17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2006 SALI 6 HABERLER Prof. Dr. İbrahim Armağan, hükümetin süreci kendi çıkar ve amaçlarına uydurduğunu söyledi SALI ORHAN BURSALI ‘AKP , AB’yi kullanıyor’ SERDAR KIZIK Dört Bölümlük Sabır Bir emekli asker, “Eşi başını açsın, Köşk’te güle güle otursun” diye buyurunca, AKP lideri Erdoğan, siyasi söyleminde “haremimize kadar girdiler” noktasına geldi. Başbakan sabrının sonuna gelindiğini de ima etti. Sabır? Ne için? Ne yapacak? Yani ne demek istiyor? Ben söyleyeyim: Başbakan bu faizci, devlet düzenine dini monte etmeye direnen bu düzene sabrediyor. İslami söylemi politikanın başına tam oturtunca, o zaman erecek, başı göğe değecek, bu laik düzeni yöneterek işlediği günahları affettirecek. O zamana kadar sabır! Hem de acil dört bölümlük bir sabır. Birinci Ayak, ilköğretim öncesi, ilköğretim ve lise eğitimöğretimi. Kuran kurslarına tam serbestiyet ile orta ve lise öğretimini dinselleştirme faaliyeti. Burada tam gaz gidiyorlar. Biyoloji öğretmenleri bile evrime inanmıyor, önemli bir çoğunluğu. Milli Eğitim Bakanı’nın dört yıldır ana meselelerinden biri, imam hatip meslek liselerine üniversitelerin doğrudan yolunu açmak... Milli Eğitim Şurası’nı alet etme yüksek becerisini gösterdi! Bakan, şuradaki tavrını, bilimsel raporları dışlamasını vb. görünce, nasıl bir bilim adamı olarak üniversitede barınmış, diye düşünebilirsiniz, ama üniversitede böyleleri epey. Son olarak, karısıyla kendini şeyh ilan eden “akademisyenleri” görmedik mi? Üniversitelerimizde daha ne çok son peygamberler, şeyhler vardır, hele akademik kuralları bir kenara bırakın ve görün! ??? İkinci Ayak üniversitelerin kendisi. Bilimsel akademik sistemi ele geçiremediler, yıkamadılar. AKP’leşen liberalsolcu kılıklı bazıları, YÖK’ün varlığını bahane ederek, üniversitelerde bilimsel özgürlük olmadığı kanaatinde ve AKP’ye, “bu faşist YÖK düzenini yıkacağı ve demokrasi getireceği” düşüncesiyle destek veriyor! YÖK ve üniversitelerin büyük yönetim sorunları var. Ama üniversiteler bir kez AKP’leşince, bilimin tam cenaze törenini kılarız artık. AKP, başından beri üniversiteleri ele geçirmeyi hedef olarak koydu. Çünkü Erdoğan, dinsel kadrolarını buradan yetiştirecek ve ülke çapında yayacak. Bu zamana kadar, Erdoğan sabır çekiyor! Yeni kurulan üniversitelere, rektörlerini YÖK atadığı için, ancak cep harçlığı sayılabilecek kadar bütçe verdi! Üniversiteleri kâğıt üzerinde kur. Ama fiiliyatta kurma, kuruluşunu engelle, bekle politikasını yürürlüğe koy... Neden? Çünkü kurucu rektörleri AKP atamadı! Üçüncü Ayak, yargı. Adalet. Bunu nasıl halledecekler, henüz tam bilemiyorlar. Ama zaman içinde alıştıra alıştıra, ataya ataya, kendilerine bağlı bir uşak yargı ekibi yarata yarata, bütün eylemlerini aklayacak, soruşturmayacak bir yargı yaratabileceklerini düşünüyorlar. Şüphesiz burada Erdoğan, Hazreti Eyüp sabrına güveniyordur! Dördüncü Ayak, Cumhurbaşkanlığı. Şimdi seçimler nedeniyle birinci ayak oldu! Erdoğan Köşk’e oturunca tam bir (dinsel) siyaset birliği sağlayacak. Hükümetin başında Gül, Meclis’te Arınç, ohhh kekâ! Gelsin, trink trink yasalar, paralar, kadrolar; yağmaların, Ali Dibo olaylarının en büyükleri... Cumhurbaşkanlığı çok önemli! İstedikleri her noktaya istedikleri atamaları yapabilecekler, itirazlar kesilecek. YÖK, yüksek yargı.. Üçlü kararname gerektiren hemen her yer! AKP’leşecek, dinselleşecek... Takıntısız, istedikleri bütün yasaları geçirme şansı bulacaklar. Cumhurbaşkanlığı, planlanan, düşünülen, sabredilen, Büyük Dönüşüm’ün tahrik noktası! Bu nedenle Erdoğan’ın Hz. Eyüp’ten bile yüksek bir sabır göstereceğini; ağzını, dilini, elini kolunu, hatta gözünü kulağını bile bağlayacağını düşünmek gerek! Erdoğan’ın “haremimize kadar girdiler” diyecek kadar “sabır göstermek zorunda kaldığı” söyleminin arkasındaki saklı şifreler, bunlar. ??? Gelelim, hesaba almadığımız Beşinci Ayak’a... Eh, AKP’leşen liberalsolcu takımı da yazılarıyla, dışarıdaki destekleriyle sopalayarak, Ordu’yu adam ederler artık! Zaten Başbakan, “Orduyu ehlileştirme” işini, bu kutsal ittifaktaki müttefiklerine havale etmiş durumda! Şüphesiz, Ordu’dan büyük bir Altıncı Ayak var: Ülkeyi ayakta tutan Laik Çevre, yani seçmen, işverenden tutun meslek odalarına kadar uzanan, bu ülkenin altına elini ayağını koymuş en geniş kesim! Ordu bile aşılabilir de, bu kitle nasıl aşılacak? AKP’leşen liberalsolcu takımın, bu kesimi de adam edecek bazı düşünceleri vardır herhalde! PORTRE: Sekiz üniversite diplomalı uzman Prof. Dr. İbrahim Armağan hukuk, ekonomi ve sosyoloji alanında sekiz üniversite diplomasıyla öne çıkan bir uzman. Çeşitli üniversitelerde çalıştı. Birçok bilimsel yayın hazırladı. Son yıllarda sosyal, politik, çeşitli alanlarda yaptığı anket ve araştırma çalışmalarıyla da tanınıyor. Prof. Armağan’ın Türkiye’nin 15 ilinde, 2 bin 150 kişiyle yapılan ve ekim ayında tamamlanan anket çalışması ve yorumları, ilginç veriler içeriyor. Kendisiyle, araştırmanın “AB” ve “kurumlar arası güvenirlilik” konularında özetlenen iki başlığıyla ilgili yaptığımız söyleşi, yaşadığımız sürece ışık tutuyor... için bir araçtır” diyorlar. (Tabii bu bir çarpıtmadır.) Üçüncü nokta, kendi konumlarını kaybetmemek için AB sürecini bir araç olarak, öteki toplumsal kurumlara karşı, mesela orduya karşı kullanıyorlar. ‘TAKIYYE YAPIYORLAR’ Bu konuda birçok örnek var... ARMAĞAN Örneğin, kendi çıkarlarına uygun bir yasal düzenleme konusunda diyorlar ki: “Bunu AB istiyor.” Aslında takıyye yapıyorlar. Doğrudan doğruya çıkıp, “Ben ordunun, genelkurmayın benim denetimimde olmasını istiyorum” diyemiyor. Bunun yerine “AB istiyor, yapmak zorundayız” diyorlar. Yani, ikiyüzlülük söz konusu. Yani bu, salt AB’nin Türkiye’ye yönelik tutumunda ortaya çıkmıyor, Türkiye’deki iktidar partisinin de kendi halkına karşı izlediği ikiyüzlü bir politikası var. Kısaca bu süreci kullanarak kendi politikalarını egemen kılmaya çalışıyorlar. CHP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Orada da AB karşıtlığı yükseliyor. Ana muhalefet partisi açısından amaçlar değişik, ama davranış biçimi açısından AKP’den farklı değiller. CHP de AB sürecini sürekli kullanmak istiyor. Özünde AB yanlısı olmalarına karşın güncel siyaset nedeniyle, halkın tepkisini de göz önünde bulundurarak birçok konuda AB’ye karşıymış gibi bir tutum sergiliyorlar. Ben bu konuda Deniz Baykal’ın söylemlerini samimi buluyorum. Dört yıl öncesinden farklı.... ARMAĞAN Ancak CHP içinde bir ikilem söz konusu. Bir taraftan Batı’yla bütünleşme istenirken öte yandan bu sürecin Türkiye’nin ulusal bütünlüğü, Türkiye’nin egemenliği dahil birçok konuda sakınca yarattığını görüyorlar. Bence bu konuda net bir politika oluşturamadılar.. Örneğin egemenlikle ilgili kaygılar, ulusal çıkarlar konusundaki politikaları genel başkan di Sayın Armağan, önce AB konusunu ele alalım.. sancılı, karmaşık, olumsuz bir süreç yaşanıyor... PROF. DR. İBRAHİM ARMAĞAN AB konusunu, küreselleşme boyutuyla ele almakta yarar var. Küreselleşme, çağdaş emperyalizmdir. Bu nasıl başlıyor? Önce insanları ürkütmeden, sermaye hareketiyle başlıyor, sonra siyaset devreye giriyor. Ardından ekonomik bağımsızlık ve siyasal bağımsızlık denetim altına alınıyor. Türk toplumunun büyük bir kesimi, küreselleşmenin farkında değil. Avantajlarını ve dezavantajlarını bilmiyor. “Küreselleşme olursa biz istediğimiz yere gelebilir, istediğimiz yerde iş bulabiliriz” diye düşünüyorlar. Oysa emeğin serbest dolaşımı yok. Halkımızın yüzde 80’i, bu konuda sağlıklı bilgiye sahip değil. Vatandaşımız bunun yanında psikolojik etkilenmeleri de yaşıyor. İtilip kakılma, adam yerine konmama, engeller ve şartların çıkarılması gibi... Medyanın, belirli çevrelerin onca çabasına karşı, toplumdaki AB desteği hızla düşüyor? ARMAĞAN Evet, bizim yaptığımız araştırmalar da bunu gösteriyor. Fransa’nın Ermeni meselesiyle ilgili yasal düzenlemelerinden önce yapılan araştırmamıza göre Türkiye’deki AB desteği, son gelişmeleri de göze alırsak daha da düşmüştür. AB’ye olan güven azalıyor, destek azalıyor, kuşkular artıyor. Türk toplumunun AB’ye karşı çıkmasının altında daha çok psikolojik ve tarihi gerçekler yatıyor. Biz, milli duyguları yüksek bir toplumuz. Osmanlı mirasını üstlenen bir toplumuz. Bu nedenle düne kadar Türklerin karşısında el pençe duran Avrupalıların bugün Türkiye’ye 3. sınıf muamele yapması, vatandaşın zoruna gidiyor. Vatandaş, kendisinin, özellikle Atatürk’ün, cumhuriyetin getirdiklerinin, yararlarının farkında. Bu nedenle itilip kakılmaya razı olmuyor. Medyanın yönlendirmesine gelince... Evet böyle bir dayatma var. Ama halkımız, araştırmamızda medyaya güvensizliğini de göstermiştir, bunu da dikkate almak gerekiyor. AKP’nin AB konusundaki tutumu, çelişkilerle dolu. Partinin üst yönetim kadroları, gerek Tayyip Erdoğan, gerek Abdullah Gül, yakalaşık on yıl önce katı AB karşıtlarıydı. Şimdi toplum, AKP’yi ödün üstüne ödün veren bir kimlikte görüyor ya da takıyye yaptıklarını düşünüyor... ARMAĞAN Vatandaş AB’ye güvenmiyor ve buna tepkili. Ancak siyasal iktidar AB’yi çeşitli açılardan kullanıyor. Birincisi “AB süreci bir devlet politikasıdır” diyorlar. İkincisi, “Atatürk’ün öngördüğü uygarlık düzeyine çıkmak le getiriyor, ama bu, partinin ana görüşü olarak ortaya çıkmıyor. Hatta bazı liberal milletvekilleri, partinin bir kesimi Baykal’ın söylemine uzak duruyor. Gerçi güçlü bir itiraz da yok. CHP bu konuda kendisine çeki düzen vermeli. CHP’den daha net politikalar bekleniyor. Ortak bir yaklaşım oluşmalı. Bu ister AB yanlısı, ister AB karşıtı olur. Ama net olur... Türkiye’de iş çevreleri, küreselleşmeye ve AB’ye tam destek veriyor. Örneğin TÜSİAD... ARMAĞAN TÜSİAD küreselleşme sürecinde sermaye birleşmesini öngördüğü için desteğini veriyor... Sanayici, AB ile bütünleştiği zaman, kendisini yenileyerek küresel sermayeden pay alacağını düşünüyor. Ancak Batı’nın politikacıları, işadamları ve küresel sermayeyi yönlendirenler, uzun dönemde yerli sermayeyi yutacaktır. Bu, işin kuralıdır. Nitekim örnekleri ortaya çıkıyor. Bankalarda, büyük yatırımlarda, özelleştirmelerde yabancılar bunları yutuyor... Yerli sermaye geleceğini görmüyor mu? ARMAĞAN Kısa dönemli çıkarlarına bakıyorlar. Bunun uzun dönemli analizini yapamıyorlar. Oysa Batı ülkelerinde kendi sermayelerini korumaya yönelik psikolojik oluşumlar bile söz konusu. Küreselleşme sürecinde sermaye her yerde yatırım yapar, ama sonuç olarak bir koruma kalkanı kullanıyorlar. Örneğin Fransa’da küreselleşmeye karşı ciddi tepkiler oluşmaya başladı. Fransa, ulus devlet kavramının küreselleşmeyle zedelendiğini görüyor. Küresel güçler sadece kendi çıkarlarını gözetirler. Ancak Afganistan’da, Irak’ta istediklerini sağlayamadılar. Bu arada bir yandan da aşırı yayılmacılığın yol açtığı sorunları yaşıyorlar. Karşılarına daha ulusalcı, milliyetçi, korumacı politikalar çıkıyor. Sizin AB algılamanız nasıl? ARMAĞAN Yeniden genelleştirelim... Belli bir kesim küreselleşme ve AB sürecini daha gerçekçi biçimde çözümleyerek, ulusal bir çizgiye doğru yönelme gereksinimini görebilmekte ve buna göre bir tutum takınmaktadır. Bunun temelinde ulusal bağımsızlık ve Türkiye’nin yaşamsal çıkarları var. Çünkü AB, Türkiye’yi, bugünkü şekliyle değil, bölerek içine almak istiyor. Bölünmüş, ya federal, ya da parçalanmış bir Türkiye istiyor. Net biçimde ifade etmiyorlar ama gerçek budur. Kürt sorunu, Ermeni sorunu konusunda bunu görebiliyoruz. Avrupalılarda tarihten gelen bir Türk korkusu var. “Osmanlı döneminde Viyana önlerine kadar gelip, Avrupa’yı fethetmek isteyenler, şimdi AB’ye girerek bunu gerçekleştirmek niyetinde” diyorlar. Şimdi, bizim AB’yle göbek bağımız yok, ama biz onları kullanmalıyız. Yani AB sürecini kullanabiliriz.. Halkın yüzde 80’i Sezer’e ve orduya güven duyuyor Sizin bulgularınıza göre yurttaş nusudur. Ülkemizde katılımcı demoklarımız en çok, yüzde 82 oranında rasinin kurallarından çok, oligarşik orduya, yüzde 80 oranında Cumhur nitelikteki parti üst yönetiminin ve başkanı Ahmet Necdet Sezer’e gü özellikle de liderinin kendi kuralları etkili olmaktadır. Öte yandan, dokuveniyor. Bu tabloyu nasıl okumalı? ARMAĞAN 2002’deki araştır nulmazlık, yolsuzluklar, siyasetçilerin mada, vatandaşın en çok güvendiği birbirlerini aklamaları gibi olaylar da toplumsal kurumların başında Cumhur siyasetçiye güveni azaltmaktadır. Ya din adamı ve diyanete olan başkanlığı ve ordunun yer alması, bunun 2004 yıllarındaki araştırmalarda güvensizlik? ARMAĞAN Din adamına yüzda ortaya çıkması, eğilimin sürdüğünü gösteriyor. Büyük bir çoğunluk de 24, diyanete yüzde 33 oranında gü(yüzde 80) cumhuriyete bağlı ve cum ven düzeyinin düşük olmasının önemhuriyetin anayasa ile belirlenmiş te li sosyolojik nedenleri vardır. İslami mel değerlerini özümsemiştir. Vatan holdinglerde ortaya çıkan yolsuzlukdaşa göre Cumhurbaşkanı, partiler üs lar bunda etkendir. Tarikatların kişitü bir konumda olup tüm halkı temsil sel ve grupsal çıkar amacı güttüklerinin ortaya çıkması, etmektedir. Siyaset kulaik eğitimi baltalar nirumuna, ve milletvekiltelikteki eğitim uygulerine olan güvensizlik lamaları, önemlidir. Dide Cumhurbaşkanı’na Siyaset yanet İşleri Başkanlıgüvenmenin nedenlekurumuna ve ğı’nın Türkiye’de tüm rinden biridir. Orduya milletvekillerine inançları kucaklar nitegelince, vatandaşın bir olan güvensizlik likte bir yapıdan uzak kesimi siyasetin yaratolması, Alevilik, Bektığı boşluğu doldura Cumhurbaşkanı’na güvenmenin taşilik inancının diyacak tek kurumun ordu nette temsil edilmemiş olduğunu düşünmektenedenlerinden olması da önemlidir. dir. Vatandaşın bir kebiridir. Dinin siyasete alet edilsimi orduyu partiler üsmemesi, amaç dışına tü gibi algılamaktadır. çıkan vakıf, cemaat ve Yani rezerv parti nitetarikatların denetim alliğinde, disiplinli sekiz yüz bin civarında üyesi olan, Atatürk tına alınması, din adamı yetiştiren kuçülüğün temel ilkelerine bağlı ve cum rumların yeniden yapılandırılması, huriyetin değerleri ile yoğrulmuş or çağdaş ve laik düşünce yapısına sahip du, halkımız için en güvenilir kurum cumhuriyetin ve demokrasinin temel dur. İç ve dış güvenlik konusunda si ilkelerini içselleştirebilen din adamyasetçilerin alacağı kararlardan çok, ları yetiştirilmesi gerekir. Düşünce ve ordunun eylemlerine güveniyor. Gü inanç özgürlüğü önündeki engellerin venin önemli bir nedeni ise Türki kaldırılmalıdır... Peki, basına güvensizlik? ye’nin jeopolitik konumu, terör olayARMAĞAN Araştırmamızda gaları ve siyasal İslamdaki tırmanıştır. Halkımız, terör olaylarının bastırılma zeteciler için yüzde 28, televizyoncu sında ve olası siyasal İslamın kökleş için yüzde 26 görülüyor. Vatandaşlamesinde yine orduya güven duyuyor. rın üzerinde en çok durduğu nokta Peki, araştırmada siyasetçi ve lara gelince... Mesela basının bağımmilletvekiline duyulan güvensizli sız olmaması, çoğu konularda ve özellikle ekonomik konularda siyasi erke ği nasıl yorumluyorsunuz? ARMAĞAN Türkiye’nin siyasal bağımlılığı, tekelleşme ve özgür rekayapısı, seçim sistemi, Siyasal Partiler bet ortamının bulunmaması. Yanlı yaYasası ve uygulamalar dikkate alındı yın yapması. Kimi basının, holdingğında şaşırtıcı değil, düşündürücü bir lerin yan kuruluşu gibi çalışması. sonuçtur. Türkiye’de halkla siyaset Renkli basının toplumun değerler sisçi arasında tam bir kopukluk söz ko temini altüst etmesi temel öğeler... AB’nin geleceği belirsiz AB süreci salt bu korkunun üstüne mi şekilleniyor? ARMAĞAN İki nokta önemli. Henüz anayasası bile olmayan AB’nin geleceği belirsizdir. AB ülkeleri üç blokta toplanıyor. İngiliz, Alman, Fransız merkezli bloklar... İkincisi, Türkiye için AB’ye girmenin belirsizliklerle dolu bir süreç olması. Ama asıl olan, Türkiye’nin ulusal çıkarlarından ödün vermeden bu süreci demokratikleşme, kalkınma, gelişme süreci olarak kullanabilmesidir. Bu bir çelişki gibi görünüyor ama... Türkiye de kendine çeki düzen vermeli. AB’deki sosyal demokratların tutumunu, örneğin CHP’ye bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz. Gerek Kıbrıs konusunda, gerek Ermeni meselesinde?.. ARMAĞAN Avrupalı sosyal demokratlar, CHP’yi kendilerinden görmüyor, hatta sosyal politikalar açısından AKP’yi daha yakın buluyorlar. AB’nin sosyal demokratları, bu evrensel düşünce sistematiğini, evrensel boyutuyla değil, kendi çıkarları açısından değerlendiriyor. O zaman da CHP’yi kendileri gibi görmüyorlar. AB’nin iki temel felsefesi var. Birincisi Hıristiyanlık, ikincisi Helen, Yunan hayranlığı... Bu hayranlığın kültürel bir boyutu da var. Batı uygarlığının temelinin Yunan uygarlığı olduğunu düşündürüyor. Oysa bu bilimsel bir gerçek değil. Oysa bu uygarlığın Anadolu temelli olduğu çok açık... ARMAĞAN Ama onlar böyle görmek istemiyor... Peki, hiçbir AB ülkesinde dinci iktidar ya da irtica tehdidi ya da bölünme, parçalanma gibi bir dertleri yok. Oysa bunlar, Türkiye’nin temel sorunları. AB ülkeleri bunu değerlendirmiyor mu? ARMAĞAN Türkiye’de devamlı siyasal İslam tehlikesi var. Türkiye’de ciddi bir Kürt sorunu var. Bunu hem ABD, hem AB kaşıyor. Bunu haritalarla açık açık yapıyorlar, açıklamalarıyla yapıyorlar, günlük politikalarında yapıyorlar... Ermeni meselesi, Pontus meselesi de budur... Şu anda 2. Dünya Savaşı’ndan sonra heterojen olup da parçalanmayan tek ülke, Türkiye. BOP kapsamında “parçalanmalı” diyorlar. AB ile ABD bu konuda ortaklar. Aslında Türkiye’de “insan hakları, demokrasi, Kürt sorunu” derken, kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Yani Türkiye’de demokrasinin olup olmaması, onları çok ilgilendirmiyor. Politik açıdan güçlü Türkiye’yi, AB’nin geleceği için tehlike olarak görüyorlar. Bu tehlikeyi küçültmek için açıkça “Sizi parçalayalım” diyemiyorlar da “Size daha çok demokrasi lazım, daha çok insan hakları lazım” diyerek, Türkiye’yi bölmek ve parçalamak istiyorlar. Peki bizdeki demokrasi meselesi ne olacak o zaman? ARMAĞAN Biz bu sorunu, kendimiz çözeceğiz. Bazı çevreler bu koşullarda Türkiye’nin AB sürecini kapatmasını istiyor... ARMAĞAN Bu yerinde bir girişim olmaz bence. Çünkü Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye kalkınma ve gelişmesini, Batılılaşma modeli içinde gördü. Çağdaş uygarlığı Batılılaşma süreci içinde algıladı. Batı’yla ilişkilerimizi birden bire koparırsak, Türkiye kaosa sürüklenebilir. Siyasal İslamcı akımlar, ülkenin geleceğini başka yönlere kaydırabilir. Bu yakın zamanlı bir tehlike. Daha geniş perspektiften bakınca, Türkiye daha seçenekli politikalar üretmelidir, kuşkusuz. Örneğin Çin var, Rusya var, Hindistan ve Türki cumhuriyetler var. Bu ülkelerle işbirliğine yönelebiliriz. Şu anda tek seçenek durumu, bizi AB’nin kucağına itiyor. Oysa Türkiye küresel güç merkezi olabilir, ya da yeni küresel güçlerle işbirliği yapabilir. Türkiye AB’yi tek seçenek gördüğü sürece, Avrupa’nın baskısı altında kalacaktır. Yani hem AB yanlısı olabiliriz, hem AB karşıtı olabiliriz. Ama önemlisi, AB dışında da seçeneklerimizi oluşturmak. Bu durumda Avrupa’nın etekleri tutuşur, diz çöker. Mesela Rusya ile Çin’le Hindistan’la bir oluşum içine girmesi, Avrupa’nın yelkenlerini indirmesine neden olur. obursali?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 06 K ‘ ‘ 68’LİLER BİRLİĞİ VAKFI ‘Cumhurbaşkanı Meclis’i feshetmeli’ İstanbul Haber Servisi 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin ülkeyi adeta kriz ortamına sürüklediğini belirterek, “Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 104 ve 105. maddelerindeki yetkilerini kullanarak bu parlamentoyu feshetmelidir” dedi. 68’liler Birliği Vakfı’nın Başkanlar Kurulu ve Danışma Kurulu genişletilmiş ortak toplantılarını dün Armada Otel’de gerçekleştirildi. 68’liler Birliği Vakfı, basına kapalı olara gerçekleştirdiği ve “erken seçim, sol ittifak, Cumhurbaşkanlığı seçimleri” konuları üzerinde tartışarak hazırladığı sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi: “Türkiye , bugün yakın tarihinin en büyük siyasal, toplumsal ve ekonomik tehlikeleriyle yüz yüzedir. Var olan meclis aritmatiği ile yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimiyle demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kalan son değerleri de yok edilmmek istenmektedir. 68’liler olarak, AKP iktidarını, iktidar sarhoşluğundan uyanmaya, yurdumuzu ve halkımızı seven bütün vatandaşlarımızı, siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerini, sendikalar, odalar ve meslek kuruluşlarını cumhuriyetimize vee onun temsil makamı olan cumhurbaşkanlığına sahip çıkmaya ve aktif tavır almaya çağırıyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle