26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 KASIM 2006 CUMARTESİ 16 Dönüşüm Türkiye’de dönüşümü dönüştüren dönüştürücüler “Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı”nı Meclis’e taşımış bulunuyorlar... YAYED’in çıkardığı “Memleket Mevzuat” dergisinin son sayısında konuya geniş yer ayrılmış. Dr. Süheyla Gökalp Alıca, tasarının içeriğini okuruna aktarırken sonucu şöyle açıklamış: “Kırsal ve kentsel bölgelerde birçok vatandaşın elinde bulunan gayrimenkul varlığının, büyük sermayenin elinde toplanarak ve küçük özel mülkiyetin yok edilme tehlikesi söz konusudur. Bu tasarı ile tüm ülke topraklarının ‘dönüşüm amacıyla’ ihale edilmesi ve satılması mümkün olabilecektir. Topluma ait sahipsiz şeylerden, devletin hüküm ve tasarrufundaki ve mülkiyetindeki mallara kadar tüm kamusal malların büyük sermayenin elinde toplanmasının sonucunu düşünmek bile korkunç bir kâbustur.” Dergide, Dikmen Vadisi halkının “Dikmen Vadisi 4. ve 5. Etap Kentsel Dönüşüm Projesi”ne karşı başlattığı hukuksal mücadelede gönüllü danışmanlık yapan avukat Ender Büyükçulha ile yapılmış bir de röportaj var. Ender Büyükçulha, halkın “kentsel dönüşüm projesi”nden ne anladığını çok kısa ve öz, şöyle dile getirmiş: “Dikmen Vadisi sakinlerinin ortak görüşü, kentsel dönüşüm projelerinin belirli bir azınlığa, çoğunlukla da kentsel dönüşüm projelerini projelendirip yürüten kamu veya özel idarecilere ve onların yakın çevresine rant sağlamak amacıyla yapıldığı, sosyalkamusal gerekleri ya hiç içermediği ya da ikincil bir düzeyde yer verdiği şeklindedir.” Büyükçulha, belediye ve müteahhit firmaların koşulları, dönüşüm alanlarındaki yurttaşlara “zor” ile kabul ettirdiklerini de vurgulamış... Sosyal yapıda kulluk, mülkiyet ilişkilerinde derebeylik. Hoş geldin ortaçağ... Bir şeyler oluyor Dışarıda, Bush seçimlerde yenilgi alıyor; ABD’nin yeni bir Irak ve Ortadoğu politikası oluşturacağına kesin gözüyle bakılıyor. İçeride, Milli Eğitim Şurası’ndaki kararlar nedeniyle TÜSİAD “bayrak açmak”tan söz ediyor. DYP lideri Mehmet Ağar, erken seçimin gerekliliğini dillendirmeye başlıyor. MHP, kongresini topluyor ve AKP politikalarını yerden yere vuruyor. Sola gelince... Sağa oy veren kesimleri kendi yanına çekme, sol kültürle tanıştırma peşinde olduğunu savunan DSP , CHP’ye seçimlerden önce güç birliği öneriyor. CHP lideri Deniz Baykal ise yüzünü öte yana, MHP’ye döndürüyor... “AKP iktidarının Cumhuriyet değerlerinde yarattığı tahribata karşı tepki gösterdiğinden” hareketle MHP ile yakınlaşmayı öncelikli politikadan sayıyor. Öyle anlaşılıyor ki Deniz Baykal, bırakın “solu tek başına iktidara taşıma” inancını, iddiasından bile çekiniyor. Gelecek hesaplarını MHP ile olası bir koalisyona göre kurguluyor. Anadolu’yu hiç dolaşmadan, halkın ne düşündüğünü bilmeden, masa başında... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Şu Adam Şu adam var ya, hani “Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder” diyen, “İlerde artık bizlere ‘Neden her yerde bu adamın (Atatürk) heykelleri, fotoğrafları var?’ diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz” de diyen Atilla Yayla; işte o adam, bir zamanlar Türkiye’de Kemalizmin bitmesi gerektiğini söyleyen CIA görevlileri Graham Fuller ile, Paul Henze ile birlikte Yeni Forum dergisinde yazılar yazmış... Şu adam var ya, şu adam, Atilla Yayla denen adam, kurduğu Liberal Düşünce Derneği ile, bir yandan Hollanda’daki Katolik Yardım ve Kalkınma Örgütü’nden aldığı (CORDAID) para ile “gelecekte siyasi ve bürokratik süreçlerde görev almaya talip gençlerin yetiştirilmesi” amacıyla “Demokrasi Okulu” açmış, bir yandan da Uluslararası Serbest Teşebbüs Merkezi’nin (CIPE) desteğiyle “İslam, Sivil Toplum ve Piyasa Ekonomisi” projesini yürütmüş... Hem Soros Vakfı’nın katkısıyla “Özgürlük ve Demokrasi Haftası” için makale yarışması düzenlemiş, hem Avrupa Birliği’nin katkısıyla “Dinlerarası İlişkiler”i incelemiş... Hem Adam Smith Enstitüsü ile birlikte çalışmış, hem de Frederick Naumann Vakfı ile. Özetle Atilla Yayla denen adam, günümüzün deyişiyle “demokrasi, özgürlük, insan hakları ve sivil toplum” abidelerinden... İleride ibret için heykeli dikilip fotoğrafları çekilip altına da “İşte o bildik üstü örtülemeyen işleri yapanlardan” denilecek adam... Papa ‘Yeni Statüko’ Peşinde ROMA Papa salı günü geliyor. Günlerdir konuşulan, tartışılan ziyaret, 28 Kasım Salı günü Ankara’da Sezer görüşmesiyle başlayacak; çarşamba günü “Meryem Ana’nın evinde” yapılacak ayinle devam edecek; 30 Kasım’daki “Ayasofya tavafından” sonra 1 Aralık’ta nihayet! sona erecek. Bu dört gün boyunca başta Katolikler olmak üzere, tüm Hıristiyanlığın gözleri Türkiye üzerinde olacak. Ortalığı birbirine katan “Regensburg konuşmasından” sonra, Papa’nın ayak basacağı ilk İslam toprağı olan Türkiye’nin böylesine büyük bir ilgi odağına dönüşmesi normal. Ne var ki Papa’nın ziyaretinin böyle dört koldan merak ve ilgiyle izlenmesinin tek nedeni Regensburg polemiği ile sınırlı değil. Bu ziyaretin çok derin ve çok katmanlı tarihi boyutları var. Papa’ya her biçimde verilen “persona non grata” (istenmeyen adam) sinyaline rağmen, ziyaretin ertelenmemesinin; daha uygun, daha olgun bir siyasi ortama, zamanlamaya bırakılmamasının temel nedeni bu. Papa, bu “tarihi çıkarmayı” kafasına koymuş. Siyaseten uygun olup olmaması umrunda değil. “Çıkarmayı” tarihi boyutuyla değerlendiren XVI. Benedikt, bu geziyi “papalık çizgisinin tarihi” ve “ana ekseni” olarak görüyor. Recep Tayyip Erdoğan’a bakarsanız, ortalık güllük gülistanlık; işsizlik çözüldü, bitti: “İnşallah yıl sonunda işsizlik oranımız, tarihi düzeyde düşük çıkabilecektir.” Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine kanarsanız, işsizlik düşüyor! Ama nasıl? Türkiye Madenİş Sendikası’nın hazırladığı son rapordan okuyalım: “TÜİK, işsizliği hesaplarken çeşitli uluslararası standartlara göre yaptığı sınıflamada, işsiz olduğu halde iş bulmaktan umudunu kestiği ya da Duydunuz mu, işsizlik düşmüş... diğer nedenlerle iş aramayan, ancak bulduğunda çalışabilecek durumda olanları iş gücüne ve dolayısıyla işsiz sayısına dahil etmiyor. Bunun yanı sıra mevsimlik çalıştığı için o mevsimde işi olmayanlar da işgücüne ve işsizler arasına alınmıyor. Eksik istihdam olarak nitelendirilen, bir işte çok kısa süreli çalışan ve yeni bir işte daha fazla çalışabilecek durumda olanlarla, gerçek mesleğinde çalışmadığı için iş arayanlar ise işgücüne dahil edildiği halde işsiz kabul edilmiyor. TÜİK’in Haziran 2006 dönemine ilişkin hanehalkı işgücü araştırmasının sonuçlarına göre, Türkiye’de 1 milyon 886 bin kişi iş bulmaktan umudunu kestiği için işgücüne dahil edilmiyor. Mevsimlik çalıştığı için bu mevsimde işi olmayan 150 bin kişi de işgücüne ve işsizler arasına alınmıyor. Ayrıca işgücü içerisinde istihdam ediliyor şeklinde gözüken eksik istihdamdaki 882 bin kişi de işsizler arasına alınmıyor. Böylece, TÜİK’in işsiz ordusuna dahil etmediği işsizlerin sayısı 2 milyon 918 bini buluyor. Bunlar da dahil edildiğinde resmi olarak 2 milyon 245 bin kişi olarak açıklanan işsiz sayısı 5 milyon 163 bine ulaşıyor. İkinci neden ise işgücüne katılımdaki düşüştür. Türkiye hızlı bir nüfus artışına sahip, çalışabilir insan sayısı sürekli artan bir ülkedir. Ancak, nüfustaki bu artış iş gücüne aynı oranda katılım olarak yansımamaktadır.” Bir de “İşsizlik düştü” diyorlar. Damdan düşermiş gibi... Bin yıllık yolculuk Peki nedir bu ana eksen? Ziyaretin “vazgeçilmez tarihi boyutunu” Repubblica gazetesinde uzun bir analizle yorumlayan Joaquin Navarro Valls, “bin yıllık bir yolculuktan” bahsediyor. Salı günü XVI. Benedikt’le göz göze gelecek olan tüm otoriteler başta Sezer olmak üzere takvimi bin yıl geriye sarmak durumunda başka deyişle. Önce makalenin yazarı Joaquin Navarro Valls hakkında biraz bilgi vermek zorundayım. Navarro Valls, Vatikan’ı avucunun içi gibi bilen bir adam. Herhangi bir yazar değil. Katolikliğin en güçlü ve muhafazakâr kanadı “Opus Dei” tarikatından gelen Valls, çeyrek yüzyıl boyunca bir önceki Papa II. Jean Paul’ün sözcülüğünü yaptı. Vatikan’ın labirentlerini içerden tanıyan eski Papa sözcüsü, “rakipsiz” sayılacak bir uzman. Bu “rakipsiz uzman”, yazısına bundan önce Türkiye’yi ziyaret eden iki papanın öyküsüyle başlıyor. VI. Paul ve II. Jean Paul... VI. Paul, 1967 yılında TC’yi gene Rum Partiği’nin inisiyatifi ile ziyaret eden ilk papa. II. Jean Paul de, 1979’da gelmiş. Her iki papa da, Türkiye ziyaretlerini; Anadolu Hıristiyanlarıyla bir buluşma çerçevesinde değerlendirmiş, İslam üzerinde mütalaalarda bulunmak gibi iddialı ve riskli işlere girişmemişler. AB’den Yaylaya... SUAY KARAMAN* AB’nin yetkili yetkisiz kimseleri ve yandaşları sık sık Kemalizm’le ilgili yadırganacak söylemlerde bulunuyorlar. TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkan Yardımcısı İngiliz parlamenter Andrew Duff şöyle demişti: “Resmi dairelerden Atatürk’ün resimlerini kaldırın.” Avrupa Parlamentosu’nun Hollandalı Hıristiyan Demokrat parlamenteri Arie Oostlander de, “Kemalizm, Türkiye’nin Avrupa Birliği önündeki en büyük engeldir” diyebilmişti. İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson, 28 Eylül 2005 tarihinde İsveç Radyosu’nda, Kemalizm’in muhafazakârlık olduğunu söylemişti. “Kemalizm ilerlemeden çok, gerilemeye tekabül eder. AB sürecinde bizlere ‘niye her yerde bu adamın heykelleri, fotoğrafları var?’ diye soracaklar...” Bu sözler, aynı üniversitede olmaktan utanç duyduğum, Atilla Yayla adlı bir öğretim üyesine ait... Söylenen bu sözler, dış güçlerle işbirliği demektir, vatana ihanet anlamını taşımaktadır. Emperyalist merkezlerin isteklerini ve özlemlerini dile getirmektir. Bu ülkenin nereden gelip nereye gittiğini bilememektir, anlayamamaktır… Ulusal egemenliğe son verilmesini isteyenler, Kemalizm’le çatışıyor. Şeriatçılar, bölücüler, numaracı cumhuriyetçiler hep birlikte Kemalizm’e düşman. 20. yüzyılın şüphesiz en büyük insanı Atatürk’tür. Bu büyüklük, her geçen gün çok daha iyi anlaşılmakta ve 21. yüzyılda da, ülkemize ve sömürülen uluslara ışık saçmaya devam etmektedir. 12 Mart 1978 tarihinde, Yugoslavya’nın kuruluş yıldönümünde Jozip Broz Tito’nun yaptığı konuşma ilgi çekicidir: “Ülkemiz bir kristal küredir. Ben bu küreyi ellerimle tutarak değil, alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde, birisi bu görevi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur... İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır. Dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır.” UNESCO, üye 156 ülkenin oybirliği ile 1981 yılını, Atatürk yılı ilan ederken, kararın gerekçesinde, Atatürk şöyle tanımlanıyordu: “Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti‘ nin kurucusu..” 1981 yılında UNESCO’ya üye ülkelerin tümü Atatürk’ü överken, yirmi yıl sonrasında başlayan Batı dünyasının Mustafa Kemal’e olan saygısızlığı, karalama kampanyası ve bu çelişki nasıl açıklanabilir? Avrupa’daki kralların, kraliçelerin resimlerine söz söylemeyenler, ısrarla Mustafa Kemal’in resimlerini kaldırın, Kemalizm’i bırakın, ulusallıktan vazgeçin, kısaca sömürge olun diye dayatmada bulunuyorlar. Dünyada yeni bir çığır açan, emperyalizme ilk yenilgiyi tattıran ve ezilmiş uluslara örnek olan Kemalist Devrim’le ve devrimin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleriyle uğraşmak boşuna değil. Çünkü Kemalist Devrim, yeryüzünü 300 yıldır sömüren emperyalizmin yenilebileceğini tüm dünyaya göstermiştir. Bu süreçten sonra, sömürülen ülkeler uyanmaya başlamışlardır. İşte Kemalizm’e duyulan büyük öfke ve hınç, emperyalizmin, ulusallık karşısında düştüğü durumun eseridir. Atilla Yayla’nın başkanı olduğu Liberal Düşünce Topluluğu, iki kez ifade özgürlüğü projesi için AB’den 450 bin Avro almış. Parayı veren düdüğü çalıyor; düdüğü çalan, yaylada yemleniyor. AB yıllardır, 2 milyar Avro’nun üstündeki parayı sözde projeler karşılığında derneklere, sendikalara, vakıflara çekinmeden aktarıyor. Amaç AB’ye destek bulmak, AB karşıtlarını etkisiz hale getirmek, ulusal egemenliği parçalamak, Kemalizm’le hesaplaşmak. AB ülkelerinde işsiz, yoksul, evsiz, yardıma muhtaç birçok insan varken, Türkiye’ye karşı bu cömertliği hâlâ anlayamayanlara, zamanımızın Vahdettin’i demek uygun düşer. Kemalizm’i “medeniyet çözücü bir süreç” olarak gören, yaylanan zihniyetler ve onlara destek verenler, kendi karanlıklarında boşa çabalayıp durmaktadırlar. Kemalizm; aydınlıktır, bağımsızlıktır, çağdaşlıktır, kısaca adam olmak demektir. Tito’nun Kemalist Devrim için söyledikleri ve UNESCO’nun Atatürk’ü tanımlaması, AB’den yemlenenlerin ve AB’ye destek olanların karanlık suratlarında patlamaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlık Türkiyesi, bu tip karanlıkların üstesinden gelmiştir ve her zaman da gelecektir. Tüm emperyalistler ve yerli işbirlikçileri bunu bilmek zorundadırlar. AB’den para alarak yaylaya çıkanların, bir yerlerinin açıkta kalacağı günler yakındır... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Atatürk Cumhuriyeti’ne saygı!’ “Bunun nedeni” diyor Valls, “dini özgürlüklere saygı kadar, laik Atatürk Cumhuriyeti’ne gösterilen hürmetten ileri geliyordu. Ancak ne var ki durum bugün tamamıyla değişmiştir. Bir yanda Türkiye’nin (müstakbel!) AB üyeliğinin beraberinde getirdiği insan hakları (dini azınlıklara saygı) paketi; bir yanda 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan bir İslam sorunu vardır...” Uzun lafın kısası “statüko değişmiştir!” demeye getiren Joaquin Valls; “oluşan yeni şartlarda”, Papa XVI. Benedikt’in bu ziyarette temel aldığı kriterlerin bambaşka olduğunu söylüyor. Atatürk’ün laik cumhuriyetine saygı, bu yeni kriterler arasında yer almıyor! 21. yüzyılın yeni papasının ilk önceliği şimdi “Hıristiyan dünyasında yeniden birliği tesis etmek”... 11 Eylül sonrası bu yeni dünyada Papa XVI. Benedikt’in tanımladığı iki temel düşman var: 1 Laiklik (Hıristiyan ya da Türk... her şekliyle laiklik) 2 İslami köktendincilik... Yeni papa, bu iki düşmana karşı “Hıristiyan Birliği” üzerinden mücadele etmek istiyor. Ve bu “Birlik” rüyasına da Fener Rum Patriği ile paslaşarak ulaşmayı umuyor. Ortodoks dünyası içinde ne Yunan kilisesi, ne Rus Ortodoksları, Vatikan’la flörte olumlu bakıyor. Ortodoks âlemindeki en kırılgan nokta, İstanbul’daki Rum Ortodoks kilisesi. Papa; en kısa zamanda en uzun mesafeyi Bartholomeos’la alabileceğini düşünüyor. Bu ziyaret de nitekim, Bartholomeos’un daveti ile start almış bulunuyor. XVI. Benedikt’in “Ayasofya tavafı” bu bağlamda büyük sembolik önem kazanıyor. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com ‘50 yıl önce tahmin edilemezdi!’ Navarro Valls’ın yazısına dönecek olursak, bir No’lu Vatikan uzmanı, “Papa’nın tarihi ziyaretinin merkezindeki konunun, Fener Rum Patriği ile Papa’nın karşılıklı olarak birbirlerinin kimliğini tanımaktan gerçtiğini” söylüyor. Papa, Fener Patrikhanesi’nde yapılacak Ortodoks ayinine katılacak; Bartholomeos da Papa’nın yöneteceği Katolik ayininde yer alacakmış. İlk kez gerçekleşecek bu karşılıklı tanıma için Valls; “Böyle bir şey” diyor: “Bundan yüz yıl öncesini bir yana bırakın, 50 yıl öncesinde tahmin dahi edilemezdi...” Papa ve Bartholomeos, 1000 yıl önce bölünen Hıristiyan kilisesini birleştirmeye yönelik ilk adımları İstanbul’da atmaya hazırlanıyorlar. “1000 yıllık yolculuğun” anlamı bu. Papa XVI. Benedikt; bu uzun yolculuk uğruna her türlü siyasi riski almaya hazır. Vatikan, 11 Eylül’le çöken statüko üzerinden yepyeni bir statüko inşa etmek peşinde. HARBİ SEMİH POROY BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com 1 1/ İspanya diktatörü Franco’nun un 1 vanı. 2/ “İbis” de denilen, uzun ba 2 caklı bir kuş... Dâhi. 3/ Bir nota... 3 Gözün renkli bölümü. 4/ Su geçir 4 mez kumaştan ya 5 pılan bir tür spor ceket... Demir ele 6 mentinin simgesi. 5/ Trikoların yaka 7 sını yapan makine. 8 6/ Doğu Karadeniz dağlarının yük 9 sek kesimlerinde yaygın geçici kırsal yerleşme tipi... Kutsal inanç. 7/ Sözünü geçirme, otorite. 8/ Satrançta bir taş... Bir nota... Karakter. 9/ Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi.... Asya ile Avrupa’yı ayıran dağ sırası. SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 25 Kasım www.mumtazarikan.com * Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri YUKARIDANAŞAĞIYA: DOSYA NO: 2006/11 İstanbul Ticaret Sicilinin 320591/268173 nosunda kayıtlı Gümüşsüyü Tarık Zafer Tunaya sk. Gümüşsuyu iş merkezi No. 14/3 Beyoğlu/İstanbul adresinde mukim S MÜZİK YAPIM ORGANİZASYON SANAYİ VE TİCARET A.Ş.’nın iflasına Beyoğlu 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.11.2006 tarih ve 2006/158 esas, 2006/364 karar sayılı kararı ile 14.11.2006 günü saat 14.30’da karar verilmiş olduğundan iflasın açıldığı hususu İİK.nun 166. mad.gereği tebliğ ve ilan olunur. 15.11.2006 (Basın: 57989) BEYOĞLU İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN AÇILDIĞINA DAİR 1/ Adı “hovarda” sözcüğüyle eşanlamlı hale gelmiş İtalyan serüvenci. 2/ Dinsel tören... Boğaz ya da bademciklere yerleşen ve anjin türü hastalıklara neden olan mikrop. 3/ Öğütülmüş tahıl... “Tan ”: Karikatürcümüz. 4/ Saz takımında usul vurmaya yarayan tef... Katışıksız, saf. 5/ Piyangoda bir kimseye çıkan para ya da nesne. 6/ Yerine koyma, yerine kullanma. 7/ Kil ve kum karışımı, sarı renkli verimli balçık... Evliya. 8/ İlkel bir silah... Sıcak ve kuru bir rüzgâr... Raydum elementinin simgesi. 9/ “Delice” de denilen, taneleri zehirli olan ve ekin tarlalarını saran bir ot... Denizli’nin bir ilçesi. A F O R İ Z M A N İ H A L E A R Y U M Ş İ E R O AM S İ E T N Ş İ S A T T İ EM A A R B A A ZM NO P R İ ZM O L P N E E L O R A N A R E CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle