25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Nüfusu bir buçuk milyon olan bu zarif şehirde her akşam onlarca tiyatro perde açıyor AYNA ADNAN BİNYAZAR Stockholm’ de tiyatro yaşamı İSTANBUL YAZARLARI FESTİVALİ İsveç Enstitüsü tarafından İÜ Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Başkanı olarak davet edildiğim Stockholm’de ortalık belki öğleden sonra üçte kararıyor ama insanlar yine de bir yandan Noel heyecanını yaşarken, öte yandan da tiyatrolara gitmenin tadını çıkartıyorlar. Nüfusu bir buçuk milyon olan bu zarif şehirde her akşam onlarca tiyatro perde açıyor. Sanata sevdalı bir kent. Aslında sanatın her dalıyla barışıklar. Gördüğüm kadarıyla, böyle olmaları için küçük yaştan başlayarak eğitiliyorlar. Orada kaldığım sürede dikkatimi en çok çeken şey ilkokul çağında çocukların öğretmenleri eşliğinde tiyatrodan müzeye, operadan sergiye koşuşturuyor olmalarıydı. Hepsi de gülen gözlerle geziyor, izliyor, soruyorlar. Kültür ve sanatla el ele vermiş bir eğitim sisteminin izleri yakalanıyor gişelerin önünde kuyruklar oluşturan, kitapçıları dolduran yetişkinlerde. Yapılanmalar Ağza Yakışan Söz Rus yazarı Yevtuşenko, dilimize Yaşantım adıyla çevrilen anılarının bir yerinde “Her söz her ağza yakışmaz” der. İçeriği çok düşündürücü bu söz, sokakta başıboş gezen biriyle, her an toplumun gözü önündeki kişiyi birbirinden ayırmak için söylenmiş olmalı... Sözün dip alanında da, halkı yönetmeye kalkan bir kişinin, ağzından çıkan sözü ince tartımdan geçirmesi gerektiği uyarısı seziliyor. Kişi başbakan da olsa, onca insanın içinde, hakkını arayan bir köylüye “Ananı al da git” diyebiliyorsa, ibresinden sapan söz, onu bir anda başbakanlıktan meydan kabadayısı durumuna düşürür ki, bu, onun, sağlam sandığı iktidarının ana sütunlarını temelinden sarsar. Söz, ağzın miyarıdır. Yevtuşenko her sözün her ağza yakışmadığını söylemiş olsa da, her dönemde, her sözü ağzına yakıştıran biri çıkıyor. Oysa, devlet sorumluluğu taşıyanların, öfkesine yenilip her ağzına geleni söyleme gibi bir özgürlükleri yoktur. O konumdaki bir yönetici, özgür olduğu yanılgısına kapılıp, kendi yetkilerinin de üstünde yetkiler taşıyan bir kişiyi ima ederek, onun ‘iki koyunu gütmeyi bile bilmediğini’ söylerse, ‘Söz, yaydan fırlayan ok gibidir, ağızdan çıkınca geri dönmez’, döndüğünde de, en çok onu söyleyeni yaralar. Hele de, o kişi, altının tartısının miyarla, sözün tartısının izanla olduğu bilincinden yoksunsa... İzan, yorumsal anlamıyla, ‘ağzına egemen olma, davranış tutarlılığı’dır. George Orwell’ın, toplumsal yaşamın kırk yıl sonrasını kurguladığı 1984 adlı romanının kahramanı, bulunduğu her yerde onu bir düşman casusu gibi izleyen kameralardan bunalınca, “İnsanın en büyük düşmanı kendi sinir sistemidir” der. Sözün tartım ibresi yerinden sapınca, kişi, yarattığı durumların kötülüklere yol açabileceğini düşünemediği gibi, kendi içindeki ‘düşman’ı da fark edemiyor... Bir de, nice yüzyıllar halkın beyin süzgecinden geçip bugünlere gelen, “Devletlinin gönlü gen (geniş) gerek!” sözünü duymamışsa, düşmanı kahraman bile sanabiliyor... Oysa devlet adamı için davranış tutarlılığının, ağza söz yakıştırma bilincinin erdemi böyle sözlerdedir. Elimde kitap torbasıyla alışveriş yerlerinin denetim aralığından geçerken, denetleyicilere, “Silah var mı diye bakıyorsanız; dikkat edin, silahtan da etkilidir torbamdaki” deyip, elimdekini denetim masasına koyuyorum. Kitap yabancısı bir toplumun bireyleri oldukları yüzlerinden okunan denetimciler, torbamdaki her kitabın birer söz mirasçısı olduğunu nerden bilsinler, belki de beni deli sanıp gülüyorlar. Ey, Yunus yetiştirip de Yunus’tan habersiz güzel halkım; şu sözleri gözünün ışığı gibi koru; ve unutma! “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı / Bal’ıla yağ ede bir söz” // “Kişi bile söz demini / Demeye sözün kemini / Bu cihan cehennemini / Sekiz uçmağ ede bir söz”. (ağu: zehir, bal’ıla: bal ile, dem: zaman, kem: kötü, uçmak: cennet.) Erdemin başı dildir, dilin gücü sözdedir. Erdem, zikir odalarında Yunus’un ilahileriyle sağa sola sallanıp kendinden geçmek değil, sözün künhüne (özüne) ermektir. Söz, yürekteki kanın ‘canı’dır. adnan@binyazar.com Festival, Jak Deleon belgeseli ile başladı Kültür Servisi Boğaziçi Üniversitesi çatısı altında, BUMED’in (Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği) desteğiyle gerçekleşen İstanbul Yazarları Festivali’nin ilkine İstanbul âşığı birçok yazar katıldı. Festival, Çela Yuna ve Eyta İpeker tarafından hazırlanan Prof. Jak Deleon’un da yer aldığı biyografik belgesel ile başladı. Darphanei Amire’de düzenlenen festival kapsamında bir araya gelen İstanbulog Sir John Freely, Ayşe Kulin, Nedim Saban, Asuman Büke Kafaoğlu, Nermin Bezmen, Tuna Kiremitçi, Aydın Boysan, Nazlı Çetinok Arun, Mario Levi gibi birçok yazar düzenlenen seminerlerde “gerçek İstanbulluluk” kavramını farklı yönleriyle tartıştı. Festival kapsamında İstanbul’un Fethi’nin baz alındığı 1453 İstanbul yazarının yer aldığı özel kitap oluşturulması hedefleniyor. Kitapta yer almak isteyen İstanbul yazarları writeryuna@hotmail.com adresine mail gönderebilir. Festivalin önümüzdeki senelerde İstanbul âşığı yerli ve yabancı birçok yazarın katılımıyla tekrarlanarak geleneksel hale gelmesi planlanıyor. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü olarak özellikle Berlin ve Atina üniversiteleri ile kurduğumuz bağlantılar sonucunda tiyatro bölümleri arasında hemen her yıl değişim programları uygulanmakta, seminer ve konferanslar düzenlenmekte. İsveç Enstitüsü ile kurulan temaslar, umuyorum ki bu yönde yeni açılımlara berg’in mirasçısı olarak nitelendirilen yazar muş olduğu Intima Teatern’i ve Moment:teater Lars Noren. Kısa bir süre önce, tiyatro ve bu alanda önemli isimler. zemin hazırlayacaktır. Söz konusu temasların dışında, Stock kültür projeleri yönetmeni olarak şair Özkan İsveç Kraliyet Tiyatrosu holm’ün tiyatro dünyasına olabildiğince gir Mert de katılmış ekibe. Mert, yüzde 80 oranında devlet tarafından finanse edilen toplumek de bu kısa süreli ziyaretin cazibe merkezDramaten’in büyüleyici atmosferi galiba her lerinden biriydi kuşkusuz. 1788’de kurulan luğun amaçlarından birinin de İsveç’te yaşaDramaten (Kraliyet Tiyatrosu) ve 1771’de yan Türkler arasında kültürel bir iletişim ağı şeyden önce İngmar Bergman gibi bir ustanın bu tarihi tiyatroda nefes alıp vermiş olmasıyla da açılan Operan (Kraliyet Operası) ödenekbağlantılı. Bu tiyatroda, Bergman’ın son li kurumlar ama bizdeki gibi merkezi bir yapılanmaya sahip değiller. Göbek bağ ? İsveç’te kurumsallaşmış tiyatrolara verilen devlet yılların en büyük oyuncusu olarak nitelendirdiği Lena Endre’yi birbirinden ları olmayınca, haliyle hareket alanları desteği, bu tiyatroların gider bütçelerinin dörtte çok farklı iki oyunda izledim: “Günden da kısıtlı olmuyor. Sansür, otosansür giGeceye” ve “Makbet”. Titiz bir dramaüçüne denk. Öte yandan, özgür tiyatro hareketinin bi kaygılardan ve bürokrasinin çetrefilli turji çalışmasıyla yazarın diğer yapıtla1990’lardaki ekonomik kriz sonrasında devlet yollarından hayli uzaklar. Aynı şey, Stockrından bölümleri de içine alan ve dönem desteği bağlamında belki bir sıkışıklık yaşadığı holm City Theatre (Şehir Tiyatrosu) için özellikleri taşımayan bir tasarımla sahde geçerli... 1933’te kurulmuş olan Riks ama bu hareketin giderek yaygınlaştığı söyleniyor. neye taşınan “Makbet”in yönetmeni teatern ise İsveç’in Ulusal Turne TiyatStaffan Valdemar Holm aynı zamanda rosu. Yapı olarak, Muhsin Ertuğrul’un Dramaten’in genel sanat yönetmeni de. kurmak olduğunu söylüyor. Bu alanda çalışBölge Tiyatroları projesini anımsattı bana. Tanışıyoruz ve 2008 yılında İstanbul’a tiyatro fesKâr amacı gütmeyen bu geniş çaplı oluşum, malar da yapılıyormuş BKM ve İstanbul Şe tivaline gelmek istediklerini söylüyor. İki oyun öneher yıl yaklaşık 60 piyesle turneye çıkıyor ve hir Tiyatrosu ile. riyor; kendi yorumlayacağı “Hamlet” ve Mats İsveç’te kurumsallaşmış tiyatrolara verilen yılda 4500 temsil vermekle yükümlü. TurneEk’in yorumuyla Strindberg’in “Bir Rüya Oyuler Stockholm dışında ve İsveç’in tamamını devlet desteği, bu tiyatroların gider bütçeleri nu...” kapsayacak şekilde programlanıyor. Zaman nin dörtte üçüne denk. Öte yandan, özgür tiFazla hayal kurmuyorum, kurmak istemiyozaman sınırların dışına da taşıyor Riksteatern.. yatro hareketinin 1990’lardaki ekonomik kriz rum ve hem Cullberg’in bu yıl tiyatro festivaline Bu yıl İstanbul Tiyatro Festivali’nde izlediği sonrasında devlet desteği bağlamında belki gelişi hem de bu verimli gezi için İsveç Enstitümiz Cullberg Ballet bu açılımın önemli bir bir sıkışıklık yaşadığı ama bu hareketin gide sü Türkiye Temsilcisi Annika Svahnström’e teuzantısı. Topluluğun sanat yönetmeni, Strind rek yaygınlaştığı söyleniyor. Strindberg’in kur şekkürlerimle birlikte yola koyuluyorum. Goethe Enstitüsü’nde ‘Dokuzuncu Gün’ Kültür Servisi Nazi Almanyası’nda yaşanan karanlık olayları konu alan, 2004 AlmanyaLüksemburg ortak yapımı ‘Dokuzuncu Gün’ (Der Neunte Tag) filmi, çarşamba günü saat 19.30’da Goethe Enstitüsü’nde izleyiciyle buluşacak. Volker Schlöndorff’un yönettiği, Ulrich Matthes, Auguzt Diehl, Hilmar Thate, Bibiana Beglau gibi oyuncuların rol aldığı film, 1942 yılında Dachau’daki bir toplama kampında tutuklu bulunan bir rahibeye, ülkesi Lüksemburg’a gitmesi için dokuz günlüğüne izin verilmesi olayını konu alıyor. Almanca, Türkçe altyazılı olarak gösterilecek ‘Dokuzuncu Gün’ filmine giriş ücretsiz. (0212 249 20 09) Siyahbeyaz Afyonkarahisar... Yarışma için başvurular başladı Kültür Servisi Türkiye’de ilk kez, Afyonkarahisar Fevzi Çakmak Yetiştirme Yurdu koridorlarını fotoğraf galerisine dönüştüren fotoğraf sanatçısı Merih Akoğul ile Afyonkarahisarlı öğrencisi ve bölgenin önemli sanayicilerinden Osman Cavit Turunç, tasarının ilk sergisini oluşturan çalışmalarını “Siyah Beyaz Afyonkarahisar” adlı ortak fotoğraf albümünde bir araya getirdi. SAY Yayınları’ndan çıkan ve 91 siyah beyaz Afyonkarahisar fotoğrafının yer aldığı albüm 112 sayfa. Sponsorluğunu Tureks AŞ’nin yaptığı tasarının, fotoğraf ve albüm satışlarından elde edilecek geliri Fevzi Çakmak Yetiştirme Yurdu’na bağışlanacak. Kültür Servisi Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen Ankara Uluslararası Film Festivali, 1322 Nisan 2007 tarihlerinde 18. kez Ankaralılarla buluşacak. Geçen yıl mart ayında yapılan festival, bu yıl nisan ayına alınarak baharın en güzel günlerinde sinemaseverlere festival şenliği yaşatmaya hazırlanıyor. Her yıl, Türk ve dünya sinemasının seçkin örneklerini Ankaralı sinemaseverlerle buluşturan festivalde, uzun filmlerin yanı sıra kısa, canlandırma ve belgesel filmler de seyirci karşısına çıkma olanağı buluyor. Festival kapsamında düzenlenen Ulusal Uzun Film Yarışması’nda, Türk sinemasına nitelikli ürünler kazandıran sinemacılara çeşitli dallarda toplam 16 ödül veriliyor. Katılım için son tarih 7 Mart ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ Morricone’ye Onur Oscar’ı ? Kültür Servisi Film müzikleriyle tanınan İtalyan besteci Ennio Morricone, önümüzdeki şubat ayında Hollywood’da düzenlenecek Akademi Ödülleri töreninde Onur Oscarı’yla ödüllendirilecek. Akademi, 1928 doğumlu besteciyi ‘Film müziği sanatına büyük ve çok yönlü katkılarından dolayı’ onurlandıracak. 45 yıllık kariyerinde 300’den fazla besteye imzasını atan Morricone, sinemanın klasikleri arasında yer alan ‘Bir Zamanlar Batı’da’ adlı filme bestelediği müzikle tanınmıştı. ‘Spagetti western’ türünde pek çok filmin müziğini besteleyen Morricone, daha önce de ‘En iyi müzik’ dalında Oscar’a aday gösterilmişti. Yıl boyunca dört kez Türkiye’nin ünlü fotoğraf sanatçılarının çalışmalarının sergileneceği yurt koridorları, burada yaşayan 100 civarındaki 1218 yaş grubu genci bu sanatla tanıştırırken, kamuoyunun ilgisini de yetiştirme yurtlarına çekmeyi hedefliyor. Ticari gösterim şansı olmayan kısa film, canlandırma ve belgesel dallarında düzenlenen yarışmayla da bu türlerin izleyicisiyle buluşması sağlanıyor. Uluslararası Kısa Film Gösterimi ve Uluslararası Belgesel Film Gösterimi bölümlerinde tüm dünyada çeşitli festivallerde ödül almış kısa, canlandırma ve bel gesel filmler sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Festival her yıl olduğu gibi Türk ve yabancı yönetmenleri, yapımcıları, senaryo yazarlarını, oyuncuları, sinema eleştirmenlerini buluşturarak Türk sinemasının uluslararası alanda tanınmasını ve etkinliğini artırmasını da sağlayacak. Festival kapsamında düzenlenecek yarışmalara katılmak isteyenler filmlerini 7 Mart 2007 tarihine kadar Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’na gönderebilirler. Yarışmaların yönetmeliklerine ve başvuru formlarına http://www.filmfestankara.org.tr adresinden ulaşılabilir. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle