15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 KASIM 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr TEPAV’ın tespitlerine göre, hedeflerin tutmasında özelleştirmeden sağlanan kaynak etkili oldu 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Bütçe ‘satış’la ayakta Ekonomi Servisi Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) eylül ayı bütçe sonuçlarına ilişkin raporunda, bütçe dengesinde yıl sonu hedeflerine ulaşılması açısından bir sorun görünmediği belirtildi, ancak bu performansın, “2006 yılına özgü bir defalık” uygulamalara dayandığına dikkat çekildi. TEPAV İstikrar Enstitüsü, “Mali İzleme RaporuEylül 2006 Bütçe Sonuçları” raporunu yayımladı. Merkezi yönetim bütçesinin, eylül ayı sonunda Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre 1.38 milyar YTL açık verdiği hatırlatılan raporda, mahalli idare ve fon paylarının tahsilat ve ödeme dönemlerindeki kayma düzeltildiğinde açığın 2.4 milyar YTL düzeyine çıktığı belirtildi. Raporda, eylül sonu itibarıyla bütçe dengesinde yıl sonu he Amerikan Ara Seçimleri Bu hafta Amerika’da seçimler var. Bu satırlar yazıldığı sırada seçim işlemi devam etmekteydi ve sonuçları belli olmamıştı. Ben de, aslında Cumhuriyet okurlarının çoğu gibi, Amerikan iç ve dış politikasının demokratik seçim sonuçlarına göre belirlenmediğini ve Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında gidip gelen bu seçim sarkacının kurallarının aslında halkın özgür idaresi tarafından değil, başta silah sanayi olmak üzere ulusötesi tekellerce çok önceden belirlenmiş olduğuna inanmaktayım. Ancak gene de dünyanın bu en gelişmiş, hegemon kapitalist merkezinde gerçekleşen seçim telaşı üzerine bazı gözlemlerimi sizinle bugünkü yazımda paylaşmayı uygun görüyorum. Amerikan seçimleri üzerine yapılabilecek en net gözlem, günlük siyasette konuların aslında son derece “lokal” olduğu. Irak savaşı, federal bütçe açığının finansmanı ve işsizlik gibi “ulusal” düzeyde sürekli gündemde olan konular bir yana, Amerikan seçmeninin tercihlerini etkileyen ana unsur kendi eyaletindeki, hatta kendi yaşadığı sokaktaki sorunlar ve adayların bunlara yaklaşımı. Dolayısıyla, zaten parti disiplininin söz konusu olmadığı bu dağınıklıkta, seçmenler ancak kendi yaşamlarını doğrudan ilgilendiren bir konu söz konusu olduğunda seçim ile ilgileniyorlar. Yoksa, hafta içinde bir işgünü oy sandığına gidip vakit kaybetmekle pek kimse ilgilenmiyor. Amerika’da seçime katılma oranlarının son derece düşük olmasının en önemli nedenlerinden birisi de bu gözüküyor. ??? Ancak bu seferki ara seçimlere biraz heyecan karıştıran oldukça önemli bir unsur var. O da Demokratlar’ın 1974’ten bu yana ilk defa Kongre’nin her iki meclisinde, Temsilciler Meclisi (TM) ve Senato’da, kontrolü ele geçirmeye bu kadar yaklaşmış olmaları. 7 Kasım seçimlerinde 100 kişilik Senato’nun 33 sandalyesi ile 435 kişilik TM’nin tamamı oylanacak. Mevcut sandalye dağılımına göre, eğer Demokratlar Senato seçimlerinde 6 ve TM’de en az 15 net yeni sandalye kazanırlarsa her iki mecliste de çoğunluğu ele geçirecekler ve Başkan Bush’un başta Irak olmak üzere birçok politikasını zorlamaya çalışacaklar. Mevcut öngörülere göre, Demokratlar’ın TM’de 30’un üzerinde net yeni sandalye kazanabileceği, ancak Senato’da 6 net yeni kazanımın kolay olmayacağı savunuluyor. Ekonomik veriler Amerikan seçimlerinde yine ilgi odağı. Amerikan ekonomisinin 2006’nın üçüncü çeyreğinde son dört yılın en yavaş büyüme oranı ile bir durgunluk içine girebileceği sinyalleri vermesi önceleri Cumhuriyetçiler açısından olumsuz bir gelişme yaratmaktaydı. Ancak geçen hafta sonunda yayımlanan işsizlik verilerinde Amerikan işsiz nüfusunun son beş senenin en az düzeyine inmiş olması, bir anda Cumhuriyetçilerin konumunu güçlendirdi. Öte yandan Demokratların işgücü piyasasındaki en önemli kozlarından birisi ‘asgari ücretler’ ile ilgili. Amerika’da asgari ücret düzeyi 1997 yılından beri değiştirilmemiş durumda ve ortalama ücretler ile karşılaştırıldığında da reel olarak 1950’lerdeki düzeyini ancak koruyabildiği görülmekte. 2000’den bu yana Amerikan ekonomisinde işçi başına reel üretim yüzde 12 artmış iken, reel ücretlerin sadece yüzde 3 artmış olması ve 2000’den bu yana ortalama (medyan) aile gelirinin her sene düşüş göstermesi sonucunda, emeğin Amerikan ulusal gelirinden aldığı payın sürekli olarak gerileme içinde olduğu gözleniyor. Demokratların ellerinde bu süreci tersine çevirecek bir alternatif program olmasa da, bu sorunların altını çizmeye özen göstermeleri onları işçi sınıfının sorunlarına sanki daha bir yakın gösteriyor. ??? Irak savaşının geleceği konusunda ise Demokratlar Amerikan askerlerinin hemen geri çekilmesini öneriyorlar. Ancak böyle bir kararın alınması söz konusu olduğunda gerçekten bu kadar net bir tavır alıp alamayacakları çok açık değil. Cumhuriyetçiler ise rakiplerini “uluslararası terorizm karşısında pasif kalmakla” suçlayıp, sürekli bir tür “korku” teması işliyorlar. Amerikan halkı zaten yıllardır uluslararası politika sorunlarına bir tür “yabancılar korkusu”nun koşullandırmasıyla yaklaşmaya “eğitilmiş” durumda. “Korku”, 11 Eylül sonrasında ve özellikle 2004 seçimlerinde Bush’un başkanlık seçimin yeniden kazanmasında son derece etkili bir unsur idi. Irak coğrafyasının geleceği konusunda ise farklı nüanslar olmasına karşın, en etkin çözümün zayıf bir merkezi hükümet etrafında, Şii, Sünni ve Kürt “eyaletlerinden” oluşan bir üçlü “federatif” devlet yapılandırılması olacağı sıklıkla dile getiriliyor. Her üçü de belli derecelerde Amerikan ve genelde “Batı” dünyasına bağımlı böyle bir yapının, bölgedeki neoliberal/yeni emperyalist planların da gerçekleştirilmesine hizmet edecek olan en pratik çözüm olacağı anlaşılıyor. Bütün bu planlar Amerika’da “seçim” günü curcunası içinde bezenerek yavaş yavaş dillendiriliyor. Küresel kapitalizmin bağımlı bir çevre ekonomisi konumunda olan Türkiyemizde ise bu planlara karşı ne gibi yaklaşımlar geliştirilebileceği konusu da her şeyden önce bir ulusal irade sorunu. ? Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın izleme raporuna göre, bu yıl bütçe hedefleri tutacak. Ancak hedeflerin tutmasında özellikle TELEKOM özelleştirmesinden sağlanan, ‘bir defalık’ gelirin payı büyük. deflerine ulaşılması açısından sorun görünmediği belirtilerek şunlar kaydedildi: bütçe performansı üzerinde oldukça etkili olmuştur.” Raporda, 2006 yılına ilişkin değerlendirmelere de yer verildi. 2006 mali yılı başında merkezi yönetim bütçesinin yaklaşık 14 milyar YTL açık vereceği, harcamaların 174.4 milyar YTL, gelirlerin 160.3 milyar YTL olacağının tahmin edildiği anımsatıldı. Rapora göre, gelir kanadında öngörülen performansın kabaca yüzde 50’si vergi gelirlerinden, yüzde 50’si ise vergi dışı gelirlerden kaynaklanıyor. Vergi gelirlerindeki artışın yüzde 75 gibi önemli bir bölümü ise ithalde alınan KDV ile dahilde alınan KDV’den kaynaklanıyor. Raporda, “Dolayısıyla gelir performansı esas olarak herhangi bir proaktif ve adil bir vergi politikasının uygulanması yerine tamamen konjonktürel olarak beklenenden yüksek büyüme, enflasyon ve cari açık gelişmelerinin dolaylı vergiler kaynaklı otomatik bir sonucudur” denildi. Vergideki artış KDV’den “Bu performansın arkasında 2006 yılına özgü uygulamalar var. Prim affının başta BağKur olmak üzere sosyal güvenlik kurumlarının gelir gider dengesinde yarattığı olumlu gelişme, TELSİM’in GSM geçmiş dönem paylarının vergi ceza ve faizleriyle TMSF tarafından özelleştirme tahsilatı çerçevesinde Hazine’ye yatırılması ve TELEKOM nakit fazlasının ocak ayında öngörüldüğü şekilde bütçeye girmesi, Fındıkta kaynak belirsizliği Raporda, konsolide kamu sektörüne ait program tanımlı faiz dışı fazla kriterine ilişkin gelişmelere bakıldığında, haziran sonu itibarıyla kümülatif bazda kriterin fazlasıyla tutturulduğu belirtildi. Bu performansta en büyük katkının her za man olduğu gibi Merkezi Yönetim Bütçesi’nden geldiğine işaret edilen raporda, “Ancak, geçen yıllarla karşılaştırıldığında dikkati çeken en büyük fark ise sosyal güvenlik kuruluşlarının faiz dışı dengeye pozitif katkı yapmaya başlamasıdır. Kuşkusuz bu katkı, yapısal önlemlerden çok, yıl içinde getirilen prim affına ilişkin düzenlemeden kaynaklanmaktadır. Nitekim, bu katkının temmuz ayından itibaren hissedilir bir şekilde düştüğü görülmektedir” denildi. Raporda, eylül sonu itibarıyla KİT’ler hariç konsolide kamu sektörü faiz dışı fazlasının kabaca 31.4 milyon YTL olacağı öngörülürken TMO’nun fındık alımında kaynak ihtiyacına ilişkin belirsizliğin KİT’lerin hesaba katılması durumunda tahmin yapmayı engellediği belirtildi. Türkiye’de ekonomi hâlâ kırılgan Ekonomi Servisi Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) uzmanı Rauf Gönenç, mayıs ve haziran aylarında gelişmekte olan piyasalarda görülen sarsıntı sırasında YTL’de meydana gelen düşüş ve enflasyonda görülen yükselişinin, Türkiye’de hâlâ süren kırılganlığı gösterdiğini söyledi. Gönenç, “Türk ekonomisi hâlâ döngüsel değişimlere ve olası siyasal şoklara karşı kırılgandır” dedi. TürkiyeAB müzakerelerinin kısmen askıya alınmasının olası etkisinin sorulduğu Gönenç, böylesi bir gelişmenin muhtemelen, Ankara’nın ekonomik reformlarının hızını keseceği ve maliyetini yükselteceği uyarısında bulundu. Seçimlerin güveni sarsıp yabancı çıkışına neden olabileceğine dikkat çeken Durmuş Yılmaz: Cari açık bal gibi risk Ekonomi Servisi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Durmuş Yılmaz, “Cari açık her zaman bir risk unsurudur, ‘Cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir’ gibi söylemin arkasında değiliz’’ dedi. MÜSİAD’ın toplantısına katılan Durmuş Yılmaz, Türkiye ekonomisinin yapısal olarak cari açık veren bir ekonomi olduğunu, bu yılın ikinci çeyreği itibarıyla cari açığın milli gelire oranının yüzde 7.5 seviyesinde gerçekleştiğini, ağustos ayı itibarıyla da cari açığın yıllık bazda 30.1 milyar dolar olduğunu söyledi. Yılmaz, “Ancak cari açık, Türkiye ekonomisinin her zaman hassas noktası olmuştur. Orta ve uzun vadeli yapısal önlemlerle kontrol edilmelidir” diye konuştu. Durmuş Yılmaz, şu değerlendirmeleri yaptı: 1 ‘Döviz ihalelerine başlayabiliriz’ Biz ne geçmişte ne bugün “Cari açık sorun değildir” demedik. Cari açık, Cumhuriyet döneminde gelir darboğazı nedeniyle sürekli bu ekonominin yumuşak karnı olmuştur. Fakat burada da son derece dikkat edelim, “Cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir” gibi bir söylemin arkasında değiliz. Böyle bir söylemimiz de yok. Türkiye 20072010 döneminde 43.3 milyar dolar dış borç ödemesi yapacak. IMF’ye borçları erken ödemek için yeterli kaynak yok. Bugünkü şartlarda IMF’ye olan borçların öngörüldüğü şekilde vadesinde ödenmesi gerektiğini düşünüyoruz... Gelecek dönemde döviz ihalelerine ‘her an’ başlayabiliriz. Döviz rezervi biriktirmeye ihtiyacımız var; döviz alım ihaleleri üzerinde ciddi olarak çalışıyoruz. da kalırken, ÜFE’de de yüzde 0.45’lik bir artış görüldü. Piyasalar ekim ayı enflasyonunu olumlu algıladı. Ancak ileriye dönük fazla bilgi yok. Enflasyonda bayram yapmanın zamanı değil. Merkez Bankası, “temkinli” duruşunu sürdürmek zorunda. Yıl sonu için belirlenen yüzde 5’lik enflasyon hedefinden belirgin bir sapma yaşanması bekleniyor. Ancak 2007 ve 2008 yılları için yüzde 4 olan enflasyon hedefleri ulaşılabilir nitelikte. Mayıs ayında yaşanan dalgalanma olmasaydı enflasyon eylül sonunda yüzde 10.5 değil, yüzde 7.5 olarak gerçekleşmiş olacaktı. 3 ‘Seçimler gerginlik yaratabilir’ Sigortada yabancı payı Ekonomi Servisi IBM’in Küresel Sigorta Sektörü Baş Stratejisti James Bisker, Türk sigortacılık sektöründe yüzde 60’ı bulan yabancıların payının gelecek 5 yılda yükseleceğini söyledi. IBM’in, 30 sigorta şirketinin yöneticisiyle gerçekleştirdiği küresel sigorta sektörü araştırması sonuçlarını açıklayan Bisker, “Türkiye pazarındaki birleşme ve satınalma süreci 10 yıl içinde tamamlanır. Türkiye tüm Avrupa’nın yenilikçi gücü olabilir” dedi. Bisker’in açıkladığı “Sigorta 2020: Eksi Modeller Ötesinde Yenilik Yaratmak’’adlı raporda, sigorta sektörü, 2020 yılına kadar, uzun dönemli büyümek için yoğun bir dönüşüm sürecine girecek. 2 ‘Enflasyonda bayram için erken’ Ekim ayında TÜFE aylık bazda yüzde 1.27 artarak piyasa beklentilerinin altın 2007 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler ciddi risk oluşturabilir. Bu nedenlerle beklentilerde bozulma olduğu takdirde kısa vadeli faiz oranları ile tepki vermek yönünde kararlıyız. Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerginlik yaratabilir, güveni sarsabilir ve yabancı çıkışı yaşanabilir, kurlar etkilenebilir ve bundan dolayı sıkıntı doğabilir. Genel seçimler nedeniyle bütçe hedeflerinden sapma olduğu takdirde de Merkez Bankası buna faizlerle tepki verir. Serdengeçti’den ekonomi yönetimine enflasyon uyarısı Seçim harcamalarına dikkat AHMET ŞEFİK Kuyumculuk paneli bugün Ekonomi Servisi Kuyumculuk sektörü “1. Vizyon Paylaşımı Paneli” ile masaya yatırılacak. Girişim yayıncılık tarafından organize edilen panel bugün Sirkeci Orsep Royal Oteli’nde yapılacak. Kuyumculuk sektörünün marka, patent ve endüstriyel tasarım konularında yaşadığı sıkıntıların tartışılacağı panele, İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Alaattin Kameroğlu, Türk Patent Enstitüsü Kurucu Başkanı Uğur Yalçınel ve Destek Patent’in Başkanı Kemal Yamankaradeniz konuşmacı olarak katılacak. Trabzon (Cumhuriyet) Seçimlere doğru kamunun süratle mal ve hizmet alımlarına yöneldiği, bunun cari açık üzerinde olumsuz etkileri olabileceğine dikkat çeken Merkez Bankası eski başkanı Süreyya Serdengeçti, ekonomi sorumlularını enflasyon konusunda daha dikkatli davranmaya çağırdı. AB süreci, seçim ve cumhurbaşkanlığı seçiminin önümüzdeki süreci etkileyeceğini, hükümetin kamuda hızla mal ve hizmet alımına gittiğini, seçim politikalarını akla getiren bu uygulamanın cari açığı artırabileceği uyarısında bulundu. Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası’nda ekonominin içinde bulunduğu duruma ilişkin açıklamalarda bulunan Serdengeçti, Türkiye’nin 4.5 yıldır yüzde 40’a varan ölçüde büyüdüğünü, ancak istihdam sorununun çözümünde aynı mesafenin alınamadığını, bunun en büyük nedeninin tarım kesiminden gelen çok sayıda yeni işsiz olduğunu söyledi. Hükümetin Merkez Bankası başkanını atama sürecini çok kötü yönettiğini ve kötü yönetimin hâlâ sürdüğünü söyleyen Serdengeçti, siyasetin Merkez Bankası’nın bağımsızlığına alışamadığını vurguladı. [email protected] 32 MİLYAR DOLARI AŞTI B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK Geçen hafta başladığım ve Türk sanayisinin sorunlarına kıyısından köşesinden değinmeye çalıştığım yazıda iki noktanın üzerinde durmuştum. Biri, bugüne kadar ortaya atılan değerli projelerin ilgili kesimler tarafından sahiplenilmesi, farkındalığın yaygınlaştırılması... Diğeri ise sahiplenilen ulusal bir projeye devletin de katkıda bulunarak altyapı için baskı oluşturulması. Her ikisi de nedense bir türlü yapılmıyor, küçük çıkışların ötesinde sürdürülebilirlik sağlanmıyor. Dolayısı ile aynı teraneyi ve şikâyetleri yıllardan beri sürdürüp duruyoruz: Türkiye’nin hâlâ bir sanayi envanteri bile yok, özel sektörün üzerindeki yükler uluslararası rekabete uygun şekilde azaltılmış değil, hâlâ bir ulusal sanayi politikası oluşturulamadı, ArGe’nin inovasyonun öneminden bahsedip duruyoruz, ama teknoloji platformlarını, mükemmeliyet merkezlerini oluşturma konusunda en küçük bir çabamız bile hâlâ yok, kayıt dışı hâlâ ülkenin en bü Türk Sanayisi Nereye Gidiyor? (2) yük yaralarından biri, ancak bir türlü adım atılamıyor, dış ticaret ve cari işlemler açığı yıllardan beri giderek büyüyen bir sorun, ancak bir sorunun çözümüne ilişkin saptanmış bir politika henüz yok.... Liste uzayıp gidiyor... Ve şu bir gerçek ki, farklı bir düşünme ve davranış biçimi geliştiremediğimiz sürece aynı teraneyi daha uzun yıllar tekrarlayıp duracağız. Peki ne yapılabilir? Geçen haftaki yazım üzerine arayan bir sanayici önemli bir gerçeğe parmak bastı “Sanayici ancak bir yere kadar konuşabiliyor, ancak ötesine geçemiyor. Çünkü korkuyor. Sistem yıllardan beri öyle bir kurulmuş ki hepimiz bir yerden açık verebilecek haldeyiz. Bu, satın aldığınız bir gayrimenkulü değerinden düşük tapuya kaydettirmekten tutun, vergi beyanlarındaki küçük oynamalara kadar gidebiliyor. Sonuçta hepimiz göbeğimizden bağlıyız, devlet ‘anında ensenizde olabileceğinin’ tehdidini her an sarf eder durumda...” Belli ki sorunların biraz fazla deşilmesinin ucu ihalelere, devlet dairelerinde bürokratik sorunların çözümünün zorlaştırılmasına kadar gidebiliyor. Bu işin bir boyutu. Acı da olsa gerçek. Ancak önümüzde topyekun yapılacaklar listesi var upuzun. Ulusal bir kalkınma hamlesinin diğer ayaklarından işe başlamak mümkün. Sonuçta oluşturulacak bir kalkınma hamlesi başta sanayicinin işine yarayacak. Geçen hafta düzenlenen 5. Sanayi Kongresi’nde İSO Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi, daha 1960’lı yıllarda o dönemin tek aktüalite dergisi Hayat mecmuasının başyazarı Şevket Rado tarafından tartışmaya açılan “Hangi ül keye gelişmiş ülke denir” sorusunu ortaya attı. Ve yanıtını da kendi verdi: “Uzmanlar uzun tartışmalardan sonra bir tanım üzerinde mutabık kaldılar. ‘Kendi problemlerini, sıkıntılarını, kendi insanlarının ürettiği projeler ve kendi imkânları ile aşan ülkelere gelişmiş ülke’ denir.” Aradan 40 küsur yıl geçti. O yıllarda bu sorunun yanıtını arayan ülkeler; Güney Kore, Brezilya, Çin, İrlanda gelişmiş ülkeler sınıfına girme yolunda emin adımlarla ilerliyorlar. Biz sorunun yanıtını 40 yıl önce vermemize karşın bir arpa boyu yol ilerleyemiyoruz. Çünkü “Bu senaryoda benim rolüm ne” sorusunu bir türlü soramıyoruz. Bu yüzden üretilen projeler, geniş kesimlere yayılarak sahiplenilirlik artırılmıyor. Bence her şeyden önce bunun yanıtının aranması gerekiyor. “Biz neden, bu senaryoda benim rolüm ne, sorusunu soramıyoruz?” Tartışmayı önümüzdeki hafta sürdüreceğiz... Ödemeler dengesi açığında yeni rekor Ekonomi Servisi Merkez Bankası, geçen yılın eylül ayında 360 milyon dolar olan cari açığın, bu yıl aynı ayda 1 milyar 921 milyon dolar olarak gerçekleştiğini açıkladı. Buna göre yılın ilk dokuz aylık dönemindeki açık yüzde 59.6’lık büyümeyle 25.3 milyar dolara yükseldi. Eylül sonu itibarıyla son bir yıllık cari işlemler açığı ise 32.6 milyar dolara kadar yükseldi ve hükümetin geçen ay yaptığı 30.7 milyar dolarlık cari açık tahmini şimdiden 2 milyar dolar aşıldı. Eylül ayındaki bu yüksek artış, dış ticaret açığının, ödemeler dengesi tablosunda yer aldığı şekliyle, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 32.3 oranında artarak 3 milyar 486 milyon dolara ulaşması, yatırım geliri dengesinin yüzde 78 artışla 648 milyon dolar açık vermesi ve hizmetler dengesindeki fazlanın da yüzde 17.8 azalışla 2 milyar 60 milyon dolara düşmesinden kaynaklandı. Böylece Türkiye bu yılın ilk dokuz ayında geçen yılın tümündeki 23.1 milyar dolarlık açıktan daha fazla cari açık vermiş oldu. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle