17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Kadına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 72. yılında AKP’nin uygulamaları eleştirildi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Kadınlar ‘eşit temsil’ istedi BM PROGRAMI TARTIŞILDI Ah! Şu Avrupa... “Şu Avrupa, kocaman bir mezattan başka bir şey değil…” Tennessee Williams, Kızgın Damdaki Kedi AB üyeliği “mücadelemizdeki” son gelişmeleri (Papa’nın öpmedik yerini bırakmadık, ama o da bizi öptü fantezileri üretiyoruz, AB askıya almaya başlayınca önce kızdık, sonra á la Freud bir yatsıma sürecine girip “Bu da geçer” demeye hazırlanıyorduk ki Merkel durumu açıklığa kavuşturdu…) izlerken, aklıma Tennessee Williams’ın A Streetcar Named Desire (İhtiras Tramvayı olarak çevrildi) adlı tiyatro oyunundaki “Blanche Dubois” geldi. Aslında, Türkiye’nin üyelik sürecindeki sıkışma, AB sürecindeki sıkışmanın bir semptomu. Ancak Türkiye’nin izlediği çizgi, ki Blanche Dubois’yı aklıma getiren de bu oldu, bu semptomun “Türkiye kendine düşenleri yeterince yapmıyor ki…” söylemiyle gizlenmesine, eksikliğin hep Türkiye’de aranmasına olanak sağlıyor. Herkesin ortak sorunu ? Hacı Ömer Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, kadın haklarının aslında “insan hakları sorunu” olduğunu ifade ederek, toplumun her kesimini ilgilendirdiğini söyledi. İstanbul Haber Servisi İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, kadın haklarına ilişkin olarak “Kadın hakları demokrasinin bir hayat tarzı olarak kabul edilmesiyle paralel giden bir mücadelenin adıdır. Bütün çaba ve gayretlerimiz, kadınlarımızın toplumumuzda hak ettiği yere gelmesi içindir’’ dedi. BM Nüfus Fonu, İçişleri Bakanlığı, VAKSA ve KADER tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen “BM Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı’’ nın Sabancı Center’de düzenlenen toplantıya katılan Aksu, “Haydı Kızlar Okula Kampanyası’’ ile 200 bine yakın kız çocuğunun okula başladığı bilgisini söyledi. Aksu, sosyal riski azaltma projesinin kadınların toplumda hak ettikleri yere gelmelerinin amaçladığını dile getirdi. Hacı Ömer Sabancı Vakfı (VAKSA) Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, kadın haklarının aslında “insan hakları sorunu” olduğunu ifade ederek, toplumun her kesimini ilgilendirdiğini söyledi. Sabancı, programın ortaklarının son 6 aylık gelişme ve faaliyetlerin bir değerlendirmesini yapacaklarını da ifade ederek, program için seçilen 6 ilde çok mesafe alındığını ve bu dönemde 136 kadın kuruluşu ve 125 yerel yöneticiye eğitim verildiğini bildirdi. İstanbul Haber Servisi “Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı”nın verilmesinin 72’inci yıldönümünde çeşitli sivil toplum örgütü ve siyasi parti üyesi kadınlar, bu hakkı tam olarak kullanamadıklarını belirterek, “karanlık zihniyetli” AKP iktidarının, Türk kadınının haklarını hedef alan uygulamalara imza attığına dikkat çektiler. Kadınlar, Meclis’teki kadın milletvekilli sayısının arttırılması için, kota konulmasını istediler. “Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı” tanıyan kanunun 5 Aralık 1934’te yürürlüğe girmesinin yıldönümü etkinlikleri kapsamında ilk eylem Kadıköy’de, Kadıköy Kadın Konseyi üyeleri tarafından gerçekleştirildi. İskele Meydanı’nda bir araya gelen Konsey üyeleri, seçme ve seçilme haklarını tam anlamıyla kullanamadıklarına dikkat çekerek bu yıl yapılacak seçimlerde “Meclis kapısını zorlayacaklarını” söylediler. Üzerlerinde “Başbakan olmak istiyorum”, “Bakan olmak istiyorum”, “Milletvekili olmak istiyorum” yazılı kıyafetlerle Kadıköy İskele Meydanı’na gelen kadınlar, sembolik olarak kurulan TBMM Kapısı’nı açmaya çalıştılar. Bir hegemonya projesi… AB sürecindeki sıkışmayı kavrayabilmek için, AB Anayasası’nın, Fransa ve Hollanda’da reddedildikten, diğer ülkelerdeki halkın eğiliminin de bu yönde olduğunun anlaşılmasından sonra rafa kaldırılmasına, bu anayasada içerilen neoliberal reformların gerçekleştirilmesinin, bundan böyle ulusal hükümetlere havale edilmek zorunda kalınmasına kadar gitmek gerekiyor. Anayasa AB halkına onaylattırılamadı, çünkü neoliberalizmi tüm Avrupa’da yasalaştırmayı amaçlayan bir hegemonya projesi başarılı olamadı. Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası gibi (40’tan fazla küresel Avrupa şirketini içeren) örgütlerde temsil edilen bir sermaye fraksiyonu gözetiminde, neoliberal ilkelere göre hazırlanan anayasayı taşıması beklenen hegemonya bloku projesi referanduma takıldı. “Küresel çaplı” Avrupa sermayesi, Avrupa çapında etkinlik gösteren sermaye kesimlerini kısmen yanına kazanmıştı (bunu büyük medyanın ve hükümetlerin anayasaya verdiği destekten görebiliyoruz), ama ulusal çapta, yerel olarak var olan işçi sınıflarının, köylülerin, küçük ve orta işletmelerin desteğini, zaman içinde, neoliberal reformların etkileri hissedildikçe kaybetmeye başladı. Bu dinamik geldi, anayasa referandumunda, refah devletinin (emek ve sermaye arasında kurulmuş bir uzlaşmanın) korunması, sermayenin işçilere şantaj yapmasına olanak sağlayan göçmen işçilerin AB’ye girişinin durdurulması talebi olarak ortaya çıktı. Ancak bu ortaya çıkış “terorizme karşı savaş” ortamının etkisiyle Müslümanlara yönelmeye başlayan tepkinin dolayımından geçerek, tarihsel hafızanın da yardımıyla Türkiye’nin üyeliğine karşı bir direnç olarak şekillendi. AB düzeyinde bir hegemonya oluşamayınca, ulusal düzeyde siyasetçilere de seçmenin eğilimine boyun eğmekten başka bir seçenek kalmadı. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin üyeliğine olan tepki, Türkiye’nin kimi eksikliklerinden değil, küresel sermayenin, AB sürecini neoliberal proje bağlamında yönlendirmesine ilişkin hegemonya projesinin başarısızlığından kaynaklanıyor, onun bir semptomu. Ancak bu süreç, Türkiye açısından “asla başka bir biçimde yönetilemez, kaçınılmaz” bir süreç değildi. Erkekler karar veriyor Etkinlikte kadınlar adına konuşan Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi Mehrizat Poyraz, Türkiye nüfusunun yarısını kadınların oluşturduğunu ancak 550 milletvekilinden sadece 24’ünün kadın olduğunu söyledi. Kadınların yaşamları hakkında erkeklerce verilen kararlara katılamadıklarını belirten Poyraz, “Kadınların karar almada etkili olmadığı bir rejim ne kadar demokratik olabilir. 2007’de yapılacak seçimlerde, kadınların TBMM’de eşit temsilini sağlamak için mücadele edeceğiz” diye konuştu. CHP İstanbul Kadın Kolları da, Taksim Meydanı’ndaki Cumhuriyet Anıtı’na çelenk koydu. İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından açık kadınına seçme ve seçilme hak‘Hedefe koşmak yerine emekliyoruz’ Türk kının verilişinin 72. yılı nedeniyle yürüyüş düzenlendi. Uğur Mumcu Alanı’ndan Atatürk Parkı’na kadar sloganlar eşliğinde yürüyen kadınlara yol boyunca yurttaşlarda alkışlarla destek oldu. Yürüyüşe AKP’den katılımın olmaması dikkat çekerken kadın kuruluşları adına yapılan açıklamada, Atatürk’ün verdiği hakkın iyi kullanılamadığı belirtilerek “Atatürk’ün gösterdiği hedefe koşacakken emeklenmeye başlandığı” vurgulandı. lama yapan CHP İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Marziye Gülenç, kadının toplumsal yaşamda hâlâ istenilen noktaya ulaşamadığına dikkat çekerek, AKP iktidarının kadın haklarını hedef alan saldırılarda bulunduğunu vurguladı. Gülenç, “4 yıllık iktidarları döneminde çağdaş Türk kadınını hedef alan uygulamalara imza atan iktidar partisine Cumhuriyet kadınlarının bugün buradan bir mesajı olacak: Bu karanlık zihniyetin Türkiye Cumhuriyetini teslim almasına izin vermeyeceğiz” diye konuştu.Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu yaptığı açıklamada “Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 72. yıldönümü, Batı dünyasına örnek olsun” dedi. gerektiğini dile getirdi. DSP üyesi kadınlar da, gün dolayısıyla Mecidiyeköy’deki İstanbul İl Başkanlığı’nda bir basın toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in yayımladığı mesajı İstanbul Kadın Kolları Başkanı Fatma Oya Ulu okudu. Kadın haklarının güvencesi olan laikliğin tehlike altında olduğu vurgulanan Zeki Sezer’in mesajında “Türkiye’nin sorunlarının kadınların siyasette girerek görev alması ile çözülebileceği” denildi. Laiklik tehdit altında DYP İstanbul İl Kadın Kolları da Taksim Atatürk Anıtı’na çelenk koydu. DYP İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Gülderen Işık, kadınların hem toplumsal hem de siyasal alanda etkinliklerini yılmadan artırması ‘Siparişle kavram geliştirmeyiz’ Muhalefeti eleştiren Erdoğan, ‘Bedavacılığa alışanların düzenini bozduk. Dere yatağında akar. Türkiye, geleceğini demokrasiye endekslemiştir’ dedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, darbe söylentileri ve Çankaya Köşkü tartışmalarıyla ilgili olarak, “Sipariş üzerine kavram geliştirmeyiz. AKP hükümeti, bedavacılığa alışanların saadet zinciri düzenini bozmuştur. Dere yatağında akar, Türkiye geleceğini demokrasiye endekslemiştir” dedi. Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında muhalefete sert eleştiriler yöneltti. Türk siyasetinde Cumhuriyet, milli ve manevi değerlerin gölgesine sığınarak hiçbir iş yapmadan geçinme devrinin bittiğini, milleti sevmenin ve Cumhuriyete sahip çıkmanın ancak ona hizmet etmekle olabileceğini kaydeden Erdoğan, AKP hükümetinin icraatıyla bedavacılığa alışanların, istismarcıların yıllarca sürdürdükleri saadet zinciri düzenini bozduğunu savundu. Başbakan Erdoğan, “Biz, sipariş üzerine kavram üretmeyiz, kavram geliştirmeyiz, söylem geliştirmeyiz. Bunu birilerinin de böyle bilmesi lazım. Bizden bazı şeyleri sipariş üzerine söylem geliştirmek suretiyle ifade etmemizi bekleyenler ve isteyenler var. Biz bu yola çıkarken dersimizi iyi çalışıp çıktık. Bunun neticesini de şu ana kadar aldık, alıyoruz ve almaya da devam edeceğiz” diye konuştu. “Dere, yatağında akar” sözünün unutulmaması, kimsenin boşuna zihinleri bulandırmaya çalışmaması ve boş vehimlere kapılmaması gerektiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye’nin geleceğini demokrasiye endekslediğini, bunun aksine düşünenlerin kendileriyle baş başa kalacaklarını belirtti. nayanların olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlar üzüntülerini dile getirmesi gerekirken, seviniyorlar. ‘Biz demedik mi, söylememiş miydik? Bak nasıl dediklerimiz çıkıyor...’ Peki şimdi buna ne diyeceksin? ‘Olumlu ne gelişirse, ne olursa ona nasıl bir kulp takarız...’ Bir tanesi de şunu söylüyor: Bu devlet kurumlarının açıkladığı rakamlarla ilgili olarak, ‘Siz o rakamlara bakmayın’ diyor. Devletin açıkladığı rakama bakılmayacak, beyefendinin kendi tanıtım medya grubunun açıkladığı rakama bakılacak ya da işbirliği yaptığı, çalıştığı kuruluşun yaptığı açıklamaya bakılacak. Her şeyin bir ciddiyeti vardır, unutmayalım, siyasetin de bir ciddiyeti vardır. Bu ciddiyet, özellikle burada yatar. Buradan çıkan ses, önemli bir sestir. TÜİK bir açıklama yapacak, sen onu hafife alacaksın, ülkenin bu noktadaki diğer kurumları, DPT açıklama yapacak, sen bunu hafife alacaksın; kusura bakma da o zaman demek ki hafifin ta kendisi sensin.’’ ‘Yabancıların şefkatine’ yaslanmak Blanche Dubois, geçmişi çok karışık ve “gevşek” bir kadın, ama hep, iyi yetişmiş, saf ve temiz bir kadın taklidi yapar içinden hep saf ve temizdir yaşadıklarını olduğu gibi göremez, olmasını istediği gibi görür; konuşurken olmasını istediği gibi anlatır. Blanche, yaşamının her aşamasında sorunlarının çözümünü başkalarından beklemiş, “her zaman yabancıların şefkatine yaslanmıştır”. Sonunda, bu yaslanma ve fantezi dünyası, aslında âşık olmaya başladığı adamın ona tecavüz etmesine, Blanche’ın da bu travmayla delirmesine yol açacaktır. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin yönetilmesinde, gerçekler, yaşanan süreç Türkiye’de halka hiçbir zaman olduğu gibi söylenemedi, olması istendiği gibi söylendi. İmzalanan anlaşma maddeleri, kulağa hoş gelecek biçimde yorumlandı. Yazılı anlaşmalara ve Türkiye’nin bu anlaşmaları dayatma gücüne değil, kimi AB politikacılarının verdiği sözlere güvenildi, tedbir almak, korunmaya çalışma yerine “yabancıların şefkatine yaslanıldı”. Halbuki, özel statü daha ilk gündeme geldiğinde, “Biz Gümrük Birliğini Anlaşması’nı bu anlayışla imzalamamıştık (aslında o zaman da yabancıların, üstelik gelecekte göstermeleri beklenen şefkatine yaslanılmıştı), bu yeni koşullarda, ulusal çıkarımız, bizim de durum açıklığa kavuşana kadar, bu anlaşmayı kısmen ya da tümüyle askıya almayı düşünmemizi gerektiriyor” denebilir, “Üyelik yoksa Gümrük Birliği Anlaşması da yok” olasılığının altı çizilir, küresel sermayeye neyi kaybetmek üzere olduğu gösterilebilir; hâkim olduğu AB komisyonlarını Türkiye’den yana yönlendirmesi istenebilirdi. Ama siz “Siyasi varlığını bile yabancıların şefkatine borçlu olanlardan bunu nasıl beklersin?” de diyebilirsiniz. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Öncelikli sorunlar Toplantı çıkışında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Sabancı, “töre cinayetleriyle’’ ilgili bir soru üzerine, “Töre cinayeti, Şanlıurfa’da öncelikli bir sorun olabilir. İzmir’de başka öncelikli sorunlar var. Bu projenin en önemli özelliği, seçilmiş 6 ilde yerel yönetim ve STK’lerin öncelikli sorunun hangisi olduğuna karar vermesi’’ dedi. BM Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye Temsilci Vekili Tunga Tüzer de kadınların işgücüne katılma oranının dörtte bir civarında olduğunu, aynı işi yapan kadınların ortalama gelirinin erkeklerin üçte birini ancak geçebildiğini ve her 3 kadından birinin en az bir kez şiddete maruz kaldığını anlattı. Programın, 2 yıl için yaklaşık 1.5 milyon dolar bütçeye sahip olduğunu belirten Tüzer, programın 2 yürütücü ortağı olan İçişleri Bakanlığı ile Kadın Adayları Destekleme Derneği Ankara Şubesi’nin bugüne dek İzmir, Kars, Nevşehir, Şanlıurfa, Trabzon ve Van’da çalışma yürüttüğünü bildirdi. ‘Hafifin ta kendisi sensin’ Enflasyon rakamlarını değerlendiren Başbakan Erdoğan, hedeflerinin daha düşük enflasyon rakamları olduğunu, ancak mayıs ve haziran krizlerinin ekonomiyi olumsuz etkiledini söyledi. Bazı çevrelerin açıklanan enflasyon rakamlarından sevinç duyduğunu, zil takıp oy REKTÖR ATAMASI YAPACAK Küreselleşmenin en önemli sonuçlarından birisi, dünyadaki yoksul zenginuçurumunu daha da artırması. Bir başka sonucu ise, bu açılan farkın yoksullar tarafından daha çok fark edilir olması. Dünya küçük bir köye dönüşürken, dünyanın yoksulları da uğradıkları haksızlığa öfkeleniyorlar. Irak’ın işgali, Batı dünyasıyla, yoksul dünya arasındaki çatışmayı, ayrışmayı daha da artırdı. ABD’ye insanlar geçmişe göre daha çok tepki duyuyorlar, yaşadıkları sıkıntılardan Washington’u sorumlu tutuyorlar. Irak savaşı, Vietnam Savaşı’ndan bu yana yoksul dünya ile zengin dünya arasındaki ayrımları ilk kez böylesine acı ve sert bir şekilde insanlığın önüne koydu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kapitalist dünya inisiyatif kazanmış, bir moral üstünlük elde etmişti. Eşitlik, sömürü, adaletsizlik gibi kavramlar küçümsenmiş, sosyalizmi savunanlara yabancı bir dünyanın insanları gibi yukarıdan bakılmıştı. Sosyalizm, Yoksullar ve Chavez ABD emperyalizminin Bush’la öne çıkan müdahaleci siyasetleri, başlangıçta büyük bir destek buldu. “Kuvvetlinin yanında olma” refleksi, bütün ülkelerde yaygınlaştı. Karşı çıkanlara “Don Kişot” gözüyle bakıldı, küçümsendi. Şimdi durum değişiyor. Bazılarının umduğu dağlara kar yağıyor. Son dikkat çekici haber Güney Amerika ülkesi Venezüella’dan geldi. Hugo Chavez, ABD emperyalizmi karşıtı siyasetleriyle halkının büyük desteğini kazandı, oyların yüzde 61’ini alarak yeniden başkan seçildi. Chavez seçildikten sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bu sonuçlar, devrim, umut ve tüm Venezüella için büyük bir zaferdir. Var ol sosyalist devrim. Kader çoktan yazıldı. Yeni bir dönem başladı. Venezüella’nın kırmızı olduğunu gösterdik. Sosyalizmden kimse korkmasın. Sosyalizm insani olandır. Sosyalizm aşktır. Şeytan bir kez daha yenildi.” Chavez’in sözcüsü ise “Şeytan”ı şöyle değerlendirdi: “Venezüella ve Latin Amerika’da bağımsız ve özgür kişilerin zaferleri, bölge halklarının ABD’nin baskıcı siyasetlerini reddettiği ve bağımsızlık istediklerinin göstergesidir.” ??? Hugo Chavez’in böylesine büyük bir destekle yeniden seçilmesi, yalnızca Latin Amerika’ya özgü bir durum mu? Avrupa’da da son yıllarda İspanya, İtalya gibi ülkelerde, birçok Doğu Avrupa ülkesinde sosyalistler seçim kazandılar. İspanya Başbakanı Zapatero, “Irak’ta askeri birlikleri çekeceğim” diyerek seçim kazanmıştı. Dediğini yaptı, toplumsal desteği sürüyor. Dünyada Bush ve adamlarının zorbalığına karşı yükselen tepki, artık ABD’nin içinde de yankı buluyor. Amerikalı seçmenler Bush’un partisine olan desteklerini çektiler. Irak politikasının bir iflas politikası olduğu gün gibi aşikâr. Bush ve adamları artık birbirlerini suçluyorlar. Dünya bir arayış içinde. Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında üstünlük taslayan kapitalist sistem şimdi sinyal veriyor. Avrupa içinde sosyal adalet çöküntüye uğruyor. Geçmişte hak arama gücü olan çalışanlar bu güçlerini yitiriyorlar. ??? Bir yönüyle baktığımız zaman umutsuz olacak gelişmeler görüyoruz. Öte yandan bakınca ise umudun tohumları yeşeriyor. Haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizliğe dayalı kapitalist sistem yeniden çıkmazlar içine giriyor. Eşitlik ve adalet arayışları artıyor. Hugo Chavez’in büyük farkla seçimleri kazanması bir eğilimi daha da çok gözler önüne seriyor. Halklar değişim istiyor. ABD egemenliğine dayalı sis temi sorguluyor, onun kendisine yönelik yıkıcı tavrından kurtulmak istiyor. Ortadoğu’da Irak’ta ortaya çıkan manzara, zorbalığın çaresizliğinin en büyük kanıtı. Zor ve silah gücü, emperyalistlerin her istediklerini yaptırmaya yetmiyor. Bush ve adamları Irak’ta büyük bir açmazın, çaresizliğin içine yuvarlandılar. İşgalin ilk günleri her şeyi yapacaklarını zannediyorlardı. Yanıldılar. Ona destek verenler de yanıldı. ??? Dünyada sol hangi temelde güçleniyor: Eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde. Düzeni koruyan değil, değiştirmeyi amaçlayan bir çağrıyla halklar solculara destek veriyor. Türkiye’deki solcuların bu gelişmeden bazı paylar çıkarmaları mümkün değil mi? Statüko yerine özgürlük, yoksullara adalet, değişim ve demokrasi solun olmazsa olmazları olarak sayılıyor. Bizdeki durumu bu açıdan gözden geçirmekte yarar var diye düşünüyorum. 4 üniversite için gözler Sezer’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yeni kurulan Düzce, Ordu, Uşak ve Tekirdağ Namık Kemal üniversitelerinin rektör adayları Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onayına sunuldu. Hükümetin, rektörlük seçimlerine müdahale etmek için var gücüyle çalıştığı 15 yeni üniversitede, rektörlük seçimleri yapılmaya başlandı. Tedviren atandıkları üniversitelerin altyapı çalışmalarını tamamlayan rektörler, üniversiteleri sırayla seçime götürüyor. Bu çerçevede Düzce, Ordu, Uşak ve Tekirdağ Namık Kemal üniversitelerinin rektör adaylığı seçimleri geçen günlerde tamamlandı. YÖK ise üniversitelerde yapılan seçimlerde ilk 6 sırayı alan adaylarla yüz yüze görüşerek projelerini dinledi. Görüşmelerin ardından geçen cuma günü toplanan YÖK Genel Kurulu, 4 üniversiteye ilişkin 3’er adayı Cumhurbaşkanı Sezer’e gönderdi. Sezer, sunulan adaylardan birer ismi rektör olarak atayacak. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle