme, ranta yönelik alınan politik kararların, hükümetlerin ve insanların doğal kaynaklar üzerindeki baskısını arttırdığını vurguladı. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. M. Kemal Yalınkılıç da, 1958’den 2002’ye dek yaklaşık 700 sulak alana sahip Türkiye’de sadece 15 alanın planlandığını belirterek ‘‘Bu Türkiye’nin sınıfta kaldığının, vurdumduymazlığın, aymazlığın, başarısızlığın göstergesidir. Orta Asya’yı kuruttuk, Türkiye’yi de kurutursak gidecek başka yerimiz olmayacak’’ dedi. Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Bölge Şubesi Başkanı Özdabak, bugün su dengesine yapılan herhangi bir müdahalenin, örneğin; barajların iklim değişikliğine ne denli etkisi olduğunun bilinemeyebileceğini belirterek ‘‘Fakat bu gidişle yüz yıl sonra ne olacağını kestirmek için ulema olmaya gerek yoktur. Sulak alanlar kurutulmamalı, kurumaya bırakılmamalıdır. DSİ’nin halihazırdaki icratıyla sulak alanlar kurutularak tarıma açılmaktadır’’ dedi. Özdabak, DSİ’nin doğal ve parasal kaynaklarını verimsiz kullanan bir kurum izlenimi yarattığını ifade ederek ekonomik fizibilitesi ve çevresel değerlendirmesi sağlıklı yapılmadan hazırlanmış pek çok baraj ve sulama projesinin, Türkiye’deki doğal alanların en temel sorunları olduğunun altını çizdi. DSİ’nin çalışma programında acilen reform yapılması gerektiğini belirten Özdabak şunları söyledi: ‘‘Ülkemizde sulak alan yağması sürmektedir. Gediz Deltası doldurularak imara açılmış ve konut yapımına izin verilmiştir. Hükümeti sulak alanlarımızın korunmasıyla ilgili imzaladığı Ramsar Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırıyoruz.’’ Sulak alanların; ekolojik döngü zincirinin en önemli halkası olduğunu kaydeden Özdabak, ‘‘Sulak alanlar özgün yaşam ortamlarıdır. Zincir halkasından birini kopardığınızda doğal döngü de ortadan kalkacak ve yaşam sıfırlanacaktır. Sulak alanlar, ekonomik değerdir. Dünyanın yüzde 70’inin su olmasına karşın tüm dünya için içilebilir su miktarı, kaynakların yüzde 1’idir. Bu bilimsel gerçekler ortada iken sulak alanlarımızdaki su kaybının taban sularımızın da yok oluşunu tetikleyeceği unutulmamalıdır’’ dedi. 1971’de İran’ın Ramsar kentinde kabul edilen ‘‘Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme’’ Türkiye’de 17 Mayıs 1994’te resmen yürürlüğe girdi. 2005’te Yumurtalık’ın da eklenmesi ile Ramsar Listesi’nde EKOLOJİK DÖNGÜNÜN HALKASI ACİL REFORM ÇAĞRISI yer alan Türkeyi’deki sulak alan sayısı 10’a çıktı. Uluslararası öneme sahip alanlar şöyle: ‘‘Burdur Gölü, Akyatan Lagünü (Adana), Ulubat Gölü (Bursa), Kuş Gölü (Manyas), Göksu Deltası (Mersin), Sultansazlığı (Kayseri), Seyfe Gölü (Kırşehir), Gediz Deltası (İzmir), Kızılırmak Deltası (Samsun), Yumurtalık.’’ Konya’daki Meke Gölü, Kozanlı ve Kızören Obruğu Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Ramsar Listesi’ne eklendi. Alanla ilgili bilgilerin toplanması ve Ramsar Sekreteryası’na bildirilmesi çalışmaları devam ediyor. Kuş Araştırmaları Derneği (KAD), Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO) ve Tour du Valat Biyoloji İstasyonu ortaklığı ile yürütülen ‘‘Yumurtalık Lagünleri Yönetim Planı’’nın ikinci toplantısında Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. M. Kemal Yalınkılıç, 1958’den 2002’ye dek yaklaşık 700 sulak alana sahip Türkiye’de sadece 15 alanın planlandığını belirterek ‘‘Bu Türkiye’nin sınıfta kaldığının, vurdumduymazlığın, aymazlığın, başarısızlığın göstergesidir’’ dedi. En sıcak yüzyıl Küresel ısınmanın şakası olmadığını belirten bilim adamları, 9. yüzyıldan bu yana en yüksek sıcaklığın yaşandığına dikkat çekti Dış Haberler Servisi Bilim adamları, kuzey yarıkürenin, son 1200 yılın en sıcak dönemine 20. yüzyılın sonlarında girdiğini belirttiler. Şu anda 9. yüzyıldan bu yana tespit edilen en yüksek sıcaklık değerlerinin yaşandığını söyleyen uzmanlar, son 100 yılda dünyanın, orta sıcak dönem veya küçük buz çağına kıyasla daha kaygı verici bir durumla karşı karşıya kaldığına dikkat çekiyor. Science dergisinde yayımlanan araştırma, dikkatleri bir kez daha dünyanın karşılaştığı en büyük tehditlerden biri olarak gösterilen küresel ısınmaya çevirdi. İngiltere’nin East Anglia Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, fosil denizkabukları, ağaç halkaları, buz katmanları ve son 750 yılda insanların tuttuğu günlüklerin de aralarında olduğu çeşitli sıcaklık kayıtlarını inceleyerek kuzey yarıkürenin 20. yüzyılın sonundan itibaren en sıcak günlerini geçirmeye başladığını ortaya çıkardılar. 1856 yılının sıcaklık kayıtları ile MÖ 800’e kadar giden verileri kıyaslayan uzmanlar, kuzey yarıkürenin MÖ 890’dan 1170’e kadar ‘‘orta sıcak dönem’’ adı verilen süreçte belirgin bir ısınma ve 1580’den 1850’ye kadar da ‘‘küçük buz çağı’’ adı verilen daha soğuk bir dönem geçirdiğini teyit ettiler. Araştırma ekibinden Timothy Osborn, ‘‘Son yüzyıl orta sıcak dönem veya küçük buz çağından daha endişe verici. Bu dönemde incelediğimiz tüm kayıtlarda ısınmanın nasıl yayıldığı görülüyor’’ diye konuştu. Bilim adamları, araştırmalarında kuzey yarıküreden 14 değişik istasyondan elde edilen sıcaklık kayıtları ile İskandinavya, Sibirya’daki asırlık ağaçların içlerindeki halkalar ve SÖZDE TARIMA AÇILDILAR Türkiye’nin gölleri kuruyor İstanbul Haber Servisi Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye’nin verilerine göre son 40 yılda Türkiye’de yanlış uygulamalar nedeni ile kaybedilen önemli sulak alanlar şöyle: Amik Gölü, Hatay: 75 kilometrekarelik Amik Gölü’nün suyu, 1968’de açılan dört drenaj kanalı ile Asi Nehri’ne boşaltıldı. Altı yıl süren ıslah çalışmaları sonucu göl kurutuldu ve tarım yapılmaya başlandı. Amik Gölü’nün kurutulması ile birlikte Hatay’ın ikliminin de değiştiği kaydediliyor. Kestel Gölü, Burdur: Tarım arazisi kazanmak amacıyla 1965’te kurutuldu. Gâvur Gölü, K. Maraş: 1950’li yıllardan itibaren sıtma ile mücadele ve tarım alanı elde etmek amacı ile kurutulmaya başlanan Gâvur Gölü, açılan büyük kanallarla Aksu Çayı ve Ceyhan Nehri’ne bağlandı. Suğla Gölü, Konya: Suğla Gölü de yine tarımsal amaçlı kurutuldu. Bugün Suğla Gölü sulak alan niteliğini kaybetmiş halde rezervuara dönüştürüldü. Samsam Gölü, Konya: Tarımsal amaçlı olarak kurutuldu. Bölgenin tarıma açılmasının üzerinden yıllar geçti, ancak topraklar hâlâ büyük ölçüde tuzlu ve kesinlikle verim alınamıyor. Su rejimine yapılan müdahale, özellikle baraj ve kurutma çalışmaları sonucu Samsam Gölü, Hotamış Sazlığı, Eşmekaya Sazlığı ve Sultan Sazlığı’nın tamamı veya büyük bir bölümü ise restorasyon aşamasına geldi. Akşehir Gölü, Konya: Yaklaşık 15 yıl önce 350 kilometrekarenin üzerinde alana sahip, Konya’nın Akşehir ilçesinde bulunan Akşehir Gölü’nün toplam alanı 30 kilometrekareye, en derin yeri ise 1 metreye kadar düştü. Eber Gölü, Bolvadin, Afyon: 3040 yıl öncesine kadar kuş ve balık cenneti olan Eber Gölü, önemli bir geçim kaynağı olan kamış ve sazlıklarıyla da ünlü. Göl çevresindeki halkın büyük bölümü balıkçılık ve göl kamışı ile geçimini sağlıyor. Ancak göldeki kirlilik, kuş ve balık türlerinin yanında bölge halkını da tehdit eder bir seviyeye ulaştı. Bölgede yağışların az olması nedeniyle son yıllarda göl yeterince beslenemiyor. Tuz Gölü: 1997’de 260 bin hektar alanı kaplayan Tuz Gölü, 7 yılda 100 bin hektar azalarak 160 bin hektara düştü. Beyşehir Gölü: KonyaÇumra Ovası’ndaki tarım alanlarının sulanması amacıyla aşırı su çekimi yapılıyor. Göl kıyılarında kumullaşma, erozyon, sualtı bitkilerinde artış, balıkların yumurtlama alanlarında bozulma başladı. Hotamış Sazlığı, Konya: Tahliye ve sulama kanallarıyla alanın su rejimine yapılan müdahaleler sonucu sazlık büyük ölçüde kurudu. DSİ, Konya Ovası Projeleri kapsamında tarımdan dönen suların Hotamış’ta depolanması için alanın baraja dönüştürülmesini planlamakta. Gerçekleşmezse sulak alan tümüyle kaybedilecek. Eşmekaya Sazlığı, Konya: Devlet Su İşleri, Aksaray ilçesi sınırındaki bu sazlığı baraj gölüne çevirme çalışmalarına 1995’te başladı ama çeşitli nedenlerden dolayı bitirilemedi. Sulak alan büyük ölçüde zarar gördü, alanın tamamı kurudu. ataolb?cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 513 85 95 ROMA’DAKİ TRAFİK KAZASI Cenazeler getirildi ? 12 yurttaşın cenazesi için Atatürk Havalimanı apronunda tören düzenlendi. Cenazeler daha sonra memleketlerine götürülmek üzere ailelere teslim edildi. İstanbul Haber Servisi Ford Otosan’ın Roma’daki bayi toplantısına giden grubu taşıyan 8 otobüsten birinin uçuruma yuvarlaması sonucu yaşamını yitiren 12 yurttaşın cenazesi Türkiye’ye getirildi. THY’ye ait tarifeli uçakla getirilen cenazeler için Atatürk Havalimanı apronunda tören düzenlendi. Törene, İstanbul Vali Yardımcısı Vedat Müftüoğlu, Koç Holding Şeref Başkanı ve Ford Otosan Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Ali Koç, Ömer Koç, Koç Holding Şirketler Grubu yöneticileri, Ford’un Avrupa ve Amerika üst düzey yöneticileri ile kazada ölen ve yaralananların yakınları katıldı. Kazada hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşan Rahmi Koç, böyle başarılı bir bayi toplantısının bu şekilde sona ereceğinin kimsenin aklından geçmediğini söyledi. Törenin ardından cenazeler, memleketlerine götürülmek üzere ailelere teslim edildi. Duygusal anların yaşandığı törende, kazada hayatını kaybedenlerin yakınlarının tabutlara sarılarak ağladıkları görüldü. Aynı uçakla İstanbul’a getirilen 7 yaralı da ambulansla Amerikan Hastanesi’ne götürülerek tedavi altına alındı. Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Uğur Ziyal, soruşturmanın sürdüğünü belirterek ‘‘Kaza nedeniyle ilgili olarak insani hata ve mekanik arıza olasılıkları üzerinde duruluyor. Ama konuya ilişkin tahkikat henüz tamamlanmış değil’’ açıklamasında bulunmuştu. Grönland’daki buz örtüsünün kimyasal içeriğini incelediler. Ağaçların içinde yaşlarını gösteren halkalar, sıcaklık artışına bağlı olarak genişliyor. Bilim adamları ayrıca, son 750 yılda Hollanda ve Belçika’da yaşayanların tuttukları günlüklerde yer alan, örneğin kanalların donması gibi olayları da araştırmada göz önüne aldı lar. Araştırmada sera gazlarının salınımının küresel ısınmaya büyük etkisi olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Science dergisinin kasım ayındaki sayısında, şu anda dünyadaki karbondioksit ve metan gazı seviyesinin son 650 bin yılın en üst düzeyinde olduğu kaydedilmişti. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle