25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2006 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu, gelen geribildirimler, katkılar ve tüm eleştiriler doğrultusunda yeniden ele alınacak ve yakın bir gelecekte tamamlanarak kamuoyuna sunulacaktır. Rapor, oluşturulacak son biçimiyle yalnız hazırlayanların değil, görüşleriyle katkıda bulunan, akademik ölçütlerde ve önyargısız eleştiride bulunan herkesin ortak ürünü olacaktır. PENCERE Oktay Kurtböke... İnsan yaşam çalkantılarında kulaç atmaya çalışırken günlük hayatın dalgalarında geçmişi unutuyor... Cumhuriyet’te dün yayımlanan bir duyuru, beni aldı, geçmişe götürdü: “Ölümünün 7’nci Yıldönümü” “Oktay Kurtböke Anılıyor” “Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmenlerinden Oktay Kurtböke bugün saat 12’de Zincirlikuyu’da mezarı başında düzenlenen törende anılacak...” Birden Oktay gözlerimin önüne geliverdi... ? Şakacı mı şakacıydı.. Hayat doluydu.. Aydın mı aydındı.. Başarılıydı.. Üç yazıişleri müdürü vardı: Bülent Dikmener.. Çetin Özbayrak.. Orhan Erinç.. İlk ikisi sizlere ömür.. Orhan Erinç aramızda.. 12 Mart dönemini Oktay Kurtböke ile birlikte yaşadık... Yaşadıklarımızı unutamam. ? Oktay’la beni 12 Mart’ın daha ilk günlerinde gözaltına aldılar.. Önce Selimiye Kışlası.. Bir süre sonra Maltepe Kışlası.. Askeri ceza ve tutukevi.. Gördüm ki Oktay’ın dışardaki neşesi, aydınlığı, sağlamlığı, karakteri neyse.. İçerde de o... Olağanüstü mahkeme, tutukluluk, kelepçe, sorgu, yargılama vesaire.. Oktay Kurtböke’ye vız geliyordu... Oysa devir devran değişmiş.. Kime ne!.. Yargıç, Oktay’a benim yazılarımı soruyor... Yanıt: O yazılar bin kez daha gelse, bin kez yayımlarım... Yaptığı işin sorumunu sonuna dek bilinçle taşıyan aydın namusunun iki ayaklı heykeli gibi sanık sandalyesinde doğruluyor Oktay, büyüdükçe büyüyor... ? 12 Mart arifesinde yüz binin üstünde satan Cumhuriyet’in yönetimi askeri baskı altında değişmişti... CUMOK, olayı hemen fark etti ve gazeteyi protesto etti... Cumhuriyet’in satışı düştü... Peki, sonra ne oldu?.. Başyazarımız Nadir Nadi yönetimden çekilmişti; daha doğrusu uzaklaştırılmıştı; tekrar başyazarlığa getirildi... Biz hapisten çıkmıştık, tekrar Cumhuriyet’e döndük.. Cumhuriyet canlandı.. CUMOK’lar bu konuda bilinçli idiler; Cumhuriyet, ‘AtatürkYunus NadiNadir Nadi’ çizgisine yeniden oturduğu için yükseldi... Oktay’ın şakaları, esprileri, kahkahaları gazete koridorlarında yeniden çınlamaya başlamıştı... Kurtböke tam bir Cumhuriyetçi idi... ? Kurtböke gözlerini 1999’da yaşama kapadı... Nadir Nadi 1991’de bu dünyadan ayrıldı... Cumhuriyet sürüyor... Sürecek... Atatürk’ün Yunus Nadi’ye Ankara’da dediği neydi: Çocuk İstanbul’a git, Cumhuriyet’i yayımlamaya başla!.. Cumhuriyet yalnız bir gazete değil... Bir tarihsel görev... Kurtböke bu görevin nöbet defterine adını yazarak genel yayın müdürlüğü yaptı... Sevgili Oktay’ın ruhu şad olsun!.. Kırılma Noktası SORUNU güncel saymamak, onu güncel olmaktan çıkarmak değildir. Büyük medya, bir süredir, Kıbrıs’la ilgili her konuyu, ister olumlu ister olumsuz haber biçiminde olsun, asla manşetlere çıkarmayıp arka sayfalara atmakla onu güncel olmaktan çıkarabiliyor mu? Daha doğrusu, bir sorunun ne ölçüde önemli ve anlamlı olduğunu vurgulamaktan vazgeçip sıradanlaştırmak, onun ‘‘kritik’’ oluşunu örtmeye yeter mi? Elbet yetmez, ama ‘‘büyük’’ dediğimiz medyanın bir süredir yapmakta olduğu budur: Kıbrıs sorununu önemsizleştirmek, özündeki anlamı perdelemek, dolayısıyla şimdiki iktidarın bu konuda yapmak istediklerini kolaylaştırmak. Üstelik, bu ‘‘bir süre’’, kısa da değil: Sayın Erdoğan’ın Davos’a ilk gidişinden ve Milli Güvenlik Kurulu’nda yapılmış değerlendirmeye aykırı olarak BM Genel Sekreteri’ne birtakım vaatlerde bulunuşundan beri ‘‘büyük’’ denen medyanın sürdürdüğü tutum hep bu oldu. Şimdi hafifçe bir kıpırdanış varsa, nedeni de yaklaşan genel seçim dolayısıyla iktidarın Kıbrıs’a ilişkin tutumu değiştirmeye başlamasıdır. ünkü Türkiye’nin büyük halk yığınları Kıbrıs konusunda AKP yöneticilerinden, ‘‘büyük’’ medyadan, AB, ABD ve BM çevrelerinden de farklı düşünmekte. Ne düşünmekte olduğu ve hangi duygularla nasıl düşündüğü merak ediliyorsa, KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş’ın Anadolu konuşmalarından birini izlemek bile yeter. AKP’nin yerel örgütleri ve ‘‘büyük’’ medyanın taşra muhabirleri kendi merkezlerini hiç mi uyarmıyorlar ki, Ankara ve İstanbul’daki duyarsızlık yıllardır sürüp gitmektedir? Halk merkezlerdeki o beylerden ve hanımlardan önce şunu sezmiştir: Kıbrıs davası gibi ‘‘hem haklı hem de güçlü’’ olduğumuza inanılan bir davanın kaybedilmesi, ülkenin yeryüzündeki saygınlığından da daha çok, insanların kendilerine, uluslarına ve devletlerine duydukları saygıyı kaybettirecektir. rtık belli ki, AKP iktidarının şu sıralar limanları ve hava sahasını Rumlara açmak bakımından dışa karşı efelenişinin temelinde seçim kampanyaları dolayısıyla halk yığınlarına hesap vermenin endişesi yatıyor. Kıbrıs’la ilgili konularda niçin yılların deneyimli Denktaş’ını dinlemeyip sorunun cahili danışmanlarını, göklerden saçma mesajlar alan Başkan Bush’u ve AB’nin zibidi adamlarını dinlemişlerdir? TBMM’nin oybirliğiyle aldığı iki büyük kararı neden okumayıp kendi bildiklerini okumuşlardır? Bunlar bir yana, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs’taki devlet başkanı Talat’la konuşurken özetlediği şu formülü hiç değilse şimdi göz önünde tutup kendi dış tutumlarını da ona göre niçin ayarlamıyorlar: ‘‘Kıbrıs’ta farklı iki halk ve her birinin de kendi devleti var; kalıcı çözüm, ancak bu iki bağımsız devletin yan yana ve barış içinde yaşaması olabilir.’’ İsa EŞME YÖK Üyesi ükseköğretim Kurulu’nun, geçen temmuz ayında kamuoyuna açıklanan “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu” toplumun hemen her kesiminden büyük ilgi gördü. Basında bu anlamda değerlendirme yazıları çıktı. Raporun oluşma süreci, hedefleri ve gelen eleştiriler konusunda genel bir değerlendirme, konuya ilgi duyanlar için yararlı olacaktır. Türk yükseköğretimini yapılandıran 2547 Sayılı YÖK Yasası üzerinden çeyrek asır geçti. Eğitimin dinamik bir yapı gösterdiği ve günümüzde bu dinamik yapının daha da büyük ivme kazandığı gerçeği nedeniyle Türk yükseköğretimi için, belirli zaman aralıklarında, günün koşullarına göre akademik bir değerlendirme yapılması gerekir. Böyle bir çalışma daha çok “yasa” bağlamında, 3 yıl önce gündeme gelmişse de AKP iktidarının, yükseköğretimde bir reformdan çok yükseköğretimi kendi güdümüne almanın yollarını araması nedeniyle bir sonuç alınmadan rafa kaldırılmıştır. Ancak Türk yükseköğretiminin bugün önemli ve çözüm bekleyen sorunları bulunmakta, bu sorunlar giderek büyümektedir. Bu nedenle, yalnız yaşanan güncel sorunlar bağlamında değil, yükseköğretimin bir bütünlük içerisinde tüm yönleriyle yeniden gözden geçirilmesi ve sorunlara yönelik çözümler üretilmesi, herkesin üzerinde uzlaştığı bir tespit. Bunun bilincinde olan bugünkü YÖK yönetimi, bu kapsamda yürütülen çalışmaların gereği olarak, 2005 yılı başında, Yükseköğretim Kurulu bünyesinde, “Stratejik Gelişme Komisyonu” adlı özel bir çalışma grubu oluşturdu. Başkanlığını Sayın Teziç’in üstlendiği komisyon, yalnız YÖK’ü değil, tüm yönleriyle Türk yükseköğretimini bilimsel bir platformda masaya yatırmayı hedefledi. Bu çalışma kapsamında 1415 Kasım 2005’te Ankara’da, “Uluslararası Yüksek Öğretim Konferansı” düzenlendi. Belli başlı ülkelerden, konunun uzmanları, YÖK üyeleri ve rektörlerin katıldığı toplantının açılış konuşmasında Sayın Teziç, hedeflerini ve çalışmada izlenecek yöntemi şöyle özetlemişti: “Çalışmalarımızda, Türk yükseköğretiminin yapısını, sorunlarını ve perfor Y Ç A mansını ele almak istiyoruz... Biz, tüm çalışmalarımızda, dünya üniversitelerinin yaptıklarının taklitçisi olmak istemiyoruz. Dünyanın belli başlı üniversitelerini inceleyerek mevcuda katkı getirecek çalışmalar içinde bulunmayı hedefliyoruz. Türk yükseköğretim sisteminde yeni yapılanma arayışı çalışmalarımızda, başka ülkelere de model olabilecek bir yükseköğretim sisteminin yaratıcısı olmayı arzulamaktayız. Yapacağımız çalışmalarla elde edeceğimiz sonuçları, merkeziyetçi bir yaklaşımla üniversitelere kabullendirmek gibi bir tutum içinde olmayacağız. Üniversiteler, tasarladığımız değişimi, tartışarak kendi iradeleriyle belki yeni açılımlara da giderek uygulayacaklardır.” Konferans, stratejik raporu hazırlayanlar için ufuk açıcı oldu. Komisyon üyeleri, bu etkinliğin ardından, çalışmalarını hızlandırdı ve Haziran 2006 sonunda çalışmalarını tamamladı. Rapor 3 Temmuz 2006’da, Çankaya Köşkü’nde, Sayın Cumhurbaşkanımıza, YÖK üyelerine, rektörlere ve aynı günün akşamı, internet aracılığı ile basına ve tüm kamuoyuna sunuldu. Raporun, hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmeden, doğrudan Cumhurbaşkanımıza sunulması, bazı siyasiler tarafından eleştirilmiş olmakla birlikte, çalışmanın siyasi etkilerden uzak tutulması şüphesiz yerinde bir tercih oldu. 3 Temmuz 2006’dan bugüne, raporla ilgi çok sayıda yorum, eleştiri ve değerlendirme yapıldı. Geribildirimler genellikle olumluydu. Ancak, sayıları oldukça az olmakla birlikte olumsuz görüş bildirenler de oldu. Cumhuriyet’in 2. sayfasında yer alan bir değerlendirme yazısında (A. Işıklı, 20 Eylül 2006), 236 sayfalık raporda sadece 12 sayfa yer almasına karşılık tüm rapor, sadece vakıf üniversiteleri ve özelleştirme ekseninde değerlendirilmiş, “YÖK’ün söz konusu raporu, bu konuda belli bir ideolojik eğilimin etkisi altında biçimlenmiştir. Rapor, içerdiği geniş bir bilgi yığını arasında yükseköğretimin özelleştirilmesi sürecini kaçınılmaz ve bu nedenle de haklı gösterecek açıklamalar içermektedir” denilmiştir. Rapordan cımbızla seçilip makale konusu yapılan vakıf üniversiteleriyle ilgili görüş, raporun tamamını okuyanlar için oldukça şaşırtıcıdır. Söylenenin aksine raporda, yükseköğretimde özelleştirme öngörülmemekte, bazı ülkelerdeki özelleştirme furyası için şu uyarı yapılmaktadır: “Yükseköğretiminin özel kesim tarafından sunumunun son yıllarda birçok ülkede denetimsiz ve hızlı şekilde büyümesi, kamu hizmeti olma niteliğinin kaybolmasına ve kalite, mesleki yeterlilik, akademik tanınmanın bulunmayışı gibi pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1989 sonrasında sosyalist blokun çözülmesiyle birlikte Doğu Avrupa ülkelerinde yükseköğretiminin kâr amacıyla denetimsiz bir biçimde ticarileşmesinin ortaya çıkardığı bu tür sorunlar, Avrupa’da ‘Bologna Süreci’nin’ başlatılmasının temel nedenini oluşturmuştur. Benzer bir yozlaşma Hindistan’da yaşanmış ve bunun sonucunda Anayasa Mahkemesi 100 özel üniversitenin kapatılması yönünde bir karar almak zorunda kalmıştır.” (Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu, s: 41) Raporla ilgili çarpıcı bir değerlendirme, Sayın Cumhurbaşkanımızdan geldi. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin 20062007 akademik yılı açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanımız basında da yer alan konuşmasının bir bölümünde raporla ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Yükseköğretim Kurulu’nca sunulan ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu’ kamuoyundan genellikle olumlu tepkiler almıştır. Raporun önemi, tartışma ve katkılara açık olması, konunun doğrudan ilgilileri tarafından hazırlanması ve siyasi karışımlar olmadan bir iç değerlendirme niteliği taşımasından kaynaklanmaktadır. Raporda yer alan saptamaların, yürütülecek çalışmalara ışık tutabilecek nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Kuşkusuz raporun eksik yönleri bulunabilir. Raporun, ilgili tarafların katkılarıyla sorunların aşılması konusunda bir yol haritası oluşturabileceğine inanıyoruz.” Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu, gelen geribildirimler, katkılar ve tüm eleştiriler doğrultusunda yeniden ele alınacak ve yakın bir gelecekte tamamlanarak kamuoyuna sunulacaktır. Rapor, oluşturulacak son biçimiyle yalnız hazırlayanların değil, görüşleriyle katkıda bulunan, akademik ölçütlerde ve önyargısız eleştiride bulunan herkesin ortak ürünü olacaktır. Özgür irade ve ortak akıl ile oluşturulan raporun, yükseköğretimde yaşanan sorunların aşılması ve Cumhuriyetin aydınlık temelleri olan üniversitelerimizin çağdaş ölçütlerde gelişmesi hedefine önemli katkılar sağlayacağı umulmaktadır. İSTANUL 2. İFLAS DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ BASİT TASFİYEDE ALACAKLILAR DAVET İLANI DOSYA NO: 2006/19 MÜFLİSİN ADI SOYADI VE İKAMETGAHI :CARETTA KIRTASİYE VE PROMOSYON SANAYİ İÇ VE DIŞ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ İstanbul ili Sefaköy ilçesi Tevfıkbey mah. 20 Temmuz cad.Haber Türk TV Yanı No:40 D/5 Sefaköy/Küçükçekmece/İstanbul Yukarıda adı yazılı müflisin iflas idaresince defteri tutulan mallarının bedelleri tasfiye giderlerini koruyamayacağı anlaşıldığından basit tasfiye usulünün uygulanması kararlaştırılmıştır. Bu sebeple alacaklıların bu ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde(x) alacaklarını ve iddialarını bildirmeleri,bu müddet içinde alacaklılardan birinin giderleri 3.750.00.YTL peşin vermek sureti ile tasfiyenin adi şekilde yapılmasını isteyebileceği İcra ve İflas Kanununun 218.maddesi gereğince ilan olunur. 19/10/2006 (Basın: 53443) CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle