17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2006 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN DİSK, EğitimSen ve üniversite öğrencileri okullarda can güvenliğinin kalmadığına dikkat çekti Altan Öymen’in Gençlik Tutkusu Altan Öymen, her ikisine de çok genç yaşta başladığı için, hem siyaset, hem gazetecilik kıdeminde, yarım yüzyılı çok geride bırakmış bir arkadaşımız, büyüğümüzdür. Gazeteci siyaset de yapıyorsa, işi gerçekten güçtür. Çünkü gazeteci şapkasının altında dururken zorunlu olan nesnelliğini koruyabilmek için çok dikkatli olması gerekir. Altan Öymen, bu iki şapkayı birbirine karıştırmamayı, gazeteci nesnelliğini yitirmemeye büyük özen göstermiş, bunu da başarmıştır. Tabii bu demek değildir ki, siyasetçi gazeteciyken savunduğu görüşlerini, politik misyonunda bir yana bıraksın veya siyasette edindiği deneyimi gazeteciliğinde kendisine yol göstermesin. Dostumun salı günkü Radikal’deki köşesinde yazdığı “Siyasetteki ‘gençsiz’liği aşmak için parti kuran gençler” yazısını okurken geldi bunlar aklıma... Yazıda üyelerinin yaş ortalaması 27 olan, 18 yaşındaki İrem Eskici’nin de kurucuları arasında bulunduğu, üyelerinin yüzde 35’inin genç kızlar olduğu “Güçlü Türkiye Partisi’’nden söz ediliyor. 9 Kasım 2006’da, 38 gencin bir araya gelmesiyle kurulmuş olan partinin, 28 yaşındaki Başkanı Tuna Bekleviç, yakında 41 ilde örgütlenmelerini tamamlamak üzere olduklarını, önümüzdeki seçimlere katılacaklarını, ama işlerinin çok güç olduğunu da bildiklerini söylüyor. ??? 35 yaşında Anafartalar kahramanı olarak ün yapmış, 39 yaşında ulusal kurtuluş hareketinin birinci adamı ve 42 yaşında kurduğu Cumhuriyet’in ilk Cumhurbaşkanı olmuş olan Atatürk’ün Türkiye’sinde artık siyaset köhneleşmiştir. Gençlere emanet edilen Cumhuriyetin politikasının gençlik ile uzaktan yakından bir ilgisi kalmamıştır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkını, birçok Avrupa ülkesinden önce tanımış olmakla övünen bir toplumda kadın siyasetten uzakta, adeta sahnede bir süs durumundadır. Oysa, gençler ve kadınlar, Türkiye nüfusunun çok büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Olaya bu açıdan bakınca, emekçilerin, yoksul kesimlerin, hukuken var olsalar bile, fiilen karar mekanizmalarında esamilerinin okunmadığı bir toplumda, nüfusun büyük çoğunluğunun siyaset dışına itildiğini görüyoruz. Bu durum siyasetimizdeki çarpıklığın, önde gelen nedenleri arasında da yer alıyor. Altan Öymen bu çarpıklığı hem gazeteci, hem siyasetçi olarak fark etmiş. Belki de bunda kendi erken başlamış aktif yaşamı kadar yakından tanıdığı Almanya’nın Sosyal Demokratları’nın değerli deneyimlerinin de etkisi olmuş olmalı ki, kısa süren CHP Genel Başkanlığı döneminde partinin gençleştirilmesi için projeler hazırlamıştı. Olmadı, bu büyük atılım başarıya ulaşamadı, Altan Öymen tarihle randevusuna ulaşamadı. ??? “Güçlü Türkiye Partisi” şimdi bu eksikliği, bu çarpıklığı gidermek için ortaya atılıyor. Genç genel başkanının da belirttiği gibi, işleri gerçekten çok zor. Saçma ve antidemokratik yüzde 10 barajı onların çabalarının sonuç vermesini daha da güçleştiriyor. Katılacaklarını söyledikleri 2007 seçimlerinde barajı aşma şanslarının bulunduğunu sanmıyorum. Ama olsun, bu da girişimlerinin büyük önemini azaltmıyor. Türkiye’de lider sultasına, yaşlı egemenliğine karşı her hareketin yankı bulacağından, etki yapacağından ve bu alanda insanların harekete geçmeye başladıklarından kimsenin kuşkusu olmasın. Oğlumun arkadaşı, Galatasaray Lisesi’nden oldukça küçüğüm olan Günhan Karakullukçu adlı bir arkadaşım var. Kendisi çok iyi yetişmiş, ekonomi alanında uzmanlaşmış, sürekli uzmanlığına, görüşlerine başvurulan bir kişi. Herhangi bir partide rahatça ön sıralarda yer alabilecek olmasına karşın, bu durumu reddederek lider sultasına karşı bir hareket içinde siyaset yapmayı deniyordu. Siyaset için genç olan Günhan ve onun gibiler belki de yeni kuruluşun saflarına güç katabilirler. Siyasetin gençleşmesini zorunlu gören herkes, “Güçlü Türkiye Partisi”nin açtığı çığıra destek vermelidir. Belki, belki değil kuşkusuz seçilmeyebilirler, ama oluşturacakları projelerle, yeni perspektifleriyle seslerini duyurmaları bile yeterince önemli... Faşist terör isyan ettirdi ? Beyazıt Meydanı’nda bir araya gelen üniversite öğrencileri muhalif uzun saçlı ya da küpeli olan herkesin saldırıya maruz kalabileceğini belirterek, “Bilimin yerine satırların silahların konuşulduğu bir üniversite istemiyoruz’’ açıklaması yaptılar. İstanbul Haber Servisi DİSK, EğitimSen ve üniversite öğrencileri, üniversitelerde artan “faşist terörü” protesto ederek, okullarda öğrencilerin can güvenliğinin kalmadığına dikkat çektiler. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, eli bıçaklı ve sopalı çetelerin üniversite yerleşkelerinde terör estirdiğini belirtip, yetkilileri göreve çağırarak, “Ya her öğrenciye bir çelik yelek verin, ya da üniversiteleri kapatın. Aksi halde Türkiye’de üniversite öğrencisi kalmayacak” dedi. Beyazıt Meydanı’nda bir araya gelen grup, üniversitelerde eğitim sistemine muhalif, uzun saçlı, küpeli olan herkesin saldıraya maruz kalabileceğini belirterek, üniversiteleri gericilere ve faşistlere bırakmayacaklarını açıkladılar. Beyazıt MeyBeyazıt Meydanı’nda “Üniversitelerimizi faşistlere bırakmayacağız” pankartı açan öğrenciler, “Faşistlerin ipleri sermayenin elinde”, “Beyazıt faşizme mezar olacak” sloganları attı. (Fotoğraf: BURAK ALİ ÇAVUŞOĞLU) danı’nda “Üniversitelerimizi faşistlere bırakmayacağız” pankartı açarak “Faşistlerin ipleri sermayenin elinde”, “Beyazıt faşizme mezar olacak”, “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek” sloganları atan gup adına açıklama yapan Gökhan Arıkan, üniversitelerde eşzamanlı yapılan bu saldırıların üniversite gençliğinin demokratik, bilimsel, nitelikli, parasız eğitim mücadelesine sekte vurmak için yapıldığını ifade ederek, “Bütün öğrencileri ve öğretim görevlilerini sindirmeye çalışan ülkücü faşist grup üniversitelerde bilim olmasını istememektedir. Bu gruptakiler, üniversiteleri kışla gibi yöneten rektörlerin piyonlarıdır. Bilimin yerine satırların, silahların konuşulduğu bir üniversite istemiyoruz. Üniversitelerde yaşanan şiddete artık son verilmeli” dedi. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi yaptığı yazılı açıklamada eli bıçaklı ve sopalı çetelerin üniversite yerleşkelerinde terör estirdiğini belirterek şöyle devam etti: “Eğitim satılamaz” diyen, “Savaşa hayır” diyen öğrenciler önce disiplin cezası adılar, şimdiyse bıçaklı saldırıya uğruyorlar. Yetkilileri göreve çağırıyoruz; Paralı eğitime ve üniversitelerin ticarileştirilmesine karşı özerk ve demokratik bir üniversite istemek suç sayılıp, demokratik haklarını kullanan öğrencilere soruşturmalar açılıp okuldan uzaklaştırma cezaları verilirken, üniversitelere silahlı saldırı düzenleyenler neden yakalanamıyor? Bu çeteler silahlarla okullarda saldırılar düzenleyip sonra da kaçabiliyorken, özel güvenlik firmaları kimden aldıkları yetki ile demokrat ve solcu öğrencileri ellerinde kitap ve kalemleriyle okullara sokmamaktadır.” Çelebi, geçmişte 24 Ocak ekonomik kararları nasıl askeri müdahalelerle uygulamaya konulduysa bugün de üinversitelerdeki özelleştirmelerin faşist güçler devreye sokulararak uygulanmak istendiğini belirtti. JİTEM DAVASINDA 11 SANIK TUTUKSUZ OLARAK YARGILANIYOR ‘Umudun Dilini Korumak’ Rojbin Tugan Hakkârili genç bir kadın avukat. Orada çalışıp hayatını orada kazanıyor. Kömür karası kıvırcık saçları, ince dal gibi boyu ve insanı etkileyen bir ses tonu var. Onu ilk kez İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki “Kürt Konferansı”nda dinlemiş ve tanımıştım. Rojbin, “Sivil Diyalog Platformu”nun katılımcılarından. İstanbul’da yapılan her toplantıya katıldığını biliyorum. Önceki gün yine bu platformun toplantısı vardı. Gazetecilerin davetli olduğu bu buluşmada, barışa dair neler yapılabileceği konuşuldu. Rojbin, Denizli’deki yurttaşla, Batı’daki insanlarla bir bağ kurmak istediğini, onlarla dertlerini paylaşmak istediğini anlattı. Sesi duyguluydu, yaşadığı yörede karşılaştığı acıların dinmesini, silahların dışında bir çözüm üretilmesini istiyordu. “Bizi anlayın, biz düşman değiliz, birlikte bir şey yapalım, birbirimize dokunalım” diyordu. ??? Sivil diyalog, elinde silah olmayan ve silaha hükmetmeyen geniş çoğunluğun olaya katılmasını sağlamaya çalışıyordu. Barışın dilini konuşmak isteyenlerin bir araya geldiği bir atmosfer yaratmak istiyordu. Zor bir işti barıştan konuşmak. Toplantıya katılanların üzerinde durduğu temel konulardan birisi silahların konuştuğu bir ortamda çözüme dair sivil sözcüklerin pek bir ağırlığı olamazdı. “Ateşkes” bir olanaktı, hiç olmazsa belli bir süre için bile olsa ölüm uzaklaşıyordu. “Ateşkes” aynı zamanda bir silahlı tehdidi de içeriyordu: “Bakın kardeşim silahları susturduk, haydi yapacağınızı yapın, yoksa yeniden silahları patlatırız” diyorlardı. Her an silah sivil halka yönelik bir korkutucu olarak tehdidini sürdürüyordu. PKK’nin silahlarını bırakmaması, bu sorunun çözümünü istemeyen şiddet yanlısı tarafa da sürekli imkân yaratıyordu. Sürekli onlar için gelişme imkânı sağlıyordu. Şiddet sarmalı içinde pek de bir şeyler yapabilmek mümkün görünmüyordu. ??? Sivil Diyalog Platformu, belki bir çözüm üretecek güce sahip değildi, ancak Türk ve Kürt aydınlarının bir araya gelmesiyle duygusal bir kopuşun önüne geçebilirdi. Şiddet dışında bir ortam yaratabilirdi. ??? Kürt sorunu, Türkiye’nin bir iç sorunu olmasına rağmen her zaman bölgesel niteliklere de sahipti. ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle uluslararası bir sorun haline geldi de denebilir. Kuzey Irak’taki Kürt oluşumuna karşı Türkiye’nin nasıl bir yol izleyeceği bölgedeki dengeler ve Ortadoğu’nun geleceği açısından daha da önem kazandı. Türkmenleri bölgedeki temel müttefik olarak gören stratejinin pek bir geleceği olmadığı artık iyice ortaya çıktı. Çünkü Türkmenlerin çoğunluğu Şii oldukları için Şiilerle birlikte hareket ediyorlar. Şii listelerinden meclise giriyorlar. Kürt bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin çoğu da Kürtlerle birlikte hareket ediyorlar. Türkiye’nin, Kuzey Irak’ta Kürtlere karşı Türkmenlere dayalı stratejisinin bir geleceği olmadığı belliydi, şimdi iyice netlik kazandı. Sanırım bu konu Ankara’da da son dönemde anlaşılmaya başladı. ??? Tabii bütün bunların da ötesinde Sivil Diyalog Platformu’nda dile getirildiği gibi bölgedeki yoksulluk ve işsizlik tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Türkiye’nin adam başına 5 bin doları aşan yıllık gelir ortalaması, Güneydoğu’ya geldiği zaman bin doların altına düşüyor. Üstelik bu bölgedeki gelir dağılımı da diğer bölgelere göre daha büyük bir uçuruma sahip. İşsizliğin Diyarbakır’da yüzde 40’ların üzerinde olduğu söyleniyor. Küçücük evlerde birkaç aile bir arada yaşıyor. Tablo böyle olunca zaten silahlı şiddet dursa bile, toplum içinde sürekli şiddet üretecek bir gerginlik varlığını sürdürüyor. Hakkâri’de ezilmiş, gelecek umudu olmayan gençlerin orada öylesine durup kalmayacağı, büyük şehirlere birer bomba olarak uzanacağı da işin bir başka boyutu. ??? Sivil Diyalog Platformu ne yapabilir? Belki barışın dilini yükseltebilir, belki bölgenin sorunlarına daha fazla dikkat çekebilir. Belki umudu ayakta tutabilir. Belki “her şey için çok geç oldu” denecek bir ortamı engelleyebilir… Umudun dilini korumak zorundayız… ‘Gizli belge’ tartışması DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) 11 sanıklı JİTEM Ana Davası, Diyarbakır 7. Kolordu Askeri Mahkemesi’nde görüldü. Mahkemede, Jandarma Genel Komutanlığı’nın sanıkların görevleri hakkında gönderdiği “gizli” ibareli belge, müdahil avukatlarına verilmedi. Duruşmaya, haklarında “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, birden fazla kişiyi öldürmek ve patlayıcı madde atmak” suçlarını işledikleri iddiasıyla ömür boyu hapisle cezalandırılmaları istenen, ancak hiçbiri de tutuklanmayan sanık JİTEM elemanları katılmadı. Duruşmada PKK itirafçısı olan sanıkların JİTEM içinde yaptıkları görevle ilgili Jandarma Genel Komutanlığı’ndan “gizli” ibareli yazı gönderildiği ortaya çıktı. İçeriği mahkemede açıklanmayan bu belge, tartışmaya neden oldu. Avukat Tahir Elçi, adil yargılama için bilgilerin kendilerine verilmesi gerektiğini savundu. Askeri savcı ise belgenin gizlilik kaydı ile gönderildiğini ve mahkeme heyetinin de bilgiyi aldıktan sonra gizlilik kaydı ile muhafaza etmesi gerektiğini söyledi. Mahkeme, sanık Fethi Çetin’in Emekli Sandığı’ndan, Recep Tiril’in SSK’den maaş alıp almadıklarının tespiti için ilgili kurumlara yazı yazılmasına, yurtdışında olan ve itiraflarıyla tartışma yaratan sanıklardan Abdulkadir Aygan’ın da gıyaben tutuklanmasına karar verdi. Mahkeme heyeti, gizli ibareli belgenin de niteliğinin “devlet sırrı veya askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının sorulmasına karar verdi. asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle