17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ARALIK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Akaryakıtta kaçakçılığı önlemeye yönelik yılbaşında başlayacak uygulama, yüksek para ve hapis cezası içeriyor 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Ulusal Marker’a markaj ? EPDK’nin uygulamada daha fazla sorumluluk almasını istediklerini dile getiren akaryakıtçılar, deneme süresi olmaksızın başlayacak uygulamanın kaçakçılığı önlemeyeceği gibi akaryakıt ikmalini de tehdit edeceği görüşündeler. Ekonomi Servisi Petrol Sanayi Derneği (PETDER) ve Akaryakıt Ana Dağıtım Şirketleri Derneği’ne (ADER) üye şirketler, kaçak akaryakıtın önlenmesinde alınacak tedbirlerden biri olan ve 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren uygulamaya geçilecek Ulusal Marker’da, başarılı uygulamanın ancak Enerji Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (EPDK) bizzat katılımı ile mümkün olacağı, para ve hapis cezası ön Sis Perdesi Aralanırken Türkiye ekonomisinin 2001 krizi sonrası gelişme dinamikleri üzerine sürdürülen en önemli tartışma cari açık, dış borçlanma ve ulusal gelirin büyümesi arasındaki ilişkilerin niteliği üzerinedir. IMF kaynakları ve hükümetin resmi yayın organları, özellikle 2003 sonrasında parlayan cari işlemler açığını, “uygulanan ekonomik programın başarısının kaçınılmaz sonucu olarak” görmekte ve Türkiye’nin artan dış borçlanmasını “olağan” bir durum olarak değerlendirmektedir. Ulusal ve uluslararası finansal derecelendirme kuruluşları tarafından da hararetle savunulan bu görüşe göre, Türkiye’de “başarıyla” uygulanan ekonomik program neticesinde hanehalkları geleceğe daha güvenle bakmakta ve şimdiden tüketim talebini arttırmaktadır. Özel sektör ileride daha da zenginleşeceğine inanmakta ve bu yüzden bugünden borçlanmaktadır. Artan tüketim harcamaları ulusal geliri uyarmakta, bu arada da dış açık (cari işlemler açığı) doğal olarak yükselmektedir. Dolayısıyla, söz konusu neoliberal görüşe göre cari işlemler açığının nedeni, hanehalklarının geleceğe duydukları güven sonucunda bugünden tüketim harcama taleplerini arttırmasıdır. Neoliberal mistisizmin inacına göre, bu son derece “normal” ve “akılcı” bir durumdur ve üstelik piyasanın rasyonalitesi ile de pekâlâ uyumludur. Cari açık, nihai olarak, büyümenin sonucudur. Ulusal ekonomi büyüdüğü için cari açık yaratılmakta, açığı kapatmak için de borçlanılmaktadır. Bu neoliberal görüşe karşı olarak, aralarında Korkut Boratav, Oktar Türel, Cem Somel gibi iktisatçıların da bulunduğu ve çoğunlukla Bağımsız Sosyal Bilimciler grubuna mensup araştırmacılar, cari açığın nedenini ulusal ekonomiye aktarılmakta olan finans sermayesinin boyutlarına bağlamaktadır. Bu köşede de birçok defa yorumlandığı üzere, ulusal sermaye piyasalarında süregelen yüksek reel faiz ortamı, uluslararası finansal sermayeyi Türkiye’ye çekmektedir. Bu şekilde yaratılan döviz bolluğu neticesinde dövizin fiyatı ucuzlamakta ve Türkiye’nin ithalat talebi artmaktadır. Dolayısıyla cari işlemler açığı, “rasyonel kararlar ve artan güven” sonucu büyüyen ekonominin “olağan” sonucu değil, artan finansal sermaye girişlerinin yarattığı ucuz döviz konjonktürünün bir sonucudur. Özünde dış borç arttırıcı ve ülke içinde de düşük katma değer yaratabilen bu çarpık büyüme, bir yandan ithalata bağımlı bir ekonomi yaratmakta, bir yandan da yeterince istihdam artışı sağlayamamakta ve işsizlik sorununu aşamamaktadır. ??? 2006’nın üçüncü çeyreğine ilişkin geçen hafta yayımlanmış olan ulusal gelir istatistikleri, bu sis perdesinin aralanmasında çok açıklayıcı veriler sunmaktadır. Verilere göre 2006’nın üçüncü çeyreğinde Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) büyüme hızı yüzde 3.4’e gerilemiş; özel tüketim harcamalarının reel artış hızı da yüzde 1.3’e düşmüştür. Söz konusu oranlar, 2003’ten bu yana gözlenmiş olan en düşük büyüme hızlarıdır. Bu gözlemler ışığında, resmi açıklamaya göre cari işlemler açığında da bir gerileme yaşanması beklenmeliydi. Zira, cari açığın ana nedeni artan tüketim harcamaları ve ulusal gelirin büyümesi ise bu göstergelerdeki yavaşlama cari açığın da hızını kesmeliydi. Oysa aşağıdaki tabloda sergilediğimiz veriler, bu beklentinin gerçekleşmediğini, Türkiye’de büyüme hızındaki yavaşlamaya rağmen, finansal sermaye girişleri ile beslenen cari açığın artmaya devam ettiğini göstermektedir. Cari Açık, Finans Sermayesi ve Ulusal Gelir 2004Ç3 2005Ç3 2006Ç3 İki yıldan beş yıla hapis Ulusal Marker hakkındaki bazı önemli mevzuat hükümlerini şöyle özetlemek mümkün: Teslim edilen Ulusal Marker’in herhangi bir şekilde çalınması, kaybolması veya ziyanı halinde, marker’in ekleneceği akaryakıt miktarından doğan vergi ve benzeri yükümlülükler lisans sahibinden alınacak. Ödeme gören kanun taslağının geri çekilmesi ya da değiştirilmesi gerektiği görüşünü dile getirdiler. PETDER Yönetim Kurulu Başkanı ve Shell Türkiye Genel Müdürü Canan Ediboğlu, PETDER Yönetim Kurulu Üyesi ve BP Türkiye Başkanı Tahir Uysal, ADER ve Opet Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk, ADER Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Aytemiz ile PETDER Genel Sekreteri Erol Metin, gazetecilerle bir araya geldikleri sohbet toplantısında konuya ilişkin görüşlerini aktardılar. Ediboğlu, 2007 ‘de sorunlarla karşılaşacaklarının işaretlerini şimdiden aldıklarını ifade ederek, kanun sürecinde destekledikleri Ulusal Marker’ın Avrupa’da, hatta dünyada benzer uygulamasının bulunmadığını söyledi. yapılmazsa, yeni marker verilmez. Kurumca belirlenen seviyede Ulusal Marker içermeyen akaryakıt, kaçak petrol olarak tanımlanır. Kaçak petrol satan, bulunduran, bile bile satın alan, taşıyan ve saklayan kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile 20 bin gün karşığılı para cezası ile cezalandırılır. Geçen hafta EPDK toplantısına katıldıklarını belirten Ediboğlu, burada sektör olarak yetkililere ilettikleri talepleri şöyle sıraladı: “Ulusal Marker’da başarı, EPDK ve sektör işbirliğiyle mümkün olacak. Ulusal Marker’ın ölü doğmasını istemiyoruz. Bu nedenle EPDK’nin aktif katılımı gerekli. Marka teslimatı ve enjeksiyon işlemi, EPDK ve EPDK tarafından görevlendirilecek yetkili kurumlarca yapılmalı. Petrol sektörü, bu hizmetin maliyetini tamamen ödemeye hazır. Marker temini, akaryakıt ikmalini tehdit etmeyecek şekilde düzenlenmeli.’’ Ediboğlu, Ulusal Marker için taşımacılık hariç 150 milyon dolarlık yatırım yapıldığını da söyledi. 1 Ocak’tan itibaren en az 6 aylık ge çiş süresi istediklerini, bu süre içinde Ulusal Marker’ın test edilebileceğini ifade eden Ediboğlu’nun verdiği bilgiye göre 2007’de kullanılması planlanan 155 ton Marker 22.7 milyar YTL ’lik akaryakıtın vergisine eşdeğer. Değerin yüksekliği yeni bir kaçakçılık kapısı riski doğuruyor. Türkiye’de kaçak akaryakıtın vergi faturası 2.53 milyar dolar. TÜBİTAK üretiyor Öztürk, EPDK’nin, doğabilecek sorunlarla ilgili TÜBİTAK’ın gerekli çalışmaları yaptığını ve herhangi bir sorun yaşanmayacağını aktardığını ifade ederek “Biz filmi daha önceden izledik. Önceki taslakta Marker’ı, EPDK bir firmaya verecek ve o firma depolarımıza getirecekti. Şimdi TÜBİTAK işe karıştı. ‘Merkezimizden teslim ederiz’ diyor’’ dedi. Fikret Öztürk, “Yönetmeliklerle tamamen kaçakçı damgası yiyorsunuz. Kanun hazırlandığında içinde para cezası, hapis cezası yoktu. Bu şekilde olacağını bilseydik kesinlikle karşı çıkardık. Parasında pulunda değiliz. Bunlar ne kadar yük getirirse, tüketiciden çıkacaktır’’ dedi. Erol Metin’in verdiği bilgiye göre 1 milyon litre benzin veya motorine 8 litre Marker katılacak.1 milyon litre akaryakıta bir kahve fincanı işaretleyicinin, yüzde 100 homojen bir dağılım ile katılması gerekecek. Canan Ediboğlu 173 kuruluş satıldı Türkiye’de 28 ile uçan THY, önümüzdeki dönemde ağırlığı yurtdışına vermek istiyor Özelleştirme 26 milyar doları buldu Ekonomi Servisi 244 kuruluşla başlayan özelleştirme maratonunda satış kapsamında 3 kuruluş kaldı. 21 yıllık özelleştirme geliri toplamı ise 25.8 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin 21 yıllık özelleştirme maratonu ve geleceğe yönelik öngörüler Avrupa Birliği’ne sunulan Katılım Öncesi Ekonomik Program’da sıralandı. Buna göre Türkiye özelleştirme maratonuna 1985 yılında 244 kuruluş, 22 yarım kalmış tesis, 376 taşınmaz, 6 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 97 tesis ve 6 limanla başladı. 19852006 yılları arasında 173 kuruluş satıldı, 14 şirketin tüzelkişiliği sona erdi, 8 kuruluş da başka kamu kurumlarına devredildi. 23 kuruluş da özelleştirme kapsam ve programından çıkarıldı. Özelleştirmede en hızlı dönem 2005 ve 2006 oldu. 2005 geliri 12.5, 2006 geliri ise 8.2 milyar dolar olarak gerçekleşti. ‘THY kalitede 1 numara olacak’ Dışarıda büyüyeceğiz Şu anda Türkiye’nin 28 şehrine uçtuklarını, amaçlarının bu şehirleri yurtdışına bağlamak olduğuna işaret eden Kotil, İstanbul’a da Frankfurt gibi bir havaalanının gerekli olduğunu söyledi. Kotil, “Şu anda Atatürk Havaalanı’nı büyütecek alan yok. Biz ağırlığı Sabiha Gökçen’e vereceğiz. Sefer sayımız 440’lardan 550’lere yükseldi. Doluluk oranımız yüzde 64’lerden yüzde 70’lere geldi” dedi. En zor yıllarının 2006 olduğuna ve 24 tane yeni hat açtıklarına dikkat çeken Kotil, “THY yurtiçinde yeni açılan tüm hatlarla ilgilenmek istemiyor. Bizim gelirimizin yüzde 70’i yurtdışından. Amacımız THY’yi yurtdışına çok büyük bir isim, imaj ve ekonomi olarak çıkarmak” dedi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) [email protected] Ekonomi Servisi Türk ? Her yıl yüzde 30 büyüme Hava Yolları (THY) Genel hedeflediklerini belirten Kotil, “2007’de Müdürü Temel Kotil, şu bir numara olmak için bir engel yok” dedi. anda dünyadaki yolcuların yüzde 1.1’inin THY tarafından taşındığını belirterek her geçen yıl daha da büyüdüklerini söyledi. “2007’de kalitede bir numara olmak için hiçbir engelimiz yok” diyen Kotil, gerek ikramda, gerek kabin hizmetlerinde en iyisini vereceklerini ifade etti. Cumhuriyet gazetesini ziyaret eden THY Genel Müdürü Kotil, THY ile ilgili son gelişmeler ve hedefler konusunda bilgi verdi. İstanbul Atatürk Havaalanı’nı modern bir aktarma merkezi yapmayı amaçladıklarını kaydeden Kotil, bunun Türkiye’ye büyük bir sinerji katacağını aktardı. Kotil, “Ama daha çok gideceğimiz yol var, Avrupa’nın büyük havayolu şirketleri 20 milyar Avro ciro yapıyorlar. Ben hâlâ 3 milyar Avro yapıyorum. Onlar günde 2 bin sefer yapıyor. Biz 550 sefer yapıyoruz. 2001’de bizde de küçülme oldu. Ama o dönemde dünyada yolcuların 0.59’unu taşıyorduk, bu yıl sonu itibarıyla bunu 1.3’e çıkaracağız” diye konuştu. Dünyanın en büyük global havayolu ittifakı olan Star Alliance’a girmelerinin büyük bir başarı olduğunu aktaran Kotil, dünya basınında çok iyi işlendiklerini açıkladı. Kotil, bu sürecin hemen sonrasında apronda deve kesme olayı ile gündeme gelmelerinin ise büyük bir talihsizlik olduğuna işaret ederek THY Teknik’in ayrı bir şirket olduğunu ve deve kesme olayından haberi olmadığını dile getirdi. Cari Açık (Milyon $) Finans Hesabı (Milyon $) Özel Tüketim Har. Yıllık Artış (%) Ulusal Gelir Yıllık Artış (%) Kaynak: TCMB 647 3,061 7.3 5.3 2,676 7,417 10.4 7.7 6,397 7,862 1.3 3.4 B İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK Küresel Sularda Bir Yolculuk ve Türkiye Dünya Bankası 2006’nın son raporunu geçen hafta açıkladı. Rapor küreselleşmenin geleceği üzerinde ilginç öngörülerde bulunuyor. Rapor 20062030 arasındaki muhtemel gelişmeleri şöyle özetliyor: Küresel orta sınıf belirgin bir şekilde yükselecek. Bu grubun kişi başı yıllık geliri Brezilya ile İtalya’nın şimdiki yıllık gelirleri arasında olacak. Yani 4 bin dolar ile 17 bin dolar arasında değişecek. 2030’da Çin, Meksika ve Türkiye’nin kişi başı gelirleri bugünkü İspanya’nın düzeyine gelecek. Bugün gelişmekte olan ülkelerden yalnızca 6’sının nüfuslarının yüzde 40’ı zengin ve orta sınıf. Rapora göre nüfusunun yüzde 40’ı zengin ve orta sınıf olacak ülkelerin sayısı 30’u geçecek. Yine 2030’da çok yoksul olan insanların sayısı yarı yarıya azalacak. Yani günde 1 dolardan daha az kazanan insan sayısı 1.1 milyardan 550 milyona inecek. Bu azalma en büyük ölçüde nüfusuyoğun Çin ve Hindistan’daki büyümeden kaynaklanacak. Sonuçta tüm dünyada hızla büyüyen orta sınıf, küresel ekonomi açısından devasa ve yeni bir pazar anlamına geliyor. Zaten Dünya Bankası raporunda da orta sınıfın üreticiden çok tüketici olarak görüldüğü açıkça vurgulanıyor. ??? Le Monde gazetesinde geçen günlerde, Dünya Bankası’nın baş iktisatçısı François Bouguignon ile yapılan bir söyleşi yer aldı. Bankanın son raporunu değerlendiren baş iktisatçı, 2030 senaryolarını değiştirecek risklerin bulunduğunu söyledi. Bouguignon’a göre birinci risk, küresel ısınma. Ve küresel ısınma etkilerini 2030’dan önce belirgin şekilde göstermeye başlayacak. Bunun önüne geçmek için bütün ülkelerin kapsamlı bir eylem planını gündeme acil olarak almaları gerekiyor ki, bugün ne yazık ki bu söz konusu bile değil. Bouguignon’a göre bir gün kaçınılmaz olarak radikal önlemler gündeme gelecek ve bu da enerji tüketimini azaltmaktan başlayacak. Dolayısıyla küresel büyüme zorunlu olarak etkilenecek. Baş ekonomiste göre ikinci risk giderek artan eşitsizlikler. “Evet, gelişmekte olan ülkelerin önemli bir bölümü ciddi ilerlemeler kaydediyorlar, ancak Afrika ve kimi Latin Amerika ülkelerinde yoksulluk giderek artıyor. İşin bir diğer boyutu da orta sınıfın yükselmesine karşın, ülkelerin kendi içlerinde de eşitsizliklerin giderek artıyor olması. Bu ABD başta olmak üzere zengin kuzeyde de kendini gösteriyor.” “Bu eşitsizlik nasıl önlenir” sorusuna baş iktisatçının verdiği yanıt, “Bunun anahtarı formasyon, yani eğitim. Dünyada herkes için iş var. Ancak koşul toplumları daha iyi eğitmek ve işgücü hareketliliğini arttırmak...” oluyor. Prof. Bouguignon Türkiye’ye uzak bir isim değil. Gelir eşitsizliği konusunda dünya çapında bir uzman olan Bouguignon, 2 yıl önce İzmir İktisat Kongresi’nin konuşmacıları arasındaydı ve “Gelir eşitsizliği ve yoksullukla mücadelede uluslararası deneyimler” başlıklı güzel bir konuşma yapmış, ardından da Türkiye için önerilerini sıralamıştı: 1 Makro ekonomik istikrar 2 Kapsamlı vergi reformu 3 İnsana yatırım Aradan 2.5 yıl geçti. Bugün Türkiye için, cari açık, hâlâ birinci derecede risklerden biri. Ne kapsamlı bir vergi reformu gerçekleştirebildik ne de kayıt dışını kontrol altına alabildik. AB’de gelir vergisinin milli gelire oranı yüzde 14, bizde yüzde 8. Vergi kaçakçılığı ile çetin bir mücadele vermeden eşitsizlikle mücadele hayal. İnsana, diğer bir ifadeyle eğitime yatırım ise uzun dönemde eşitsizliği ve yoksulluğu azaltacak temel araç olmasına karşın ne durumda olduğumuz malum. Bakalım küresel sularda Türkiye’nin seyri bu koşullarda nasıl olacak? Erdemir’de toplusözleşme sevinci ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’nda (ERDEMİR) toplusözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlandı. Türk Metal Sendikası yetkililerinden alınan bilgiye göre şirket bünyesinde B statüsünde çalışan 4 bin 700 işçiyi ilgilendiren, 1 Eylül 2006’dan geçerli 2 yılı kapsayan sözleşmede, işçi ücretlerine birinci 6 ayda saat başına seyyanen 50 YKr, iki, üç ve dördüncü 6 aylarda da enflasyon oranında zam yapıldı. Sosyal haklarda da yüzde 20’ye yakın artış sağlandığı, çalışanlara 2 ton kömür ya da bedelinin verilmesinin kararlaştırıldığını anlatan yetkililer, şunları kaydettiler: “ERDEMİR bünyesindeki müteahhit personelden üretime yönelik ünitelerde çalışanların yüzde 80’inin 1 yıl, kalanların da 2 yıl içinde yapılacak mülakatla (F) kadrosuna geçirilmesi karara bağlandı. Personel 1 yıl çalıştıktan sonra C kadrosuna alınarak, 1. yıl asgari ücret artı yüzde 50 ve 2. yıl asgari ücret artı yüzde 90 zamlı ücretle çalışacak. Söz konusu personel 5. yılda şirketin B kadrosunda istihdam edilecek. Taşeron işçiler F kadrosuna geçirilince sözleşmede yer alan tüm sosyal haklardan da faydalanabilecekler.’’ Meyve ve sebzede standardizasyon Ekonomi Servisi Dış Ticaret Müsteşarı Tuncer Kayalar, Dış Ticarette Standardizasyon Kontrol Belgesi’nin Avrupa Komisyonu tarafından tanındığını açıkladı. Buna göre, Dış Ticarette Standardizasyon Denetmenleri’nce düzenlenen kontrol belgesine sahip taze meyve ve sebze ihracat partileri, Avrupa Birliği ülkelerinde düşük riskli ürün olarak girecek ve böylece bu ürünler daha az denetlenecek. Son üç senenin üçüncü çeyrek verileri karşılaştırıldığında, cari işlemler açığının ana kaynağının büyüyen bir ekonominin borçlanma gereğinden ziyade, finansal spekülasyon saldırısı altında, yüksek reel faiz ve düşük döviz kuru politikasına mahkum olmuş bir ekonominin dışa bağımlılığının derinleşmesi olduğu açıkça görülmektedir. Üçüncü çeyrek dönemlerine ait ödemeler dengesi finans hesabına kayıtlı sermaye girişleri son üç yılda 3.1 milyar dolardan 7.8 milyar dolara değin yükselmiştir. Cari açık da bu gelişmeye paralel olarak çok hızlı bir tempoda artmaya devam etmiştir. ??? Bilindiği gibi yaz ayları uluslararası finans piyasalarınca tetiklenen bir dizi “çalkantı” ile geçti. Türkiye’nin “ucuz dövizyüksek reel faiz”e dayalı hassas dengesi mayıs ayından başlayarak çözülmeye başladı. Merkez Bankası’nın derinleşmekte olan istikrarsızlığa karşı ana tedbiri faiz oranlarını arttırmak oldu. TCMB hızla faiz oranlarını yükselterek, uluslararası finans sermayesinin tekrardan ulusal ekonomiye dönmesini amaçladı. Böylece Türkiye’ye akmakta olan uluslararası finans sermayesinde üçüncü çeyrekte büyük bir gerileme olmadı ve cari işlemler açığı yükselmeye devam etti. Dış borçlanma temposunda da herhangi bir yavaşlama yaşanmadı. 2006’nın yaz aylarına ilişkin makroekonomik veriler birçok açıdan son derece öğreticidir. Kronik bir sorun haline dönüşmüş olan işsizlik, ithalata bağımlı çarpık sanayileşme, gerileyen reel ücretler ve düşen alım gücü ile birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’nin 2001sonrası büyümesinin ardındaki pembe bulutlu sis perdesinin aralanmakta olduğu görülecektir. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle