18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ARALIK 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Anayasa Mahkemesi, kamu dışında çalışanların geç emekliliğine vize vererek işçileri üzdü Cumhurbaşkanının Seçimi Ve Tarafsızlığı Ülkemizde yürürlükte olan parlamenter sistemlerde, sembolik bir makam olarak öngörülen Cumhurbaşkanlığı’nın önemi, içinde yaşadığımız kritik dönemin özellikleri yüzünden ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı makamı hukukçu Ahmet Necdet Sezer’in Çankaya’ya çıkmasından itibaren ayrı bir önem kazanmış, yaşadığımız dönemin bunca çalkantısının, daha büyük bir rejim bunalımına dönüşmemesini sağlamıştır. Siyasi iktidarı ellerine geçirmiş olanların, sivil darbe ile laik demokratik Cumhuriyetin niteliğini değiştirmeyi amaçladıklarında, onun güvencesi olan makamı, hele hele, bu işlevini Sayın Sezer gibi hakkıyla yerine getirmesi halinde, eleştiri oklarının hedefi haline sokmaları kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu. “Bitaraf olanlar bertaraf olur” ilkesinden hareket edenlerin, Cumhuriyetin nitelik ve kurumlarını titizlikle savunanları hedef almalarında şaşılacak bir yön yoktur. Tabii Çankaya’nın manevi ağırlığı, Sayın Sezer’in kişiliği dolayısıyla eleştiriler, çoğu zaman dikkatli bir üslup ile dile getirilmektedir. Ama kimi yandaşlar, bu ilkeye bile saygı göstermemekte direnmektedirler. ??? Şu anda Sayın Cumhurbaşkanı’na yöneltilen kapalı ya da açık eleştiriler, tarafsızlık konusunda yoğunlaşmaktadır. Devletin niteliğini değiştirmek isteyenlere göre, Sayın Sezer tarafsız davranmamaktadır. Kabul etmek gerekir ki bu iddialar, sistemin özünün kavranmamasından, anayasanın iyi okunup anlaşılmamasından kaynaklanmaktadır. Evet, anayasanın 101. maddesinin başlığı “Cumhurbaşkanının Nitelikleri ve Tarafsızlığı”dır. Ama “Cumhurbaşkanının Ant İçmesi” başlığını taşıyan 103. madde, bu ant metninden de anlaşılabileceği gibi, tarafsızlığın niteliğini de belirtir. Başka bir deyişle, Cumhurbaşkanlığı’nın tarafsızlığı, laik sistem ile onu yıkmak isteyenlere eşit uzaklıkta durmak değildir. Çünkü cumhurbaşkanı devletin başı olarak, onun anayasaya göre, değiştirilmesinin önerilmesi bile mümkün olmayan temel niteliklerinin koruyucusu olarak taraftır. Cumhurbaşkanlığı’nın bu niteliği, onu rejimin güvencesi haline getirmekte ve sistemin sivil veya askeri darbelerle rayından çıkmasını önlemektedir. Önümüzdeki yıl yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimini çok önemli kılan ana faktör de işte budur. ??? Kimi yanılgılara yol açmamak için burada birden çok kez belirtmeye çalıştım. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, sivil darbe ortamında, bu açıdan bakmakta yarar vardır. Yoksa sorunun özü, Çankaya’ya çıkacak olan kişinin eşinin başının açık ya da örtülü olması değildir. Önemli olan, Çankaya’ya çıkacak olan kişinin, Cumhuriyetin temel niteliklerini koruyacak, laik Cumhuriyetin bekçisi olacak niteliğe ve iradeye sahip bulunup bulunmamasıdır. Cumhurbaşkanlığı makamının büyük önemi, onun mümkün olduğu kadar geniş bir mutabakat ile seçilmesini gerektirmektedir. Anayasanın 102. maddesinde ilk iki turda aranan 2/3 çoğunluk da buradan kaynaklanmaktadır. Sandık başına gitmiş seçmenlerin yarısının iradesini yansıtmayan bugünkü parlamento çoğunluğunun iradesiyle cumhurbaşkanı seçilmesinin sakıncası buradadır. Evet, kanunun lafzına göre, böyle bir seçim yapılabilir. Ama yasaların ve rejimin ruhuna aykırı olacaktır bu seçim. Hele hele, aradan geçen dört yılı aşkın süre içinde, Meclis’teki sandalyelerin üçte ikisine sahip olan partinin oy desteğinin, geçen zaman süresince önemli ölçüde azaldığı da göz önünde bulundurulursa... Bu bakımdan parlamento seçimlerinin öne alınması ve yeni cumhurbaşkanını yeni parlamentonun seçmesi, hem anayasanın ruhuna hem de rejimin temel ilkelerine daha uygun olacaktır. Demokrasisini bir türlü oturtamamış Türkiye’de 1980’de Meclis, cumhurbaşkanını bir türlü seçemeyerek rejimi uçuruma itmişti, bu kez de alelacele seçerek aynı yolu tutarsa çok hazin bir tecelli olur. Hemen belirteyim, demokratik rejimler için tek uçurum, askeri darbe değildir, sistemin onsuz yıkımı da söz konusu olabilir. Çelişkili yasaya kısmi veto ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi, Sosyal Güvenlik Yasası’nın kadınlar için 58, erkekler için 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9 bin gün primi bildirilmiş olması şartıyla yaşlılık aylığının bağlanacağına ilişkin hükmü “kamu görevlileri’’ yönünden iptal etti. Bu hükmün iptal istemi “kamu dışında çalışanlar’’ yönünden ise reddedildi. Yüksek Mahkeme böylece, kamu dışında çalışanların emeklilik aylıklarının düşürülmesinin yolunu açtı. Anayasa Mahkemesi, 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe girecek Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun bazı hükümlerini iptal etti. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç, yaptığı açıklamada, iptali ve yürürlüklerinin Karar adaletsizlik yaratacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İşçi konfederasyonları, yasanın bazı hükümlerinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesini “olumlu” bulurken işçiler için de benzer kararlar alınmamasını “adaletsizlik” olarak nitelendirdi. Türkİş Başkanı Salih Kılıç, kararın, yasanın yürürlüğe girmesindeki riskleri ortaya koyduğunu söyledi. DİSK Başkanı Çelebi, işçiler açısından benzer bir karar alınmamasını büyük bir “adaletsizlik” olarak yorumladı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu ise mahkemenin gerekçesini gördükten sonra yasayla ilgili karar vereceklerini söyledi. Aralık 2039 tarihleri arasında kadın için 60, erkek için 62, 1 Ocak 2040 ile 31 Aralık 2041 tarihleri arasında kadın için 61, erkek için 63, 1 Ocak 204231 Aralık 2043 tarihleri arasında kadın için 62, erkek için 64, 1 Ocak 204431 Aralık 2045 tarihleri arasında kadın için 63, erkek için 65, 1 Ocak 204631 Aralık 2047 tarihleri arasında kadın için 64, erkek için 65, 1 durdurulması istenen toplam 23 maddeden bazılarının iptal edildiğini bildirdi. Geç emekliliğe vize Yasanın, yaşlılık sigortasına ilişkin 28. maddesinin 2. fıkrası kamu görevlileri yönünden oyçokluğuyla iptal edildi. Anayasa Mahkemesi, bu hükmün, kamu görevlileri dışında kalan sigortalılar yönünden iptaline ilişkin başvuruyu ise reddetti. Maddenin 2. fıkrası, “kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9 bin gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması şartıyla yaşlılık aylığı bağlanacağını’’ öngörüyordu. Maddede bu yaş şartı, yasada, 1 Ocak 203631 Aralık 2037 tarihleri arasında kadın için 59, erkek için 61, 1 Ocak 203831 Ocak 2048 tarihinden itibaren ise kadın ve erkek için 65 olarak uygulanması şeklindeydi. Yaşlılık aylığının bağlanmasına ilişkin 29. maddenin, “Yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıların aylığı, belirlenecek ortalama aylık kazancı ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunan tutardır’’ şeklindeki 1. fıkrası, yine kamu görevlileri yönünden iptal edildi. Maddenin, ortalama aylık kazancın hesaplanmasına ilişkin 2 ve aylık bağlama oranının hesaplanmasına ilişkin 3. fıkraları da kamu görevlileri yönünden iptal edildi, diğer sigortalılar yönünden ise iptal istemi reddedildi. Bu kararla kamu dışında çalışanların emeklilik aylıklarının düşürülmesinin yolu açılmış oldu. asirmen?cumhuriyet.com.tr Server Tanilli ve Hıfzı Topuz, ülkemizin iki önemli yazarıdır, araştırmacısıdır. Onlar, her seferinde karşımıza değerli bir araştırmayla çıkarlar, tarihimize ilişkin yeni bilgilerle kafamızdaki sorulara yanıt ararlar. Her iki kıymetli aydınımızın her kitabı benim için ufuk açıcıdır. Server Hoca, bir ülkücü kurşunuyla tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştu. 12 Eylül’e doğru yol aldığımız acı günlerdi. Server Tanilli, zorluklara direndi, bir bilim insanı olarak kavgasını sürdürdü, direnciyle, araştırmacı kimliğiyle hepimize örnek oldu. Hıfzı Topuz, ülkemiz gazeteciliğinin önemli köşe taşlarından birisidir. Yıllarca UNESCO’da çalıştı. Gazetecilik üzerine, Kara Afrika üzerine kitaplar yazdı araştırmalar hazırladı. Türkiye’ye döndüğünden bu yana tarihi romanlar yazıyor. Belgesel romanlar kaleme alıyor. Yakın tarihimize ilişkin bilmediğimiz çok şeyi ondan öğreniyoruz. ??? Önümde iki kitap duruyor: Server Tanilli’nin, “Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar” (Kadın Sorununun Neresindeyiz?) kitabı Alkım Yayınları’ndan. Hıfzı Topuz’un “Başın Öne Eğilmesin” (Sabahattin Ali’nin Server Tanilli ve Hıfzı Topuz... Romanı) Remzi Kitabevi’nden. Server Tanilli, son kitabında kadın sorununun tarihçesinden başlıyor, günümüze kadar uzanıyor. Kitaba yazdığı önsözde, yaklaşımını şöyle dile getiriyor: “Kadın sorunu ‘cinsel’ bir ayrımcılığa dayanır, dünya çapındadır ve hep günceldir. Nerede olursa olsun, erkeklerle kadınlar arasında güdülen derin eşitsizlik, bir vesileyle patlak verir.” Bu sağlam bakış açısı bütün kitaba yön veriyor. Örneğin demokrasinin ilk kurulduğu yer olarak kabul edilen Atina şehir devletinde Kent’in kadınlara nasıl yasaklandığı anlatılır: “Gerçekten, toplumun hangi kesimine ait olursa olsun, o zamanki erkekler için ideal Yunan kadını, ‘toplumdan çekilmiş’ bir varlıktı: Kadın, söylemek gerekse ‘namuslu’ kadın, görülmeyen, adlandırılmayan, evinden olduğunca az çıkan, dinsel ve aile ile ilgili görevlerini dürüstçe yerine getiren bir kadındı.” Aradan asırlar geçtiği halde geri toplumlarda, dinci ataerkil düzenin hâkim olduğu toplumlarda yaklaşımın hâlâ değişmemiş olması ilginç değil mi? Server Tanilli, cinsel ayrımcılığın sürüp gittiği dünyamızda kadınların durumunu şöyle aktarır: “Dünyada erginlerin dörtte üçü okur yazar değildir ve bu yekunun üçte ikisi kadındır…Kadınlar bütün dünyada erkeklerin gerisinde kalmışlardır.” Tanilli, kadın özgürlüğü hareketinin son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde önemli başarılar kazandığını, feminizmin bu atılımda etkin bir rol oynadığını kaydediyor. Bu mücadelenin köklü eşitsizliği önlemeye yetmediğini, insanlığın eşitlik ve adalet kavgasında, kadınların yürüttüğü mücadelenin hâlâ çok gerekli olduğuna dikkat çekiyor. Tanilli’nin bir ansiklopedi özelliği de taşıyan bu “kadın” kitabını bir solukta okuyacaksınız… ??? Sabahattin Ali’yi kim öldürmüştü? Bugüne kadarki ortaya çıkan bilgilere göre Ali Ertekin isimli bir ajandı bu cinayeti işleyen. Ancak hep kafalarda bir soru ortada kalmıştı. Çünkü elimizdeki bilgilere göre Sabahattin Ali’nin cesedi diye söz edilen cesetler ona ait çıkmamıştı. “Başım dağ saçlarım kardır,/Deli rüzgârlarım vardır,/ Ovalar bana çok dardır, /Benim meskenim dağlardır” diyen şair, yazar Sabahattin Ali nasıl öldürülmüştü? Cinayetin arkasında kimler ve hangi kurumlar vardı? Hıfzı Topuz’un Sabahattin Ali’nin dramatik yaşamöyküsünü bir roman tadında anlattığı kitabı, aynı zamanda yakın tarihimizin önemli bir tanıklığı olarak da kabul edilmelidir. Hıfzı Topuz, Ali Ertekin’in gerçek katili olmadığı inancındadır. “Gerçek katillerin adları bir gün açıklanır mı? Açıklanmadıkça bu romanın sonunu getirmek olanak dışı. Dokunulmazlığı olan bir Karanlık Güç’ten hesap sormak hiç de kolay değil. O güç nerede başlayıp nerede bitiyor?.. Sabahattin Ali’yi işte bu Karanlık Güç’ün sorumsuz insanları bin bir türlü işkence ile yok edip cesedini Istrancalar’ın bir köşesine attılar. Ali Ertekin bu senaryonun içinde bir tetikçi bile değildi. Ama bin bir umutla bütün cinayeti o üstlendi?” Bir gazeteci olarak bu iddia bir haberdir ve yenidir. “Başın Öne Eğilmesin” kitabı için Hıfzı Topuz’a “Ellerine sağlık ağabey” diyorum… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle