25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ak Yürek de Durdu Perihan ERGUN “Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim. ” Bülent ECEVİT RP adayı Merve Kavakçı seçimi kazanıp türbanıyla TBMM’ye girdiğinde tepkili davranış ve açıklamalarıyla milletvekillerini ayağa kaldırmış, Atatürk devrimlerine bağlılığını kanıtlamıştır. Şimdilerde ABD’ye yerleşmiş bulunan türbanlı hanımın oradaki söylem ve davranışları, haklılığımızı kanıtlamıştır. Kıbrıs’taki soydaşlarımızın enosisten çektiklerini engellemeye kalkan Sn. İnönü’yü durduran Johnson mektubu, l974’te koalisyonun Başbakanı Ecevit’i durduramamış; soydaşlarımızın çilesini Barış Harekâtı’yla TSK’yi Kuzey Kıbrıs’a çıkararak önlemişti. O yüzlerce şehitle kan dökülerek alınan yavruvatan, R.T. Erdoğan eliyle Güney Kıbrıs’a AB’nin emirleriyle bahşedilmek istenmektedir. O günlerde Kıbrıs’ta doğan erkek çocuklarına Ecevit adının verildiğini, oraya gittiğimde gözümle görerek öğrenmiştim. Zarif kişiliği ve şair ruhluluğu gözlendiğinde hiç umulmayacak davranışları inançla, azimle yürütmesi, Atatürk ilke ve inkılaplarına gönülden bağlılığıyla oluşan kişiliğinden kaynaklanmaktadır. CHP’nin altıokundan biri olan halkçılığını “Toprak ekenin, su kullananındır” özdeyişiyle özümsemiştir. Sn. İnönü hükümetinde kendisine verilen Çalışma Bakanlığı sırasında emekçilerin sendikal haklarını, grev PENCERE ve lokavtı çıkarttığı kanunlarla sağlamıştır. 12 Eylül’den kısa süre önce başbakanken vefat eden eşlerin emekli maaşlarıyla işçi ücretlerinin yaşamakta olan eşlerine devredilmesiyle de dul ve yetimleri sevindirmiştir. KöyKent projesiyle kırsal kesime verdiği önemi göstermiştir. Bu uzun soluklu toplumsal yenilikleri borçlulukla anımsarken bugünkü başbakanın garipguraba edebiyatı yapmasına karşın son günlerde Güneydoğu’yu silip süpüren sel felaketinde yaşamlarını yitiren yöre halkından kırk kişiye devletin sorumluluğuyla eğileceği yerde “abartma” deyip acıları hafife alabilmektedir. Ayrıca bu işlere bakması gereken bakan da “Yöreyi afet bölgesi olarak tanımlamaya gerek yoktur” diyebilmektedir. Böylece de yöre halkının ve yerleşiminin toplumsal gereksinmelerini araştırmadan popülistçe “Kürt sorunu”nu çözeceğini vaat ettiği halde bu söylemiyle işi sarpa sardırmaktadır. Sn. Ecevit otuz bin yurttaşın katili A. Öcalan sorununda da onu Suriye’den çıkarttırarak çözme yoluna girmişti, Yunanistan’ın kolculuğunda Kenya’ya kaçırıldığında da yakalattırarak TC’ye teslim ettirmişti. Bu ilkeli örnek devlet adamının beyaz güvercin kanadında Hakk’a yürüyüşü tüm yurtseverleri üzmüştür. Başta ömür boyu beraberliğin seçkin bir örneği olan eşi Sn. Rahşan Ecevit olmak üzere tüm ulusun başı sağ olsun. Bir Adın Anlamı GÜN, aramızdan ayrılan insanın kusurlarını ve yanlışlarını sayma günü olamaz. ‘‘Merhumu nasıl bilirdiniz’’ sorusunun musalla taşı önündeki yanıtı mutlaka olumlu olmak zorundadır. Hele giden kişinin nitelikleri ve doğruları, kusurlarını ve yanlışlarını aşmaktaysa. Gün, asıl şu soruyu sessizce sorup düşünme günüdür: Halk yığınları neden, kendisine ince, kibar ve nazik lakaplar verilebilecek bir kişi için, bula bula ‘‘Karaoğlan’’ gibi ancak masal ya da çizgi roman kahramanlarını anımsatan bir ad bulmuştur? Gençliği mi, esmerliği mi, karayağızlığı mı, cengâverliği mi? Ülkenin üzerine Atlantik ötelerinden, Avrupa’nın batısından kuzeyinden, sınırların doğusundan güneyinden çullanıldığı, baskıların yoğunlaştığı, ödün üstüne ödün istendiği şu günlerde bu sorunun yanıtını bulmak zor değildir: Halk, bu çullanış karşısında başı dik, tutarlı ve kararlı bir tutumun özlemini çekmekte, bu tutumu simgeleyebilen kişiyi gönül rahatlığıyla bir efsane kahramanı sayabilmektedir. Başka açılardan ne kadar eleştirirse eleştirsin. erçekten, Bülent Ecevit’in hiç değişmeyen niteliği hep bu oldu: Dış politikada sürekli ulusalcı bir tutum, ülkenin ve halkın çıkarlarına sahip çıkış, bu uğurda kavgayı ve hatta çatışmayı göze alabilme. Uyuşturucu ticaretinin önlenmesi için bütün bir Orta Anadolu Bölgesi’nde haşhaş ekiminin yasaklanmasını isteyen, Kıbrıs müdahalesinde kendi malzemesi kullanıldığı için müttefiki Türkiye’ye silah ambargosu uygulayan, güçlü devlet Amerika’ydı. Birinci harekât sonrasında kuzeyde dar bir üçgene sıkışıp kalmış çıkarma kuvvetinin o tehlikeli köprübaşında durmasını emreden, koskoca Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi’ydi. Ama karşınızdakilerin güçlü olması, onların haklı oldukları anlamına gelemezdi. Dolayısıyla, Ecevit tereddüt etmedi; İngiltere’nin ayak sürüyüşüne ve Cenevre’deki oyalayışlara aldırış etmeden ikinci harekâtı başlatıp bugünkü haritayı çizmiş oldu. Arada gelip geçen otuz küsur yıldan ve mahkeme arşivlerinden çıkarılan Osmanlı vakıf belgelerinden sonra, artık o haritanın Maraş yanı bile kolay kolay değiştirilemez. ıbrıs davası ülkenin geleceğiyle güvenliği ve halkın özgüveniyle kendine saygısı açısından kazanılması zorunlu bir dava olduğuna göre, Ecevit’in o davada formülleştirmeden uyguladığı bir düsturu hiç unutmamak gerekiyor: Haksız güç, zorbalık; güçsüz hak, eziklik demektir. Türkiye, Kıbrıs’ın kuzeyinde ‘‘hem haklı hem güçlü’’ olarak durduğuna göre, böyle bir davayı kaybetmesi, olsa olsa, aptalca bir intihar anlamına gelir. Onu bu yola sürükleyecek yöneticilerin yapmış olacaklarına da cinayetten başka bir ad bulunamaz ve bunun hesabı mutlaka görülür. Günah Çıkartmaya Eğilim... Dinde günah çıkartmanın şahı Katolik dünyasındadır; vicdanı rahatlatmak için yediğin haltları papaza itiraf ettikten sonra istavrozu da öptün mü, gel keyfim gel... Ecevit’in ölümü, medyasıyla, politikacısıyla koskoca ülkeyi bir günah çıkartma hücresine dönüştürdü... Meğer bizler ortanın solu bayrağını dalgalandıran lideri ne de çok seviyormuşuz?.. Tövbe estağfurullah, bir istavroz çıkarmadığımız kaldı... ? Solculuğu neredeyse vatan hainliği sayan, Ecevit’i yemek için elinden geleni ardına koymayan, Bülent Bey’in icabına bakmak yolunda vaktiyle seferber olanların, şimdi onu göklere çıkarmasındaki hikmet nedir?.. Adamı en zayıf zamanında, hastalanıp düşkünlüğü sırasında arkadan hançerleyenler bile şimdi göklere çıkarıyorlar... Neden?.. ? Bülent Ecevit’in yaşamı tertemizdi, ne yolsuzluk, ne rüşvet, ne dosya, ne dava, ne kuşku, ne şaibe ne de hırsızlık kuşkusunun uzaktan yakından gölgesi ortanın solu liderinin üstüne düşmedi... Bir de ardından gelenlere bakın... Sırtlarındaki yolsuzluk dosyalarından kamburları çıkmış bir alay AKP’li yani takıyyeci dokunulmazlık kalkanının ardında devleti çekip çeviriyor... Gün geçtikçe yolsuzluğun dinciliğe karışımı da cabası... Al sana YİMPAŞ ve benzerleri. Al sana sözüm ona Müslüman Arap’ın üçkâğıtçısıyla iktidar gücünün al takke ver külah ilişkileri... Ortalık yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık karmasının çürüğünden kokarken Ecevit’in dürüstlüğüne hasret, geçmiş günlere özlem duygularını körükledi... ? Ecevit temizdi.. Dürüsttü.. Nazikti.. Halktan birine RTE gibi şu biçimde hitap etti mi: “ Al ananı da git!..” Yolsuzluk dosyalarında adı geçti mi?.. Ama, diyorlar ki: Hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı.. Sol düşmanlığının Amerika’dan desteklenip beslendiği bir ülkede solun iktidar olması kolay değildir... Ecevit CHP’nin başındayken 1977 seçimlerinde yüzde kaç oy almıştı: Yüzde 41... Tek başına iktidar olamadı... Peki, RTE tek başına iktidar olduğu 2001 seçimlerinde yüzde kaç oy aldı: Yüzde 34... Sol yüzde 41’le iktidara tek başına geçemedi; dinci yüzde 34 oyla Meclis’in yüzde 65’ini ele geçirip tek başına iktidar oldu... Bir iş var, bu işin içinde... Türkiye’nin encamı bu!.. ? Ölümü nedeniyle Ecevit’e dönük içtenlikli ya da içtenliksiz sevginin içeriğindeki günah çıkartma güdüsü yolsuzluklarla kirlenip kokuşan Türkiye’de temizlik ve dürüstlüğe özlemi vurguluyor... Ecevit’in gösterişsiz, alçakgönüllü, bir aydın ya da bir halk adamı gibi yaşamı da yoksulluktan kıvranan bir toplumda lüks ve gösterişi marifet sayan görgüsüz ve duygusuzların hayat biçimlerine karşı tepkidir... Evet, hep birlikte günah çıkartmaya gereksinme var... İ K rticanın köleleştirdiği Alparslan Aslan’ın Danıştay 2. Dairesi’ni basarak katlettiği Sn. Özbilgin’in Kocatepe Camisi’ndeki cenaze namazına sağlık durumu nedeniyle karşı çıkılmasını dinlemeyerek katılmıştı. Burada rahatsızlanan Ecevit, l8 Mayıs 2006’dan beri GATA’da yatmaktaydı. Onu beş aydır ölümle pençeleştirmeye neden olan bu saygıdeğer davranışı, değerbilirlikten kaynaklanıyordu. Ecel, yaşamını 5 Kasım gecesi sona erdirdi. Kesinlikle inanıyorum ki cennete yürüttü. 29 yaşında CHP gençlik kollarında siyasete soyunan, Karaoğlan nitelemesiyle sevenlerin gönlünde yer alan B. Ecevit çok donanımlıydı. Dürüstlüğü, erdemliliği, gerçek devlet adamlığı, fikri, vicdanı, irfanı hür kişiliğiyle örnek alınacak bu büyük insan, hiç unutulmamalı, siyasete soyunanlara canlı bir örnek olmalıdır. Dört kez başbakan olduğu dönemlerde bağımsızlık ilkesine sımsıkı sarılarak yaptığı işler saymakla bitmez. İlk akla gelen, haşhaş dikimini yasaklayan ABD’ye karşı çıkıp yumruğunu masaya vurarak, (şimdikilerse YİMPAŞ mağdurlarına karşı yumruk vuruyorlar) rest çekmesidir. G Beyaz Güvercin Son Yolculuğunda Burhan ÖZBEY iyasetin beyefendisi, politikanın gerçek anlamda “sayın”, “saygın” ismi, dürüstlüğün siyasetteki önderi, vatansever, S laik, Cumhuriyetçi, Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu, eski DSP Genel Başkanı ve eski başbakanlardan Bülent Ecevit’i sonsuzluğa uğurladık. Beyaz Güvercin artık son yolculuğunda… Bir hastane odasının ilaç kokan atmosferinde, beyaz çarşaflar üzerinde onurlu bir yaşamın son nefesini veren “sayın” Ecevit’le birlikte, ne hazindir ki; sevgi, saygı, azim, mücadele, vatanseverlik ve dürüstlük dolu bir tarih de kapandı!.. “Sayın” Ecevit, günlerdir sağlığı konusunda kendisinden iyi bir haber almak için hastane önünde çadırlarda gözyaşlarıyla nöbet tutan, kendisine vefa duyguları ile bağlı insanların ve ülkenin çeşitli yörelerinde gerçek Ecevit sevgisi ile dolu kalplerin duaları ile yaşama tutunmaya çalışırken tüm iyi dilek ve temennilere karşın, ne yazık ki 81 yıldır çarpan yürekte artık yaşam çırpınışları durdu! Yıllar öncesinin seçim meydanlarındaki “mavi gömlekli” halk adamı “Karaoğlan”, uzun siyasi yaşamını; hiç hak etmediği biçimde, “sivil darbe” diye nitelenebilecek bir seçim yenilgisi sonrasında, geçen yıl noktalarken; her şeye karşın “vefalı yüreklere” sarsılmaz bir Ecevit sevgisini kazıyarak siyaset finalini göğüslemiş oluyordu. Siyasete “saygınlık” kazandıran, sol ideolojiye gönül vermiş halk katmanlarının her zaman sevgiyle andıkları “Karaoğlan”, uzun siyasi yaşamında, göğsünde her zaman tarihte çok az siyasetçiye nasip olmuş bir onur nişanı taşıdı, o nişanın adı “Dürüstlük”stü! Demokratik sol ideolojinin “Sayın” Ecevit’ten sonra nöbeti devralmış bulunan genel başkanlarının şahsında; dürüstlüğün, özverinin, nezaketin, cesaret ve azmin sembolü Ecevit’in ilkelerine ve hatırasına bağlı olarak yaşatılması; soldan büyük umut bekleyen ve halen umutsuzluk girdabında çalkalanmakta olan, emperyalist saldırılar altında geleceği kararmakta olan kitleler adına, tarihi bir görev olacaktır.. Türk halkının bir zamanlar adını taşa toprağa yazmış olduğu büyük insan, dürüstlüğün, onurun abidesi sevgili Karaoğlan! İlkelerini ve hatıranı her zaman sevgi ve saygı ve minnet duyguları ile anacağız! Seni unutmayacağız! Mezarında ışıklar içinde yat!.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle