17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2006 CUMA 16 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Latife Tekin ‘Muinar’la doğanın ve kadın ruhunun gücünü edebiyatın gücüyle ortaya koyuyor KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Doğanın ve kadının dili atife Tekin’in “Muinar” kitabını (Everest L Yayınları) biraz önce bitirdim… Daha gözyaşlarım kurumadan içimden şöyle haykırdığımı duydum: “Muinar gel! Gel de yeryüzünde soluk alıp vermeye çalışan her insanın içinde uyan! Muinar gel! Sakın terk etme bizi! Sana öyle çok ihtiyacımız var ki! Muinar gel! Gel ve her birimize ışık dilini öğret!” Sonra haykırışıma kahkahalar karıştı. İyi ki Latife Tekin var, iyi ki Muinar ışık dilini öğretti ona, ve o da, ışık diliyle Muinar’ın romanını yazdı diye, kadınlara ait tüm ruhlara şükrettim! Muinar, on bin yaşında bir bilge kadın! Bilmediği, hissetmediği şey yok. Zaman, mekân dinlemiyor. Erkeklerin kadınlara savaş açıp onları savaş esiri ve kafalarındaki cennetin hizmetçileri yaptıkları günlere kadar eskiye de gidiyor bildikleri, Pushbinnefret’in (yani Bush’un) Irak işgaline kadar da geliyor… Bir yanıyla çook gerilerde kalmış ve çoktan unutulmuş destanlarda, bir yanıyla uzay çağında… On bin yaşındaki bu bilge kadın Muinar, zaman zaman farklı kadınların içinde uyanıyor ve onlarla konuşarak yaşadıklarını, deneyimlerini, öfkesini, sevincini paylaşıyor, ama daha da önemlisi onlara unuttukları hakikati hatırlatıyor, onları uyarıyor. Roman, Muinar’ın Latife Tekin’in bedeninde uyanışıyla başlıyor. Çoktan sızıp yerleşmiş de içine, uyanıp konuşmaya başlaması sonra… Elbet, ona Latife Tekin demiyor, ona bir de ad takmış: Elime… Muinar ve Elime’nin birlikte çıktıkları bu yolculukta sanmayın ki, Elime kuzu kuzu her şeyi sineye çekiyor. Yoo, Muinar’ı sorguluyor, sınıyor, anlamaya çalışıyor, ona kızabiliyor, karşı çıkıyor, uyandığı eski bedenleri kıskanıyor, ilişkileri içli dışlı, inişli çıkışlı… Kâh küsüp, kâh barışıp, düğüm olmuş girdapları çözüyorlar! Aralarında öyle bir dil oluşuyor ki, siz de eşke yeryüzünde her insanın içinde uyansa Muinar! O zaman kenetlenmiş tüm dudakların, kilit altına alınmış tüm esirlerin, karalar bağlamış tüm yüreklerin, köreltilmiş, ezilmiş tüm gönüllerin sesini duyabilirdik. (Fotoğraf: Man Ray) Yapacak Çok İşimiz Var... Beş gündür Kayseri’deyiz. Karlar altındaki Kayseri daha bir güzel; Erciyes daha bir görkemli... Isı geceleri eksi on yedilere düşse de halimizden memnunuz. “II. Avrupa – Anadolu Kültürleri Buluşması”nın son etabının tamamlanmasına bir gün kaldı. Sabahtan gece yarılarına kadar sanat konuşuyoruz Kayserili dostlarla. Kentin fotoğraf sanatçıları, İsa Çelik’i bir dakika yalnız bırakmıyor... Nasıl bir fotoğraf sevgisi var Kayseri’de inanamazsınız. Erciyes Üniversitesi’nde okuyan gençlerin kurduğu fotoğraf kulübü üyeleri seferberlik ilan etmiş adeta. Tam kadro İsa Çelik’in peşindeler. İsa’yı tutmak ne mümkün. Bir gün Talas’ta, bir gün Gesi’de, Kayseri’yi yeniden keşfediyor... Güzel Sanatlar Fakültesi resim atölyesi, yıl sonu olmasına rağmen tıklım tıklım. Mehmet Güleryüz’ü hayranlıkla dinliyor öğrenciler. Bir öğrenci soruyor, “Kayseri gibi güzel sanatlar müzesi olmayan, sanata ulaşma olanakları sınırlı bir kentte ne yapabiliriz” Mehmet yanıtlıyor: “Eğer bir yerde bir şeyler yoksa, yapacak çok şey var demektir”. ??? Kayseri’den önce, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Malatya’daydık. Her birinde beşer gün geçirdik. Farklı özelliklere sahip, dört coğrafi bölgemizin bu dört kentinde yeni dostlar edindik. Onların sorunlarını dinledik, sanat üstüne tartıştık. Her kentte farklı sanat alanları üzerinde odaklanan etkinliklerin büyük kısmı üniversitelerde gerçekleşti: Sanat atölyeleri, konserler, tiyatro gösterileri ve British Council işbirliği ile düzenlediğimiz “İngiliz Sinemasından Genç Filmler” başlıklı toplu gösteriye ilgi son derece sevindiriciydi. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sergilediği “Tek Kişilik Düet” büyük beğeni topladı (Ayşen İnci ve Erdoğan Ersever gibi iki usta oyuncuyu buluşturan bu güzel oyunu izleyenler, Devlet Tiyatrosu’nun yolunun bu kentlere daha sık düşmesini diliyorlar), tıpkı “KolektifBalkanatolia” ve “Tekno Roman” konserleri gibi… Öğrencilerin birkaç günlüğüne de olsa, usta sanatçılarla aynı uzamda nefes alıp vermesi, onların önünde yeni ufuklar açıyor. Buna tanık olmak bizi daha fazla biliyor, bu etkinliklerin devam etmesi yönündeki inancımızı güçlendiriyor. Ah, bir de, yerel yöneticiler, Anadolu’nun geleceğini salt ekonomik gelişmeye bağlayan işadamları bunun farkına varabilse. Bu çabalarımızda böylesine yalnız kalmasak... Üniversitelerimizin, bu tür etkinliklere sahip çıkması çok önemli. Kısa süreli atölye çalışmaları öğrencilere çok şey kazandırabilir. Çünkü, yeni sorularla sarsılmaya ihtiyacı var çoğunun. Müzik atölyesinde, “aranızda kaç müzisyen var” diye sorduğumuzda, kimse elini kaldırmaya cesaret edemiyor. Resimde de öyle, sinemada da, tiyatroda da... Çünkü, gençlerimiz kendilerini ifade etmeye korkuyorlar. Nasıl etsinler ki, bütün eğitim hayatlarında “sus, otur, konuşma” denmiş onlara. Öğrencilerin genel kültürü çok sınırlı. Kendi alanları dışındaki sanatlarla ilişkileri de yok denecek kadar az. Kayseri’de resim öğrencilerine “Cenneti Beklerken” filmini kaçınız izledi diye sorduğumda, yetmiş kişiden yalnızca iki kişinin parmak kaldırmasına nasıl üzülmezsiniz? Bir nakkaşın öyküsünü anlatan ve minyatür sanatından ustaca yararlanarak, özgün bir anlatım oluşturan Derviş Zaim’in filmini nasıl izlemez bir güzel sanatlar öğrencisi? Bir de, bu filmin Kayseri’de çekildiğini düşünürseniz, şaşkınlığınız büsbütün artmaz mı? Şu üç haftalık deneyimden çıkardığım en önemli sonuç, üniversitelerimizdeki sanat eğitiminin yeni baştan ele alınmasının zorunluluğu. Ama, soruna daha temelli bir çözüm getirmenin tek yolu, ilköğretim programından başlayarak, gençlere sanat bilgisi, sanat kültürü vermekten geçiyor bana kalırsa. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen, Anadolu’nun sanat potansiyeli inanılmaz. Dün gece, bir grup Kayserili genç fotoğrafçının konuğu olduk. Bize çektikleri fotoğrafları gösterdiler. İnanın, bu düzeydeki fotoğraflar dünyanın her köşesinde karşılık bulur. ‘Ulusal Fotoğraf Amatörleri Derneği’nin, her biri başka bir meslekten olan ama fotoğraf aşkında buluşan üyelerini tanıdığımız için çok mutluyuz. Gece boyunca, fotoğraflarını eleştirdik, lafımızı sakınmadan. Heyecanları daim, yolları açık olsun... Artık, bu yazıyı noktalamanın zamanı geldi. Çünkü, az sonra Üstün Akmen’in söyleşisi başlayacak. “Rolünden Korkan Tiyatro Eleştirmeni”ni anlatacak sevgili Akmen. Ve, salondaki genç tiyatrocularla belki yıllar sürecek bir dostluğun ilk adımları atılacak. Keşke, siz de bizimle burada olsaydınız. Sanata İstanbul’dan bakmakla, Anadolu’dan bakmanın ne denli farklı olduğunu görebilseydiniz. Ne yapalım, bir dahaki sefere... [email protected] K MUİNAR’IN DİLİ, DÜNYA DİLİ bir okur olarak o dilin büyüsüne katılıp peşlerinden sürükleniyorsunuz. O dil, ışık dili, doğanın dili, dünya dili… O dil kadın ruhunun dili, masal dili, şiir dili, müziğin dili, şarkının, türkünün dili... O dil, doğanın dili, çağlayanların, akarsuların, yüksek dağların, uçsuz bucaksız ovaların, okyanusların, yağmurun, gökyüzünün, yıldızların dili… O dil mizahın, kara mizahın, ironinin, eleştirinin, gülümsemenin dili… O dil yokluğun, yoksulluğun muhteşem zengin dili… O dil aşkın dili… O dil kadın dili… (İlk sayfalarda yadırgasanız bile, kısa sürede o müziğe kapılıyorsunuz ve bitirdiğinizde yeniden okumak istiyorsunuz!) O dille Muinar’ın kurduğu metaforlar arasında, imgeler arasında Muinar’ın öfkesine tanık olu yoruz: Dünyayı Şelonlara yedirtenlere, doğayı katledenlere, dünyayı savaşa boğanlara, nükleer santrallar kuranlara, iç damarlarımıza nükleer başlık sokanlara, kadınları örtenlere, kadınların ışığını söndürenlere, baharı dumana teslim edenlere, içdeniz faşistlerine, para faşistlerine ve daha nelere nelere!.. (“Yaşlarını büyütüp çok oğlan astım” diye şişinen General’i, üstelik assolisti dinlerken bir güzel yargılayıveriyor muhteşem bir gazino sahnesinde.. General Evren, Baykal, Tansu Çiller, Ağar, Baba Demirel ve daha niceleri , elbet adları anılmadan bu sivri dilden payına düşeni alıyor. Bunları çözümlemek okuyucu için ayrı bir keyif!) DoğuBatı meselesiyle de uğraşmış Muinar, Davos türbanını çitileyip, Helsinki türbanını kuru temizlemeye yollamışlığı da var! Şu günlerde Muinar’ın ne denli haklı olduğunu düşünüyorum ülkemde kadınların, çocuk yaşta kızların katledildiğini, “namus” diye diye katledildiğini, “töre” diye infaz edildiklerini gördükçe! Boşuna değil “cinskıyım yapıldı” diye haykırması. Bugün ve her gün yapılıyor cinskıyım Muinar! Soykırım, ırkkıyım, milletkıyım, SOYKIRIM DEĞİL CİNS KIRIM dinkıyım değil, cins kıyım! Bugün gazetelerimize bir göz atmış olsa Muinar, çıldırırdı bir yandan kadına yönelik şiddete karşıymış gibi, kız çocuklarının okumasından yanaymış gibi görünüp aynı anda sayfalarında, manşetlerinde çarşaf çarşaf kadın bacağı, kadın eti, kadın bedeni sergileyenlere! 3 kuruş fazla kazanmak, on adet fazla satmak için kadınları et pazarı vitrinlerinde sergileyenlere! (Muinar’ın dilinde “para faşistleri”) Bu bağlamda olmasa da Muinar söyledi zaten Elime’ye: “Seni sana satacaklar, beni bana satacaklar, paran yoksa alamayacaksın kendini! Para faşistlerine emanet et geleceğini, mal düzerlerin kursuna yazıl, bana güvenme…” İnan Muinar, ben sana güveniyorum… Şu yazıyı ben değil de Muinar yazacak olsaydı eğer, hiç kuşkum yok, Trabzon’da linç girişiminde bulunanların değil de polise “faşist polis” diyenin ceza alması karşısında, tüm adalet sisteminde görev alanları bu görevden azleder. “Annelerinizi getirin, hukuk işlerine onlar baksın” derdi. (Ama asla Al ananı da git demezdi!) Bu yazıyı ben değil Muinar yazsaydı eğer, hiç kuşkusuz ülkemdeki ceza sisteminde F tipi zulmün, F tipi dehşetin toplumu, milleti alçaltmaktan başka hiçbir işe yaramadığını çoktan damarlarımızdan içeri, ruhlarımızdan içeri akıtmış olurdu. Gördünüz işte.. Latife Tekin’in romanını okudum okuyalı, Muinar şöyle derdi, böyle yapardı, şunu hissederdi, bunu düşünürdü diye sürdürüyorum onu dinlemeyi. Erkeklere düşman olmadan kadının gücünü ortaya koyan Muinar’la soluk alıp veriyorum… Darısı, kadın erkek herkesin başına, herkesin gönlüne… İnanın o zaman dünya daha güzel daha yaşanılası bir dünya olurdu! www.zeynep@zeyneporal. Faks: 0 212 257 16 50 Minyatürle sinema buluştu... O2@@f ?O2@@@@@@@@@f O2@@@@@@@@@@@@@@@@f O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@L?e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@1?e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@?e O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@?e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@?e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@?e O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@?e O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@?e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@Le O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@1e O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@e O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@e ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0Mf ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0Mhe O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? O2@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@L? ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@)K ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@6 ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@ ?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@0M ?I ken i Bekler Cennet Derviş Zaim’in yazıp yönettiği Cenneti Beklerken, biten 2006’nın kuşkusuz en iyi yerli filmlerinden biri olarak seyircisini bekliyor sesuvar ve silahlar vs. bakımından da göz dolduruyor. DoğuBatı resmi etkileşimine vurgu yapan kadraj ve kompozisyonlara, etkileyici görüntülere (Mustafa Kuşçu), işlevsel müziklere sahip filmdeki oyunculuklarsa vasat. Danyal’a saltanat tutkunu, hırslı bir şehzadeden çok Batı’yı bilen, aydın bir bilgenin havasını veren yılların aktörü Nihat İleri’yle vezirin gözünü budaktan esirgemez adamını oynayan Mesut Akusta’nın öne çıktığı oyuncu kadrosundaki sevgililerden Serhat Tutumluer biraz tutuk, daha yolun başındaki Melisa Sözen ise henüz oldukça toy ve acemi gibi geldi bize. Harflerin havada uçuşarak isimleri oluşturduğu zevkli tanıtma yazıları (jenerik), harita üstündeki atlıların canlanıp dörtnala kalkarak minyatürden (normal) görüntüye dönüştüğü harika geçişleri aynalı, süslemeli ve nakışlı animasyonlarıyla akılda kalan filme bulunacak ilk kusursa, iç mekânlarda çekilmiş, bazı önemli sahnelerin, aşırı karanlıkta geçmesi ve biraz oldubittiye getirilerek geçiştirilmiş bazı bölümlerin dramatik yapıyı esnetip gevşetmesi. Ama bu kadarcık kusur kadı kızında da olur diyerek sinemaseverlere hararetle salık vereceğimiz Cenneti Beklerken’le 2006’yı tamamlarken yeni yılda da böylesi özgün filmler bekleriz erbabından. Derviş Zaim’in babasına adadığı filmini, sanat tarihçisi, Şenlikname Düzeni yazarı, rahmetli cici babam Sezer Tansuğ’un da seyredip değerlendirmesini isterdim ben de. 2006’yı hoş bir şekilde noktalamak için Cenneti Beklerken’i kaçırmayın. Yönetmen, senaryo: Derviş Zaim / Kamera: Mustafa Kuşçu / Müzik: Rahman Altın / Sanat Yönetmeni: Serdar Yılmaz, Elif Taşçıoğlu / Kostüm: Nadide Argun / Görsel Efektler: Uğur Erbaş, Kerem Kurdoğlu, Güray Gürsoy / Oyuncular: Serhat Tutumluer, Mesut Akusta, Melisa Sözen, Nihat İleri, Numan Acar, Mehmet Ali Nuroğlu, Rıza Sönmez, Altan Erkekli, Mustafa Uzunyılmaz, Ahmet Mümtaz Taylan / 2006. SUNGU ÇAPAN eçen hafta seyircisizlikten ötürü kapıG sından dönerek görmekte geç kaldığım Cenneti Beklerken’le sinemamızın en özgün yaratıcılarından, peşine takılmaya değer yönetmenlerimizden biri olduğunu kanıtlıyor, on yıl kadar önce yalınlığı ve içtenliğiyle aklımızda yer etmiş, unutulmaz ilk filmi Tabutta Rövaşata’yla hayatımıza girmiş Derviş Zaim. Daha ilk dakikasından itibaren iyi bir film olduğunun sinyallerini veren Cenneti Beklerken’de Zaim özetle, vezir buyruğuyla 17. yüzyıl İstanbul’undan kalkıp, saltanat rüyasıyla iktidara kafa tutan, düzmece bir şehzadenin (başı vurulmazdan önce) Batı tarzında portresini yapmak göreviyle kanlı isyanlara garkolmuş, tehlikeli ve tekinsiz Anadolu’ya gönderilen nakkaş Eflatun’un zorlu yolculuğu sürecinde geçirdiği değişimi ve dönüşümü anlatıyor. Anlatılan bizi derinlemesine ilgilendiren bir çizgide ilerliyor, çünkü beylik romantik bir aşk hikâyesinin yanı sıra, minyatürle Frenk resminin (DoğuBatı sanatlarının) etkileşiminden İspanyol ressam Velasquez’in Las MeninasNedimeler tablosunun minyatürle ilişkilendirilmesine ve sanatçının her çağda baskısından kurtaramadığı iktidar (otorite) tarafından tepe tepe kullanılmasına kadar birçok konuyu tartışmaya açan Cenneti Beklerken, hem başarılı bir dönem filmi niteliğinde, hem de seyirciyi 17. yüzyılın Anadolu bozkırlarına ve kervansaraylarına götüren bir yol filmi sayılabilir sonuçta. Ölen çocuğunun ve kaybettiği karısının acısıyla hayata küsmüş, onları hatırlamak için günah ve yasak olduğunu bile bile Frenk resmi tarzında suretlerini çizmiş, yeis içinde cenneti beklerken çırağının (Bülent İnal) rehin alınması ve tepeden gelen bir emirle ölümcül bir iktidar kavgasının içine çekilmiş, nakkaşlıkla hayatını kazanan, devşirme Hırvat çocuğu Eflatun (Serhat Tutumluer) ile vezir tarafından yakalanıp öldürülecek Danyal’ın takibine çıkarılan tetikçi manganın reisi Osman Çavuş (Mesut Akusta), hikâyeyi taşıyıp götüren iki ana karakter. Osman da devşirme zaten, çocukluktan tanışıklar, biri minyatürcü öbürü asker olmuş. Osmanlı tahtında hak iddia ederek İstanbul’a başkaldırmış Şehzade Danyal’ın takibi ve katli için Anadolu’ya gönderilen ekibe dahil olan köle Çer İKİ ANA KARAKTER kez kızı Leyla (Melisa Sözen) ile vezirin düzenlediği bu harekâta zoraki katılmış Eflatun arasındaki ilişki aşka dönüşürken önce Danyal diye yakalanıp icabına bakılan, Danyal’ın oğlunun portresini çizen Eflatun giderek isyancılara yardım etmek istiyor insani gerekçelerle. Osmanlı’da ortalığı bulandırıp karışıklık çıkarmak isteyen dış güçlerin de desteklediği ‘kurtarıcı’ Danyal’a tutsak düşen kahramanlarımızdan Osman kellesini yitiriyor. Halka daha adil bir hayat sözü vererek taraftar toplamış Şehzade Danyal, canını bağışladığı Eflatun’dan kendisini de içine katmasını emrettiği Velasques resmini bayrak gibi taşıyor ordusunda. Acımasız bir savaş ve kargaşa ortamında aşka kanatlanan ve hayatta kalabilme mücadelesi veren sevgililerin onca badireyi atlatarak sonunda İstanbul’a dönmeleriyle bitiyor film. Senaristyönetmen Zaim’in Osmanlı tarihindeki Fatih Sultan Mehmet’le yasalaşan o meşum tahta çıkan şehzadenin tüm erkek kardeşlerini boğdurtması geleneğinden etkilenerek ve (herhalde) Fetret Devri’ndeki Düzmece Mustafa ya da düşman ülkelerin kuklası olmak kaderini yaşamış Cem Sultan gibi trajik tarihsel figürlerden esinlenerek yarattığı, halka hayaller, rüyalar da vaat etmek gerekir gibi esaslı sözler de eden şehzade Danyal, 3. Mehmet’in katlini emrettiği bir cariyesinden doğup İspanya’da büyüyerek döndüğü Anadolu’da Mehdi (kurtarıcı) olduğunu iddia ederek topladığı ordusuyla taht mücadelesine giriş miş, kurmaca bir karakter. İYASAL GÖNDERMELER Cenneti Beklerken’in önemi, zamanınmekânın oynak olduğu minyatürle yedinci sanatı buluşturan ve perspektifsiz, iki boyutlu klasik Osmanlı minyatürünü sinema diliyle kaynaştırmayı deneyen, başarılı bir tarihsel dönem filmi olmasından kaynaklanıyor. Zaim’in minyatür gibi geleneksel sanatlarımızı temel alarak yeni bir sinema anlatımı oluşturma çabasının ürünü filmde yer yer tıpkı minyatürdeki gibi tepeden, yukardan aşağı ya da panoramik bir bakış açısıyla çalışan bir kamera kullanımı egemen. Özellikle Antalya’dan ödüllü, bilgisayar katkılı, özel efektleri ve minyatürlerin hareketlenerek canlandığı, özgün animasyonlarıyla dikkati çeken, fantastik tatlar da içererek anlattığının görsel karşılığını arayıp bulan, iktidar, halk, baskı ve başkaldırıdan dem vurarak sanatçıotorite ilişkisini, alışılmış bir sevda hikâyesi eşliğinde perdeye taşıyan Cenneti Beklerken, içeriğiyle biçimini dengeli bir şekilde bütünleştiriyor sonuçta. Eflatun, efendinin başından geçenleri hikâye eden Derviş Zaim’in tarihe bakışı ve yorumlayışında, hikâyesini günümüzle rabıtalandıran siyasal göndermeler de belirgin, minyatür estetiği hoş, abartısı ölçülü, senaryosu biraz dağınık ama sağlam. Doğrusu şimdiye dek sinemamızda yapılmış o sallapati ve hamasetten geçilmeyen, tırışkadan tarihsel filmlerin yanında bir başyapıt gibi duran Cenneti Beklerken, mekân, dekor, çevre düzeni, kostüm, ak S CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle