15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 KASIM 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Tohuma kibrit suyu Unutacağız, unutturacaklar... Övüncümüzdü Cumhuriyet 75, Ata 81, Ege 88, Yayla buğdayı. Özbeöz Türkiyeliydi İpsala, Ergene, Altınyazı, Meriç çeltiği. Her biri bizdendi Karadeniz Yıldızı, Akpınar, Nar mısırı. Adı güzel, tadı güzeldi Sarıkız patatesinin... İşbirlikçi takım dur durak bilmiyor. Yabancı tekeller istedi diye yasa çıkardılar, unutturacaklar dünyanın en geniş bitkisel gen bankası olan Anadolu’nun tüm tohumlarını... Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın’ın bir kez daha vurguladığı gibi, AKP’nin yasası yürürlüğe girerse, köylünün kendine ayırdığı tohumu yerel pazarda satma hakkı bile yasaklanacak. Çokuluslu şirketler ile onların yerel ortakları, piyasa denetimi de dahil olmak üzere tohumculuk alanındaki tüm yetkilere sahip olacaklar! Şirketler, tohumculuk bölgesi ilan ettikleri alanlarda bu toprakların sahibi olan yurttaşlara ‘‘Şunu ekemezsin, bunu biçemezsin’’ diyebilecekler. TİGEM ve TAGEM’e bağlı çiftlikler ve enstitüler tasfiye edilecek... Yasa yürürlüğe girerse, tohumumuzun köküne kibrit suyu ekecekler... Belediye hizmeti SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Cumhuriyet yürüyüşü ‘‘Çocuklarımızı düşünüyoruz, Cumhuriyetin nimetleri bir bir elimizden gitmesin, gelecek günlerimiz aydın olsun’’ dediler. Anadolu’nun dört bir yanından aradılar, ‘‘Biz de varız, bir otobüs, iki otobüs dolusu geliyoruz’’ dediler. Sokakta bildiri dağıtanları ‘‘Aklın yolu birmiş’’ diye diye, sarılıp sarılıp öptüler. Düzenleyicileri alkışladılar, örgütlendiler, koşuşturdular; söz birliği, dil birliği, akıl birliği, yürek birliği ettiler. Farklı düşünüyorlardı, farklılıkları birlikte yaşayarak sürdürebilmenin çatısıydı Cumhuriyet, onun için bir birlik olabildiler. Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, günlerdir çevrelerini saran coşku ortamını bir çırpıda anlatıverdi: ‘‘Hiçbir eylemi bu kadar kolay kabul ettirememiştik yurttaşlarımıza. Daha ‘Cumhuriyet için’ dediğimiz anda insanlar tümcenin sonunu getirmemize gerek duymadılar. ‘Biz de, biz de oradayız’ sözünü duyduk hep.’’Halk, yan gelip yatmıyor. Bugün Ankara’da Cumhuriyet için yürüyor! Bir dostumuz, Başkent Ankara’nın son durumunu gözlerimizin önüne seriyor: ‘‘Geçen günlerde eşimle Ulus’a gitmiştik. Ulus İşhanı’nın arka caddesinden geçerken, kirlilik ve ağır kokuyla karşılaşılan bu bölgede bir kamyonet havaya bir şeyler püskürterek yanımıza yanaştı. Tam biz ‘Aman ne iyi, haşarat mücadelesini bırakmamışlar’ diyecekken, kamyonetin üstündeki yazıyı gördük: Altındağ Belediyesi Gülsuyu Ekibi...’’ Selanik Ekspresi... Selanik’e Sirkeci’den kalkan “Filla Express”, “Dostluk Ekspresi” ile gittim. Şimdiye dek Sirkeci’ye yalnız “Halkalı İstasyonu” gözüyle baktığımdan bir “Avrupa yolculuğu” öncesinde, gözüme her şey farklı göründü. Anlı şanlı “Orient Express” istasyonu; ülkelerarası bağlantıları gelişmiş Avrupa tren istasyonlarından öylesine uzak ki! Loş ve unutulmuş bir “son durak” burası... Geçen yüzyıl başının izlerini, tozlu müzeler gibi dokunulmamış ve hiç rötuşlanmamış biçimde koruyan mekân; nostaljik takılanlar için ideal bir “son” ve “başlangıç” noktası... Sirkeci’den baktığınızda: “Avrupa gerçekten de burada bitiyor. Ve başka bir dünya başlıyor!” demekten kendinizi alamıyorsunuz... Işıkları henüz yakılmamış karanlık “Selanik treni” dışında başka hiçbir “Avrupa treni” yok ortada. Peronlar arasında aceleyle koşuşturan yolcular yok. “Bern”, “Paris”, “Belgrad” gibi telaşlı anonslar da yapılmıyor... “Selanik Ekspresi”, Avrupa’ya kalkan “tek tren”. Topu topu üç vagon o da! İki öğretmen sendikası maz, ‘‘basına bilgi verdiği ve sahte rapor düzenlediği’’, Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ da ‘‘raporların basında yer almasını engellemediği’’ gerekçesiyle kınama ve maaş kesme cezası alıyorlar... Bu arada ilginç ve çok dikkat çekici bir olay yaşanıyor: Yargıtay Başsavcılığı, Mehmet Şahin ile ilgili dosyayı ‘‘hukuksal irdeleme’’ amacıyla Devlet Bakanı Tüzmen’den istiyor. Recep Tayyip Erdoğan ise sinirli, kürsüleri yumrukluyor: ‘‘Yolsuzlukla mücadele dedik. Bu mücadeleyi vere vere gidiyoruz ve kaleler de tek tek düşüyor, düşecek.’’ Balyoza gerek yok, gecekondu çöktü çökecek! İkisi de Türkiye Cumhuriyeti’nde öğretmenlik yapanların sendikası... Biri EğitimSen. 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak için bir basın bildirisi bile yayımlamıyor. Ötekisi, EğitimBirSen. Kutluyor kutlamasına da, Atatürk’ün adını anmadan, ‘‘Cumhuriyet, iman ve cihat şuuru ile kurulmuştur’’ filan diyerek... Ah canım Atatürk, ah! Ah, ‘‘Cumhuriyet’in fedakâr öğretmen ve eğiticileri, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır’’ diyen Atatürk, ah!.. Arkadaşımız İlhan Taşcı, bir garip olayı aylardır adım adım izliyor. Olay, bir şirketin akaryakıt kaçakçılığı yaptığı savıyla başlıyor. Öyle sıradan bir kaçakçılık gibi görünmüyor bu. Savcılığa iletilen müfettiş raporlarında, kaçakçılığın, Gümrük Müsteşarvekili Mehmet Şahin’in ‘‘baskı ve telkiniyle’’ gerçekleştiği yazılıyor. Bunun üzerine Mehmet Şahin, ilgili raporu içeren dosyayı Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ’dan istiyor. Demirağ, ‘‘şüpheli’’ konumunda olduğu gerekçesiyle dosyayı Şahin’e vermiyor, ama devreye birdenbire giren Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen dosyayı Yargıtay Başsavcılığı’na verecek yerde, tutuyor Şahin’e gönderiyor. ‘Yolsuzlukla mücadele dedik’ Şahin de hakkında rapor hazırlayan başmüfettiş Mehmet Eryılmaz hakkında soruşturma istiyor. Tüzmen, bu isteği ikiletmiyor, olur veriyor. Dahası, Mehmet Şahin hakkındaki raporu inceleyip ‘‘suçsuz’’ olduğuna karar veriyor. Aynı günlerde Tüzmen, Şahin ve bazı gümrük bürokratlarının rüşvet aldığına ilişkin bir ihbar mektubu Teftiş Kurulu’nca incelenmek üzere işleme konuluyor. Şu rastlantıya bakın ki, aynı günlerde Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ görevden alınıveriyor. Raporları düzenleyen Mehmet Eryıl ‘Ne kadar dostluk, o kadar vagon!’ Yol arkadaşlarımdan birinin sözleriyle: “Ne kadar dostluk, o kadar vagon!” özetle... Üç vagon da yarı boş aslında... Kalkışı beklerken, perondaki “Orient Ekspress” lokantasında sakin bir yemek yedik. Lokantanın kapısında “1890” yazıyor. “Pera Palas”tan 7 yıl önce açılmış burası. İstanbul’a ilgi, romanlara konu olan bu ünlü tren seferi ile başlamış belli ki... Tarihi otel, “Orient Express”le gelen ve şehirde bir süre kalmak isteyen Avrupalıların beklentilerine cevap veren somut bir ihtiyaçla doğmuş. “Avrupa’nın bu son istasyonu” ile “Pera Palas” arasındaki bağ, duvarlardaki afişlere de yansıyor. Restorandaki posterler, “Pera Palas”takiler gibi tıpkı “Orient Ekspress” dönemini canlandırıyor. Restoran, istasyon salonlarından birinde yapılan “derviş gösterilerini” izlemeye gelen Uzakdoğulu müşterilerle dolu. Lokantada oturanların hiçbiri tren yolcusu değil. Şehir turuyla gelmişler buraya... Artık böyle “şehir turlarıyla” yaşayan bir restoran için, yemekler harika! Tadı damağımızda kalan bir “beğendili kuzu tandır”dan sonra, kompartımana geçiyoruz. Yolculuk, “teoride” 12 saat. Akşam 8’de bindiğimiz trenden, sabah 8’de inmemiz gerekiyor. “Pratik” ise çok farklı. Türk ve Yunan sınırında ayrı ayrı yapılan pasaport tontrolleri nedeniyle Selanik’e iki saat rötarla ulaşıyoruz. Uydurma ‘Süryani Soykırımına’ Tepki İ. GÜRŞEN KAFKAS Aydınlanmaya doğru giden yolda, ülkemizin ilerleme çabası, iç ve dış sorunlar nedeniyle engellere takılıyor. Tarihi antik değerleri, coğrafi zenginliği, uygarlık ve kültür birikimiyle yeni bir çekim merkezi, turizm cenneti olan ülkemizin gelişmesi istenmiyor. İç ve dış kaynaklı sinsice oyunlar oynanıyor. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne, planlı ve sistemli nice istenmez oyunlar sergileniyor. İsyanlar, sağcı/solcu bölücülüğü; Alevi/Sünni ayırımı; dini fanatik akım; Hizbullah; Kürt kışkırtıcılığı ve İslami kadrolaşma... Ülkenin gelişmesini, insanlarının gönencini (huzurunu) istemeyenlerin sahneye koydukları oyunlar... Batı ülkelerinin, uygar olmayan art düşüncelerinin ürettiği bitmez entrikalar. Kışkırtıyorlar, terör estiriyorlar, öldürüyorlar, can ve mal kaybına seyirci kalıyorlar. Üstüne üstlük dost geçiniyorlar!.. Dün Osmanlı’yı parçaladılar, Sevr’le paylaşamadılar. Bugün, Türkiye’yi oyunlar ve tuzaklarla, hem de masa başında kendileri yöneterek parçalama sevdasındadırlar. Hayal gücü ve romantizmden beslendiklerinin farkında mıdırlar?.. Geçmişten geleceğe insanımızın içini yakan sinsi yaklaşımları bitmiyor. Politikacılarımızla AB katılım sürecinde kapalı kapılar ardında gizli, sinsi ve kuşkulu görüşmeleri bitmiyor. ??? Karmaşa yaratan bu kuramcılar yine yeni gündemler yaratıyorlar. Ermeni soykırımı kurgusu yetmiyormuş ki; Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu 2528 Eylül’deki taslak raporda “Süryani ve Pontus Soykırımı” amaçlı önerileri, hakaret ve provokasyon oluşturan kötü niyetli cümlelerle uluslararası ilişkileri zedeliyorlar, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde önümüze konan engeller hep çakıl, diken ve sorunlarla dolu. Soykırımlar, Alevi ve Yezidilerin azınlık hakları, türban, Kıbns Rum liman ve havaalanı, Kıbrıs’tan asker çekme; Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne ruhban okulu ve ekümeniklik sorunu... Süryani Kadim topluluğu, Mezopotamya topraklarında beş bin yıldır var olmuş ve kültürlerini bugünlere taşımışlardır. 1925 yılında İngilizlerin kışkırtmasıyla isyana teşvik edildiler. Kısa sürede bastırılan isyanlar ve diğer olaylar sonucunda İsveç, Norveç ve Almanya’ya göçtüler. Norveç’te yaşayan Eser Afacan, “Süryani soykırımı olup olmadığını bize sorsunlar, O soranların yüzüne tükürmesini biliriz. Kimseye sormadan gündem yaratıyorlar.” Sözde soykırım söyleminin tanığı İngilizlerdir. Yine yeni bir gündem yaratılmak, Süryanileri kullanarak dolap çevrilmek isteniyor. Mardin’de yoğun bir Süryani toplumu var, İstanbul’daki Mardinlilerin kurduğu “MAREV”in Gelişme Platformu’nda konuşan Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, “İnsanlarında; sevginin, kardeşliğin ve anlayışın yoğun olarak yaşandığı Mardin’de Süryani ayırımı veya Batı ülkelerinin söyleminin aksine, Süryani Soykırımı sorunu yaşanmamaktadır” dedi. Söz alan Süryani Vakfı Başkanı Yakup Tahincioğlu: ‘’Bütün olaylarda bizleri sahneye çekmek İstiyorlar. MS 38 yılında Hıristiyanlığı benimseyen bizler Süryani Kadim toplumuyuz. Bizden farklı görüş ve düşüncede olan Süryaniler de var. Bunlar Avrupa’da kendilerine yer edinmek için sürekli gündem yaratıyor olabilirler.. Hiçbir Süryani Kadim ferdinin devletine karşı olmadığı, geçmişten bugüne bilinmektedir, 1915’teki olayda, bir takım çıkarcılar Ermeni ve Rumlar başta olmak üzere Süryanileri kışkırtarak bir yerlere varmak istiyorlar. Biz Süryani Kadim toplumunun bu tür itici, asılsız söylemlere katılması düşünülemez. Güneydoğu’da ve Mardin’de halkımız özgürce; dilini ve dinini kullanmaktadır. Atatürk’ten bugüne, bu özgür yaşamımız süregelmektedir. O zamanların Deyrülzaforan Kilisesi Süryani patriğimiz Mustafa Kemal’e; Süryani toplumumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin emrindedir, Lozan görüşmelerinde, bizlere azınlık hakkı değil, sizlerle bütünlük içinde, birlikte yaşama hakkı verilmesini istiyoruz” demiştir. Daha sonra söz alan Mardin ve İstanbul Süryanileri Derneği Başkanı Münir Kilimci de: “Mardin ve diğer illerimizde yaşayan Süryani Kadim toplumu asırlardır huzur içinde ve diğer dinlerdeki yurttaşlarla barışık yaşıyorlar. Bizlerin soykırım vb. sorunumuz yoktur. Bizler, devletimize ve milletimize gönülden bağlı ve saygılıyız” dedi.Süryani Vakıf Başkanı’nın bu anlamlı konuşması alkışlarla karşılandı. Toplantı yönetmeni Av. Haluk Eklem: “Sn. Konuklar, sizlerin de bildiği gibi Marev’in bu dönem başkanı Sn. Fehmi Tahincioğlu da Süryani toplumundandır. Tüm üyelerimizin kendisini sevdiğini, destek verdiğini ve başarılarına katkıda bulunduklarını biliyoruz. Mardin’imizde cami ve kiliselerin birbirine yakın bir konumda oluşu, insanlarımız arasında da sevgi, anlayış, hoşgörü ve yakınlaşmayı gerçekleştirmiştir. Sn. Tahincioğlu ve Sn. Kilimci’nin, birlik, beraberlik, sevgi ve dayanışma içerikli bu açıklamalı demeçleri anlamlıdır” dedi ve kendilerine teşekkür etti. Süryani Kadim inancındaki yurttaşlarımız, kiliselerinin siyasetle uğraşmadığını, kendi dini misyonuyla ilgilendiklerini ileri sürmektedirler. Tehcir (değişim) olayları sırasında Batılı ülkeler, Ermeni Süryanileri de içine alan kışkırtmalarda bulunmuşlardır. Bu konular tarihçileri ilgilendirir. Bizler inancımız gereği, bulunduğumuz ülkenin yasalarına ve düzenine karşı saygılıyız. Diğer inançlardaki insanlarla hep kardeşçe bir yaşam sürdürmek ilkemizdir. Ticari, insani, kültür ve sosyal yaşamımızda karşılıklı sevgi ve saygı prensibini uygulamaktayız, diyorlar. İşte bizdeki insanların görüş ve düşünceleri böyle... ??? Ülkemizde karmaşa yaratmak isteyen kuramcıların gündem oluşturma düşlerini gerçeğe dönüştürme çabaları boşunadır. Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Ne yazık ki tarihimizde rastlanan terör, başkaldırı vb.. istenmez olaylar iç ve dış kışkırtmalar sonucunda yaşanmaktadır. Ülkemiz insanının birlik ve beraberliği; köklü tarihi, sosyal dayanışma ergenliği ve kültürel zenginliğiyle her türdeki güçlüğü aşacaktır, Süryaniler ve diğer etnik kökenli yurttaşlarımız ülkemizin kültürel, sosyal ve yaşamsal yapı zenginliğinin birer parçasıdırlar. İç ve dış etkenlerin karanlık yüzü, sonsuza kadar karanlık kalacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti, değişim ve gelişmeleriyle Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda aydınlık yolda tüm vatandaşlarıyla ilerleyecektir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İzmir, Barselona, biraz Napoli... Selanik tam bir “Akdeniz kenti”; Biraz Barselona, biraz Napoli, biraz Tel Aviv, biraz da İzmir... Hepsinin küçük ölçekli bir karışımı burası... Şehrin verdiği ilk duygu bu yüzden şaşırtıcı bir “aşinalık” oluyor. “Tanıdık” bir yere geldiğinizi derhal hissediyorsunuz. İnsanı kucaklayan, iletişimi çok kolay bir yer Selanik... Uzun, görkemli bir kordon; büyük, geniş meydanlar ve caddeler, parklar, açık hava restoranları, kahve ve barların yanında; bağrış çağrış alışveriş yapılan gürültülü “Doğu pazarları”... Böyle bir Selanik. İstanbul’un “Balık Pazarı”, “Çiçek Pasajı” ve “Mısır Çarşısı”nı andıran kent merkezindeki kapalıçarşı; Selanik’in kalbi gerçekte... İşportacılar, bizdeki gibi tıpkı müşteri kızıştırmak için avaz avaz bağırıyorlar. Orta yaşlı kadınlar; çarşının giriş kapılarını tutmuş, karaborsada sigara satıyor. İç çamaşırları, eşofmanlar, anoraklar, 1015 Euro’ya blucinler.. tezgâhlarda ne isterseniz var... Balıkçılar, denizden yeni çıkan uskumrularını; “Bal gibi! Bal gibi!” diye pazarlıyor... Selanik’in gerçek ruhu ”çekirdek ruhu” bu! “Burjuva kesimlerdeki dünya” ise tamamen farklı ve de artık hepten Avrupalı... İzmir’i anımsatan Kordonboyu’ndaki şık restoran ve barlarda örneğin, “kahve servisi”, “kahve”nin bir “kült” olarak yaşandığı İtalya’ya taş çıkartan zarafetle yapılıyor. “Yunan kahvesi” adı altında vaftiz ettikleri “Türk kahvesini” Rumlar, bir ritüel gibi sunuyorlar. Bizde orasından burasından daima tabağa taşan ve baştan savma sunulan “kahve”; uzun, şık “espresso fincanlarında”, “dudak payı” bırakılarak servis ediliyor. “Az şekerli” kahve, nerde içerseniz için, asla “çok şekerli” gelmiyor. Her seferinde de yanında küçük bir tatlı, birkaç küçük kurabiye ve buz gibi bir suyla takdim ediliyor. Devamı Pazartesi’ye... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Siirt yöresine 1 özgü, kıymalı ve nohutlu ıspanak 2 yemeği. 2/ Bir göz rengi... Hay 3 vanların bağlan 4 dığı gölgelik. 3/ 5 Bir organizmanın çevre koşul 6 larında gösterdi 7 ği değişiklik; fe 8 notip. 4/ Gevişgetiren hayvan 9 ların ayaklarının arka1 2 3 4 5 6 7 8 9 sındaki körelmiş tırnak 1 K A T A K OMP lar. 5/ Ürik asidin tuzu ya 2 A D I R T E R E da esteri... Kadınların 3 T G I D A İ L yüzlerine örttükleri ince İ R EM siyah örtü. 6/ Uzaklık 4 A P A A işareti... Ayak direme. 7/ 5 F İ L A R İ Z 6 A N A P A A S T Kimi Türk lehçelerinde O Y A T E “ağa” anlamında kulla 7 L A nılan sözcük... Güzel sa 8 K R E Ş E N D O nat... Demir elementinin 9 A K İ T O R G simgesi. 8/ Numara basmaya yarayan araç. 9/ Itırlı bir bitki... Arapçada “ben”. YUKARIDAN AŞAĞI 1/ Tuzlu ayranın kaynatılıp süzdürülmesiyle elde edilen çökelek. 2/ Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi... “Çamaşırcı ayı” da denilen ve Amerika’da yaşayan kürkü değerli hayvan. 3/ Bir borunun ağzına biçim vermek ya da pürüzlerini almak için kullanılan kesici aygıt... Gözleri görmeyen. 4/ Hindistan’da, ölen kocasının yakıldığı ateşe atlayıp yanan ve ermiş sayılan kadınlara verilen ad... Tarla sınırı. 5/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan küçük sinek... Doğu Anadolu’ya özgü bir halk oyunu. 6/ Vergiden kaçırılmış para. 7/ Klavyeli bir çalgı... Bir cetvel türü. 8/ Maksat... Sıcak ve kuru bir rüzgâr. 9/ İskambilde bir kâğıt... “Gebreotu” da denilen ve nohuta benzer meyvesi turşu yapımında kullanılan çalımsı bir bitki. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle